Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 9 AĞUSTOS 2010 PAZARTESİ
10 DIŞ BASIN dishab@cumhuriyet.com.tr
DEĞİŞEN DÜNYADAN
HÜSEYİN BAŞ
Temiz İçme Suyuna Ulaşmak
Artık İnsan Hakları Arasında
Çin yeni
bir ‘İpek Yolu’ açtõ
H.D.S. GREENWAY
Geçen hafta Katalanya’da boğa
güreşlerinin yasaklanmasõ
benim için hiç de sürpriz olmadõ.
Katalanlar yõllardõr kendilerini
İspanya’nõn geri kalan kõsmõndan
uzaklaştõrmaya çalõşõyorlar.
Barselona’daki bir deniz
mahsulleri restoranõnda ateşli birer
milliyetçi olan iki Katalan şairinin
İspanya devletinin Katalanlara
verdiği benzeri görülmemiş
otonomiyi hiç kale almadan,
İspanyol devletinin despotluklarõ
diye anlattõklarõ şikâyetleri
anõmsõyorum. Boğa güreşleri onlarõ
özellikle çok sinirlendiriyordu.
Boğa güreşlerinin Endülüs’ten ithal
edildiğini ve Katalanya ile hiçbir
ilişkisi olmadõğõnõ söylüyorlardõ.
Aynen faşistlerin
Katalancayõ kazõmayõ
çalõştõklarõ zaman
benimsenilen
yöntemlerle, boğa
güreşlerinin de
Katalanlara
General Franko
tarafõndan empoze
edildiğini
anlattõlar bana.
Boğa güreşlerinin
Franko’dan çok
önce de Katalanya’da
son derece popüler
olduğu gerçeğini pek
dikkate almõyorlardõ. Oysa
bir ara Barselona’da İspanya’nõn
herhangi bir şehrinde olduğundan
çok daha fazla boğa güreşi
düzenlenirdi. Ama The New York
Times’tan Michael
Kimmelman’õn
yazdõğõna göre
bugünkü
milliyetçiler için
boğa güreşlerinin
yasaklanmasõ
“ayrılıkçılığın
başka yöntemlerle
de deklarasyonu.”
(Bu durumun tam
tersine sõnõrõn öteki
yanõnda Güney
Fransa’da, boğa
güreşleri özellikle de
Paris’te yasak olduğu için
destekleniyor).
Lisan milliyetçiliğin gõdasõdõr ve
Katalan dili son yõllarda büyük
ölçüde onarõlmõştõr. Şairler onlarõ
daha geniş bir okuyucuyla
buluşturacak olan İspanyolca
yerine, özellikle Katalanca
yazmayõ tercih ettiler.
Salmond’un Galceyi
canlı tutma çabası...
Barselona, Katalanca yazõlmõş
sokak tabelalarõndan mahrum
değil. O tabelalarla İspanyolca
yazõlmõşlar arasõndaki fark,
Galler’deki Keltçe yazõlmõş
tabelalarla İngilizce yazõlmõşlar
arasõndaki kadar büyük de değil
üstelik. İskoçya’daki milliyetçi
hükümetin başõndaki Alex
Salmond, Galceyi, hatta bir
dereceye kadar vatan şairi Robert
Burns’un İskoççasõnõ canlõ
tutabilmek için kamu bütçesinden
para harcamaktan dolayõ mutlu
MARIO DEAGLIO
Pekin, son 3-4 yõlda birçok
Afrika ülkesinde Avrupa
geleneksel varlõğõnõ net bir
şekilde aşarak hayranlõk
uyandõran bir ekonomik-ticari
atõlõm gerçekleştirdi. Şimdi ise
tüm dikkatini artan nüfusu ile
büyük bir ekonomik potansiyel
vaat eden Akdeniz’in güney
kõyõsõna çeviriyor. Rusya
aracõlõğõ ile Çin’i Avrupa’ya
bağlayacak demiryolunun
tamamlanmasõnõ izleyen dönem
sonrasõ atõlacak olan bir başka
adõm ise Çin’in Avrupa pazarõ
ile doğrudan ve yoğun bir ticari
ilişkiye gireceği yönünde
öngörülebilir. İtalyanlar
hükümetin geleceğini ve tarihin
kesinlikle ikincil derecede önem
kaydedeceği türde başka
sorunlar üzerinde tartõşõp
dururken Çin İtalya’da bankalar
ve dağõtõm zincirleri kurarak
Çizme’nin ekonomisine girişin
ilk atõlõmlarõnõ hayata geçiriyor.
Böylece Çin’de üretilen çok
geniş bir yelpazedeki ürünler
İtalya’da satõlmaya başlanõrken
İtalyan yapõmõ ürünlerin de Çin
pazarõnda satõlmasõna önayak
olacaklar. Çin’in izlediği bu
strateji özellikle İtalya’nõn
dünyada lideri olduğu imalat
sektöründe Çinli yatõrõmlarõn
İtalyan şirketlerine katõlõmõnõ da
kapsõyor. Çin’in bu yeni
ekonomik atõlõmõ, Doğu ve
Güney Asya’da ekonominin çok
hõzlõ bir şekilde ağõrlaşmasõna
etki eden değişim temelinde
şekillendi: Bugünkü Çin’i çok
ucuz bir maliyetle bir tek
oyuncak, penye, peluş ve çeşitli
türde põlõ põrtõ üreten bir ülke
gibi görmemek gerek. Çin’in
eğitim politikasõna köklü bir
yatõrõm yaparak her yõl dünya
piyasasõna Avrupa’nõn iki katõ
teknik adam ve mühendis
sürdüğünü de dikkate almakta
yarar var.
Washington’dan bütçe
açıklaması bekliyor
Günümüz Çin’i Avrupa ve
İtalya’daki mallarla eşdeğer
kalitede her şeyi üretiyor,
izledikleri fiyat politikasõnõn
Avrupalõ ve İtalyan şirketlerce
başedilmesi olanaksõz
görünüyor. Çinlilerin bakõş açõsõ
ile izlenen bu ekonomik strateji
bütünüyle mantõklõ. Yabancõ
şirketlerin satõn alõmõna ve yõllar
boyunca Amerikalõlara verilen
borca alternatif biriktirilen
finansal kaynaklarõn bir
bölümünü oluşturan dõş
yatõrõmlara önem veriliyor. Çin
ABD’nin, Irak ve Afganistan’da
izlediği çok masraflõ dõş
politikayõ da barõndõran bütçe
açõğõ konusunda
Washington’dan açõklama
bekliyor. Bu dev ekonomik
karşõlaşma içinde Çinliler,
Avrupa ülkelerinin yapõsal
açõdan gitgide büyüyen kamu
borçlarõnõ finanse edebilmek için
masaya bir proje yatõrabilir.
Bugün dahi İtalya’daki kamu
borcunun önemli miktarda bir
kotasõnõ ellerinde tutuyorlar.
İtalya bu borcun gerektirdiği
yeni ödemenin
gerçekleşebilmesi için Çinlilerin
iyi niyetine güvenmek
durumunda.
Kõsacasõ İtalya’da genel ilgi “B”
faktörüne (Berlusconi)
odaklanõrken “C” faktörünü de
(Çin) göz ardõ etmeden ortak bir
dikkat göstermekte yarar var.
İtalyan şirketlerin yeni ekonomik
tabloda nasõl bir yol izlemeleri
gerektiğini görmeleri gerekir.
Avrupa’daki ekonomik boşluğun
korumacõ politikalar güderek
Çin’in ekonomik faaliyetlerine
kapatõlabileceğini düşünmek
hayal olur, çünkü Avrupa’nõn
Pekin’in finansal işbirliğine
gereksinimi var. Asya ve Çin
ürküten bir rakip olmalarõnõn
ötesinde aynõ zamanda şu kriz
ortamõnda en pozitif bölgelerden
biri olan bu bölgeye İtalya’dan
yapõlan ihracatõn gitgide
büyümesi, Avrupa açõsõndan Çin
ve Asya’nõn çok büyük bir
ekonomik fõrsat olduğunun da
göstergesi. Avrupa ve İtalyan
endüstrisi dünyadaki konumlarõnõ
araştõrdõklarõnda bir dönem
Avrupa ve Uzakdoğu arasõnda
ticari bir köprü görevi gören
tarihi “İpek Yolu”nun Kuzey
Amerika’ya doğru uzun bir
süredir güç yitiren Atlantik’e
yönelik rotalarõ
dengeleyebileceğini fark edecek.
İtalyancadan çeviren:
Aslı Kayabal (La Stampa,
4 Ağustos 2010)
olduğunu bana söylemişti. O,
Westminister Parlamentosu’ndaki
diğer milletvekillerini eski
İskoççasõyla aşağõlamaktan çok
hoşlanõrdõ. Diğerleri ise hakarete
uğradõklarõnõ bilirler ama tercüme
edemezlerdi. Fransõzlar, Fransa
Kuzey Amerika’da İngilizce
konuşanlara yenildikten sonra 300
yõl boyunca, Kanada’nõn Quebec
eyaletinde, Fransõzcayõ İngilizce
ile birlikte ikinci bir lisan olarak
korumayõ becerdiler. Kanadalõ
siyasetçiler uluslararasõ
toplantõlarda Kanadalõ TV
izleyicileri için konuşmalarõna
önce Fransõzca başlayõp sonra
İngilizceye geçerler. İnsanlarõn
aynõ dili konuştuğu ama din, õrk
gibi başka konularda ayrõldõğõ
yerlerde milliyetçiler farklõlõklar
üretmek için büyük çaba
gösterirler. 1990’larõn Balkan
savaşlarõ sõrasõnda Sõrplarla
Hõrvatlarõn milliyetçi baskõlar
yüzünden farklõ dillere nasõl
bölündüğünü izledim. Bazõ
kelimeler özellikle Hõrvatça veya
özellikle Sõrpça olarak belirlendi.
Sigmund Freud buna “küçük
farklılıkların narsisizmi” diyor.
Farklı sporlara ilgi
Katalanya’da boğa güreşlerinin
yasaklanmasõ sporun da bir
grubun tanõmõnda
kullanabileceğini veya
kullanõlamayacağõnõ gösteriyor.
Kuzey İrlanda’daki Katolikler ve
Protestanlar belirgin biçimde
farklõ sporlarla uğraşõyorlar.
Fõrlatma bir Katolik sporu olarak
görülürken ragbi bir Protestan
oyunu olarak kabul ediliyor.
Nelson Mandela, ünlü film
Invictus’da (Fethedilemez)
görüldüğü gibi bariyerleri kõrmak
için çok uğraştõysa da Güney
Afrika’da Apertheid sõrasõnda
ragbi sadece “beyaz adama” ait
bir spordu. Spor sõnõf
farklõlõklarõna da işaret edebiliyor.
Ragbi İngiltere’de futboldan daha
üst sõnõf bir spor olarak kabul
ediliyor. Amerika’da ise futbol
daha çok zenginlerin ve
beyazlarõn sporu. Tabii ki
dünyanõn her yerinde insanlar
İspanya deyince boğa güreşlerini
hatõrlõyorlar... Öte yandan bu spor
İspanya’nõn her yerinde canlõlõğõnõ
yitiriyor. Barselona’da daha önce
üç tane arena vardõ. Şimdi sadece
bir tane kaldõ. İspanyol gençliği
futbolu tercih ediyor. Hayvan
haklarõ savunucularõ da her
zamankinden daha agresif. Ernest
Hemingway olsa ağlardõ. Ama
boğa güreşlerinin popülaritelerini
kaybederek yok olmalarõ, şair
arkadaşlarõmõn şikâyet ettiği o
Franko taktiklerinin kötü tadõnõ
anõmsatan bir biçimde devlet
zoruyla yok edilmelerinden iyidir.
Futbol bütün dünyayõ birleştiren
bir spor haline geldi. Ve
söylenildiğine göre uzmanlar
İspanya, Dünya Kupasõ’nõ alõnca
sokaklarda tezahürat yapan
Katalanlar olduğunu da not
etmişler. Ama şu da bir gerçek ki
İspanya milli takõmõndaki
oyuncularõn çoğu Barselona için
oynamõştõ.
İngilizceden çeviren: Çimen
Turunç Baturalp (International
Herald Tribune, 6 Ağustos)
Sakıncalı
araştırmacı
Uribe...
JUAN CENDALES
Videla ve şürekâsõnõn
diktatörlük döneminde
Arjantin’de işlenen
insanlõk suçlarõnõ
General Pinochet’nin
ya da tersi, Pinochet
diktatörlüğünün Şili’de
yaptõklarõnõ Videla’nõn
araştõrmasõnõ hayal
edebilir misiniz?
Nikaragua diktatörü
Somoza’yõ, Dominik
Cumhuriyeti diktatörü
Turijillo’nun ya da
Turijillo’yu
Somoza’nõn
yaptõklarõnõ
soruştururken
düşünebiliyor
musunuz?
Pinochet’nin,
Somoza’nõn, Videla’nõn
faşizm suçlularõnõ
araştõrmasõnõ aklõnõz
alõr mõ? Buna benzer
bir durumu hayal etmek
zor; ama gerçek, hayal
gücümüzden daha
şaşõrtõcõ olabiliyor.
İsrail’in en yakın
müttefiki
Birleşmiş Milletler
Genel Sekreteri Ban
Ki-mun, 31 Mayõs
2010’da Gazze’ye
gitmekte olan insani
yardõm filosunda
gerçekleşen katliamõ
(Birleşmiş Milletler’e
göre -olayõ-) araştõrmak
üzere bir komisyon
kurulduğunu açõkladõ.
Sekreterin ifadesine
göre, İsrail ve Türkiye
Araştõrma Komisyonu
konusunda anlaştõlar.
Komisyonun başkanõ
Yeni Zelanda’nõn eski
başbakanlarõndan
Geoffrey Palmer,
başkan yardõmcõsõ ise...
Alvaro Uribe Velez!
(Kolombiya’nõn görevi
devredecek olan ve
Venezüella’yla sorunlu
başkanõ ç.n.)
Bundan daha saçma,
rezil ve sapõkça bir
durum olamaz. Bir
milyon neden
sayabilirim. Uribe
İsrail’in Latin
Amerika’daki en sõkõ
askeri ve politik
müttefikidir. İsrail
Kolombiya’daki
paramiliter güçlerin
oluşumu ile yakõndan
ilişkilidir. Uribe
hükümeti ve pek çok
yandaşõ hakkõnda
insanlõk suçu işledikleri
iddiasõyla
Kolombiya’da
sürdürülmekte olan
soruşturma ve davalar
var. Uribe başkanlõktan
ayrõlõnca, evet, bir
soruşturma
komisyonuna gitmeli
ama soruşturmacõ değil
soruşturulan olarak!
İspanyolcadan
çeviren: Engin
Demiriz (Rebelion,
İspanya,
4 Ağustos 2010)
1990’ların
Balkan savaşları
sırasında Sırplarla
Hırvatların milliyetçi
baskılar yüzünden farklı
dillere nasıl bölündüğünü
izledim. Bazı kelimeler
özellikle Hırvatça veya
Sırpça olarak belirlendi.
Freud buna “küçük
farklılıkların
narsisizmi”
diyor.
Milliyetçi baskõ ile kavga dili
İtalya’da bankalar kurarak Çizme’nin
ekonomisine girişin ilk atõlõmlarõnõ
hayata geçiriyor
BM Genel Kurulu 28 Temmuz 2010’da, temiz
içme suyuna kavuşmanın ve bunun için gerekli
sıhhi donanımın sağlanmasını ‘insan hakkı’
olarak tanımlamıştır.
On beş yıldan bu yana üç yılda bir ritmiyle
düzenlenen Dünya Su Forumlarında sürekli
olarak dile getirilen ‘içme suyu hakkı’ Bolivya
tarafından kaleme alınan bir karar metnine 122
ülkenin lehte oyuna karşın 41 üyenin çekimser
kalmasıyla kabul edilmiş bulunmaktadır.
BM’nin bu kararı, Bolivya Çevre Bakanı
Chantal Jouannu’ya göre ‘tarihi bir karardır’.
Sağlıklı, yeterli ve temiz içme suyunun BM
tarafından ‘insan hakkı’ olarak kabul edilmesi,
kuşkusuz, insanlığın bu yaşamsal sorununun
bugünden yarına çözüme ulaştırılacağı
anlamına gelmemektedir. Ne var ki, insanlığın
yaşamla ilgili bu önemli sorununun ‘insan hakkı’
sayılması, sorunun ciddiyeti ve aciliyetini
ortaya koymaktadır.
BM’de kabul gören yığınla ‘insan hakkının’
bırakınız yerine getirilmesi, tam tersine sürekli
ayaklar altına alındığı günümüzde, susuzluktan
kıvranan milyonlarca insanın ‘temiz içme
suyuna kavuşturulması’ hakkının gecikmeden
yerine getirilmesi, kuşkusuz, kolay değil. Zira
sorun çok yönlü olduğu kadar, büyük maddi
kaynakların harekete geçirilmesine bağlı. Biraz
da bu yüzden ilki 1997’de Marakeş’te
gerçekleşen, ardından Lahey, Kyoto, Mexico
ve 2009 Mart’ında İstanbul’da düzenlenen
Dünya Su Forumlarının son derece yararlı
olmasına karşın, somut çözümlerlere, ne yazık
ki, ulaşılamamıştır. O kadar ki, 2011’de
Marsilya’da düzenlenmesi planlanan forumun
kaderinin de öncekilerden farklı olmayacağı
hemen kesin görünmektedir.
Somut adımlar atılmasını engelleyen
nedenler, aslında, kimse için sır değil. Sadece
BM’nin temiz içme suyuna ulaşmayı bir insan
hakkı olarak tanımlayan kararında çekimser
kalan ülkelere bakmak yeterli olacaktır. Nitekim
bunlar arasında başta ABD olmak üzere yer
alan Fransa, İspanya, Almanya gibi ülkeler,
“su”dan büyük paralar kazanan dev finans
şirketlerinin ev sahipleridirler.
İlk başlarda yüzde 95 oranında kamunun
elinde olan su ve dağıtımı, inanılması güç bir
hokus pokusla, üstelik BM’nin oluruyla önce
kamu-özel ortaklıklarına, sonrasında da doğal
olarak ‘özel sektöre’ geçmiş ve küresel ölçüde
yayılarak kısa sürede olağanüstü semiren çoğu
Fransız kökenli birer finans devine
dönüşmüştür.
Bugün sorun artık salt bir insan hakkı sayılan
ve kamu hizmeti olarak herkesin temiz içme
suyuna kavuşmasının örgütlenmesi sorunu
değil, bunun yanında suya ve dağıtımına
küresel ölçekte egemen olan büyük sermaye
gruplarının tasallutundan kurtarılması sorunu
haline gelmiştir. Bu tasallutun önlenmesi ise
kolay değildir. Yıllardır tanrının suyunu paraya
çeviren çağdaş simyacıların tatlı kârlarından
kolayca vazgeçmelerini beklemek hayaldir.
Konuyla ilgili önceki yazılarımızda ayrıntılı bir
biçimde değinildiği gibi yüzde 95 oranında
kamunun elinde olan içme suyu ve dağıtımına
‘özel sektörün’ ortaklığını sağlayan IMF’nin eski
başkanı ve o tarihte BM’nin danışmanlık
görevine getirilen Camdessus olmuştur. Ve
raslantıya bakın ki, bu tuhaf ortaklıktan kârlı
çıkan hep özel sektör, sürekli kaybeden ise
kamu ve temiz suya hasret milyonlarca
insandır.
Temiz içme suyu ile ilgili sorunun vahametini
anlamak için sadece rakamlara bakmak yeterli.
Su tüketimi 20. yüzyılda en az altı kat artmıştır.
Nüfus arttıkça, kuşkusuz temiz içme suyuna
ihtiyaç da artmaktadır. 1950 yılında kişi başına
yılda 17 bin metreküp kaynak suyundan söz
ediliyordu. 2005 yılında 8 milyon insan yılda
5000 metreküp suyla yetinmek zorundadır. 1.2
ila 1.4 milyar insan ise temiz içme suyundan
bütünüyle yoksundur. Suyun yüzde 70’i
tarımda tüketilmektedir.
Evlerde tüketilen su ise sadece yüzde 8’dir.
Sudan yoksunluk, suların temizlenme
işlemlerindeki yetersizlik, yarısı çocuk olmak
üzere günde 25 bin insanın yaşamına
malolmaktadır. Dağıtımdaki eşitsizlik ise
ürkütücüdür.
Örneğin Fransızlar günde ortalama 150 litre
su tüketirken Etiyopyalı günde 5 litre suyla
yetinmek zorundadır. BM verilerine göre
dünyada her beş kişiden biri içme suyundan
yoksun. Her yıl sudan kaynaklanan
hastalıklardan ölenlerin sayıları 8 milyondur.
Herkesin temiz ve yeterli miktarda içme suyuna
kavuşması için yılda 10 milyar dolara ihtiyaç
var. Yeni su kaynaklarının harekete geçirilmesi,
dağıtım şebekelerinin yenilenmesi için ise yılda
yine 10 milyar dolar gerekmektedir. Bu
miktarların karşılanması için dünya askeri
harcamalarından yüzde 1’lik, tanrının suyunu
şişeleyip satan büyük su şirketlerinin
cirolarından yapılıcak cüzi bir kesinti insanlığın
bu yaşamsal sorununu çözüme ulaştırmaya
yetip artacaktır.
Oysa acı gerçek dün olduğu gibi bugün de
önümüzdedir: Dünyada 884 milyon insan temiz
içme suyundan yoksundur. Kirli, sağlıksız su
ise her yıl 5 yaşın altında 1.5 milyon çocuğun
ölümüne yol açmaktadır. Unutmayalım, bu
konuda duyarsız kalmak, sorunu sürgit
sürüncemede bırakmak, aynı zamanda ‘insan
haklarına karşı işlenmiş bir suç’tur.
T.C.BAKIRKÖY 9. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NDENİLAN
ESAS NO: 2008/232 KARAR NO: 2009/322
Davacõ Karayollarõ Genel Müdürlüğü adõna İstanbul Muhakemat Müdürlüğü aleyhine mahkememizde açõlan alacak davasõnõn yapõlan açõk yargõlamasõ so-
nunda verilen karar uyarõnca;
HÜKÜM;
1- Davanõn kõsmen kabulü ile 8.395,33 TL alacağõn 14.11.2006 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalõlardan müteselsilen tahsiline, fazlaya iliş-
kin talebin reddine.
2- Alõnmasõ gereken 453,34 TL karar harcõnõn davalõlardan tahsiline,
3- Yürürlükte bulunan avukatlõk ücret tarifesine göre hesap edilen 1.007,43 TL vekâlet ücretinin davalõlardan tahsili ile davacõya verilmesine,
4- Davacõ tarafça yapõlan tebligat, ilanen tebligat ve müzakkere gideri 158,40 TL ile 213,50 TL bilirkişi ücreti ve rapor tebliğ giderinden oluşan toplam 371,90
TL yargõlama giderinin davalõlardan tahsili ile davacõya verilmesine, Dair, davacõ vekilinin yüzünde, davalõlarõn yokluğunda tebliğ tarihinden itibaren 15 gün
içinde taraflarca mahkememize sunulacak veya gönderilecek dilekçe ile Yargõtay nezdinde temyiz edilme yolu açõk olmak üzere verilen 08/12/2009 tarihli ka-
rar tebliğ yerine geçmek üzere davalõ Ali İhsan Öztürk’e ilanen tebliğ olunur. 25/06/2010 Basõn: 54630