19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 7 AĞUSTOS 2010 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 19 GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Ekonominin Üçüncü Çeyreği Yaklaşan halkoylaması ve genel seçimler nedeniyle, siyasal tartışmalar şiddetini artırmış olsa da, nisan sonundan başlayan ekonomideki mevsimlik yavaşlama üç aydır sürmektedir. Tarımda başlayan mevsimlik hareketlenme ve artan çalışan sayıları, sanayi ile iç ve dış ticaret alanlarındaki yaz ayları yavaşlamasının yerini dolduramamaktadır. Genellikle bu alanlarda çalışan işletmelerimiz, bahar ve yaz aylarında dinlence ve izinleri arttırdıkları için, çalışmalarını yavaşlatmaktadırlar. Hatta dinlence gerekleri nedeniyle faaliyetlerini tümden durduran işyerlerimiz de vardır. Bu durum eylül sonunda değişecek ve ekonomimiz, her yıldaki gibi, sonbahar hızlanması koşulları içinde oldukça hareketli bir dördüncü çeyreğe doğru ilerleyecektir. Üçüncü çeyrek yavaşlamasının en önemli göstergeleri, düşme yönündeki devlet borçlanma senetlerinin faizleri, yabancı para fiyatları ve tarım ürünleri ve özellikle yiyecek / içecek fiyatlarındaki mevsimlik düşüşlerdir. Bu yavaşlama nedeniyle Merkez Bankası, üçüncü kez kısa vadeli faizlerin düzeyini korumuş, yıllık enflasyon beklentisi oranlarında indirim yapmış, yabancı para günlük alımlarını iki kat arttırmıştır. Henüz Merkez Bankası’nın yabancı para girişlerindeki mevsimlik artışa karşı başlattığı günlük yabancı para alım tutarları çok sınırlı olsa da, bankanın bu konudaki eğilimini göstermek açısından anlamlı bulunmaktadır. Merkez Bankası, Maliye Bakanlığı ve Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan gerçekleşme rakamlarına ve genel olarak bu kurumlar uzmanlarının beklentilerine göre, bu yılın sonunda, sabit fiyatlarla Gayrisafi Milli Hasıla’nın (GSMH) yıl sonunda yüzde 6 oranında büyüyeceğini, tüketici enflasyonunun yüzde 8, dış ticaret açığının 70 milyar dolar, cari işlem açığının 35 milyar dolar, devlet bütçesi açığının 45 milyar TL. (Haziran 2010’daki ilk altı ayın rakamı, 23 milyar TL.) düzeyinde gerçekleşebileceğini tahmin edebiliyoruz. Bu konulardaki hükümet beklentileri, GSMH büyüme oranında yaklaşık aynı düzeyde, enflasyon konusunda daha iyimser (yıllık yüzde 5-6,5 oranında), dış ticaret açığında, 53 milyar dolar, cari işlemler açığında 18-30 milyar dolar, devlet bütçesi açığında 50 milyar TL düzeyindedir. Bu beklenti ve rakamlara göre, 30 Eylül’den başlayarak hızlanacak ekonomik gelişmeler, siyasal gelişmelerden de etkilenerek, ekonomi için bazı riskleri yaratabilecektir. Haziran ve temmuz aylarında devlet harcamalarında başlayan önemli hızlanma, Merkez Bankası’nın para miktarını genişletici politikalarıyla birleşirse, yıl başında yavaş giden enflasyon hızını beklenmedik biçimde arttırma tehlikesini yaratabilecektir. Bu günden, son iki ayda gelişen harcama hızlanmasını kontrol etmeye başlamak zorunlu görünmektedir. Çünkü hızlanan ekonomi, devlet harcamalarında aşırı hızlanmayla birleşince, ortaya kontrol edilmesi güç enflasyonist baskılar çıkarabilecektir. Geçmişte böyle dönemlerimiz olmuş ve ekonomimize ve biz içinde yaşayanlara büyük zararlar vermiştir. 2011’de yapılacak genel seçimlere yaklaştıkça hükümetin harcamaları ve para genişlemelerini kontrol etme isteklerini ve uygulamalarını kontrol etmesi güçleşecektir. İş hayatından bu koşullar altında gelecek harcama taleplerinin karşılanması da önlenemez noktalara gelebilir. Özellikle, oldukça yüksek düzeyde olan işsizlik oranlarıyla bu tür istekleri geri çevirmek hükümet için zor olabilir. Bu riskleri düşünerek, bugünden alınması gerekli önlemlerin uygulanması geciktirilmemelidir. Yapılan bazı açıklamalar, ekonomi yönetiminin de bu yönde kaygılar taşıdığını göstermektedir. [email protected] Açılımın Açılışı Ne Yapmalı? Orgeneral İlker Başbuğ ne mi yapmalı? 30 Ağustos öncesi bir gerekçeli mektup ile çekilmeli. Tıpkı, Turgut Özal’ın ABD yanlısı politikalarına dayanamayarak verdiği istifa ile hem kendi, hem de kurumunun onurunu koruyan emekli Orgeneral Necip Torumtay gibi... Çekilir mi? Birkaç yıldır yaşananlara bakılırsa, çekilmez. Hem bu saatten sonra çekilse de anlamı yok... Tamam Asker tamam sayılır. Anayasa Mahkemesi ve yargı da yolda... 12 Eylül’de “evet” çıkarsa ılımlı İslam devrimi tamamlanmış olacak. İttirin Pazarlıklar yapılmıştı. Hem ABD, hem de Barzani ile öpüşülüp koklaşılmıştı. “Şiddet yanlısı”, “şahin” olarak kabul edilen orduda gereken tasfiye yapılmıştı. Sınırlar açılmıştı. Özellikle yetkili çadır mahkemeleri kurulmuştu. İlçelerin ve köylerin Kürtçe adları tamamdı. TRT-Şeş açılmıştı. Anadilde eğitim desen, yoldaydı. “Özerklik” sözüne kulaklar alıştırılmıştı ki... Diyarbakır’ın, kendisinde tüm Türkiye’ye “Ha ittirin oradan” diyebilecek gücü bulan Belediye Başkanı, son aşamayı dillendirdi: “Bayrağımız, Türk bayrağının yanında dalgalansın.” Bir sonraki aşama; “İttirin şu Türk bayrağını”dır. İşçi hareketini yakından izleyenler OLEYİS’in, DİSK içinde önemli bir yere sahip olduğunu bilirler. 1969’da DİSK çatısı altında Türkiye’de ilk kez bir sinemada, Yeni Sinema’da grev ilan etmiş olan OLEYİS artık DİSK üyesi değil... OLEYİS, 12 Eylül sonrası DİSK ve ona bağlı örgütler yeniden açıldıktan sonra konfederasyonun en zengin sendikalarından biriydi. Zaman içinde ne olduysa OLEYİS giderek eridi, zayıfladı. Malvarlıkları birer birer satıldı. Sözgelimi, Ankara Atatürk Bulvarı’nda geçmişte Köy- Koop binası olarak kullanılan o koskoca bina da elden çıkarıldı. OLEYİS, yolsuzluk suçmaları ile birlikte iç çatışmaların yaşandığı bir sendika oldu çıktı. Duyduk ki, OLEYİS, bir olağanüstü genel kurul kararı ile Hak-İş’e katılmış. Sendikanın Hak-İş’e katılmasına öncülük eden Genel Başkanı Enver Öktem, yakın geçmişte CHP İzmir Milletvekili idi. Öktem, 12 Eylül öncesinde CHP Gençlik Kolları’nda yönetim kurulu üyeliği de yapmıştı. CHP Gençlik Kolları’ndan gelip Hak-İş’in kollarına atılmak... Nasıl bir duygudur acaba? CHP’den Hak-İş’e Üzüm mü Şarap mı, Tercih Sizin! SADIK ÇELİK Sigara yasağına katkısı nedeniyle 18 Temmuz 2010’da Dünya Sağlık Örgütü tarafından Küresel Sigarayla Mücadele Özel Ödülü’nün Başbakan Tayyip Erdoğan’a verildiği toplantıda “Bunun kurusu da zarar, yaşı da. Alkol üzümden yapılmıyor mu, meyve yesinler” doğrultusunda yaptığı açıklamayla ilgili olarak CHP Tokat Milletvekili ve Diren Şarapları’nın sahibi Orhan Diren de ‘‘Önce sigara şimdi de alkol diyerek sigara içmeye bazı sınırlandırılmaların getirilmesi iyi ama bunun alkole yansıtılması, alkol konusundaki bu ifadeler… Zihniyetlerinin arkasındaki gerçek niyetlerini beyan ettiler. Sigara yasağı yoluyla alkolü de bu kapsama alma niyetleri açığa çıktı’’ açıklaması yaptı. Şarap Üreticileri Derneği Başkanı Coşkun Güner de; ‘‘Sayın Başbakan sağ olsun, yeni fikirler ileri sürüyor, gündemi değiştiriyor. Erbakan gibi direkt gitmiyor ama kendi fikirlerini geniş perspektifte zamana yayarak uygulamaya koyuyor. Erbakan çok katıydı, bu hükümet kendi düşüncelerini zaman içinde yayıyor. Bilmiyorum Türkiye’de alkol üretimini yasaklayıp ithal yoluna mı giderler. Çünkü bu yolda bir çalışma var. Bu ifadeler insanı biraz ürkütüyor. Mahalle baskısı, kırmızı noktalar tüketimi azaltıyor’’ dedi. Başbakan’ın şarap ve üzüm konusundaki bu açıklaması ve Dolmabahçe Sarayı’ndaki sivil toplum kuruluşlarının kadın temsilcileriyle bir araya geldiği 17 Temmuz 2010’da 7 saat süren ‘Demokratik açılım’ toplantısındaki “Kadın - erkek eşitliğine inanmıyorum; onun için fırsat eşitliği demeyi tercih ediyorum” sözleri ve daha önceki buna benzer açıklamaları, AB ve ABD’de tartışmalara neden olan Türkiye’deki eksen kayması kuşkularının doğma nedenlerinden sadece bazılarıdır. Tayyip Erdoğan’ın daha önce ve gittiği birçok yerde her ailenin en az üç çocuk sahibi olması gerektiği konusundaki kampanya yürütür gibi yaptığı açıklamaları ve iktidar olduğu 2002 yılından bu yana, içki ve farklı konularda tartışmalara sebep olan beyanları, bireylerin özel yaşam alanlarına müdahale konusunda kendisini yetkili görmesidir. Yine 2004 yılında Türk Ceza Kanunu’na koymak istedikleri zina fiiline ceza getirilmesi maddesiyle ilgili düzenleme girişimi de AB ve Türkiye kamuoyunun yoğun tepkisi nedeniyle hayata geçirilemeyerek AKP iktidarı geri adım atmak zorunda kalmıştır. 2006’larda AKP’li belediyelerin içkili lokantaları kırmızı noktalı mahallelerde ve bölgelerde toplamalarıyla ilgili çalışmaları, toplumu kendi muhafazakâr İslamcı normlarına göre şekillendirme girişimleri ve uygulamalarıdır. AKP’nin tam üyelik için sözde çaba sarf ettiği Batı demokrasilerinde, devlet vatandaşının içki içip- içmeyeceği, içki yerine meyve yiyip yemeyeceği, kaç çocuk yapıp yapmayacağına karışmadığı gibi kadın-erkek eşitliğinin de güvencesidir. AKP iktidarındaki bütün bu ve benzeri tartışmalar ülkemizin hızla Batılı modern yaşam tarzından uzaklaştırdığı gibi, 2002’lerde AKP iktidarına destek veren AB ve ABD çevrelerinde ‘Orada neler oluyor?’ soruları sorulmaya başlamıştır. AKP’nin iktidara geldiği günden bugüne kadar hayatın birçok alanında tartışma yaratarak toplumu ortadan ikiye bölen tabloya Türkiye’den baktığımızda akıllara sıcak su-kurbağa hikâyesini getirmektedir. 1980’lerde yapılan toplumsal araştırmalarda Fransa’da kalp- damar hastalıklarından ölümlerin birçok ülkeye göre belirgin biçimde düşük olması bilim insanlarına çok şaşırtıcı geliyordu. Çünkü çok sigara içen, bol yağlı yemek yiyen Fransızların yüksek oranda kalp krizine ve ölüm risklerine maruz kalmaları beklenirdi. Fransız paradoksu denilen bu durum bolca tüketilen kırmızı şaraba bağlanıyordu. Daha sonra Almanya’da, Çin’de bira içenlerde, İrlanda’da viski içenlerde yapılan araştırmalar, esas olanın alkol olduğunu gösterdi. Hâlâ kırmızı şarabın en yararlı alkollü içki olduğunu düşünenler olsa da bilim çevrelerinde yararın büyük bölümünün alkole bağlı olduğu konusunda ortak kanı var. Yukarıda sözünü ettiğimiz Fransa, Çin, İrlanda örneğinde olduğu gibi “alkol yararlı mı zararlı mı” sorusunun cevabı ne içildiğinden çok, ne kadar içildiğine bağlı olduğunun anlaşılmasına rağmen… İçkinin yararlı, faydalı olduğundan yola çıkarak hiç içki içmeyen birine zorlama ve telkin yoluyla az da olsa içmesini tavsiye etmek, önermek doğru mudur? Ayrıca insan haklarına da aykırı değil midir? Onun inançlarından ya da alışkanlıklarından dolayı bireylerin özel yaşam tercihleri nasıl kendisine aitse, dayatılamayacaksa Başbakan ya da kamu yöneticilerinin de ‘‘Alkol bütün kötülüklerin anasıdır’’ yollu açıklamaları ya da rakı, şarap içmek yerine, üzüm yiyeceksin açıklamalarıyla eşdeğer değil midir? Özet olarak üzümün de, alkolün de azı karar, çoğu zarar!.. Kimse kimseye kendi doğrularını dayatmamalıdır. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ [email protected] Ast-Üst Bilgisunar andıcını gerekçe göstererek 1. Ordu Komutanı Orgeneral Hasan Iğsız hakkında soruşturma açılıyor. Bilgisunar andıcına konu olan siteler (Genelkurmay Bilgi Destek Daire Başkanlığı’nca psikolojik savaş amaçlı oluşturulan 42 bilgisunar sitesi) eski Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu döneminde açılmış. Recep Tayyip Erdoğan’ın “hocam” dediği Hilmi Özkök döneminde de, AKP iktidarınca “Üstün Hizmet Madalyası” ile onurlandırılmış ve de altına son model Audi verilmiş Yaşar Büyükanıt döneminde de, Başbakan’ın sık sık paslaştığı İlker Başbuğ döneminde de sürmüş... Bilindiği üzere, askerlikte astlar üstleri emir vermedikçe kıllarını bile kıpırdatamazlar. Son olayda, üstler hakkında bir soruşturma var mı? Yok. Neden? Terfi ya da atama açısından Yüksek Askeri Şûra ile ilgileri kalmamış da ondan mı? Anayasa Mahkemesi’nin Turgut Özal tarafından atanmış hukukçu olmayan Başkanı Haşim Kılıç, anayasa değişikliği ile ilgili son kararın gerekçesinde diyor ki: “TBMM’nin anayasayı değiştirme iradesi, mahkeme üyelerinin, sınırları belirsiz, sübjektif, her an değişebilir nitelikli iç dünyalarındaki değerlerin vesayetine bırakılamaz.” Burada bir mantık hatası var: Kimse anayasanın değiştirme iradesinin Anayasa Mahkemesi’ne bırakılmasını istemiyor. Anayasa Mahkemesi, o iradeyi kullanan TBMM’nin kararlarını denetliyor. Anayasa Mahkemesi’nin 1961’de anayasal bir kurum olmasının asıl nedeni de bu. 1960 öncesi TBMM’deki çoğunluk iradesi anayasa dışına çıkınca, Anayasa Mahkemesi devlet işleyişindeki kırılmaları önleme amacına dönük bir yargısal organ olarak kurgulanmış. Zaman, bu kurgunun ne kadar yerinde olduğunu da göstermiş. Ancak yıllardır, Anayasa Mahkemesi’nin bu çok önemli işlevi, iç dünyaları hiç değişmez dogmatik değerlerin vesayetine girmiş kişilerce pek algılanmaz. Algılanmak da istemez. Son anayasa değişikliğine ilişkin eleştirilerin odak noktası da zaten burada düğümleniyor. Kılıç’ın Gerekçesi Hepimiz biliyoruz ki, Abdullah Gül “fırsat bu fırsat açılım”ı, Bitlis’in Güroymak ilçesinin eski adı Norşin’i (Nurşin) kullanmasıyla başlatmıştı. Norşin, Said Nursi’nin medrese eğitimi gördüğü yerdi. Etnikçi açılımın dinci açılış ayağı sürüyor: Said Nursi’nin doğduğu köy olan Nurs’ta külliye açılmış. Külliyeyi, Bitlis Valisi Nurettin Yılmaz kurdele keserek açmış ve demiş ki: “Bu ışık (yani nur), dünya var oldukça var olacak ve yanmaya devam edecek.” Said Nursi külliyesini açarak devlet adına nurlandıran, bıyık uzunluğu sünnet miktarına uygun Bitlis Valisi Nurettin Yılmaz’ın özgeçmişi, Türkiye Cumhuriyeti’ndeki dönüşümün bir izdüşümü gibidir: Vali Bey’in babası, TSK üyesi bir uzman çavuştur. Vali Bey, önce öğretmen okulunu, ardından da Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirmiştir. Artık iyi anlamak gerek: Açılım, bugünün işi değildir. Türkiye Cumhuriyeti uzun süreden beri açılımlandırılıyor. BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SA- ĞA: 1/ Canlõ bir varlõğõn etkin gücü. 2/ Bir an- latõmda veril- mek istenen öz... Bağõşla- ma. 3/ Aldat- ma işi, hile... Bir ilimiz. 4/ Zurnanõn du- daklara gelen kamõş bölü- mü... “--- gelicek cümle eksikler biter” (Yunus Emre). 5/ Ekin demetlerini yük- seğe atmaya yarar ya- ba... Trabzon’un bir ilçesi. 6/ Geminin rüzgâr alan yanõ... Bir tür deniz taşõmacõlõğõ. 7/ Motorlu taşõtlarda direksiyon ile teker- lek arasõndaki bağlantõyõ sağlayan mil... Hava ba- sõncõ birimi. 8/ Toprak, kum ve saman elemeye ya- rayan iri delikli kalbur... Zihin. 9/ Aydõn ilinde ün- lü bir antik kent. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir halkõn bütün dünyaya yayõlmasõ. 2/ O kuş en kuytu bahçelerde öter / Yükselir perde perde --- se- si” (Yahya Kemal)... Bir giyeceğin göğüsle omuz arasõnda kalan bölümüne eklenen parça. 3/ Bir so- ru sözü... Tütün yaprağõ dizisi. 4/ Çarşõlarda aynõ işi yapan esnafõn bulunduğu bölüm... Eski Mõsõr’da güneş tanrõsõ. 5/ Yüz ifadesi... Eski dilde kapõ. 6/ Yapma, etme... Karakter. 7/ Suudi Arabistan’õn pla- ka imi... İki nicelik arasõndaki bağõntõ. 8/ “Al- mangümüşü” de denilen, çinko, bakõr ve nikelden oluşan alaşõm... Neodim elementinin simgesi. 9/ Gü- müş görünüşünde bir alaşõm. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 P İ R A N H A N E L İ Z A İ K İ R E M C U D A M İ T İ N A A R A F İ N İ K E A R E İ Z V E F A R A A Ş İ N A İ K A M E T K A A L İ N A Z İ K 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle