18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 10 EKONOMİ CUMHURİYET 16 EKİM 2011 PAZAR [email protected] Türkİş’e göre işyerinde erkekler fiziksel, kadınlar cinsel şiddet görüyor ve son yıllarda artış gösteriyor Şiddet her yerde İşyerinde ve işyeri dışında, kadınlar şiddete uğrama yönünden erkeklere göre daha riskli. Çünkü kadınlar genellikle öğretmenlik, sosyal hizmet uzmanlığı, hemşirelik, banka çalışanı gibi şiddet yönünden daha riskli işlerde çalışıyor. Ekonomi Sevrisi İşyerlerinde erkekler fiziksel, kadınlar ise cinsel şiddet yönünden daha çok risk altında bulunuyor. Prof. Dr. Nazmi Bilir, Doç. Dr. Ali Naci Yıldız ve Uzman Dr. Mehmet Kaya tarafından hazırlanan ‘İş Yerinde Şiddet’ kitabı Türkİş tarafından yayımlandı. Kitapta Türkiye’de işyerindeki şiddete ilişkin verilerin oldukça sınırlı olduğuna dikkat çekildi. Kitapta Türkiye ile ilgili tespitler şöyle: İşyerinde ve işyeri dışında, kadınlar şiddete uğrama yönünden erkeklere göre daha riskli. Çünkü kadınlar genellikle öğretmenlik, sosyal hizmet uzmanlığı, hemşirelik, banka çalışanı gibi şiddet yönünden daha riskli işlerde çalışıyor. Birçok araştırma, genç çalışanların işyerinde şiddete daha fazla maruz kaldığını gösteriyor. İşyerinde şiddet, çalışanlarda motivasyon düşüklüğüne, performans azalmasına, kendine saygıda azalmaya, depresyona, sinirliliğe, anksiyeteye, iritasyona ve strese yol açıyor. Bunlar, fiziksel ve psikolojik hastalıklara, sigara kullanımına, alkol ve ilaç istismarına, iş kazalarına, engelliliğe ve intihara neden olabiliyor. Şiddet işveren açısından mali kayba yol açıyor. Çünkü işyerinde şiddet iş gücü kaybına, kazalara, hastalıklara, sakatlıklara ve ölüme neden olmasının yanı sıra güvenlik sistemlerinin geliştirilmesi ge ‘Salla Âdem Baba’ Bu tür argo başlıklar için başlangıçta özür dilerim. Yaşanan olaylara uygun başlık olduğunu düşündüğümden, özür dileyerek argo deyimler, sözcükler kullanıyorum. Yıl 1950 ve öncesi Ankara Atatürk Lisesi’nde öğrencilik yıllarım. O yıllarda öğrenci sayısı sınırlı olduğundan hocalar yazılı sınavların yanı sıra öğrencileri tahtaya kaldırarak sözlü sınavlar da yaparlardı. Herhalde sözlü sınavlar hocalara da sıkıntı verirdi. Benzer sorular, monoton bir sesle tekdüze yanıtlar hocaları sıktığından, bazı hocalar dalgınlaşır pencereden dışarıya bakmaya başlardı. Hocanın dikkatinin kaybolması, bakışlarının matlaşması tahtadaki öğrenci için fırsat yaratırdı. Öğrenci, susmaması gerektiği bilinciyle, susarsa hocanın derse dönüp yeni sorular soracağı kaygısı ile, konu ile ilgili ilgisiz konuşmasını sürdürürdü. Bazen iş uzar öğrencide söz tükenir; anlatım köyde opera binası yapma, salça ziraatini ilerletme aşamasına gelince, arka sıralardan Ferit’in davudi gür sesi yükselirdi. “Salla Âdem Baba”. Ses üzerine hoca irkilerek uyanır, dinlemeye, yeni sorular sormaya başlar, tahtadaki öğrenci oyunu bozan Ferit’e kızgın bir bakış fırlatarak yerine otururdu. Ferit Askara, her açıdan renkli bir arkadaşımızdı. İlkokuldan başlayarak lisede, üniversitede, hatta askerlikte arkadaşlıklar oluşuyor. Yaşam koşulları nedeniyle zamanla kopuşlar oluyor; ancak belleklerde bazı isimler, olaylar kalıyor. Ferit’i lise yıllarından sonra göremedim. Yaşıyorsa, Tanrı sağlıklı ömür versin, yaşamını yitirdiyse rahmet dileyelim. Mülkiye’de talakat, belagat, retorik hangi sözcükle ifade ederseniz edin konuşma yeteneği gelişmiş arkadaşlarımız vardı. Bunlar “ustura kulübünü veya ekolünü” oluştururlardı. Bizim dönemimizde ekolün en ünlüsü önde geleni Turan Ülker, namı diğer Ustura Turan’dı. Ustura Turan, konuşmalarında hızını alamayarak derslerde ileri gittiğinde arka sıralardan pes perdeden bir ses duyulurdu. “Usta allegro”. Ne de olsa Mülkiye’de uyarılar daha nazikane, esprili yapılırdı. Şimdi bakıyorum politikada, açık oturumlarda, medyada hatta bilim dünyasında ortalığı boş bulanlar yüksek sesle atıyor. “Salla Âdem Baba” veya en azından “allegro” diye uyarıda bulunan ise pek yok... TV’lerde tarafsız(!) açık oturumlar düzenleniyor. Bu tür oturumlar düzenlemek, yönetmek beceri gerektiriyor. Hem taraflı olacak tarafsız gözükeceksin; gerektiğinde yalakalık yapıp kişilikli süsü vereceksin; eleştiri yapıp Sayın Başbakan’ı kızdırmayacaksın; patronun iş ilişkilerine katkıda bulunacak, en azından çomak sokmayacaksın, konuları iyi bilmediğin halde biliyor izlenimini vereceksin, amaca uygun kişileri çağıracaksın, arada çatlak sesler çıktığında patronun, iktidarın hışmına uğramamak için alalayacaksın, bu arada halkı da uyandırmayacaksın, cidden maharet isteyen bir iş. Bu işin ustaları, bu işe yatkın denenmiş konuşmacılarımız var. Genelde, bir karşı görüş olmadığından, medya mensupları, bilim adamı, uzman diye takdim edilenler, ortalığı boş bulup atışta ileri gidiyorlar. Geçenlerde sık sık TV’de görünen biri hem uluslararası CNN dinleyip anladığı izlenimini veriyor hem de Sayın Başbakan’dan Mülkiye deyişiyle kılını çekiyordu. Eskiden başbakanlar CNN’de gözükebilmek için araya adam sokarlarmış, şimdi CNN, Sayın Başbakan RTE’nin peşinde koşuyormuş. Halkımız pek izlemediğinden belki bilmiyordur. Birleşmiş Milletler’deki konuşmalar nedeniyle CNN’in İran Devlet Başkanı Ahmedinejad’a ayırdığı süre, Sayın RTE’ye ayırdığı süreden belki on kat fazla idi. Aslında medyada bu oluşum, bu durum yeni değildir. 1980’li yıllarda da Evren, Özal hayranlığı vardı; dış ışılamalar da aktarılırdı. Bu nedenle o yıllarda boşuna “Mütareke Basını” benzetmesi yapılmamıştır. Medya, üniversite, bürokrasi, işadamları, az sayıda istisna dışında, her zaman iktidarlara biat etmiştir. Boyun eğmiştir. 195060 döneminde de durum günümüzden çok farklı değildi. Tek fark, basında güçlü kalemler bulunması, üniversitelerde kişilikli hoca sayısının göreceli olarak daha fazla olması idi. Basında çoğu yazar, iktidarla bir şekilde iyi geçinmeyi, yalakalığı, özür dilerim kıl çekmeyi, eski bir ticaret kanunu terimi kullanayım, “sanatı mutade” haline getirmiştir. Geçmişte Menderes’e 60’lı yıllarda Demirel’e, 80’li yıllarda Evren ve Özal’a, günümüzde Sayın RTE’ye övgü yağdırılıyor. Kişiler değişiyor medyanın tutumu değişmiyor, medya geçim yolunu buluyor. Eleştiriler yapılarak, bir şekilde “Salla Âdem Baba” türü uyarıda bulunarak TV dizilerine, futbola, magazine, günlük gazetelere bazı hocaların dini iğvasına kapılmış halkımız uyarılmaya çalışılıyor. Halkı uyutmaya çalışan o kadar çok ki ne derseniz deyin etkili olunamıyor. ÇOĞU KEZ GİZLENİYOR İşyerinde şiddet uygulamaları, aile içi şiddet uygulamalarında olduğu gibi bildirim eksikliği nedeniyle çoğu kez gizli kalıyor, konu önemsenmiyor, bazen de işin bir parçası olarak kabul ediliyor. Konuyla ilgili güvenilir veriler, daha çok ölüm ya da ağır yaralanmayla sonuçlanan olaylara ilişkin. Ölümcül olmayan, fiziksel şiddetten cinsel tacize kadar geniş bir kapsamı bulunan olaylar ise genellikle daha az biliniyor ve daha az rapor ediliyor. Türkiye’de sağlık çalışanlarının meslek hayatları boyunca işyerlerinde en az bir kez sözel şiddete maruz kalma sıklığı yüzde 68.1, fiziksel şiddete uğrama sıklığı yüzde 15, cinsel tacize uğrama sıklığı ise yüzde 4.4. Öğretmenler arasında yapılan bir araştırmada, öğretmenlerin yüzde 8’inin meslek hayatı boyunca şiddete maruz kaldığı saptandı. Bunların yüzde 33.7’sinin öğrencisi, yüzde 32.7’sinin yöneticileri ve yüzde 22.6’sının meslektaşı tarafından şiddet gördüğü belirtildi. Araştırmalara göre, şiddete uğrama riski yüksek olanlar ise kasiyer, banka çalışanı, hemşire, ambulans rekliliğini ortaya çıkarıyor. personeli, sosyal hizmet uzmanı, öğretKitapta işyerinde şiddet önlemlerini planmen, polis, bilet kontrol görevlisi, halamak açısından rapor tutmanın önemli olduğu pishane personeli, bar çalışanı, taksi şoförleri, geçici işlerde vurgulandı. Etkili bir rapor sistemi için sadece cidçalışanlar, acil yanıt ekibi di olanlar değil, bütün şiddet olayları hakkında raşeklinde sıralanıyor. por tutulmasının önemine işaret edildi. ‘IMF’den Avrupa’ya bu kadar destek yeter’ Ekonomi Servisi ABD ve bazı ülkeler, Avro Bölgesi’nin borç krizinin aşılmasında Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) katılımının büyüklüğünün ikiye çıkarılması yönündeki önerilere karşı çıktı. Paris’te devam eden G20 Maliye Bakanları ve Merkez Bankaları Başkanları toplantısında, G20’den bir yetkili, gelişmekte olan piyasaların politika yapıcılarının IMF’ye 350 milyar dolar tutarında kaynak sağlanması fikrine ABD Hazine Bakanı ve Kanada Maliye Bakanının karşı çıktığını söyledi. Aralarında ABD, Japonya, Almanya ve Çin’in bulunduğu IMF’nin önemli hissedarlarının, IMF’nin 380 milyar dolarlık kaynağını yeterli görüyorlar. Bu arada G20 Maliye Bakanları ve Merkez Bankaları Başkanları toplantısının taslak bildirgesine göre, 20 büyük ekonominin finans liderleri, bankaların yeterli sermayeye sahip olmalarını ve yeterli finansman sağlayacaklarını garanti etme sözü verecek. Bildirgede, “Bankaların yeterli düzeyde sermayelendirilmesini ve yeterli finansman sağlamasını garanti edeceğiz. Merkez bankaları bu amaçla bankalara gerektiği kadar likidite sağlamaya hazır olmayı sürdürecekler” denildi. Türkiye’de bir işçi Norveçli işçinin 14.5, Avusturyalı işçinin 9.7 saat üzerinde çalışıyor Çalışma süresi zaten yüksek Türkiye gerek resminormal çalışma süreleri gerekse de mesai saatleri bakımından Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığında açık ara önde bulunuyor. MUSTAFA ÇAKIR BNP Paribas’a kötü not Ekonomi Sevrisi Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor’s (S&P), Fransız bankası BNP Paribas’ın uzun vadeli kredi notunu düşürdü. S&P, Fransa bankacılık sektöründe likidite ve fonlama sorunlarına dikkat çekerek BNP Paribas’ın uzun vadeli kredi notunu ‘AA’dan ‘AA’ye indirdi ve kredi notu görünümünün ‘durağan’ olduğunu bildirdi. Bu arada Fitch’in de Amerikalı bankalar Bank of America, Morgan Stanley, Goldman Sachs ile beş Avrupalı bankanın kredi notlarını gözden geçirdiği, bankaların tamamının kredi notlarını düşürebileceği açıklandı. ANKARA Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın mesai saatlerinin sabah saat 67’ye alınması ve cumartesi günü de çalışılması önerisi tartışma yaratırken Türkiye çalışma sürelerinde Avrupa ülkelerini geride bırakıyor. Türkiye gerek resminormal çalışma süreleri gerekse de mesai saatleri bakımından Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığında açık ara önde bulunuyor. DİSK’in hazırladığı “Çalışma Süreleri Raporu”na göre, ortalama haftalık resmi çalışma süresi Fransa’da 35, İngiltere’de 37, NorveçHollanda’da 37.5, Almanya’da 37.6, İtalya’da 38, Bulgaristan’da 40, Yunanistan’da 40 iken Türkiye’de 45 saat. Avrupa 99 dünya ülkesi üzerinden yapılan hesaplamaya göre, Türkiye 14 günlük asgari ücretli izin hakkı ile en düşük ücretli izin hakkının bulunduğu 35 ülke arasında bulunuyor. Türkiye’deki işçiler, Angola, Fas, Güney Afrika, Kamboçya, Cezayir başta olmak üzere ülkelerin 4’te 3’ünden daha az ücretli izin hakkına sahip. Birliği (AB) ülkelerinin ortalamasının 38.6 saat olduğuna dikkat çekilen araştırmada, Türkiye’deki işçilerin AB üyesi ülkelerle karşılaştırıldığında ortalama 6.4 saat daha fazla resmi haftalık çalışma süresine sahip oldukları belirtildi. Haftalık resmi çalışma süresi bakımından Türkiye’yi aralarında Etiyopya, Guatemala, Pakistan vb. ülkelerin bulunduğu 10 ülke geçerken Türkiye, Zimbabwe, Sri Lanka, Tanzanya ile 45 saatlik haftalık calışma süresine sahip ülkeler liginde yer alıyor. Fazla mesai yapıyoruz Ortalama haftalık olağan çalışma süresi Norveç’te 39.2, Hollanda’da 40.8, Belçika’da 40.9, Fransa’da 41, İtalya’da 41.1, Almanya’da 41.7, İngiltere’de 43, Yunanistan’da 43.7, Avusturya’da 44 iken, Türkiye’de ise 53.7 saati buluyor. Araştırmada, Türkiye’nin fazla mesai sürelerinde de diğer ülkeleri geride bıraktığına dikkat çekildi. Araştırmada “İşçilerimiz AB27 ortalamasının 3 katına yakın fazla mesai yapmaktadır” denildi. ‘Helal ürün fuarına Japon damgası’ MURAT GÜLDEREN Uluslararası alanda 850 milyar dolarlık bir büyüklüğe sahip olan helal gıda ve sağlık ürünleri pazarından gayrimüslimler de pay almak için yarışa girdi. İstanbul Fuar Merkezi CNR’de bu yıl ikincisi düzenlenen Helal ve Sağlıklı Ürünler Fuarı’na katılan Japonya merkezli kozmetik firması Royal Cosmetics de helal ürün sertifikası alarak gövde gösterisi yaptı. Herhangi bir hayvansal madde ve alkol içermeyen, çoğunluğu bitkisel ve doğal yollardan el de edilen kozmetik ürünlerini helal ürün belgesi aldıktan sonra Dubai’den Mısır’a, Malezya’dan Endonezya’ya kadar pek çok Müslüman ülkesinde satmaya başlayan firma şimdi de Türkiye’de satış için distribütör aramaya başladı. Japonya’da 25 bin kişiye istihdam İstanbul’da bu yıl ikincisi düzenlenen Helal ve Sağlıklı Ürünler Fuarı’na Japonya’nın en büyük kozmetik firmalarından Royal Cosmetics de helal sertifikası alarak katıldı. sağlayan firma, Türkiye üzerinden de ulaşamadıkları tüm Müslüman ülkelere helal gıda sertifikasıyla girmeyi hedefliyor. Royal Cosmetics Başkanı Momozono Tadashi “Buraya kozmetik alanında iddialı firmalar bulmaya ve distribütörlük vermeye geldik” dedi. Fuara ayrıca helal gıda sertifikasına sahip firmalardan Hamidiye Kaynak Suları, Erpiliç, Tatlıses Çiğ Köfte, Köprü Medikal, Enka Süt gibi 100’e yakın firma katıldı. TÜRKONFED’DEN BAYDEMİR’E ZİYARET Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKKONFED) Yönetim Kurulu Başkanı Erdem Çenesiz Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’i ziyaret etti. Baydemir ziyarette ekonomik ve sosyal kalkınmanın bir toplumun geleceği açısından olmazsa olmaz olduğunu belirterek, “Ekonomik kalkınma olmazsa, siyasi ilerleme de olmaz, demokratik standartlarda yükselme de olmaz” dedi. Baydemir, Diyarbakır’ın en çok ihtiyaç duyduğu konulardan birinin ekonomik kalkınma olduğunu ve istihdam sorunu ile boğuştuklarını anlattı. PRİME MALL ANTAKYA’DA ERKEN AÇILDI Alışveriş merkezleri yatırım ve işletmecisi Prime Development’ın, 100 milyon dolar yatırımla hayata geçirdiği Prime Mall Antakya Alışveriş Merkezi’ni hedeflenen tarihten beş ay önce açtı. 98 bin metrekare inşaat alanına ve 37 bin metrekare kiralanabilir alana sahip olan alışveriş merkezi, Antakya’nın ilk AVM’si olma özelliğini taşıyor. AVM’de 125 mağaza, yiyecek ve içecek alanı, hipermarket, 8 salonlu sinema kompleksi, bowling salonu ve yine bu bölgede bir ilk olan 360 metrekare büyüklüğünde buz pateni de bulunuyor. RUSLARA ‘BAŞ AĞRITMAYAN’ VOTKA Allco İçecek Yönetim Kurulu Başkanı Erol Sezer, Manisa Salihli’de 10 milyon dolarlık yatırımla kurulan üretim tesislerinde baş ağrıtmayan Svarovsky marka votka üretimine başladıklarını, bu votkayı kasımdan itibaren Rusya, Almanya ve Fransa’ya ihraç edeceklerini açıkladı. Sezer, “Svarovsky Votka, Türkiye’de bir ilki de gerçekleştirerek gümüş ve karbon filtrasyon sistemiyle filtre edilerek hazırlanıyor. Alkolün getirdiği baş ağrısını neredeyse yok ettik. 2012 yılında 5 milyon şişe satış yaparak 12.5 milyon Avro ciro hedefliyoruz” dedi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle