Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ekonomi@cumhuriyet.com.tr
9 AĞUSTOS 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMİ 13
CMYB
C M Y B
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
‘Bu Ne İmandır?’
Bu yıl yaza Ortadoğu’da yeni bir
savaş beklentisiyle girdik (“Yine
Savaş Rüzgârları”, 12/07). Council
on Foreign Relations’un “A Third
Lebanon War” (Üçüncü Lübnan
Savaşı) ve International Crisis
Group’un “Drums of War: Israel and
the ‘Axis of Resistance’” (Savaş
Davulları: İsrail ve ‘Direniş Ekseni’)
başlıklı raporlarının yayımlanmasının
üzerinden daha 1 hafta geçmeden
Akabe (Ürdün), Eilat (İsrail) kentlerine
“Katyuşa” ve “Grad” tipi roketler
düştü (kaynağı hâlâ tartışılıyor).
Lübnan-İsrail sınırında çatışma çıktı,
iki asker, bir gazeteci Lübnanlı ve bir
İsrailli Albay öldü.
Cumartesi günü, Lübnan gazetesi
The Daily Star, İsrail savaş
uçaklarının Lübnan hava sahasında,
korkutma amaçlı, saldırı taklidi yapan
uçuşlar yaptıklarını yazıyordu.
Geçen hafta uluslararası medya
da, özellikle İsrail’de ve Arap
ülkelerinde yorumcular, kimsenin
savaştan yana olmadığında, savaşın
kimseye bir yarar getirmeyeceğinde,
hemen herkesin hemfikir olmasına
karşın yeni bir savaşın her gün biraz
daha yakınlaşmaya devam ettiğini
vurguluyorlardı.
Dahası, yeni bir savaşın Lübnan’la
sınırlı kalması da artık zayıf bir
olasılık. Bu kez, Suriye’den İran’a,
Türkiye’den ABD’ye birçok ülkenin
savaşın burgacına kapılması
kaçınılmaz görünüyor.
İki rapor
ABD’nin dış ilişkiler alanında en
etkili düşünce kuruluşu CFR’in,
ABD’nin eski Mısır büyükelçilerinden
Dan Kurtzer’e hazırlattığı “III.
Lübnan Savaşı” başlıklı araştırmanın
sonuçlarına göre, “ABD’nin yeni bir
savaşı engelleme kapasitesi çok
düşük”. Bu yüzden Kurtzer’e göre
ABD Dışişleri’nin “önümüzdeki 12-18
ay içinde patlak vermesi olası bir
savaşın” yayılmasını engellemeye
yönelik önlemler üzerinde
yoğunlaşması gerekiyor.
Kurtzer’in bu kötümserliğinin
arkasında, Hizbullah’ın, 2006’dan bu
yana, Birleşmiş Milletler kararlarına
karşın, edindiği gelişmiş füze
sistemlerinin, İsrail’in güvenlik
açısından kabul etmeye hazır olduğu
sınırı aşmış olabileceği düşüncesi
yatıyor. Kurtzer, Hizbullah’ın yerden
havaya füze sistemi edinme
olasılığının, İsrail’in Lübnan hava
sahasındaki üstünlüğüne son
vereceği için, İsrail ordusu
tarafından kabul edilemez
olduğunu düşünüyor.
Kurtzer’in İsrail’in güvenlik
kaygılarını eleştirisiz kabullenmesi,
ABD’nin Hizbullah’ı
etkisizleştirecek tedbirler
geliştirmesine ilişkin önerileri adeta
İsrail’e yeşil ışık yakıyor. Nitekim
Kurtzer, ABD’nin, büyük çaplı,
yayılma eğilimi taşıyacak bir
operasyonu engellemek veya
ötelemek için İsrail’i daha küçük
çaplı bir operasyona teşvik
edebileceğini de düşünüyor.
Özetle CFR’nin raporu kötümser bir
yerden kalkıyor ve çok tehlikeli bir
noktaya ulaşıyor.
International Crisis Group’un
“Savaş Davulları: İsrail ve Direniş
Ekseni” başlıklı raporuna göre 2006
savaşından dört yıl sonra bölgede
durum, “olağanüstü sakin ve bir o
kadar da tehlikeli”. Taraflar yeni bir
savaşın, hem 2006’dakinden daha
yıkıcı olacağının, hızla
genişleyebileceğinin bilincinde
olarak, savaşa yol açabilecek
adımlardan kaçınıyorlar. Bugünkü
koşullarda, Hizbullah çok daha iyi
silahlanmış, Lübnan hükümetinin
parçası haline gelmiş durumda;
Lübnan’daki toplumsal saygınlığı da
çok yüksek. Bu yüzden Hizbullah’ın
siyasi durumunu tehlikeye atacak bir
adım atma olasılığı çok düşük. Buna
karşılık, yine bu yüzden İsrail’in bir
savaş sırasında, Lübnan resmi
güçleriyle Hizbullah, sivillerle askeri
hedefler arasında bir ayrım gözetme
olasılığı çok düşük, bu nedenle
yıkımın çok daha büyük olacağı
kesin. Ancak, yine aynı nedenlerden,
bu savaşın Hizbullah’ı tasfiye etme
şansı 2006 savaşından daha düşük;
ama Hizbullah roketlerinin İsrail’de
sivillere zarar verme şansı çok
yüksek. Diğer taraftan, “direniş
ekseni” olarak nitelenen İran, Suriye,
Hamas ve Hizbullah arasındaki
ilişkiler çok daha derin. Bu yüzden
birine yönelik bir saldırıya, “eksen”in
diğer üyelerinin de cevap vermesi
olasılığı yüksek. Tüm bu etkenler
taraflar üzerinde caydırıcı bir etki
yapıyor.
Ancak rapora göre bunlar öykünün
iyimser yanı. Kötümser yandaysa, bu
görüntünün altında “gerginliklerin
basıncının, herhangi bir güvenlik
vanasından yoksun olarak
yükselmeye devam ediyor olması”
var. Rapora göre Lübnan krizi
bölgesel sorunlardan kaynaklanıyor
ve bu sorunlar çözülemediğinden,
savaşı engelleyen en büyük etken,
tarafların ortaya çıkacak bir felaketin
büyüklüğüne ilişkin korkularıyla sınırlı
kalmaya devam ediyor.
Eksen sorunu...
Olaylar, gerginliklerin bu iki
raporun gözlemleri doğrultusunda
artmaya devam ettiğini gösteriyor.
Örneğin Lübnan-İsrail sınırında
yaşanan çatışma, İsrail askerleriyle
Hizbullah arasında değil, Lübnan
ordusu ile yaşandı. Ama
çatışmanın hemen ardından
Hizbullah’ın direniş gücünü
Lübnan ordusunun hizmetine
vermeye hazır olduğunu
açıklaması, “Hizbullah ve hükümet,
Şiiler ve diğerleri” ayrımlarının artık
geçerli olmadığını gösteriyor.
Nitekim, cumartesi günü gazeteler,
Lübnan Devlet Başkanı
Süleyman’ın “İsrail’in saldırganlığı
karşısında orduyu gelişkin silahlarla
donatacağı açıkladığını” yazıyordu
(Haaretz, The Daily Star).
Bu gelişmelere ek olarak, Hariri
suikastını soruşturmak için
uluslararası mahkeme bulgularını
açıklamaya hazırlanıyor. Sızan
bilgiler, mahkemenin Hizbullah’la
ilişkili kimi isimleri suçlayacağını
düşündürüyor. Yorumcular
mahkemenin doğrudan Hizbullah’ı
suçlaması halinde Lübnan’ın bir iç
savaşın eşiğine geleceğini ileri
sürüyorlar. Bu gözlemler, bölgede bir
Şii-Sünni çatışmasına yatırım yapan
güçlerin süreci iç savaş yönde
etkilemeye çalışacağını
düşündürüyor. Buna karşılık,
Hariri’nin oğlu, Başbakan Saad
Hariri’nin böyle bir olasılığı
engellemek için, Hizbullah’ı değil,
“kimi denetim dışı unsurları”
suçlamaya hazırlandığı anlaşılıyor.
Hizbullah’ın lideri Nasrallah da, daha
panelin sonucu açıklanmadan İsrail’i
suçladı, bugün (pazartesi) iddiasını
destekleyecek somut verileri
açıklayacağın söyledi. Tüm aksi
yönde çabalar karşın, Hariri
soruşturması bölgeyi ateşleyecek
fünye görevini kolaylıkla
üstlenebilecek.
Lübnan savaşının bölgeyi etkileme
olasılığı, aslında İran’la ilgili bir
dinamik. İsrail ve ABD medyası,
“bölgede tüten tüm dumanların
İran’dan kaynaklandığını”, İran’ın
Lübnan’dan Afganistan’a, Irak’a
barış ve istikrar önünde büyük bir
engel oluşturduğunu, nükleer silah
edinme sürecinin engellenemediğini
ısrarla savunuyor.
İddialar, İran’ın Beyaz Rusya
üzerinde S-300 füzeleri almasından,
Suriye üzerinden Hizbullah’ı
silahlandırmaya devam etmesine
kadar uzanıyor. Uzanırken de, geçen
hafta İsrail Savunma Bakanı Barak’ın
ısrarla tekrarladığı gibi Türkiye’den
geçiyor. İsrail tarafı geçmişte
Türkiye’nin, İran’ın Hizbullah’a,
Türkiye üzerinden silah taşımasını
engellediğini, ancak yeni MİT
başkanının İran’la yakınlığından
dolayı bu durumun değişmesinden
kaygı duyduklarını söylüyor.
Bu eksen tartışmaları sürerken,
Zaman gazetesinin “Dışişleri Bakanı
Davutoğlu: Türkiye kendi eksenini
saptar” başlıklı haberi oldukça
düşündürücüydü. Çünkü “Türkiye’nin
kendisini ilgilendiren konularda kendi
sesinin olması”nı istemesi bir şey,
dünyanın geri kalanında bu sesin,
İran, Suriye ve Hamas’ın sözcüsü
olarak algılanmaya başlanmasıysa
başka bir şey, özellikle bu günlerde...
Yeni Bir Savaşı Beklerken...
erginy@tr.net
http://erginyildizoglu.blogspot.com
DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA
yakupkepenek06@hotmail.com
Kendilerini solcu sayan kimi yazar ve yorumcular,
halkoylamasında evet denmesi için AKP’yi birer
fanatik gibi destekliyor. Destekleme gerekçelerini
de özgürlük ve demokrasi düzlemine yerleştiriyor.
Onlara göre AKP, özgürlükçüdür; siyaseti,
yargının ve askeriyenin vesayetinden kurtarıyor;
bununla da kalmıyor, çağdaş hak ve özgürlüklerin
güçlenmesinin yolunu açıyor; o kadar ki, ülke, AKP
ile bir demokratik devrim süreci yaşıyor!
Oysa, AKP yıllardır bazı solcu destekçilerini
hemen her gün, bazen günde birkaç kez yalanlıyor.
Ancak, bazı solcular ısrarla AKP’yi desteklemeyi
sürdürüyor. Bunu yaparken de AKP’nin özgürlükçü
olduğuna vurgu yapıyor.
Örneğin, Başbakan geçen hafta kamuoyuna
yaptığı bir açıklamada,
- Ben kadın-erkek eşitliğine inanmıyorum, dedi.
Bu görüşe karşı başta solcular olmak üzere,
toplumun kadın-erkek her kesiminin sesini güçlü
bir biçimde yükseltmesi; bu çağdışı ve ilkel görüşü
eleştirmesi ve onun sahibini alabildiğine
sorgulaması gerekirdi.
Öyle olmadı ve olmuyor; Başbakan’ı kadınlar da
alkışlamaya devam ediyor.
Ancak, Başbakan’ın ve onu ne yaparsa yapsın
ısrarla destekleyen sözüm ona solcuların bilmesi
gereken önemli gerçekler var.
Önce, insanlığın tarihsel gelişiminde, ilkel
toplumsal yapılar bir yana bırakılırsa, kadın-erkek
eşitliği düşüncesinin doğumu 18. yüzyılın sonlarıdır.
Aydınlanma Devrimi ile somutlaşan, toplumsal,
siyasal, kültürel ve ekonomik gelişmeler, eşzamanlı
olarak, kapitalist üretim biçiminin de ete kemiğe
bürünerek güçlenmesine neden olur.
Bilimsel sol düşünce, kapitalist gelişmenin
ürünüdür ve niteliği gereği, eşitlikçi ve
özgürlükçüdür.
Belirtilmelidir ki, kapitalist gelişmenin önde giden
ülkeleri, Sovyetler Birliği’nin en güçlü dönemlerinde
bile, bilimsel sol düşünceyi kendi bilim
dünyalarından tamamıyla silip atmadı; ancak
olabildiğince sınırlı tuttu. Şimdilerde de kapitalizmin
yorumlanmasında, özellikle de sermayenin
deviniminin ve küreselleşmenin açıklanmasında, bu
bilimsel yöntemden olağanüstü bir biçimde
yararlanılıyor. Her yıl kapitalizmin bilimsel sol
yorumu üzerine onlarca kitap, yüzlerce makale
yayımlanıyor. Bunların hiçbirinde dinsel görüşlere
yer verilmiyor; geleceği geçmişte aramak gibi,
sağcı düşüncenin hiç kurtulamadığı bir büyük
yanlışa düşülmüyor.
Sonra, Türkiye’de sol düşünce hiçbir zaman
olağan akışı içinde gelişemedi; özellikle 1945-1990
arasının Soğuk Savaş döneminde sürekli olarak dış
güçlerle de iç içe geçen devletin, dincilerin ve
ırkçıların saldırısına uğradı; çok uzun bir süre yer
altında kaldı. Yer üstüne çıktığında da baskılardan
kaynaklanan yanlışlardan kurtulamadı. 12 Mart ve
özellikle de gelecek ay 30 yaşını dolduracak olan
12 Eylül 1980 sonrasında solcular sürekli ezildi;
tarihsel maddeci düşünce, bu topraklardan uzak
tutuldu.
Düşünce düzleminde yaşananlar sıra eyleme
geldiğinde de varlığını sürdürdü; doğal olarak,
doğru dürüst bir partileşme yapılanması
uygulamaya konamadı.
Gerçek anlamda hak ve özgürlükten anlaşılması
gereken iki dayanak var; bunlardan birincisi
eleştirel düşünceye olanak tanınmasıdır. Oysa
dinsel düşünce ve yaşam biçimi, özgürlüğü değil,
aksine, tam teslimiyeti temel alır.
İkinci dayanak, yaşamın her alanında kadın-
erkek eşitliğidir. Kadın-erkek eşitliği düşüncesi,
kapitalizm için, yalnızca kadının üretici ya da
tüketici olması açısından değil, kendi kendinin
egemeni olması yönünden çok önemlidir. İslam
ülkelerinde kadının yaşamı, kesinlikle eşitlik
anlayışını yansıtmaz; apayrı tasarımlanır; kadın,
eşya sayılır; kadının işgücüne katılma oranı diğer
azgelişmiş ülkelerle bile karşılaştırılamayacak kadar
düşüktür. Başbakan, sözleriyle bu durumu
onayladığını açıklamış oluyor!
AKP için özgürlük, örtünme ya da bir arada
bulunmama özgürlüğüdür. Diğer özgürlüklerin
tamamı, kâğıt üstünde olsa da kullanılamaz. Tıpkı,
kendi özgür iradeleriyle, resepsiyonlara katılmayan
siyasetçi eşleri, sunulan içkiyi yine özgür
iradeleriyle içmeyenler ya da yaşamında yalnızca
kocasına hizmeti özgürce seçen eşler gibi!
Referandumda / halkoylamasında alacağı tutum,
ülke siyasi tarihinin bu keskin dönemecinde,
Türkiye solunun gerçek niteliğinin en belirleyici
göstergesi olacaktır.
Ekonomi Servisi - Pazarlõklarõ yapõlacak 4
şirketin özelleştirilmesiyle TEDAŞ’ta kalan
3 dağõtõm şirketi Akdeniz, Toroslar ve
İstanbul Anadolu elektrik dağõtõm şirketleri
olacak. AA muhabirinin edindiği bilgiye
göre, kalan söz konusu 3 şirketin
özelleştirmesinin yõl sonuna kadar
yapõlarak, dağõtõm ihalelerinin 2010’da
tamamlanmasõ öngörülüyor. Toplam
tüketimi 43 bin 497 gigavatsaat (Gwh) olan
4 bölgenin özelleştirilmesiyle, elektrik
piyasasõnõn yüzde 32.4’ü daha
özelleştirilmiş olacak.
Boğaziçi Elektrik Dağõtõm; İstanbul ili
Rumeli Yakasõ’nõ, Gediz Elektrik Dağõtõm;
İzmir ve Manisa illerini, Trakya Elektrik
Dağõtõm; Edirne, Kõrklareli ve Tekirdağ’õ,
Dicle Elektrik Dağõtõm da Diyarbakõr,
Şanlõurfa, Mardin, Batman, Siirt, Şõrnak
illerini kapsõyor. Boğaziçi EDAŞ’õn abone
sayõsõ 3 milyon 832 bin, Gediz EDAŞ’õn
abone sayõsõ 2 milyon 345 bin, Trakya
EDAŞ’õn abone sayõsõ 768 bin ve Dicle
EDAŞ’õn 1 milyon 46 bin abonesi bulunuyor.
Elektrik dağõtõmõnda dört şirketin son pazarlõğõ bugün
İSMMMO’nun raporuna göre, bankalarõn bir yõlda el koyduklarõ mallarõ yüzde 20 arttõ, değerleri ise düştü
Bankalar fabrika zengini
TOBB 5 YILDA 1 MİLYON KİŞİYE
İŞ HEDEFLEDİ
TURİST SAYISI ARTTI, HARCAMA YERİNDE SAYDI
ADANA (Cumhuriyet Bürosu) - Sanayicinin ara
eleman ihtiyacõnõn karşõlanmasõ ve işsizlere nitelik
kazandõrõlmasõ amacõyla düzenlenen
“Uzmanlaşmış Meslek Edindirme Merkezleri”
projesi Adana’da da uygulanacak. Türkiye Odalar
ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) öncülüğünde,
Çalõşma ve Sosyal Güvenlik Bakanlõğõ, Milli Eğitim
Bakanlõğõ ve TOBB Ekonomi ve Teknoloji
Üniversitesi’nin başlattõğõ ortak projeyle, sürekli
gelişen ve kendini yenileyen teknolojiye uygun
eğitim alanlarõnõn oluşturulmasõ, işgücü piyasasõnõn
nitelikli işgücü ihtiyacõnõn karşõlanmasõ ve işsizlerin
daha nitelikli eğitim alabilmelerinin hedeflendiğini
belirten Adana Sanayi Odasõ Başkanõ Ümit
Özgümüş, projeyle ilgili şu bilgileri verdi:
“Projede hedeflenen, iş piyasasının her yıl
yaklaşık 200 bin kişiye ihtiyaç duyduğu
niteliklerin kazandırılması, böylece 5 yılda 1
milyon kişinin beceri kazanması ve iş bulması.”
Ekonomi Servisi - Kültür ve Turizm Bakanlõğõ Tanõtma Genel Müdürü
Cumhur Güven Taşbaşı, bu yõlõn ilk 6 ayõnda, Türkiye’ye gelen turist
sayõsõnda, geçen yõlõn aynõ dönemine göre yüzde 9.26 oranõnda artõş
görülürken, turizm gelirlerindeki artõşõn yüzde 3.6’da kaldõğõnõ belirtti.
Taşbaşõ, bu yõlõn ilk 6 ayõnda gelen ziyaretçi sayõsõnõn 11 milyon 571 bin
427 olarak gerçekleştiğini dile getirerek Türkiye’nin bu yõlki 30 milyon
hedefine doğru ilerlediğini kaydetti. Taşbaşõ, artõşlarõn aynõ oranda
olmamasõnõn, ekonomik krizle bağlantõlõ
olduğunu, kriz dönemlerinde insanlarõn
tatil için ayõrdõklarõ bütçelerini
azalttõklarõnõ, ortalama konaklama
sayõlarõnõ da düşürdüklerini
kaydetti. Türkiye’nin, kitle
turizmine yönelik bir ülke
olmasõnõn da turizm gelirlerinin
düşmesinde etken olduğunu
getiren Taşbaşõ, özellikle “her
şey dahil” sisteminde insanlarõn
otellerde konaklayõp dõşarõ çõkmayõ
tercih etmediklerine dikkat çekti.
BİMEKS, Kastamonu’da
ilk mağazasını açtı
HAYRİ ARSLAN
KASTAMONU - BİMEKS Türkiye’deki 31.
mağazasõnõ Kastamonu’da açarken Türkiye’deki ilk
franchise şubesini hayata geçirmiş oldu. BİMEKS
Yönetim Kurulu Başkanõ Murat Akgiray BİMEKS
olarak tüketicilere teknoloji ürünlerini en iyi öde-
me seçenekleriyle sunduklarõnõ belirterek “Bu
nedenle bu yıl ilk altı ayda geçen yılın altı ayı-
na göre dolar bazında yüzde 40 büyüdük. Yıl
sonuna kadar minimum 15 yeni iş ortağımız ola-
cak. Kuvvetle muhtemel 2011 sonunda tüm il-
lerimizde bir BİMEKS mağazası olacak” dedi.
BİMEKS Genel Müdürü Akif Bayraktar ise
“Kastamonu’da 31. mağazamızı açtık. Ama bi-
zim için en önemlisi burasının BİMEKS’in ilk
franchise mağazamız olmasıdır. Süper tekno-
loji ürünlerini en iyi fiyat, en iyi taksit avan-
tajları ile getirdik. Kastamonu bundan son-
ra eskisi gibi olmayacak” dedi.
Ekonomi Servisi - İstanbul Serbest
Muhasebeci Mali Müşavirler Odasõ’nõn
(İSMMMO) raporu, bankalarõn son bir
yõlda el koyduklarõ mallarõ yüzde 19.7
arttõrdõğõnõ ortaya koydu.
İSMMMO’nun, bankalarõn internet si-
telerinde ilan ettikleri satõlõk gayrimen-
kullerden yola çõkarak hazõrladõğõ “Ban-
kanızdan Satılık Fabrika-Mayıs 2010”
başlõklõ raporu açõklandõ.
Rapora göre, 2009 Mayõsõ’nda toplam
2 bin 744 olan hacizli gayrimenkul sa-
yõsõ 2010 Mayõs ayõnda 3 bin 285’e ulaş-
tõ. Gayrimenkullerin muhammen satõş
bedeli de yüzde 18.7 gerilemeyle 627
milyon liradan 510 milyon liraya indi.
El konulan fabrikalarõn muhammen
bedeli 201 milyon lira olarak hesaplan-
dõ. Tekstil fabrikalarõnõn ağõrlõklõ oldu-
ğu hacizli işlemlerde, un, yağ, çuval, ha-
lõ, boya, ayakkabõ fabrikalarõ ve beyaz
eşya yan sanayii fabrikasõ ile otomobil
yan sanayii fabrikalarõ da bulunuyor.
El konulan büyüklü küçüklü işyeri sa-
yõsõ 228, dükkân sayõsõ da 331 oldu. Ge-
çen yõl işyeri hacizlerinin sayõsõ 654 ola-
rak kayõtlara geçti.
Hacizli gayrimenkullerde işyeri hac-
zi en çok İstanbul, Ankara ve İzmir’de
gözlenirken hacizli fabrikalarda Gazi-
antep, Samsun ve İzmir başõ çekti.
İşyeri ve fabrika hacizlerinin yanõ sõ-
ra 402 adet arsa, 1569 adet villa ve dai-
re tipi konut, 77 adet bina ve 452 adet
tarlaya da el konuldu.
Bankalarõn hacizli işyerleri arasõnda İs-
tanbul’da bulunan balõk restoranõ en dik-
kat çekici haciz olarak kendini gösteri-
yor. Satõlõk işyerleri arasõnda bir düğün
salonu, bir pansiyon, bir süpermarket de
yer alõyor. Küçük işyerleri ve dükkân-
lar ile birlikte hacizli işyeri sayõsõ 601’e
ulaşõyor.
İSMMMO Başkanõ Yahya Arıkan da
verilere ilişkin değerlendirmesinde, eko-
nomik krizin vatandaşõ çift taraflõ zara-
ra uğrattõğõnõ, özellikle fabrika, işyeri ve
tarla hacizleriyle ekonomiye ciddi za-
rarlar verildiğine dikkat çekti.
Son bir yõlda haczedilen
fabrika sayõsõ 51’den 77’ye
yükselirken, söz konusu mallarõn
değeri de yüzde 15 düştü.
Türkiye Elektrik
Dağõtõm’a (TEDAŞ) ait
Boğaziçi, Gediz, Trakya
ve Dicle elektrik dağõtõm
şirketlerinin nihai
pazarlõk görüşmeleri
bugün yapõlacak.