19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 14 PAZAR KONUĞU CUMHURİYET 16 EKİM 2011 PAZAR [email protected] CHP’li Kadıköy ve Maltepe belediye başkanları hükümetin muhalif belediyelere baskılarını anlattı: Amaçları itibarsızlaştırmak SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU HP’li Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk ve Maltepe Belediye Başkanı Prof. Dr. Mustafa Zengin’le muhalefet partilerinden olan yerel yönetimlere hükümetin baskıcı davranışlarını konuşuyoruz. Her iki belediye başkanı da yerel yöneticilerin siyasi parti kimliklerini bir tarafa bırakıp yörelerindeki bütün halka hizmet etmek zorunda olduklarını söylüyor. Bir de dikkat çektikleri nokta şu: Artık ilçe belediyeleri büyük şehir belediyelerinin şube müdürlükleri gibi görülüyor. AKP’li belediyelerle ilgili bunca yolsuzluk dosyası olmasına rağmen hükümetin bunları göz ardı edip CHP’li belediyelere baskınlar düzenletmesini nasıl karşılıyorsunuz? Selami Öztürk. Biz artık adalet duygusunu arayan bir ülke haline geldik. Bir korku toplumu yaratıldı. Korku toplumu yaratmanın tek yöntemi de sizden olmayan ya da sizden gözükmeyen kişilere karşı farklı yollarla baskı uygulamaktır. Hükümet Türkiye’de önce sizler ve bizleri yarattı. Beni en çok etkileyenlerden birisi Başbakan Erdoğan’ın bayramlarla ilgili söylediği sözdür. Çocukluğumuzda şeker toplardık. Haliyle de bizim için o bayram Şeker Bayramı’ydı. Ramazan Bayramı diyen de Şeker Bayramı diyen de dini bayramını kutluyordu. Başbakan, “Buna Şeker Bayramı denmez. Şeker Bayramı diyenlerin amaçları başkadır” diyerek bir ayrışma başlattı. Bir ülkenin siyasetçisi, Başbakan’ı bu sözü söylediği zaman tamamıyla ayrıştırmaya, ötekileştirmeye yönelik bir harekettir. Bürokratı, savcısı, hâkimi, polisi artık herkes bu ötekilere karşı baskı uygulamaya başladı. Bu nedenle de hayat çekilmez hale geliyor. Siz siyasette önemli birisiyseniz ya da ötekileştirmede lider olarak kabul edilen birisiyseniz sadece siz değil, çevrenizde olan insanlar da hedef tahtasına oturtuluyor. Selam verdiğiniz, oturup konuştuğunuz birisinin günün birinde hesapları denetlenebiliyor, iş hacminin kapasitesine bakılıyor, Maliye’den denetimler başlıyor. Böylece insanları yanınızdan yavaş yavaş uzaklaştırmaya, sizi yalnızlaştırmaya başlıyorlar. Hatta bankaya giden polis, banka müdürüne, “Söyleyin kendisine, haberi olsun” diyor. Yani açık açık haber de veriliyor. Bunun neresinde hukuk, insan hakları? Böyle bir uygulamayı iktidar partisi mensubu bir belediye başkanı ya da önemli bir kişisine yapmak mümkün mü? Ama bizim çevremizdeki bütün insanlara bunlar yapılıyor. Muhtemelen size de bu uygulama yapılıyordur. Mustafa Zengin AKP’li belediyelere değil de CHP’li belediyeler olan bizlere yönelik baskıların temelinde CHP’li belediyeleri halkın gözünde itibarsızlaştırma hedefi vardır. Bizim özellikle güçlü olduğumuzu bildikleri için halkın gözünde bunları nasıl rencide edebiliriz arayışı içindeler. Bu, yaptıkları işin çirkinliğini göstermesi açısından önemli. Yoksa baskılar günümüzde mahallemizde, evimizde, her yerde var. Artık bu baskıların daha büyüyerek geldikleri nokta belediye başkanları noktasıdır. Siyasetçiler bu çirkin politikayı uyguladıkları sürece gideceğimiz yol budur. Bundan sonra da hep böyle devam edecektir. Bakın, genel seçimler öncesi MHP’li milletvekili C Türkiye’de korku toplumu yaratıldı. Korku toplumu yaratmanın tek yöntemi sizden olmayan kişilere farklı yollarla baskı uygulamaktır. ÖZTÜRK: adayları hakkında kasetler servis edilmiştir. Bunun amacı onları itibarsızlaştırmak ve bundan nemalanmaktı. Şimdi de aynı nemalar bizim üzerimizden sağlanmaya çalışılıyor. Yerel seçimlere iki buçuk yıl kala yapılmak istenen bütün bunları hafızalara kazımak, “İşte, CHP’li belediyeler böyledir” demektir. Bu arada da tabii ki gündemi değiştiriyorlar. AKP’li belediyelerin yolsuzluklarını örtbas etmeye ve Deniz Feneri davasını ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. İstanbul Barosu Başkanı sevgili kardeşimiz Ümit Kocasakal, “Benim bile hukuk güvenliğim yok,” diyor. Bir baro başkanı Türkiye’nin geldiği bu baskıcı noktada, “Benim bile hukuk güvenliğim yok” diyorsa artık bu yapılanları çok ciddi biçimde sorgulamamız gerekiyor. Yoksa, bugün ba CHP’li belediyelerin üstüne gitmenin amacı hem “CHP’li belediyeler böyledir” demek hem de AKP’li belediyelerin yolsuzluklarını örtbas etmektir. ZENGİN: nır ve iyi yatırımlar da yaparsınız. Ama benim anlamadığım bir taraf var. Örneğin Friedrich Ebert Vakfı, Alman sosyal demokrat partisi SPD’nin kurmuş olduğu ciddi bir sivil örgüt. CHP SPD’yle ilişki içinde. Tabii ki herkesin kendi ülkesine dönük amaçları olabilir. Ama siz buna prim vermeyin. Onların karşısında daha ulusalcı, net bir tavır takının. Onlardan korkunuz olmasın. Hükümet suçladığı bu Alman vakıflarının ülkede faaliyet göstermelerine izin veriyor. Verdikleri birtakım kredilerin altında hükümetin imzası var. O zaman kimin hesabını kime soruyor? Genel başkanımız, “Kim olduklarını söylesinler gereğini yapalım” dedi. Biz tam tersine kendine güvenen özgür, sosyal demokrat belediyeleriz. Sosyal demokrat partilerle, vakıflarla, derneklerle Bütün AB fonları AKP’nin elinde Peki, muhalefet belediyeleri olarak kendi yağınızla kavrulmayı nasıl beceriyorsunuz? S.Ö. AKP’li ilçe belediyeleri çok etkilenmiyor. Çünkü Büyükşehir Belediyesi ve bakanlık, hatta AB fonlarından çok ciddi yararlanıyorlar. Bunu Brüksel’e gittiğimizde gördük. Hükümet bütün fonları yönetiyor. Sivil toplum örgütlerini (STK) yönlendiriyor. Yani biz CHP’li belediyeler kendi iletişimimizi kendimiz sağlamak zorunda kalıyoruz. Anadolu yakasında AKP’li ilçe belediyelerine gidin. Ara sokaklara, parklara kadar Büyükşehir Belediyesi yapıyor. Bunlar etiğe sığan, kabul edilebilir davranışlar değil. Bizim ağlama gibi bir derdimiz yok. Sadece bıraksınlar, yapalım. Sahil yolunda da bir sorunumuz oldu. Geceden atılan çöpler sabah toplanmıyordu. Sabah temizlik işçilerini oraya soktum. Bir gün Sahil Yolu’nda yürüyüş yaparken Büyükşehir’den birisi önüme dikildi. “Buraya izin almadan temizlik işçisi sokamazsınız” dedi. Vatandaşlar adamı neredeyse döveceklerdi. Şimdi biz sabah erkenden sahil bandını komple temizliyoruz. Oraların işleri bize ait olması gerekirken Büyükşehir’in yetki alanına girmesi zaten büyük çelişki. Büyükşehir Belediyesi çiçeğe, böceğe, her şeye müdahale ederken çok başarılı olma şansı da kalmıyor doğrusu. M.Z. Aynı hastalık. Ne kendileri temizliyorlar ne de bizim yapmamıza izin veriyorlardı ilk başlarda. Sonunda onlara haber gönderdim. İnsanlarımız sahil bandının, dolgu alanlarının ilçe belediyelerin yetki alanlarında olmadığını bilmek zorunda değil. Onları biz bilgilendirmek zorundayız. Biz de bunu yaptık. Gidiyoruz, yalvarıyoruz. Ne olur gelin, yapın, diyoruz. Maltepe’de ana arterler çok fazla olduğu için ben yoğunluğunu sokaklara odakladım. Şimdi merkezde engelli dostu sokaklar yapıyorum. Bir gün de ana arterleri onlar (Büyükşehir Belediyesi) yapacak diye bekliyorum. Otuz dokuz tane belediye var. Büyükşehir bunların hepsine yetişemez. Ana arterlerin kaldırımları yürünemez durumda. Çözüm basit. Bunları siz yapın diyecek. İş bitecek. Ama bunu da yapmıyor. Halka vermek istedikleri mesaj da şu: Niye yapılmıyor, anlayın haaa... dık. Dışardan, sadece kapalı spor salonu için İller Bankası vasıtasıyla bir para aldık. Ben AB fonlarından para almayı da reddediyorum. Benim insanımın yapacakları onların vereceği 70100 bin Avro’dan çok daha değerlidir. Ben iki buçuk yılda sekiz trilyon lira nakit borcunu ödemiş, şu anda da 12 trilyon lira nakit artısı olan bir belediyenin başkanıyım. Yani bizim belediyenin o fonlara da ihtiyacı yok. Ayrıca benim o paraları harcayacak yerim yok. Ben kendi yatırımlarımı karşılayabilecek güçteyim. Dolayısıyla, onlar alıyorlar; bir yerlere de harcıyorlar. Nasıl ve nerelere harcadıkları da çok sorgulanabilir. Ama ben böyle bir parayı ya da krediyi oralardan almayı hiçbir zaman içime sindiremiyorum. Oralardan almadığım bir parayı da nere BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ’NİN ŞUBESİ DEĞİLİZ Öztürk ve Zengin, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin çalışmalarını engellediğini söylüyor. Başkanlar, ilçe belediyelerinin, büyükşehir belediyelerinin şube müdürlükleri gibi görülmesine tepki gösteriyor. Muhalif başkanlar baskı altında na yapılan yarın bir başkasına yapılacaktır. Zaten yapılıyor da. KP yerel yetkileri merkeze topluyor Başbakan Erdoğan’ın, CHP’li belediyelerin Alman vakıflarından aldıkları paraları PKK’ye aktardıkları suçlamaları var. Ancak somut olarak ortaya çıkan gerçek hiçbir CHP’li belediyenin Alman vakıflarından para almadığı, buna karşılık bu vakıflardan en çok para alan belediyelerin başta İstanbul, Ankara gibi AKP’li belediyeler olduğu. Buna ne diyorsunuz? M.Z. Ben Konrad Adenauer Vakfı’nın varlığından bile haberdar değildim. Adını bu vesileyle öğrenmiş oldum. Biz Maltepe Belediyesi olarak geçtiğimiz iki buçuk yıl içinde hiçbir AB fonundan da para alma A lere harcadığımı bana sormaları hiçbir şekilde mümkün değildir. Sadece kendim için söylemiyorum. Toplandığımızda bütün belediye başkanı arkadaşlarımla tartıştığımız bu konudur. Bizim halkımıza kendimizi, yaptıklarımızı anlatmaktan başka bir çabamız yoktur. Bizim Avrupa’ya gitmekteki amacımız da Avrupa’nın sosyal demokrat belediyeleri iyice anlayabilmesi, tanıyabilmesidir. Bizim gündemimiz tamamıyla farklıyken bu insanların ne yapmak istediklerini anlamıyorum, anlamak da istemiyorum doğrusu. S.Ö. Ben Alman vakıflarından hiç para kullanmadım. Ama AB fonlarını kullanan bir belediye başkanıyım. Bunun yapılmasını da hep öneriyorum. Dürüst davranırsanız, özel muhasebe sistemlerine uyarsanız pekâlâ bu fonları kulla şeffaf işbirliği yaparız. Bunu gizlemeyiz. Hükümetin ise beyninin arkasında hesapları var. Bunları bize fatura etmek istedi. Ama olmadı. Hatta bu olayla birlikte yapmak istediği ciddi şekilde ters tepti. Başbakan birinci günden sonra 180 derece dönüş yaptı. Geçen gün bir grup belediye başkanı olarak Brüksel’e gittik. AB parlamenterleri, grup başkanlarıyla görüştük. Türkiye’de bütün yerel yetkilerin merkeze çekilmesi sorununu onlarla paylaştık. Bize AB’deki sistemi daha çok anlatmaları gerektiğini söyledik. Türkiye yerelleşmeli diyoruz. Ama tam tersine AKP hükümeti döneminde bütün yerel yetkiler merkezde toplandı. Böyle olunca tek kişilik bir yönetim tarzı ortaya çıktı. Bunu ne parlamenter ne de demokratik sistemle bağdaştırmak mümkün. Yerel yönetici parti rozetini çıkarır Batı’da gelişen anlayışa göre yerel yönetici partili olmasına rağmen seçildikten sonra parti rozetini bir kenara bırakır ve bölgesindeki bütün halka hizmet vermek için uğraşır. Türkiye’de de bu anlayış böyle mi? S.Ö. Seçilmiş belediye başkanı herkesin başkanıdır. Biz 1989’dan beri Kadıköy Belediyesi’ni elimizde tutuyoruz. Neden? Çünkü herkese hizmet götürüyoruz. Bize oy vereni de vermeyeni de kucaklıyoruz. Yüzde 26’yla başladığımız oyumuz bugün yüzde 70. Geri kalan yüzde 30’un da peşindeyiz. Biz seçildiğimiz gün parti rozetimizi çıkarırız. Sosyal demokrat belediyeler böyle olmaya özen gösteriyorlar. Bize yapılan uygulamayı biz ilkellik olarak görüyoruz. Bunu yaparak Türkiye’nin hareket kabiliyetini inanılmaz biçimde engelliyorlar. Farklı davransalar bugün Türkiye’nin gelişmişlik hızı bir kat daha artacaktır. Her şeye rağmen Türkiye’de bir sosyal patlama olmuyorsa ve toplumda ayrışma meydana gelmiyorsa bunun kaynaşma noktası yine belediyelerdir. Ama hükümet yerel yönetimleri yok sayıyor. Yerel yönetimleri yok sayan hükümet zamanla tek kişi yönetimine gider. Bunu aşmanın yolu da siyasal partiler ve seçim kanunlarının değiştirilmesidir. M.Z. Belediyeler bütün halkı kucaklamalıdır. Tek kişilik yönetimler olmaz. Genel Başkanımız Sayın Kılıçdaroğlu’nun da söylediği gibi tek kişiye bağlı otoriter bir rejime gitmek istiyorsanız tabii ki kendinizden olmayanı kucaklamazsınız. Bu ülkede bütün bunları aşabilmek için yeni bir anayasaya ihtiyaç var. Kimseyi ötekileştirmeden yeni bir anayasa yapacaksanız bütün toplum kesimlerinin görüşlerini almalısınız. İlçe belediyeleri on beş kocalı Hürmüz Eski TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’in, yerel seçimler öncesi, “İlçe belediyelerini CHP, Büyükşehir’i AKP alırsa hizmet gelmez” sözleri bugünü yansıtıyor. CHP’ye oy veren ilçelerin belediyeleri cezalandırılıyor Hani ademi merkeziyetçilik olacak, yerel yönetimlere daha fazla yetkiler tanınacaktı? Selami Öztürk İlçe, belde belediyeleri tam anlamıyla şube müdürlükleri haline getirildi. Büyükşehir belediye başkanlarına belli oranlarda yetkiler verildi ama bunlar da sınırlı. Örneğin İstanbul’da plan yapma yetkisi... Şehircilik Bakanlığı kuruldu. Onda yetki var. TOKİ’de, Sanayi, Turizm, Ulaştırma bakanlıklarında yetki var. Yani bu konuda yetkisi olmayan yok. Böyle olunca da artık İstanbul’da bir master plandan, bir plan birliğinden söz edebilir misiniz? Yedi kocalı değil, on beş kocalı Hürmüz olmuş. Belediyelerin sağlık müdürlükleri var. Ama belediyelerin bütün sağlık işlerini kendilerine bağladılar. Artık tek sorumlu Sağlık Bakanlığı. İstanbul’da trafik sorununun yüzde 30 çözümü trafik polislerini belediyelere bağlamakla olur. Trafik polisi görevini yapmadığı, kaldırımlar araç dolduğu zaman belediye olarak müdahale edemiyorsunuz. Bir kaza anında Batı’da bir tek telefonla cankurtaran, itfaiye ve polis hemen gelir. Burada, cankurtaran, itfaiye ve polis için ayrı ayrı telefonlar etmeniz lazım. O da bulabilirseniz... M.Z. Sevgili Başkan’ın dediği gibi biz artık Büyükşehir’e bağlı şube belediye olarak çalışan belediyeleriz. Biz halka hizmet ederken zorlukları da engelleri de görüyoruz. İlçe belediyeleri ana arterlerde Hiçbir şey yapamaz. Ama vatandaş bunu bilmez. Hizmet eksikse bizi suçlar. İnsanlara bunu anlatmak mümkün değil. İnsanların da bu gerçeği bilme zorunluluğu yok. Büyükşehir’in yapması gereken hizmetler eksik kaldığında vatandaş bunun sorumluluğunu ilçe belediyelerine yüklüyor. Büyükşehir bazı projelerinize onay vermeyerek, sizi engelleyerek burada sizi iş yapamaz duruma düşürmek istiyor. Bir dönem Adalet Bakanlığı yapmış olan eski TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’in seçimler öncesi, “İlçe belediyelerini CHP, Büyükşehir’i AKP alırsa hizmet gelmez, haa,” sözlerinin bugüne yansıması budur. Yani, “Bunu size yaşatacağız” demek istiyor. Yaşatıyorlar da.... Bu da siyasi bir çirkinliktir, diye düşünüyorum. Biz, yöremizdeki halkın sorunlarını birlikte çözmeyeceksek, siyasi rekabete gireceksek o zaman iş senben kavgasına dönüşür. Bundan da halk zarar görür. Bizim bunu anlatmamız lazım. Seçimlerden önce Maltepe için bir alt geçit projesi vardı. Seçimlerden sonra bunu durdurdular. Ama Ümraniye’ye her türlü yatırımı yapıyorlar. O zaman Maltepe halkının ne günahı var? Günahı var. Çünkü CHP’ye oy verdi. O zaman da Mehmet Ali Şahin’in seçimler öncesi söylediği sözlere dönüyoruz. Demek ki CHP’ye oy verdiği için Maltepe halkı cezalandırılıyor. 9 Ekim’deki Pazar Konuğu söyleşisinde Ekopolitik Platformu’nun kurucuları olarak yanlışlıkla Mete Yarar ve Prof. Dr. Vamık Volkan’ın adları yer alıyor. Oysa Yarar ve Volkan platformun düz üyeleri. Düzeltiriz. Düzeltme: C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle