25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 9 AĞUSTOS 2010 PAZARTESİ 10 DIŞ BASIN dishab@cumhuriyet.com.tr DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ Temiz İçme Suyuna Ulaşmak Artık İnsan Hakları Arasında Çin yeni bir ‘İpek Yolu’ açtõ H.D.S. GREENWAY Geçen hafta Katalanya’da boğa güreşlerinin yasaklanmasõ benim için hiç de sürpriz olmadõ. Katalanlar yõllardõr kendilerini İspanya’nõn geri kalan kõsmõndan uzaklaştõrmaya çalõşõyorlar. Barselona’daki bir deniz mahsulleri restoranõnda ateşli birer milliyetçi olan iki Katalan şairinin İspanya devletinin Katalanlara verdiği benzeri görülmemiş otonomiyi hiç kale almadan, İspanyol devletinin despotluklarõ diye anlattõklarõ şikâyetleri anõmsõyorum. Boğa güreşleri onlarõ özellikle çok sinirlendiriyordu. Boğa güreşlerinin Endülüs’ten ithal edildiğini ve Katalanya ile hiçbir ilişkisi olmadõğõnõ söylüyorlardõ. Aynen faşistlerin Katalancayõ kazõmayõ çalõştõklarõ zaman benimsenilen yöntemlerle, boğa güreşlerinin de Katalanlara General Franko tarafõndan empoze edildiğini anlattõlar bana. Boğa güreşlerinin Franko’dan çok önce de Katalanya’da son derece popüler olduğu gerçeğini pek dikkate almõyorlardõ. Oysa bir ara Barselona’da İspanya’nõn herhangi bir şehrinde olduğundan çok daha fazla boğa güreşi düzenlenirdi. Ama The New York Times’tan Michael Kimmelman’õn yazdõğõna göre bugünkü milliyetçiler için boğa güreşlerinin yasaklanmasõ “ayrılıkçılığın başka yöntemlerle de deklarasyonu.” (Bu durumun tam tersine sõnõrõn öteki yanõnda Güney Fransa’da, boğa güreşleri özellikle de Paris’te yasak olduğu için destekleniyor). Lisan milliyetçiliğin gõdasõdõr ve Katalan dili son yõllarda büyük ölçüde onarõlmõştõr. Şairler onlarõ daha geniş bir okuyucuyla buluşturacak olan İspanyolca yerine, özellikle Katalanca yazmayõ tercih ettiler. Salmond’un Galceyi canlı tutma çabası... Barselona, Katalanca yazõlmõş sokak tabelalarõndan mahrum değil. O tabelalarla İspanyolca yazõlmõşlar arasõndaki fark, Galler’deki Keltçe yazõlmõş tabelalarla İngilizce yazõlmõşlar arasõndaki kadar büyük de değil üstelik. İskoçya’daki milliyetçi hükümetin başõndaki Alex Salmond, Galceyi, hatta bir dereceye kadar vatan şairi Robert Burns’un İskoççasõnõ canlõ tutabilmek için kamu bütçesinden para harcamaktan dolayõ mutlu MARIO DEAGLIO Pekin, son 3-4 yõlda birçok Afrika ülkesinde Avrupa geleneksel varlõğõnõ net bir şekilde aşarak hayranlõk uyandõran bir ekonomik-ticari atõlõm gerçekleştirdi. Şimdi ise tüm dikkatini artan nüfusu ile büyük bir ekonomik potansiyel vaat eden Akdeniz’in güney kõyõsõna çeviriyor. Rusya aracõlõğõ ile Çin’i Avrupa’ya bağlayacak demiryolunun tamamlanmasõnõ izleyen dönem sonrasõ atõlacak olan bir başka adõm ise Çin’in Avrupa pazarõ ile doğrudan ve yoğun bir ticari ilişkiye gireceği yönünde öngörülebilir. İtalyanlar hükümetin geleceğini ve tarihin kesinlikle ikincil derecede önem kaydedeceği türde başka sorunlar üzerinde tartõşõp dururken Çin İtalya’da bankalar ve dağõtõm zincirleri kurarak Çizme’nin ekonomisine girişin ilk atõlõmlarõnõ hayata geçiriyor. Böylece Çin’de üretilen çok geniş bir yelpazedeki ürünler İtalya’da satõlmaya başlanõrken İtalyan yapõmõ ürünlerin de Çin pazarõnda satõlmasõna önayak olacaklar. Çin’in izlediği bu strateji özellikle İtalya’nõn dünyada lideri olduğu imalat sektöründe Çinli yatõrõmlarõn İtalyan şirketlerine katõlõmõnõ da kapsõyor. Çin’in bu yeni ekonomik atõlõmõ, Doğu ve Güney Asya’da ekonominin çok hõzlõ bir şekilde ağõrlaşmasõna etki eden değişim temelinde şekillendi: Bugünkü Çin’i çok ucuz bir maliyetle bir tek oyuncak, penye, peluş ve çeşitli türde põlõ põrtõ üreten bir ülke gibi görmemek gerek. Çin’in eğitim politikasõna köklü bir yatõrõm yaparak her yõl dünya piyasasõna Avrupa’nõn iki katõ teknik adam ve mühendis sürdüğünü de dikkate almakta yarar var. Washington’dan bütçe açıklaması bekliyor Günümüz Çin’i Avrupa ve İtalya’daki mallarla eşdeğer kalitede her şeyi üretiyor, izledikleri fiyat politikasõnõn Avrupalõ ve İtalyan şirketlerce başedilmesi olanaksõz görünüyor. Çinlilerin bakõş açõsõ ile izlenen bu ekonomik strateji bütünüyle mantõklõ. Yabancõ şirketlerin satõn alõmõna ve yõllar boyunca Amerikalõlara verilen borca alternatif biriktirilen finansal kaynaklarõn bir bölümünü oluşturan dõş yatõrõmlara önem veriliyor. Çin ABD’nin, Irak ve Afganistan’da izlediği çok masraflõ dõş politikayõ da barõndõran bütçe açõğõ konusunda Washington’dan açõklama bekliyor. Bu dev ekonomik karşõlaşma içinde Çinliler, Avrupa ülkelerinin yapõsal açõdan gitgide büyüyen kamu borçlarõnõ finanse edebilmek için masaya bir proje yatõrabilir. Bugün dahi İtalya’daki kamu borcunun önemli miktarda bir kotasõnõ ellerinde tutuyorlar. İtalya bu borcun gerektirdiği yeni ödemenin gerçekleşebilmesi için Çinlilerin iyi niyetine güvenmek durumunda. Kõsacasõ İtalya’da genel ilgi “B” faktörüne (Berlusconi) odaklanõrken “C” faktörünü de (Çin) göz ardõ etmeden ortak bir dikkat göstermekte yarar var. İtalyan şirketlerin yeni ekonomik tabloda nasõl bir yol izlemeleri gerektiğini görmeleri gerekir. Avrupa’daki ekonomik boşluğun korumacõ politikalar güderek Çin’in ekonomik faaliyetlerine kapatõlabileceğini düşünmek hayal olur, çünkü Avrupa’nõn Pekin’in finansal işbirliğine gereksinimi var. Asya ve Çin ürküten bir rakip olmalarõnõn ötesinde aynõ zamanda şu kriz ortamõnda en pozitif bölgelerden biri olan bu bölgeye İtalya’dan yapõlan ihracatõn gitgide büyümesi, Avrupa açõsõndan Çin ve Asya’nõn çok büyük bir ekonomik fõrsat olduğunun da göstergesi. Avrupa ve İtalyan endüstrisi dünyadaki konumlarõnõ araştõrdõklarõnda bir dönem Avrupa ve Uzakdoğu arasõnda ticari bir köprü görevi gören tarihi “İpek Yolu”nun Kuzey Amerika’ya doğru uzun bir süredir güç yitiren Atlantik’e yönelik rotalarõ dengeleyebileceğini fark edecek. İtalyancadan çeviren: Aslı Kayabal (La Stampa, 4 Ağustos 2010) olduğunu bana söylemişti. O, Westminister Parlamentosu’ndaki diğer milletvekillerini eski İskoççasõyla aşağõlamaktan çok hoşlanõrdõ. Diğerleri ise hakarete uğradõklarõnõ bilirler ama tercüme edemezlerdi. Fransõzlar, Fransa Kuzey Amerika’da İngilizce konuşanlara yenildikten sonra 300 yõl boyunca, Kanada’nõn Quebec eyaletinde, Fransõzcayõ İngilizce ile birlikte ikinci bir lisan olarak korumayõ becerdiler. Kanadalõ siyasetçiler uluslararasõ toplantõlarda Kanadalõ TV izleyicileri için konuşmalarõna önce Fransõzca başlayõp sonra İngilizceye geçerler. İnsanlarõn aynõ dili konuştuğu ama din, õrk gibi başka konularda ayrõldõğõ yerlerde milliyetçiler farklõlõklar üretmek için büyük çaba gösterirler. 1990’larõn Balkan savaşlarõ sõrasõnda Sõrplarla Hõrvatlarõn milliyetçi baskõlar yüzünden farklõ dillere nasõl bölündüğünü izledim. Bazõ kelimeler özellikle Hõrvatça veya özellikle Sõrpça olarak belirlendi. Sigmund Freud buna “küçük farklılıkların narsisizmi” diyor. Farklı sporlara ilgi Katalanya’da boğa güreşlerinin yasaklanmasõ sporun da bir grubun tanõmõnda kullanabileceğini veya kullanõlamayacağõnõ gösteriyor. Kuzey İrlanda’daki Katolikler ve Protestanlar belirgin biçimde farklõ sporlarla uğraşõyorlar. Fõrlatma bir Katolik sporu olarak görülürken ragbi bir Protestan oyunu olarak kabul ediliyor. Nelson Mandela, ünlü film Invictus’da (Fethedilemez) görüldüğü gibi bariyerleri kõrmak için çok uğraştõysa da Güney Afrika’da Apertheid sõrasõnda ragbi sadece “beyaz adama” ait bir spordu. Spor sõnõf farklõlõklarõna da işaret edebiliyor. Ragbi İngiltere’de futboldan daha üst sõnõf bir spor olarak kabul ediliyor. Amerika’da ise futbol daha çok zenginlerin ve beyazlarõn sporu. Tabii ki dünyanõn her yerinde insanlar İspanya deyince boğa güreşlerini hatõrlõyorlar... Öte yandan bu spor İspanya’nõn her yerinde canlõlõğõnõ yitiriyor. Barselona’da daha önce üç tane arena vardõ. Şimdi sadece bir tane kaldõ. İspanyol gençliği futbolu tercih ediyor. Hayvan haklarõ savunucularõ da her zamankinden daha agresif. Ernest Hemingway olsa ağlardõ. Ama boğa güreşlerinin popülaritelerini kaybederek yok olmalarõ, şair arkadaşlarõmõn şikâyet ettiği o Franko taktiklerinin kötü tadõnõ anõmsatan bir biçimde devlet zoruyla yok edilmelerinden iyidir. Futbol bütün dünyayõ birleştiren bir spor haline geldi. Ve söylenildiğine göre uzmanlar İspanya, Dünya Kupasõ’nõ alõnca sokaklarda tezahürat yapan Katalanlar olduğunu da not etmişler. Ama şu da bir gerçek ki İspanya milli takõmõndaki oyuncularõn çoğu Barselona için oynamõştõ. İngilizceden çeviren: Çimen Turunç Baturalp (International Herald Tribune, 6 Ağustos) Sakıncalı araştırmacı Uribe... JUAN CENDALES Videla ve şürekâsõnõn diktatörlük döneminde Arjantin’de işlenen insanlõk suçlarõnõ General Pinochet’nin ya da tersi, Pinochet diktatörlüğünün Şili’de yaptõklarõnõ Videla’nõn araştõrmasõnõ hayal edebilir misiniz? Nikaragua diktatörü Somoza’yõ, Dominik Cumhuriyeti diktatörü Turijillo’nun ya da Turijillo’yu Somoza’nõn yaptõklarõnõ soruştururken düşünebiliyor musunuz? Pinochet’nin, Somoza’nõn, Videla’nõn faşizm suçlularõnõ araştõrmasõnõ aklõnõz alõr mõ? Buna benzer bir durumu hayal etmek zor; ama gerçek, hayal gücümüzden daha şaşõrtõcõ olabiliyor. İsrail’in en yakın müttefiki Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-mun, 31 Mayõs 2010’da Gazze’ye gitmekte olan insani yardõm filosunda gerçekleşen katliamõ (Birleşmiş Milletler’e göre -olayõ-) araştõrmak üzere bir komisyon kurulduğunu açõkladõ. Sekreterin ifadesine göre, İsrail ve Türkiye Araştõrma Komisyonu konusunda anlaştõlar. Komisyonun başkanõ Yeni Zelanda’nõn eski başbakanlarõndan Geoffrey Palmer, başkan yardõmcõsõ ise... Alvaro Uribe Velez! (Kolombiya’nõn görevi devredecek olan ve Venezüella’yla sorunlu başkanõ ç.n.) Bundan daha saçma, rezil ve sapõkça bir durum olamaz. Bir milyon neden sayabilirim. Uribe İsrail’in Latin Amerika’daki en sõkõ askeri ve politik müttefikidir. İsrail Kolombiya’daki paramiliter güçlerin oluşumu ile yakõndan ilişkilidir. Uribe hükümeti ve pek çok yandaşõ hakkõnda insanlõk suçu işledikleri iddiasõyla Kolombiya’da sürdürülmekte olan soruşturma ve davalar var. Uribe başkanlõktan ayrõlõnca, evet, bir soruşturma komisyonuna gitmeli ama soruşturmacõ değil soruşturulan olarak! İspanyolcadan çeviren: Engin Demiriz (Rebelion, İspanya, 4 Ağustos 2010) 1990’ların Balkan savaşları sırasında Sırplarla Hırvatların milliyetçi baskılar yüzünden farklı dillere nasıl bölündüğünü izledim. Bazı kelimeler özellikle Hırvatça veya Sırpça olarak belirlendi. Freud buna “küçük farklılıkların narsisizmi” diyor. Milliyetçi baskõ ile kavga dili İtalya’da bankalar kurarak Çizme’nin ekonomisine girişin ilk atõlõmlarõnõ hayata geçiriyor BM Genel Kurulu 28 Temmuz 2010’da, temiz içme suyuna kavuşmanın ve bunun için gerekli sıhhi donanımın sağlanmasını ‘insan hakkı’ olarak tanımlamıştır. On beş yıldan bu yana üç yılda bir ritmiyle düzenlenen Dünya Su Forumlarında sürekli olarak dile getirilen ‘içme suyu hakkı’ Bolivya tarafından kaleme alınan bir karar metnine 122 ülkenin lehte oyuna karşın 41 üyenin çekimser kalmasıyla kabul edilmiş bulunmaktadır. BM’nin bu kararı, Bolivya Çevre Bakanı Chantal Jouannu’ya göre ‘tarihi bir karardır’. Sağlıklı, yeterli ve temiz içme suyunun BM tarafından ‘insan hakkı’ olarak kabul edilmesi, kuşkusuz, insanlığın bu yaşamsal sorununun bugünden yarına çözüme ulaştırılacağı anlamına gelmemektedir. Ne var ki, insanlığın yaşamla ilgili bu önemli sorununun ‘insan hakkı’ sayılması, sorunun ciddiyeti ve aciliyetini ortaya koymaktadır. BM’de kabul gören yığınla ‘insan hakkının’ bırakınız yerine getirilmesi, tam tersine sürekli ayaklar altına alındığı günümüzde, susuzluktan kıvranan milyonlarca insanın ‘temiz içme suyuna kavuşturulması’ hakkının gecikmeden yerine getirilmesi, kuşkusuz, kolay değil. Zira sorun çok yönlü olduğu kadar, büyük maddi kaynakların harekete geçirilmesine bağlı. Biraz da bu yüzden ilki 1997’de Marakeş’te gerçekleşen, ardından Lahey, Kyoto, Mexico ve 2009 Mart’ında İstanbul’da düzenlenen Dünya Su Forumlarının son derece yararlı olmasına karşın, somut çözümlerlere, ne yazık ki, ulaşılamamıştır. O kadar ki, 2011’de Marsilya’da düzenlenmesi planlanan forumun kaderinin de öncekilerden farklı olmayacağı hemen kesin görünmektedir. Somut adımlar atılmasını engelleyen nedenler, aslında, kimse için sır değil. Sadece BM’nin temiz içme suyuna ulaşmayı bir insan hakkı olarak tanımlayan kararında çekimser kalan ülkelere bakmak yeterli olacaktır. Nitekim bunlar arasında başta ABD olmak üzere yer alan Fransa, İspanya, Almanya gibi ülkeler, “su”dan büyük paralar kazanan dev finans şirketlerinin ev sahipleridirler. İlk başlarda yüzde 95 oranında kamunun elinde olan su ve dağıtımı, inanılması güç bir hokus pokusla, üstelik BM’nin oluruyla önce kamu-özel ortaklıklarına, sonrasında da doğal olarak ‘özel sektöre’ geçmiş ve küresel ölçüde yayılarak kısa sürede olağanüstü semiren çoğu Fransız kökenli birer finans devine dönüşmüştür. Bugün sorun artık salt bir insan hakkı sayılan ve kamu hizmeti olarak herkesin temiz içme suyuna kavuşmasının örgütlenmesi sorunu değil, bunun yanında suya ve dağıtımına küresel ölçekte egemen olan büyük sermaye gruplarının tasallutundan kurtarılması sorunu haline gelmiştir. Bu tasallutun önlenmesi ise kolay değildir. Yıllardır tanrının suyunu paraya çeviren çağdaş simyacıların tatlı kârlarından kolayca vazgeçmelerini beklemek hayaldir. Konuyla ilgili önceki yazılarımızda ayrıntılı bir biçimde değinildiği gibi yüzde 95 oranında kamunun elinde olan içme suyu ve dağıtımına ‘özel sektörün’ ortaklığını sağlayan IMF’nin eski başkanı ve o tarihte BM’nin danışmanlık görevine getirilen Camdessus olmuştur. Ve raslantıya bakın ki, bu tuhaf ortaklıktan kârlı çıkan hep özel sektör, sürekli kaybeden ise kamu ve temiz suya hasret milyonlarca insandır. Temiz içme suyu ile ilgili sorunun vahametini anlamak için sadece rakamlara bakmak yeterli. Su tüketimi 20. yüzyılda en az altı kat artmıştır. Nüfus arttıkça, kuşkusuz temiz içme suyuna ihtiyaç da artmaktadır. 1950 yılında kişi başına yılda 17 bin metreküp kaynak suyundan söz ediliyordu. 2005 yılında 8 milyon insan yılda 5000 metreküp suyla yetinmek zorundadır. 1.2 ila 1.4 milyar insan ise temiz içme suyundan bütünüyle yoksundur. Suyun yüzde 70’i tarımda tüketilmektedir. Evlerde tüketilen su ise sadece yüzde 8’dir. Sudan yoksunluk, suların temizlenme işlemlerindeki yetersizlik, yarısı çocuk olmak üzere günde 25 bin insanın yaşamına malolmaktadır. Dağıtımdaki eşitsizlik ise ürkütücüdür. Örneğin Fransızlar günde ortalama 150 litre su tüketirken Etiyopyalı günde 5 litre suyla yetinmek zorundadır. BM verilerine göre dünyada her beş kişiden biri içme suyundan yoksun. Her yıl sudan kaynaklanan hastalıklardan ölenlerin sayıları 8 milyondur. Herkesin temiz ve yeterli miktarda içme suyuna kavuşması için yılda 10 milyar dolara ihtiyaç var. Yeni su kaynaklarının harekete geçirilmesi, dağıtım şebekelerinin yenilenmesi için ise yılda yine 10 milyar dolar gerekmektedir. Bu miktarların karşılanması için dünya askeri harcamalarından yüzde 1’lik, tanrının suyunu şişeleyip satan büyük su şirketlerinin cirolarından yapılıcak cüzi bir kesinti insanlığın bu yaşamsal sorununu çözüme ulaştırmaya yetip artacaktır. Oysa acı gerçek dün olduğu gibi bugün de önümüzdedir: Dünyada 884 milyon insan temiz içme suyundan yoksundur. Kirli, sağlıksız su ise her yıl 5 yaşın altında 1.5 milyon çocuğun ölümüne yol açmaktadır. Unutmayalım, bu konuda duyarsız kalmak, sorunu sürgit sürüncemede bırakmak, aynı zamanda ‘insan haklarına karşı işlenmiş bir suç’tur. T.C.BAKIRKÖY 9. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NDENİLAN ESAS NO: 2008/232 KARAR NO: 2009/322 Davacõ Karayollarõ Genel Müdürlüğü adõna İstanbul Muhakemat Müdürlüğü aleyhine mahkememizde açõlan alacak davasõnõn yapõlan açõk yargõlamasõ so- nunda verilen karar uyarõnca; HÜKÜM; 1- Davanõn kõsmen kabulü ile 8.395,33 TL alacağõn 14.11.2006 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalõlardan müteselsilen tahsiline, fazlaya iliş- kin talebin reddine. 2- Alõnmasõ gereken 453,34 TL karar harcõnõn davalõlardan tahsiline, 3- Yürürlükte bulunan avukatlõk ücret tarifesine göre hesap edilen 1.007,43 TL vekâlet ücretinin davalõlardan tahsili ile davacõya verilmesine, 4- Davacõ tarafça yapõlan tebligat, ilanen tebligat ve müzakkere gideri 158,40 TL ile 213,50 TL bilirkişi ücreti ve rapor tebliğ giderinden oluşan toplam 371,90 TL yargõlama giderinin davalõlardan tahsili ile davacõya verilmesine, Dair, davacõ vekilinin yüzünde, davalõlarõn yokluğunda tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde taraflarca mahkememize sunulacak veya gönderilecek dilekçe ile Yargõtay nezdinde temyiz edilme yolu açõk olmak üzere verilen 08/12/2009 tarihli ka- rar tebliğ yerine geçmek üzere davalõ Ali İhsan Öztürk’e ilanen tebliğ olunur. 25/06/2010 Basõn: 54630
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle