19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 7 AĞUSTOS 2010 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Normalleşme mi? KİMİ “demokratikleşme” diyor, kimi “sivilleşme”. Ara sıra “normalleşme” diyenler de var. Ne ad konursa konsun, şurası kesin ki medyanın bir kesimine gün doğmuştur; bayram eden edene. Onlara göre sivil-asker kapışmasında asker “yenilmiştir”. Meğer ne çok insan varmış bu ülkede askerini sevmeyen ve “yenildi” diye sevinen. Sıkıyönetim rejimlerinde çektirilmiş eziyetlerin yaratmış olabileceği hıncı aşamayıp cumhuriyetle asker arasındaki tarihsel bağı göremeyiş mi acaba bu? Menemen’deki Kubilay cinayetinden kalma bir yobazlık tepkisi mi? Yoksa Batı solculuğundan bulaşan bir “antimilitarizm” züppeliği mi? Bereket, Anadolu toprağında özgür yaşayabilir olmanın başka bir orduca sağlanmadığını iyi bilen, askerliği adam olmanın en inandırıcı aşaması sayan ve bu nedenlerle asker saygınlığına toz kondurmak istemeyen bir halk var bu ülkede. Eğer olup bitenler kimilerinin söylediği gibi kalıcı olması gereken bir “normalleşme” ise bir gün erişilecek olan normalliğin de tarihten ve içten gelen böyle bir saygınlığı bozmaması gerekecektir. Normal, “normlara uygun olan” demek. Norm, Latincenin “norma”sından, yani bizim Yunancanın “gonia”sından alıp “gönye” dediğimiz araçtan başka bir şey değildir ve geometride “dik açı” çizmeye yarar. Nerede ve ne zaman olursa olsun, bir doğru üzerine hep aynı 45 dereceyle dimdik inen çizgiyi çizmek için ondan yararlanırsınız. Peki, şimdi söyleyin bakalım, günümüzde ülkemizin mimarlıktan doktorluğa kadar bütün mesleklerinde, hukuktan askerliğe kadar bütün alanlarında normlar, yani temel doğrular hep böyle çizilmiş olsa bile gönyelerimiz hep öyle mi ölçer? Neyin doğru neyin yamuk olduğunu sabahtan akşama tartışmaz mıyız? Yamukluklar ortasında çırpınıp durmuyor muyuz? Şu günlerde medyada söylenip yazılanlara bir bakın: Kim neyi hangi gönyeyle nasıl ölçmektedir? “Asker-sivil ilişkileri hukuka uygun bir çığıra sokuluyor” derken hangi ve nasıl bir hukuktan söz ediliyor? O alandaki hükümlerin ve uygulamaların normlara uygunluğu hep tartışılmıyor mu? Olaylara ve durumlara bu tartışılırlığı bilerek bakmak, insanları insanca yönetmenin temel koşulu olsa gerek. Normalleşme, her alanda normlar düzeltilip gönyeler aynı dik açıyı göstermedikçe tamamlanmış olmayacak. Bu bakımdan o mükemmelliğe erişinceye kadar, zaten çok farklı alanlar olan hukukla askerliği tokuşturarak mutlu sona ulaşılamaz. Hiç değilse, içten ve dıştan çeşitli tehditler karşısında olan bugünün Türkiyesi böyle bir nafile tokuşturmanın deneyim alanı olmamalıdır. PENCERE En Büyük Tehlike!.. ‘Tehlike’ ile ‘tehdit’ hısım akraba iki kavram, sanki kardeş çocukları... Tehlike büyük bir zarara ya da yok olmaya yol açacak bir durumdur. Ya tehdit?.. Yakın tehlikedir tehdit. Peki, laik Türkiye Cumhuriyeti’ni tehdit eden en büyük tehlike nedir?.. Türk Silahlı Kuvvetleri diyor ki: “İrtica!..” Çağdaş yaşam biçimini benimseyen her insan ve her aile için bu uyarıya kulak vermek kaçınılmaz oldu. Çünkü irtica çağdaş insanı tehdit ediyor; işte İran, işte Cezayir, işte Afganistan... Ya çağdışı bir karanlığa sürükleneceğiz ya da insan gibi yaşamayı yeğleyeceğiz. Ancak ülkemizde irticadan daha büyük bir tehlike gün geçtikçe büyüyor. Nedir o?.. “Laik yaşam” diye gözler önüne sergilenen kepazelik azgınlaştı. Büyük sermaye deyince akla ne gelir?.. Kimine göre büyük sermaye, büyük para babalarıdır; kimine göre TÜSİAD’da toplanan işadamlarıdır; medyanın renkli sayfalarında her gün izledikleri kişilerdir; ‘sosyete’ diye adlandırılan kesimdir; yaşamları dergilerde gazetelerde sergilenen uçuk çevrelerdir; mafioziyle ya da yarı politikacı-yarı işadamı kirli tiplerle büyük sermayeyi ayırmak olanaksız... Çoğu ünlü işadamı da -belki reklam olsun diye, belki gazetecilerin dürtüsüyle- televizyon ekranlarında politikacıdan daha çok boy gösteriyor. Peki, sıradan yurttaş bu karmaşa içinde olaya nasıl bakıyor?.. Yoksul vatandaş ya da sıradan yurttaş bu uçuk ve renkli dünyaya kimi zaman imrenerek, kimi zaman hayranlıkla, kimi zaman kıskanarak, kimi zaman öfkeyle, kimi zaman tepkiyle bakıyor. Çünkü yoksul vatandaş gün geçtikçe daha çok yoksullaşıyor; sıradan yurttaşın hayatı zorlaşıyor, ağırlaşıyor, katlanılmaz oluyor. Cumhurbaşkanı Demirel’in dediği gibi ülkenin batısında Hollanda zenginliği, doğusunda Hindistan sefaletini yaşayan kesimler var. Televizyon en yoksul eve gir- diğinden, çelişkiler gözler önüne sergileniyor. İş dünyası adına ekrana yansıyan görüntüler, inanılmaz bir tüketimin, akıl almaz bir gör- güsüzlüğün, zavallı bir aymazlığın sarhoşluğudur; medya da kendini bu dalgaya kaptırmış gidiyor; toplumsal ve kişisel ahlak öl- çülerini paramparça ederek yaşamanın “yükselen değerler”e dönüştüğü bir gerçek... Fakiri, fıkarayı, dar gelirliyi, ezilenleri savunanlarla da alay ediliyor: - Üçüncü dünya solcusuna bak!.. - Dinozor!.. İrtica tüketim görgüsüzlüğünün memelerine dudaklarını dayamış besleniyor, ekranlardaki çirkin görüntüleri sıradan yurttaşın gözünün içine sokuyor ve diyor ki: “- Laik yaşam budur!..” Oysa laik yaşam bu değildir, ama MÜSİAD’ın karşısındaki TÜSİAD derdini an- latabilir mi?.. Her işadamı Vehbi Koç olabilir mi?.. Vehbi Bey yaşamının sadeliğiyle ün yapmıştı; ama sanırım tek kaldı. Ancak güncel çılgınlığın inanılmaz tüketimi de süremez; irtica tehlikesi bu ortamda büyür; seçim sandığında ağırlığını arttırır; geleceğimize pençesini geçirir. En büyük tehlike işte budur. (25 Temmuz 1998 tarihli yazısı) D aha geniş bir tabana dayalõ bir ya- põ oluşturma düşüncesi, Kurul’da meslek içi temsil bakõmõndan da uygulanmõştõr(6). Kurul’un 7 asõl ve 4 yedek üyesi, birinci sõnõf adli yargõ hâ- kim ve savcõlarõnca, 3 asõl ve 2 yedek üye- si birinci sõnõf idari yargõ hâkim ve savcõla- rõnca kendi aralarõndan seçilecektir. Kurul’un seçimle gelen üyelerinin görev süresi -bu- gün olduğu gibi- 4 yõldõr. Yeniden seçilme olanağõ vardõr. Ancak bu gerçekleşmediği takdirde, adli ve idari yargõdan gelen birin- ci sõnõf hâkim ve savcõlarõn 4 yõlõn sonunda ne olacaklarõ, örneğin eski görevlerine ge- ri dönüp dönmeyecekleri ya da başka bir mesleki olanaktan yararlanõp yararlanma- yacaklarõ belli değildir. Bu durumun hâ- kimlik ve savcõlõk güvencesini, dolayõsõyla yargõ bağõmsõzlõğõnõ zedeleyeceği açõktõr. Oy- sa 5982 sayõlõ kanunun 17. maddesiyle de- ğiştirilen anayasanõn 147. maddesinin I. fõk- rasõna benzer bir hüküm getirilebilir; “Zo- runlu emeklilik yaşından önce görev sü- resi dolan üyelerin başka bir görevde ça- lışmaları ve özlük işleri kanunla düzen- lenir” denebilirdi. Bu, hâkimlik ve savcõlõk güvencesi, dolayõsõyla yargõ bağõmsõzlõğõ ba- kõmõndan yararlõ bir hüküm olurdu. Yeni bir düzenleme YalnõzYargõtayveDanõştay’dangelen,ya- ni mesleğin her kademesinde görev yapmõş, dolayõsõyla yargõnõn tüm sorunlarõnõ bilen yüksek hâkim ve savcõlardan oluşan bir kurul yerine, çoğunluğu daha sõnõrlõ bir de- neyime sahip hâkim ve savcõlardan oluşan bir kurulun ne ölçüde başarõlõ olacağõ ve her iki grubun kendi aralarõnda uyumlu bir ça- lõşma ortamõ sağlayõp sağlayamayacaklarõ, şimdi yeni bir deneme konusu olacaktõr. Ay- rõca 22 asõl ve 12 yedek üyeli bir kurulun - üç daire halinde çalõşacak olsa da- ne ölçü- de verimli olacağõ da deneme ile anlaşõlabi- lecektir. 1961 Anayasasõ döneminde baş- langõçta 6’sõ Yargõtay Genel Kurulu’nca, 6’sõ birinci sõnõfa ayrõlmõş hâkimlerce ve kendi aralarõndan, 3’ü Millet Meclisi, 3’ü Cum- huriyet Senatosu’nca seçilen toplam 18 asõl ve 5 yedek üyeden kurulan Yüksek Hâkim- ler Kurulu (m. 143), bekleneni vermemiş 20.9.1971 tarih ve 1488 sayõlõ kanunla ya- põlananayasadeğişiklikleriarasõndaKurul’un üye sayõsõ da, tümü Yargõtay Genel Kuru- lu’nca seçilen 11 asõl ve 3 yedek olarak be- lirlenmişti. 1982 Anayasasõ ile kurulan Hâ- kimler ve Savcõlar Yüksek Kurulu’nun üye sayõsõ ve yapõsõ Türkiye’nin bugünkü ge- reksinmeleri karşõsõnda yetersiz kalmakla bir- likte; yeni bir düzenleme için daha makul bir çözüm, örneğin 15 asõl, 5 yedek üyeli, biri adli, diğeri idari yargõ ile ilgili 2 daire ve on- lardan her birinin kararlarõna yapõlacak iti- razlarõ karara bağlayacak Genel Kuruldan oluşan bir yapõ düşünülebilirdi. Tartışmaya açık Kurul üyelerinin seçimi ve nitelikleri ko- nusunda anayasanõn 159. maddesinde 5982 sayõlõ kanunun 22. maddesiyle yapõlan sü- rekli düzenlemede -yukarõda özetlenenler dõ- şõnda- fazla bir açõklõk yoktur. Buna karşõ- lõk, yeni düzenlemeye göre Hâkimler ve Sav- cõlar Yüksek Kurulu’na Cumhurbaşkanõ, Yargõtay, Danõştay ve Türkiye Adalet Aka- demisi Genel Kurullarõ ile birinci sõnõf ad- li ve idari yargõ hâkim ve savcõlarõnca ya- põlacak ilk seçimler, geçici 19. maddede ol- dukça ayrõntõlõ hükümlerle düzenlenmiştir. Bu arada birinci sõnõf adli ve idari yargõ hâ- kim ve savcõlarõnca yapõlacak ilk seçimler, -tõpkõ TBMM ve yerel yönetimler seçimle- ri gibi- Türkiye genelinde Yüksek Seçim Ku- rulu’nun, illerde il seçim kurullarõnõn yö- netim ve denetiminde yapõlacaktõr. Aslõnda bu hükümlerin sürekli düzenleme olarak 159. madde metninde yer almasõ ve geçici 19. maddede gerektiği ölçüde bu hükümlere yol- lama yapõlmasõ, yasa tekniği bakõmõndan da- ha uygun olurdu. Bununla birlikte Hâkim- ler ve Savcõlar Yüksek Kurulu’na böyle bir yöntemle üye seçilmesi, -demokratiklik id- diasõ bir yana bõrakõlõrsa- isabeti tartõşmaya açõk bir düzenlemedir. b) Hâkimler ve Savcõlar Yüksek Kuru- lu’nda Adalet Bakanõ’nõn Yetkileri 5982 sayõlõ kanunla yeniden düzenlenen 159. maddede Hâkimler ve Savcõlar Yüksek Kurulu’nun Başkanõ olarak Adalet Baka- nõ’nõn konumu güçlendirilmiş; yetkileri arttõrõlmõştõr. Gerçi Kurul Başkanõ, dairelerin çalõşma- larõna katõlamaz; ancak Kurul’un yönetim ve temsili Başkana aittir. Kurul, kendi üyele- ri arasõndan daire başkanlarõnõ, onlardan bi- rini de başkanvekili olarak seçer; Başkan, yetkilerinden bir bölümünü başkanvekiline devredebilir. Hâkimler ve savcõlar hakkõn- da inceleme ve soruşturma işlemleri, ilgili dairenin önerisi ve Kurul Başkanõnõn oluru ile Kurul müfettişlerine yaptõrõlõr. Kurul’un halen Adalet Bakanlõğõ’nca yü- rütülen sekretarya işleri, bundan böyle Ku- rul’a bağlõ olarak kurulacak Genel Sekre- terlikçe yürütülecektir. Bu, olumlu bir ye- nilik olmakla birlikte; Genel Sekreter, Ku- rul’un birinci sõnõf hâkim ve savcõlar ara- sõndan önerdiği üç aday arasõndan Kurul Başkanõ’nca atanõr. Adalet Bakanlõğõ’nõn merkez, bağlõ ve ilgili kuruluşlarõnda geçi- ci veya sürekli olarak çalõştõrõlacak hâkim ve savcõlar ile adalet müfettişlerini ve yine hâ- kim ve savcõ mesleğinden iç denetçileri ata- ma yetkisi de Adalet Bakanõ’na aittir. Görüldüğü gibi, Hâkimler ve Savcõlar Yüksek Kurulu, çalõşmalarõnda sorun ya- ratabilecek ölçüde genişletilmiş; Kurul Baş- Halkoylamasõnõn Asõl Konusu -IV- Prof. Dr. Hikmet Sami TÜRK Geçmişte yerel seçimlerin bir yõl öne alõnmasõna olanak vermek amacõyla anayasa- nõn 127. maddesinde yapõlmak istenen değişiklik hakkõnda 25 Eylül 1988 günü dü- zenlenen halkoylamasõnda yüzde 65 oranõnda “Hayõr” çõktõğõ hatõrlanõrsa; 5982 sayõlõ kanunla getirilen anayasa değişikliği paketi hakkõnda 12 Eylül 2010 günü yapõlacak halkoylamasõndan da ilginç bir sonuç çõkabileceği anlaşõlõr. 10 taksit 20 TL’ye HER YÖNE 200 TL 20 TL’ye HER YÖNE 1000 dakika kanõ ya da Bakanõn yetki- leri, yargõ bağõmsõzlõğõnõ zedeleyebilecek boyutlar- da arttõrõlmõştõr. Bu çerçe- ve içinde olumlu sayõla- bilecek yeniliklerin de bekleneni vermesi güçtür. Yürürlükteki 159. mad- deye göre Kurul kararla- rõna karşõ yargõ mercileri- ne başvurulamazken; 5982 sayõlõ kanunla getirilen değişiklikte “meslekten çıkarma cezasına ilişkin olanlar”, bu kuralõn dõşõ- na çõkarõlmaktadõr. Bu ye- tersizdir. Kurul’un kendi içinde itiraz aşamasõndan geç- miş, disipline ilişkin tüm kararlarõna karşõ yargõ yo- lunun açõlmasõ, daha doğ- ru olurdu. Sonuç Yukarõdaki açõklama- lardan anlaşõlacağõ üzere, 5982 sayõlõ kanunla yargõ düzeni ile ilgili olarak ana- yasada yapõlmak istenen değişikliklerin bir bölü- mü, devletin temeli niteli- ğindeki adaletin gerçek- leşmesi için vazgeçilmez bir unsur niteliğindeki yar- gõ bağõmsõzlõğõyla bağ- daşmayan, hukuk devleti ilkesini zedeleyen hü- kümler içermektedir. Bun- lar, aynõ kanunla getirilen bazõ olumlu düzenleme- lerle sağlanabilecek ya- rarlarõ da azaltacak nite- liktedir. Özellikle yargõ sistemi- ne yapõlacak yanlõş mü- dahaleler, daha sonra dü- zeltilmesi kolay olmayan arõzalar bõrakõr. 12 Eylül 2010 günü tüm seçmen yurttaşlarõmõz, sandõk ba- şõnda oylarõnõ kullanõrken bunlarõ düşünmek zorun- dadõrlar. Geçmişte yerel seçim- lerin bir yõl öne alõnmasõ- na olanak vermek ama- cõyla anayasanõn 127. maddesinde yapõlmak is- tenen değişiklik hakkõnda 25 Eylül 1988 günü dü- zenlenen halkoylamasõnda yüzde 65 oranõnda “Ha- yır” çõktõğõ hatõrlanõrsa; 5982 sayõlõ kanunla geti- rilen anayasa değişikliği paketi hakkõnda 12 Eylül 2010 günü yapõlacak hal- koylamasõndan da ilginç bir sonuç çõkabileceği an- laşõlõr. Her durumda seç- men yurttaşlarõmõzõn eşsiz sağduyularõyla en doğru tercihi yapacaklarõna kuş- ku yoktur. 6. Aynõ yönde bk. TBMM Dönem 23, Yasama Yõlõ 4, S. Sayõsõ 497 (yuk. dn. 3), s. 8 “Genel Gerekçe”. [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle