19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER mı? Her politikacının, toplumda ün kazanmış her politikacının böyle bir korkusu vardır. Nitekim geçmiş yıllarda görmedik mi milletvekilliği yapmış, aydınların, yazarların kuşkulu biçimde yok edildiklerini... Bu korumacılık son on yılda iyice yaygınlaştı. Önemli kişi sayılan herkesin bir koruması var! Gazetecilerin bile!.. Nereye gitse yanında, sabahakşam kapısının önünde. Sormak isterim, Türkiye’de koruma görevi yapanların sayısını. Kaç bin, belki de kaç on bin? Bu arada Başbakan’ın koruma sayısını da öğrenebilsek? Halkından milyonlarca oy alan, “tek başına” tüm devletin sorumluluğunu üstlenmiş bir kişinin bu denli korunmasını ilk kez yaşıyoruz. Seksen yedi yıllık cumhuriyetimizin önde gelen hiçbir kişisi bu denli korkular yaşamadı. Kendi içinde saklamayı bildi, belli etmedi belki de. Ama son on yılın Başbakanı Tayyip Bey kendi halkının içinde olmaktan niye bu kadar çekinir, anlaşılır gibi değil!.. CUMHURİYET 16 EKİM 2011 PAZAR Bu kadar korku neden? Başbakan’ın bir koruma ordusu niye var? Resmi giysililer yetmezmiş gibi sivillerden de büyük bir kalabalık! Nereye gitse, hangi toplantıda konuşsa, ordalar! Çoğunun elinde silah, her an tetikteler. Birileri çıkacak Başbakan’ı vuracakmış gibi!.. Başbakan da böyle istiyor demek. Korkuyor. Halkının içine girmekten çekiniyor. Özellikle gençlerden, üniversitelilerden... İstanbul Üniversitesi’nin açılışına gitti. Yüzlerce öğrenci salona giremedi. Kapılarda yığılı kaldı. Öğrenci gibi salona girip Başbakan’ı dinleyenler hep sivil görevliler... Sokakta, yolda bekleşenler, ellerinde pankartlar kalakaldı. Sesini çıkaran yerlerde sürüklendi, kızerkek fark etmedi. Topladılar götürdüler. Günlerce, gecelerce, belki de aylarca, yıllarca tutuklu kalmak üzere... Bir Başbakan niye korkar? Halkın büyük bölümünden, nerdeyse seçmenin yarısından destek almış. Daha ne istiyor? Niye halkın arasına girmiyor, sokaklarda biriki korumayla dolaşmıyor! İlle de ar ‘Türkçeni Sev Çocuğum…’ Bu Korkular Niye? dında, önünde, çevresinde sayısız koruması olacak. Arada bir yanına yaklaşabilecek, daha doğrusu korumaların izniyle yaklaşabilecek biriyle ayaküstü dertleşebilecek... Önceki başbakanlar niye korkusuzdu? Demirel, Ecevit, Özal, daha ötekiler... Onların da korumaları vardı, ama birkaç görevli! Tek başlarına kent içinde dolaşabilirlerdi. İsmet Paşa’yı düşünün, tek başına yürüyerek bankasına gelir maaşını alırdı. Korutürk, Sezer gibi cumhurbaşkanlarını hatırlayın. Halkın içinde, arasındaydılar. Öyle yüzlerce koruyucuları yoktu... Ölmekten, öldürülmekten korkmak U Hasan AKARSU lusları ulus yapan özelliklerin başında dil geliyor. Biz de 26 Eylül 1932’den bu yana, her yıl Dil Bayramı’nı, bu önemli günü, Atatürk’e borçlu olduğumuzu unutmadan kutluyoruz. 1928’de yeni abeceyi yasalaştırarak dilimizi yenileştirmenin önünü açan, 1932’de TDK’yi kurarak dilimizi zenginleştirmeyi amaçlayan Atatürk’e olan borcumuzu unutmuyoruz. Her yıl 26 Eylül yaklaşırken dil sevgisini, dilin önemini yansıtan yazılar yazıyoruz, çünkü dilimizin gittikçe bozulduğunu görüyoruz. Dilimizdeki bozulmanın da 1950’de başladığını, eğitimden, ekinden, siyasadan ayrı tutulamayacağını biliyoruz. Dilci yazarımız Sevgi Özel’in dediği gibi, ülkemiz 2000’lerde, “inşallah”la “okey” arasına sıkıştırıldı. Gençlerimizin dilinden “süper” sözcüğü düşmez oldu. 12 Eylül 1980 darbecilerinin 19 Ekim 1983’te TDK’yi kapatmalarıyla dilimize de büyük bir darbe indirdiği kesindir. Yazım kurallarında yaratılan kargaşayı, TRT’de Tunca Toskay döneminde 205 sözcüğün yasaklandığını nasıl unutabiliriz? “Yaşayan Türkçe” denilerek ulusal değerlerimizin göz ardı edildiğini, Osmanlıca özlemcilerinin desteklendiğini hepimiz biliyoruz. Her günümüzü, Dil Bayramı olarak özümsemedikçe, Atatürk’ün kalıtına sahip çıkmadıkça, dünyanın egemen güçlerinin baskısından, yayılmacılığından yurdumuzu kurtaramadıkça, Türkçemizi de kurtaramayacağımızı unutmayalım. Suç Aleti Şemsiye... Çevrecinin şemsiyesini suç aleti saydılar... Basıp arasalardı, evinde elbise asacağı da vardı... Çevrecinin her şeyi suç... Demek ki polis baktı elinde şemsiye var, telini bezini saymazsan bir nevi sopa gibi sayılır, alıp götürdüler... Hâkim ne dedi bilmiyorum... Ama suç aleti olduğu kesin... İyi ki çaydanlık yanında değildi... Molotofkokteyli çünkü... O anı düşünüyorum... Yani polisin şemsiyeyi gördüğü anı... Gözlerini ayırarak şemsiyeye baktı... Kalkanını kaldırdığı gibi şemsiyenin üzerine gidip, teknik olarak ilk cop darbesini şemsiyeyi tutan ele indirirken... Asıl suçlu o el... Eeee.... Eli alıp karakola götürdüklerinde, elin sahibi de gitmiş oluyor zaten... Tabii ki ifadesini aldılar: “Bu ne ulan...” “Şemsiyem...” “Ne yapacaktın şemsiyeyi?..” “Yağmur yağdı mı açarım diye...” “Hani havada bulut var mı?..” “........?” Sanırım anladınız; şemsiyenin şemsiyeliği bulut ile kaim... Bulut yoksa şemsiye şemsiye olmaktan çıkıyor, suç aleti oluyor... Hukuk, sadece insanlarla insanların ilişkisini düzenlemez... Hukuk, insanlar ile varlıkların ilişkisini de düzenler... Hani insan ile tarla diyelim... İnsan ile ağaç... İnsan ile kuş... Hukuk, insan karşısında gerektiğinde kuşu da, ormanı da, dağı da, dereyi de koruyandır... Ama ne yapacaksınız?.. Zindanlardaki suçsuz insanları bile koruyamayan Türk hukuku, Allah’ın dağındaki dereyi mi koruyacak?.. İşte; hırsızların talan ettikleri ormanlarını, derelerini, sularını, topraklarını savunmak isteyenleri toplayıp hapishanelere doldurdular... Yüzlerce çevreci şu an tutuklu... Aralarında kadınlar ve çocuklar var... Kimse seslerini duymuyor... Çünkü yağmacıların başında medya patronları ilk sırada... Hukuk ise yok... Şemsiyeci de içeride... Şemsiyesini de mühürleyip zapt altına aldılar... Burası Türkiye kör gözüm... Şemsiyeyi suç aleti saydılar... C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle