24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 KASIM 2011 ÇARŞAMBA 6 HABERLER Ergenekon sanığı Poyraz, Kozinoğlu’nun öldüğü saatlerde cezaevinde yaşananları anlattı ‘Kapıya saatlerce vuruldu’ İLHAN TAŞCI Koşar Adım Nereye? Sonra yine “yalan söyledik” diyecekler, biliyorum. Çünkü hiçbir zaman vazgeçmedikleri Ortadoğu planlarını habire yenilerken isimlerle, sıfatlarla, kavramlarla canlarının istediği gibi oynama hakkını hep kendilerinde görürler. Binlerce insanın öldüğü kışkırtılmış bir savaş onlar için “bahar”dır. Batı haber ajansları, medyası, yaşadıkları krizin günahını, çamurunu üzerlerinden atabilmek için debelenen siyaset erbabının istediği gibi basıyor düğmeye. İkiyüzlülük suratlarından akıyor. Kimileriyle can ciğer kuzu sarması olduklarını sanki kimse bilmiyormuş gibi Ortadoğu’yu, oradaki yönetimleri sanki yeni keşfetmiş gibi diktatörlerden söz ediyorlar. Ne yazık, Türkiye’nin medyası da istisnasız, bu savaş kışkırtıcılığının hizmetine koşuyor. Gidişi hiç de iyi görmeyen yazarlar, aydınlar, kimi gazete yöneticileri, gözleri Batı kaynaklarından başkasını görmeyenlere laf anlatamıyorlar. ??? Onlara Werner Biermann’ın Türkçesi Can Yayınları’ndan çıkan “1939 Yazı” adlı kitabını tavsiye ediyorum. Werner Biermann İkinci Dünya Savaşı’nın bittiği yıl, 1945’te doğdu. “1939 Yazı” bu savaşa giden uzun yolun son dönemini, gün gün olumlu olumsuz kahramanlarıyla 1939 yılını anlatır, insanların çaresizliğini, sürüklenişini, politikacıların ferasetsizliğini ve ihanetlerini yazar. İhanet kimi zaman pek tatlı, pek iç gıcıklayıcı ve fark edilmez olabilir. Savaş kapının önünde değilse, televizyon kanallarından izleniyorsa film gibi gelebilir. Ne büyük bir yanılgı, gerçek tam da kapının önündedir. ??? Üç büyük gerçek var bizim hayatımızda. Her gün bombalar patlıyor, ölüm haberleri gazetelerin birinci sayfalarında. Anneler, babalar çocuklarını ölümden kurtarmak istediklerini yüksek sesle dillendiriyorlar. Parası olanlar askerlik yapmak yerine bedel ödemek istediklerini söylüyorlar. Ve bu istek kim bilir hangi hesapla siyasetin gündemindedir. Oğullarını askere yollayanlar, dağdan kurtaramayanlar büyük bir keder içinde oğullarının dönüşlerini bekliyorlar. İkinci gerçek; Türkiye de dahil Batı’nın büyük, ama çok büyük bir ekonomik krizin içinde olduğudur. Bizim siyasetçilerimiz halkın çoğunluğunun yaşadığına değil, makro ekonominin istediği gibi yorumlanabilen rakamlarına itibar ederek “teğet”ten söz ediyorlar. Doğru değildir. “Güçlü” dünya ise kendi krizinin pekâlâ farkındadır, çare arıyor. “Arap Baharı”, kendi kışlarına aradıkları çarenin bugünkü adıdır. Üçüncü gerçek; savaş istemeyen, ölmek istemeyen, komşularıyla iyi geçinmek isteyen Türkiye’nin bu “çareye” kurban edilmek istenmesidir. Türkiye’nin bu kadar övülmesinin, yerlere göklere koyulmamasının nedeni budur. Bir yandan pohpohlanırken bir yandan da ağır bir şantajın kucağında Türkiye. Buna “senin de ötekilerden farkın olmayabilir, her gün yaşadığın ölümleri istediğimiz gün başka türlü yorumlayabiliriz” şantajı da denilebilir. ??? Bu gerçekleri değiştirmek gerekiyor. Peki nasıl? Batı’nın Irak’ın üzerine çullandığı günlerde gözü dönmüş birkaç yazıcının dışında aydınlar kararlılıkla savaşa karşı çıktılar. Türkiye biraz da “Tanrı’nın eli”nin yardımıyla kıl payı emperyalistin oyunundan kurtuldu. O savaş çığırtkanları şimdi yine meydandalar. Yine “büyük oyunun parçası olmaktan, bu kez kaybetmemekten” söz ediyorlar. ABD’nin Irak’a saldırısı sırasında kararsız kalan siyasi iktidarın bu kez heyecandan yerinde duramadığını, bir günde Libya, Mısır politikalarını değiştirebildiğini, Suriye ile kan kardeşliğinden kanlı bıçaklı düşmanlığa geçiverdiğini de hesaba katın. İyi mi bu durumlar? Kurt kapanına girmek üzere değil miyiz sizce? Kırmızıgül 22 aydır tutuklu Poşu davası devam ediyor İstanbul Haber Servisi Galatasaray Üniversitesi Endüstri Mühendisliği 2. sınıf öğrencisi Cihan Kırmızıgül (22) bir markete düzenlenen molotoflu saldırıya katıldığı iddiasıyla 22 aydır tutuklu yargılanıyor. Tutuklu Öğrencilerle Dayanışma İnisiyatifi ise Kırmızıgül’ün davasının tek delilinin boynundaki poşu olduğunu belirterek tüm aydın ve ilerici kesimi bugün Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesi’nde devam eden davanın altıncı oturumunu izlemeye çağırdı. Cihan Kırmızıgül, durakta otobüs beklerken 20 Şubat 2010’da Kâğıthane’de gözaltına alındı. İddianamede, Cihan Kırmızıgül’ün molotof eylemine katıldıktan sonra kaçarken yakalandığı, üzerinde göstericilerin eylemde yüzlerini kapatmak için kullandıkları poşunun ele geçtiği iddia edildi. Davada bugün, Kırmızıgül’ü gözaltına alan polisler tanık olarak dinlenecek. ANKARA Ergenekon davası kapsamında 4 yılı aşkın süredir tutuklu bulunan yazar Ergün Poyraz, üst düzey MİT yöneticisi Kâşif Kozinoğlu’nun yaşamını yitirdiği saatlerde cezaevinde yaşananları anlattı. Poyraz cezaevinden gönderdiği faksta çarpıcı bir iddiada bulundu; “Bir saate yakın, koğuşun kapısına öyle vuruyorlardı ki, sanırsın cezaevi yıkılacak, bu sürede ne gelen oldu ne giden...” Ergün Poyraz kaldığı Silivri Cezaevi’nden, avukatı Hüseyin Buzoğlu’na gönderdiği faksta dikkat çekici değerlendirmelere yer verdi. Avukatına “Bizi burada öldürecekler” diye seslenen Poyraz, “Bak en az ses çıkacaktan başladılar bile. Bir saate yakın koğuş arkadaşları, seslerini duyurabilmek için koğuşun kapısına öyle vuruyorlardı ki, sanırsın cezaevi yıkılacak, bu sürede ne gelen oldu ne giden” dedi. Poyraz, kendisinin anjiyo olduğunda hastanedeki doktorlara, “Kriz anında butonlara bassak bile kolay kolay kimse gelmiyor. O nedenle kalp ve benzeri hastaların butonlarında hassas davranılma TANAL: OTOPSİ YENİLENMELİ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyesi, CHP Milletvekili Mahmut Tanal, Silivri’de yaşamını yitiren MİT mensubu Kâşif Kozinoğlu’na yapılan otopsinin yenilenmesini istedi. Tanal, Kozinoğlu’nun ölümünden sonra koğuş arkadaşı Hasan Ataman Yıldırım’la görüştü. Tanal, “Sabah 08.00’de yoklamaya kalkar, el sallar, tekrar uyur, uyandıktan sonra bir saat yürürler Ataman Yıldırım’la beraber, sonra herkes odasına çekilir, Kozinoğlu şınav çeker. Bilgileri bu kadar. Koridor 8 adım genişlikte, 16 adım uzunlukta, ağır spor ortamı yok” dedi. Kozinoğlu’nun ölümünün “şüpheli” olduğunu kaydeden Tanal, “Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 87. maddesinde, otopsiye ölenin yakınları getirecekleri doktorlarla katılır diyor, burada bu yapılmadı. Zaten Adli Tıp Kurumu’nun üzerinde bir şayia var, siyasi kurum haline geldi. Raporlarına itibar edilmediği için, bu kuruma güvensizlik nedeniyle yeniden otopsi yapılmalı. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Adli Tıp Enstitüsü var, Eskişehir ve Adana’da da var. Bağımsız yerlerde otopsi yapılmalı” dedi. engellemek için bilgisayar çıkış saatleri her fırsatta kısılıyor. Burada öldürüleceğimiz oldukça açık ve net. Dünya âlem biliyor ki, burada hukuk yok. Kim var diyorsa sahtekârdır. Dava iftiralarla yürüyor, yetmiyor yazmadığım bir dilekçe ile iftira atılarak soruşturma açılıyor. Bu nedenle, mahkemeye savunma vermenin anlamı yok diye düşünüyorum. Yapılacak tek şey, devşirilmemiş basına sürekli uğradığımız haksızlıkları anlatmak. Hiç değilse pisi pisine ölmemiş oluruz.” ‘Daha çok kişi ölecek’ Kozinoğlu’nun hücre arkadaşı Atilla Uğur’un avukatı Celal Ülgen, Kozinoğlu ailesine cezaevi kampusuna bakmakla görevli savcı tarafından gelişmelerle ilgili geniş ve ayrıntılı bilgi verdiğini söyledi. Kozinoğlu’nun, müvekilli Uğur’un kalp rahatsızlığının dikkate alınması için cezaevi yönetimine dilekçe verdiğini anlatan Ülgen, şunları söyledi: “Haksız yere tutukluluk daha çok can alacağa benziyor. Birçok kişi daha ölecektir. Oysa bin suçlu özgür gezsin önemli değil, ama bir masum tutuklanmasın der hukukçular.” sı için cezaevine konunun önemini belirten yazı yazın” önerisinde bulunduğunu, doktorların ise buna karşılık “yazamayız” yanıtını verdiğini anlattı. Poyraz, cezaevinde yaşananları şöyle aktardı: “Aslında biraz kına alıp onlara göndermek lazım. Tabii bu arada BT’li anjiyoyu gizleyenle, tıkalı damara bir şey yapamayız diyene de. Hoş, uyarı yazısı yazsalar da ne değişecek? Ama bir tane doktor yok. Doktorun gelmemesi için de her şey yapılıyor. Gelen doktorlar kazayla bize ‘nasılsın’ dese, anasından emdiğini burnundan getiriyorlar. Burada sağlığımız için doktor bulundurulmuyor, bulundurulsa bile o da reçete yazma amaçlı. Ama bisküvi paketleri için üstelik boş soruşturma açılabiliyor, savunmamızı Alevi öğrenciye dayak Emekli istihbaratçı ve askerlerden yoğun katılım Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Davaları izleme çağrısı İstanbul Haber Servisi Lise son sınıf öğrencisi Burak Kul, 14 yaşındayken, alevi olduğu için, edebiyat öğretmeni tarafından tehdit edildi ve dövüldü. Öğretmen hakkındaki dava olaydan yaklaşık üç yıl sonra açıldı. Davanın 2. oturumu bugün Büyükçekmece 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nde görülecek. Olaydan sonra üç okul değiştirmek zorunda kalan Burak Kul, yaşadıklarını bir kez de mahkemede anlatacak. CHP milletvekilleri Aykan Erdemir, Veli Ağbaba ve Candan Yüceer dün TBMM’de ortak basın açıklaması yaparak, tutuklu öğrenciler Cihan Kırmızıgül ve lise öğrencisi Burak Kul’un davasını izleme çağrısı yaptılar. Aydemir, Burak Kul’un öğretmeni tarafından dövüldükten sonra 7 günlük rapor aldığını, Meclis İnsan Hakları Komisyonu’nun bu mezhep ayrımcılığıyla ilgili rapor düzenlediğini anımsattı. Davanın ilk duruşmasında sanık öğretmen Zeki Yılmaz’a mahkeme tebligatının yapılmadığının ortaya çıktığını ifade eden Aydemir, “Zeki Yılmaz’ın hâlâ adaletin karşısına çıkarılamamış olması toplumsal barışı tehdit etmektedir” dedi. Jagland: İfade özgürlüğü zorunluluktur ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland, görülen davaların büyük kısmının ifade özgürlüğüyle ilgili olduğunu vurgularken, “İfade özgürlüğü bir ülkede olması gereken bir zorunluluktur” dedi. Adalet Bakanlığı tarafından “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türkiye Kararları, Sorunlar ve Çözüm Önerileri Konferansı” düzenledi. Konferansta konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, insan hakları konusunda adımlar atarken engellerle karşılaştıklarını belirterek “Kimi zaman çetelerle, kimi zaman bürokratik oligarşiyle mücadele ettik; ama en çok da statükoyla mücadele ederek bugünlere ulaştık. İdeal seviyeye henüz ulaştığımız iddiasında değiliz” diye konuştu. Türk yargısının önünde 16 binden fazla derdest dava dosyası bulunduğunu, bu rakamla Türkiye’nin en yüksek dava dosyasına sahip ikinci ülke konumunda olduğunu ifade eden Jagland ise “Derdest davaların büyük kısmı ifade özgürlüğüyle ilgilidir. 150’den fazla dava da yazarlar, muhabirler ve basın şirketleriyle ilgili. Bu sorunların çözümü için hızla gerekli tedbirler alınmalıdır. İfade özgürlüğü bir ülkede olması gereken bir zorunluluktur. Eleştirel sesler olmadan erkin kullanılmasındaki suiistimallere karşı koruma sağlanamaz. Özgür haklar ilerleme için gerekliliktir” diye konuştu. Kâşif Kozinoğlu uğurlandı Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi’nde geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitiren MİT üst düzey yöneticilerinden Kâşif Kozinoğlu dün Selimiye Camisi’nde düzenlenen askeri törenin ardından son yolculuğuna uğurlandı. Kozinoğlu’nun cenazesine ailesi ve yakınlarının yanı sıra eski MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun, eski İstanbul Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Adil Serdar Saçan, emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın eşi Nilgün Doğan, oyuncu Perran Kutman ile çok sayıda emekli asker ve istihbarat mensubu katıldı. Törene MİT ve Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan gazeteci Tuncay Özkan da birer çelenk gönderdi. Adil Serdar Saçan, törene katılma nedenini “kulun zulmüne direnmek” olarak nitelendirdi. Emekli Orgeneral Hurşit Tolon savunmasına başladı: Adaleti aramaya geldim yargıya dayalı, mesnetsiz, kanuna aykırı sanal verilerle asılsız birİkinci Ergenekon davasında çok suç isnat edildiğini ifade savunmasına başlayan tutuksuz eden Tolon, “Daima onurla yasanık eski 1. Ordu Komutanı şamış biri olan şahsıma, terör emekli Orgeneral Hurşit Tolon, örgütü yöneticisi ya da üyesi ol“Türk mahkemeleri nezdinde mak gibi aklın, mantığın kabul adaleti aramaya ve bulmaya edemeyeceği, utanç verici, topgeldim” diye konuştu. lumun değer yargılarını teİstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemelden sarsan ve kamuoyu vicmesi tarafından Silivri Cezaevi danını ağır şekilde yaralayan bitişiğindeki duruşma salonunda asılsız suçlamalar yapılmıştır” görülen davanın 140. otudiye konuştu. rumu dün gerçekleştirildi. ? Hurşit Tolon, iddianamede, kendisine önyargıya Kendisine ait dört yerDavanın öğleden sonraki de yapılan aramada hiçdayalı, mesnetsiz, kanuna aykırı sanal verilerle bir suç unsuruna rastoturumunda saat 14.45 sıralarında savunmasını asılsız birçok suç isnat edildiğini ifade etti. lanmadığını, oğlu Ali yapmaya başlayan emekTolga Tolon’un evinde li Orgeneral Hurşit Tolon, “Büyük itibarıyla yanlış, hatalı ve ger yapılan yasadışı arama sonunda sıkıntı ve eziyetle geçen, üzüntü çeğe aykırı isnatları içerir özel ortaya çıkarılan iki düzmece CD ve acı yüklü, hiçbir şekilde hak lik taşıyan, şimdiki halde ona ile suçlandığına dikkat çekti. Toetmediğim bir dizi hukuka ay yakın ve sonraki sayıları, şim lon bu CD’lerin kendisine de kırılıklar zincirinden sonra, ni diden belli olmayan doküman oğluna da ait olmadığını belirtehayet söz hakkına sahip olup, lardaki hukuki dayanaktan rek “İftiralara mesnet teşkil kendimi 1232 gün, 3 yıl 4 ay 14 yoksun, ilişkisiz, irtibatsız ve de eden Elba marka iki adet CD gün sonra huzurunuzda ifade hayali olduğu kadar önyargılı Emniyet güçleri tarafından, edebilme olanağına kavuşmuş itham ve suçlamalara muhatap yapılan yasadışı aramadan sonolmaktan duyduğum buruk kılındığım için de derin üzün ra düzenlenen ‘aramael koyma mutluluğu belirterek sözlerime tü ve hicap duymaktayım.” tutanaklarında’ yer almamakbaşlamak istiyorum” dedi. İddianamede, kendisine ön tadır” dedi. HATİCE TUNCER Adaletine, bağımsız ve tarafsızlığına yürekten güven duyduğu, Türkiye Cumhuriyeti yargıçları karşısında olmanın huzuru ve güveni içinde olduğunu ifade eden Tolon, şöyle devam etti: “Ne var ki, aynı duygu ve düşünceleri beni böyle bir dava nedeniyle, sizlerin ve dolayısıyla yüce milletimizin huzuruna çıkaran yasal adı ‘iddianame’ olarak anılan, ancak içerikleri Üstündağ’ı toprağa verdik Gazetemiz çalışanlarından Alper İzbul’un annesi, Ali Deniz Uslu’nun teyzesi emekli Beyoğlu Ağır Ceza Hâkimi Nadide Üstündağ (72) dün İstanbul’da toprağa verildi. Nadide Üstündağ cenazesi dün öğlen saatlerinde Şişli Camii’ne getirildi. Üstündağ’ın oğlu Alper İzbul ve yakınları, Şişli Camii’nde taziyeleri kabul etti. Daha sonra kılınan öğle namazının ardından yargıç Üstündağ Silivri ilçesinde Gümüşyaka Köyü’ndeki aile mezarlığında toprağa verildi. Üstündağ’ın cenaze törenine ailesi, yakınları, Cumhuriyet çalışanları katıldı. Üstündağ, pazar günü rahatsızlanarak Çağlayan’daki Florence Nightingale Hastanesi’ne kaldırılmış yapılan müdahalelere karşın kurtarılamamıştı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle