Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
20 AĞUSTOS 2010 CUMA CUMHURİYET SAYFA
HABERLER 7
DÜZ YAZI
ORHAN BİRGİT
Takke Düştü
Faks: 0 216 302 82 08 obirgit@e-kolay.net
Türkiye’de yargının iyi işlediğini
söylemek uzun süredir mümkün
değil.
Yargı reformu yıllardır,
kamuoyunun gündeminde de bir
türlü siyasal iktidarların
ajandalarında doğru dürüst yer
alamıyor.
Siyasal iktidarlar, yargıyı
tarafsızlık ve bağımsızlığını
ortadan kaldırmak amacıyla
gündeme getiriyorlar.
12 Eylül’deki oylamanın amacı
da bu.
Bir noktayı açıklığa kavuşturmak
zorundayız. Şu anda 12 Eylül
rejiminin anayasası ile yargı
bağımsızlığı zaten büyük bir darbe
yemiş durumdadır. Nitekim HSYK
toplantısını, siyasal iktidarın
kilitlemiş olması da bu gerçeğin
bir göstergesidir.
Bu durumda 12 Eylül’de sandık
başında hayır diyecek olanların
söylemek istedikleri şudur:
- Aslında biz hayır diyerek, 12
Eylül askeri anayasasının
düzenlemesi sürsün demek
istemiyoruz. Amacımız kötüyü
daha da beter hale getirecek
değişikliği önlemek.
Evet, yargı bağımsızlığı yok,
yargıda olanlar toplumun vicdanını
sızlatıyor, zaman zaman.
Silivri’de olanlara bakıp da
vicdanı sızlamayan kimse var mı
bilmiyorum.
Diktaların belirleyici
özelliklerinden biri de, cenderenin
tam olarak sıkışmasının, yargının
iktidarca teslim alınıp, halkın ve
muhaliflerin ensesinde boza
pişirmesinin sağlanmasıyla
gerçekleşmesidir.
Bir rejimin dikta olup
olmadığının göstergelerinden biri
de, yargısıdır.
Yargının kararları, halkın
yaşamını karartıyor, yargı, iktidarın
yanında, onun muhaliflerinin
özgürlüklerini elinden alma aracı
oluyorsa, o zaman orada dikta
rejimi var demektir. Bakın bütün
diktaların yargılarına, komik bir
gösterinin ötesine geçmeyen
duruşmalar ve trajik kararlar
görürsünüz.
Demokrasilerde ise, durum
böyle olmadığı gibi hatta tam da
tersidir.
Yargıdan yakınanlar, daha çok
muhalefet değil, iktidar
olmaktadır.
Çünkü o rejimlerde, yargı
iktidarın keyfi icraatları karşısında,
hukukun güvencesi olarak
dikilmektedir.
Başka bir deyişle, yargıdan
kimin yakındığı olgusu, rejimlerin
turnusol kâğıdı işlevini görür.
Yargıdan yakınan halk ve
muhalefet ise, söz konusu olan
dikta, yakınan iktidar ise, söz
konusu olan demokrasidir.
Peki, bu ölçütlerin ışığında
baktığımızda Türkiye’de durum
nedir?
Mustafa Balbay’a, Tuncay
Özkan’a, Deniz Yıldırım’a, Ufuk
Akkaya’ya, Hikmet Çiçek’e,
Emcet Olcayto’ya, Mehmet
Haberal’a, Fatih Hilmioğlu’na ve
tutukluluk yoluyla infaza tabi
tutulmuş daha nicesine gidip
sorun, nasıl yakındıklarını
göreceksiniz.
O zaman, içinde bulunduğumuz
rejimin demokrasi olmadığını,
çünkü demokrasilerde, yargı eliyle
yargısız infaz (öyle şey de olur mu
demeyin, görüyorsunuz ki, bal gibi
oluyor) uygulanmadığını anlarsınız.
Bir televizyon programında,
Süheyl Batum ve Orhan Bursalı
ile söyleşirken, onların uyarısı
üzerine birden, bir de madalyonun
öbür yüzü olduğunu gördüm ve
kendi kendime şöyle dedim:
- Çok şükür, henüz her şey
bitmemiş, daha son bir şans var,
onu sıkı tutmak gerek.
Gerçekten öyle olduğunu Orhan
Bursalı, Tayyip Erdoğan’ın şu
sözlerini anımsatınca, iyice
anladım:
- Yargının kararları beni
çıldırtıyor.
Eğer yargı, “bitaraf olan bertaraf
olur”, diyen buyurganı
çıldırtıyorsa, orada hâlâ umut var
demektir.
Mesele o umudu, o son şansı
doğuran durumu koruyup, üzerine
yeni kazanımları bina etmektir.
Zaten 12 Eylül’de, o son şansın
da elden gitmemesi için sandıkta
“hayır” diyeceğim.
asirmen@cumhuriyet.com.tr
DÜNYADA BUGÜN
ALİ SİRMEN
Son Umudu Korumak
Tutuklu sanõk Aydõn, teğmenlere nasihatte bulunmasõ nedeniyle zindanlarda tutulduğunu söyledi
‘İftira sopalarıyla dövüldüm’
HATİCE TUNCER
İkinci Ergenekon davasõnda Harp
Okulu öğrencilerini Ergenekon örgütü
adõna eğitmek ve görev vermekle suç-
lanan Neriman Aydın, “Yüksek Türk
kültürü değerlerimizi işliyordum.
Bu nasihatleri her gence hiçbir kor-
ku duymadan yaparım. Ama ben bi-
liyorum ki ülkemize yönelik kirli
emelleri olan istihbarat ajanlarını ra-
hatsız eden düşünceler olduğu için
zindandayım” dedi.
İstanbul 13. Ağõr Ceza Mahkemesi ta-
rafõndan Silivri Cezaevi bitişiğinde gö-
rülen davanõn 76. duruşmasõnda sa-
vunmasõna devam eden Aydõn, tutuk-
lu sanõk Teğmen Mehmet Ali Çelebi,
tutuksuz sanõklar Eren Mumcu ve
Noyan Çalıkuşu’nun aileleriyle dost-
luklarõ olduğunu belirterek sanõk teğ-
menlerin öz yeğenlerinden farkõ olma-
dõğõnõ söyledi. Aydõn, “yeğenlerim” di-
ye söz ettiği Çelebi ve Çalõkuşu’nun
kendisini ve ağabeyi Kemal Aydın’õ
Kara Harp Okulu mezuniyet törenine
davet ettiklerini ifade etti.
Sanõk teğmenler ile elektronik posta
yazõşmalarõnõ okuyan Aydõn, “Yeğenim
duygu ve düşüncelerini dile getirmiş
ve amca-teyze dediği yakınlarını eş-
kıyalığa değil, eşkıya yuvasına değil
Türk milletinin gözbebeği Kara Harp
Okulu’ndaki kutlamalara davet et-
miştir” dedi.
“Savcılık sorgumda iftira sopala-
rı ile dövüldükçe dövüldüm” diyen
Aydõn, “Savcı beyler Türk ordusunun
kaç bin mevcudu var bilmiyorum
ama tamamını bana sormuşlardır.
Bana kin, nefret ve intikam ile nasıl
baktıklarını asla unutmayacağım” di-
ye konuştu. Aydõn, savunmasõnõ özet-
le şöyle sürdürdü: “Zindana atılmak
olarak yaşadığım zulümden anlaşılan
odur ki yeğenlerime ‘Mustafa Kemal
gibi kurmay olun’ nasihatleri yerine
‘AB’nin, ABD’nin askeri olun, mason
olun, alçalõn, zina yapõn, ...’ şeklinde mi
nasihat etmeliydim? O zaman 18
aydır iftiralarla zindanda unutul-
mazdım diye düşünüyorum.”
Susurluk raporu bulunamadı
Alevi Bektaşi Federasyonu Genel
Başkanõ Ali Balkız, federasyonun eski
genel sekreteri Kazım Genç, Ermeni
Patriği Mesrop Mutafyan ve Sivas’taki
Ermeni Cemaati’nin lideri Minas Dur-
maz Güler’e suikast planlarõna ilişkin
evrakõn dosyaya geldiğini belirten Mah-
keme Başkanõ Köksal Şengün “Ge-
nelkurmay Başkanlığı, Jandarma
Genel Komutanlığı ve MİT’ten gön-
derilen cevap yazılarında ‘suikast
planlarına ilişkin istihbari bir bilgi-
nin bulunmadığının” anlatõldõğõnõ
açõkladõ. Şengün, Emniyet Genel Mü-
dürlüğü’nden gelen yazõda ise “Suikast
planları için bir ay süreye ihtiyaç ol-
duğunun” bildirildiğini söyledi.
Rize milletvekili Mesut Yılmaz,
1997 yõlõnda başbakanlõğõ döneminde
kendisine sunulan “Susurluk Rapo-
ru”nun fotokopisini mahkemenin iste-
ği üzerine göndermişti. Mahkeme Baş-
bakanlõk’tan raporun aslõnõ istemişti.
Başbakanlõk Teftiş Kurulu’ndan gelen
yazõda “Susurluk Raporu’nun Baş-
bakanlık kayıtlarında bulunmadığı
Teftiş Kurulu’nda raporun aslının ol-
madığı, ancak istenirse kurulun ar-
şivinde bulunan fotokopi belgelerin
gönderileceği” kaydedildi.
AYŞE SAYIN
ANKARA - Ergenekon davasõ kapsamõn-
da yargõlanan Prof. Dr. Mehmet Haberal
ve Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nu, tutuklu
bulunduklarõ hastanede ziyaret eden CHP
İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Hak-
larõnõ İnceleme Komisyonu Üyesi Çetin
Soysal, Prof. Dr. Haberal ve Prof. Dr. Hil-
mioğlu’nun ciddi sağlõk sorunlarõ ile boğu-
şurken savunmalarõnõ bile hazõrlamakta zor-
landõklarõnõ belirtti. “Ciddi bir yaşam hak-
kı ihlali var” diyen Çetin Soysal, önceki
gün önce Prof. Dr. Haberal’õ, ardõndan da
Hilmioğlu’nu Adalet Bakanlõğõ’ndan aldõğõ
özel izinle ziyaret etti. Gazetemiz yazarõ
Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan’õ, tah-
liye edilmemeleri halinde ziyaret edeceğini
belirten Soysal, 4 isminde en kõsa sürede
tahliyesini beklediğini ifade etti. Soysal,
izlenimlerini Cumhuriyet’e anlattõ.
‘Yaşam hakkı ihlali var’
Haberal ve Hilmioğlu’nu tutuklu bulunduklarõ hastanede ziyaret eden CHP’li Çetin Soysal
‘BABAMIN CENAZESİNE
GİDEMEMEK BENİ
DERİNDEN YARALADI’
TUTUKLULUĞUM 500
GÜNE YAKLAŞTI, HÂLÂ
SAVUNMA SIRAM GELMEDİ
S
oysal, “Haberal, ‘Hâlâ ni-
çin yargõlandõğõmõ anlaya-
bilmiş değilim’ diyor.
Cumhuriyet gazetesinin bom-
balanması, Danıştay saldırısının
faili olarak değerlendirildiği ve
hiç tanımadığı insanlarla aynı
fotoğrafın içinde, aynı davadan
‘iftiraya dayalõ’ yargılama süreci
yaşadığını anlatıyor. O yargıla-
mayı yapan hâkimlerle ilgili aç-
tığı davaların Yargıtay tarafın-
dan onandığını, ancak Başba-
kan’ın bizzat yargıya müdahale
ederek, Yargıtay’ı hedef alan
açıklamalarından üzüntü
duyduğunu anlattı” dedi.
Soysal, Haberal’õn ba-
basõnõn cenazesine gitme-
sine izin verilmemesinden
büyük üzüntü duyduğunu
anlattõ. Soysal’õn ver-
diği bilgiye gö-
re Haberal,
Başbakan
Tayyip Er-
doğan’õn 12
Eylül sonra-
sõnda tutuk-
lu bulunan
Kültür Ba-
kanõ Er-
tuğrul
Günay’õn,
babasõnõn
cenazesine bi-
le gidememesi-
ni “12 Eylül faşizminin yansı-
maları” sözleriyle eleştirirken
kendisinin şimdi aynõ durumda
olduğunu anlattõ.
‘12 Eylül’den beter’
Soysal, kendisinin 12 Eylül’de
“aydınlar dilekçesi”ne imza koy-
duğu için yargõlandõğõnõ belirten
Haberal’õn “Bugün 12 Eylül sü-
recinin çok daha ötesinde bir
yargılama süreciyle karşı karşı-
yayız” dediğini aktardõ. Soysal,
Patalya Otel’de daha önce
AKP’nin önde gelen isimlerinin
talebi üzerine parti toplantõlarõ
gerçekleştirildiğini belirten
Haberal’õn “AKP’nin üst
yönetimindeki birçok insan
o dönem ‘Türkiye’de önemli
bir değişim hareketi başlatõl-
dõ. İnsanlara eşit yaklaşõla-
cak’ diyorlardı. O
dönem bunu söy-
leyenlerin aksi
tutum içinde ol-
duklarını göz-
lemliyorum”
dediğini aktar-
dõ. Haberal,
Soysal’a
Türkçe Ku-
ranõke-
rim’den iftira
ve adaletli yö-
netime ilişkin
ayetlerden okudu.
D
aha sonra görüştüğü Prof.
Dr. Fatih Hilmioğlu’nun
da “siroz” hastasõ olduğu-
nu ve hastalõğõnõn son derece ciddi
olduğunu belirten CHP İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal, üniver-
site hastanelerinden “cezaevinde
kalması uygun değildir” raporla-
rõ verilmesine karşõn Adli Tõp Ku-
rumu’nun “siyasi baskılarla, bu
raporları görmezden geldiğini”
söyledi. Hilmioğlu’nun neredeyse
500 gündür tutuklu olmasõna kar-
şõn hâlâ savunma yapamamaktan
yakõndõğõnõ belirten Soysal,
“Kendisi bundan son de-
rece rahatsız, savunma
hakkını bile kullanamı-
yor, cezaevi koşullarında
yaşamı son bulabilir den-
mesine rağmen, normal
bir hastanede tedavisi sağ-
lanamıyor. Sağlık durumu
iyi görünmüyor. 500
gündür savun-
masını yapa-
mamış olması
tam bir skan-
daldır” dedi.
Soysal, Hil-
mioğlu’nun
kendisine,
“Atatürk’ün
‘Türkiye
şeyhler, der-
vişler, mü-
ritler ülkesi
olmayacaktõr’ sözlerini üniversi-
teye astırmanın bedelini bu şe-
kilde ödüyorum” dediğini aktar-
dõ. Soysal, Haberal ve Hilmioğ-
lu’nun darbe teşebbüsü iddiasõyla
yargõlananlarõn dõşarõda bulunma-
sõna tepkili olduklarõnõ belirtirken,
“Her ikisi de bana ‘esas bu işler-
de var olan insanlar, bizimle irti-
batlandõrdõklarõ isimler dõşarõda.
Tutuklu olarak yargõlanmamõz hu-
kuk skandalõ. Elbette ki yargõlan-
madan kaçmõyoruz. Ancak tutuk-
luluk süresinin bu kadar uzun ol-
masõ bir hukuk dõşõ tutum ve
davranõş’ değerlendirme-
si yaptılar” diye konuştu.
Mustafa Balbay ve Tun-
cay Özkan’a savunma ha-
zõrlamak için bilgisayar
verilmemesini de eleştiren
Soysal, “Terör örgütünde
kan dökmüş insan-
lara tanın-
mış haklar,
Türki-
ye’nin
önemli
gazeteci-
lerine,
bilim in-
sanları-
na ta-
nınmı-
yor”
dedi.
PERİNÇEK’TEN KUZU’YA YANIT
‘Telefon kayõtlarõ
evimde bulunmadõ’
Başsavcı Engin’in
açıklaması
İstanbul Haber
Servisi - İstanbul Cum-
huriyet Başsavcõsõ Aykut
Cengiz Engin, yaptõğõ
açõklamada, bazõ yayõn
organlarõnda yer alan
“İstanbul Cumhuriyet
Başsavcõsõ Aykut Cengiz
Engin’in, Merkez Komu-
tanlõğõ’nõ telefonla araya-
rak ‘Andõç Soruşturmasõ’
sebebiyle ifadeye çağrõ-
lan kişilerin rapor alma-
larõnõ istediği veya öner-
diğine” dair haberlerin
doğru olmadõğõnõ belirtti.
Engin, “Bizim, Merkez
Komutanlõğõ’nõ arayarak
bu veya benzeri şekilde
bir öneride bulunmamõz
kesinlikle söz konusu
olamaz. Olay, İstanbul
Başsavcõlõğõ’nõn işbölü-
mü ve çalõşma talimatlarõ
ile Adalet Bakanlõğõ ge-
nelgeleri doğrultusunda
bazõ kamu görevlileri
hakkõnda yapõlan soruş-
turmalarda Başsavcõ Ve-
kilinin de görevli olma-
sõndan ibarettir” dedi.
Öz: Dosya
hâlâ bende
İstanbul Haber
Servisi - İstanbul Cum-
huriyet Savcõsõ Zekeriya
Öz, adliyede gazetecile-
rin, “soruşturma dosya-
sõnõn İstanbul Cumhuri-
yet Başsavcõvekilliği’ne
gönderilip gönderilme-
diği” yönündeki sorularõ
üzerine, söz konusu dos-
yanõn hâlâ kendisinde
olduğunu bildirdi.
Kafes dosyası
Malatya’da
MALATYA
(Cumhuriyet) - Malat-
ya’da yayõnevindeki ci-
nayetlerle ilgisi olabile-
ceği gerekçesiyle İstan-
bul 12. Ağõr Ceza Mah-
kemesi’nden istenen
“Kafes Eylem Planõ” da-
va dosyasõ ve ek klasör-
leri, Malatya 3. Ağõr Ce-
za Mahkemesi’ne ulaştõ-
rõldõ. Davanõn bugün ya-
põlacak 28. duruşmasõnda
mahkeme heyeti dosya
ve ek klasörlerini incele-
mesi sonucunda “Kafes
Eylem Planõ” ile “Zirve
Yayõnevi” davalarõnõn
birleştirilmesi konusunda
görüş bildirecek.
Basın örgütleri
protesto edecek
İstanbul Haber
Servisi - Türkiye Gaze-
teciler Cemiyeti (TGC),
Türkiye Gazeteciler Sen-
dikasõ (TGS) ve Türkiye
Gazeteciler Federasyo-
nu’nun da aralarõnda bu-
lunduğu çok sayõda basõn
kuruluşu, gazetecilerin
cezaya dönüşen tutuklu-
luk sürecini bugün Siliv-
ri’deki İstanbul 13. Ağõr
Ceza Mahkemesi’nde
protesto edecek.
TGC’den yapõlan yazõlõ
açõklamada, “Gazeteci
arkadaşlarõmõz yalnõz de-
ğildir, yalnõz bõrakõlma-
yacaktõr” denilerek,
“Amacõmõz Türkiye’nin
AİHM’in adil yargõlama
kurallarõyla bağdaşma-
yan uygulamalarõna karşõ
kamuoyunun dikkatini
çekmektir” denildi.
Halkoylamasında “evet”ler kazanırsa ne olacak?
İktidar partisi ve yanlıları, 13 Eylül sabahının tam
demokratik Türkiye için bir milat olacağını
söyleyerek yanıtlıyorlar bu soruyu. Darbecilerden
hesap sorulacağını söyleyenler de var. Darbelerin
önünün kapanacağından söz edenler de... Yalaka
takımı, daha da hızlı olduğu için, ihracatın
uçacağının, ekonominin düze çıkacağının
kehanetini de yapıyor.
YÖK’ün hizaya getirilmesiydi, YAŞ’ın
“teamülleri göz ardı etmesiydi” derken, sırada
olan Yüksek Hâkimler ve Savcılar Kurulu da,
dersini alarak, meraklılarına, “evet”çiler
çoğunluk sağlarsa yargının ne olacağını
bugünden kanıtları ile sergiledi. HSYK
Başkanvekili Kadir Özbek, yaz kararnamesi
görüşülmeye başlandığı zaman, bütün iyi niyeti ile
söylediklerini haftalarca yineledi. Adalet Bakanı ile
atama ve terfi konularında anlaşmazlık olmadığını
bildirdi. 1300’e yakın yargıç ve savcının adlarının
yer aldığı yaz kararnamesinde, 138 hassas
isimden söz edildiği için, sıranın onlara, dahası
içlerinden Erzurum, Beşiktaş ve Diyarbakır’da
görev yapanlara gelinceye kadar çalışmaların
doğal akışında gitmesi, deneyim sahipleri için
sürpriz değildi.
Öz evlatlar
Ama ne zamanki, sıra Bakanlığın “öz evlatları”
denilebilecek o isimlere geldi. Sokaktaki adamın
çok sevdiği deyimle, takke düştü. Anladığımız
kadarı ile, HSYK üyeleri, bu meslektaşlarının
arasında bulunan ve Ergenekon mahkemelerinde
yargıçlık yapanlardan bir bölümünün yerlerinin
değiştirilmesini kendilerinin istediklerini de
söyleyerek yer değiştirilmesinden yana görüş
bildirirken, kurulun başkanı olan Adalet Bakanı
ile müsteşarı, en küçük bir yer değişikliğinin
mahkemelerin ayarını bozacağını düşünerek, bu
görüşleri benimsemiyor. 7 üyeden oluşan
HSYK’nin doğal üyeleri olan Adalet Bakanı ile
müsteşarı, benimsemeseler de “Çoğunluk 2’ye
karşı 5 oy ile karar veremez mi?” diyorsanız
yanılırsınız. Başbakan her ne kadar oylama
sonuçlarını demokrasinin vazgeçilmezi saydığını
meydanlarda haykırmış olsa da, o sözlerin “kıymeti
harbiyesi” parlamentoda kendi partisi çoğunlukta
olduğu süre için geçerlidir.
Güncel olayımızda, Adalet Bakanlığı’nın
göndermiş olduğu kararname taslağında, Bakan ile
üyeler arasında anlaşmazlık çıkınca kopartılan
kıyametin koro şefliğini, bizzat Başbakan Erdoğan
üstlenmedi mi?
Başbakan, Kocaeli mitinginde, HSYK’nin
tutumunun ideolojik olduğunu söyleyecek kadar
kendisini kaybediyor... O söyleyince yalaka
medyanın sözde demokratlarının HSYK’nin
çoğunluk görüşünü “Korsan Kararname” olarak
damgalaması, dahası, HSYK üyelerini de
Ergenekoncu olarak ilan etmesinin etik yanı var
mıdır?
13 bin 483 yargıç ve savcının oluşturduğu (*)
dev kadronun içinde Adalet Bakanı Sadullah
Ergin, sadece o 24 ismin mi adil karar
vereceklerine güveniyor ki, onlar yerlerinden
kımıldatılırsa, söz konusu mahkemelerde adaletin
ibresinin değişeceği gibi bir kuşku yayılıyor?
Soruları çoğaltabilirsiniz. Ama, Adalet Bakanı’nın,
istediği sonucu alamadığı için taslak kararnameyi
HSYK gündeminden çektiğini söyleyerek
çalışmaları boykot etmiş olmasının yanıtını hukuk
ölçütlerine de, mantık kurallarına da
sığdıramazsınız. “Taslak kurulun gündemine
girdikten sonra kurulun malıdır. Gündemden
çıkartılması kurul kararı ile olur” diyen Kadir
Özbek, haksız mıdır?
Özbek, Adalet Bakanı’nın bu tutumunu, gol
atamadığı için küsüp, topu da koltuğunun altına
alarak oynamıyorum diyen mızıkçı çocuklara
benzetiyor.
Savcı ve yargıçlarla özel diyaloglar kurmaktaki
becerisini, YAŞ atamaları sırasında patronundan
aldığı direktifi yerine getirmek için gece yarısı özel
uçakla Hatay’dan Ankara’ya gelerek sergilenen
Sadullah Ergin, görevini kötüye kullanmakla
kalmamış, sessiz bir sivil darbeye de imza atarak,
yaz kararnamesini de kilitlemiştir.Yazının başlığını
niçin “Takke Düştü” olarak seçtiğimi sizler de
anlamış olmalısınız.İktidar kendi istediği gibi
hareket edecek bir Yüksek Hâkimler ve Savcılar
Kurulu arıyor.
(*) 2009 resmi rakamlarına göre, Adalet
Bakanlığı kadrosunda 14 bin 634 hâkim ve
savcı var. Bu kadronun 3 bin 483’ü boş.
İstanbul Haber Servisi - Ergenekon davasõnõn tu-
tuklu sanõklarõndan İşçi Partisi (İP) Genel Başkanõ
Doğu Perinçek, AKP milletvekili Burhan Ku-
zu’nun Ankara Büyükşehir Belediye Başkanõ Me-
lih Gökçek’le yaptõğõ telefon görüşmesi kaydõnõn
Doğu Perinçek’in evinde ele geçirildiğine yönelik
açõklamalarõnõ yalanladõ. Perinçek, “21 Mart
2008’de Ankara’da İşçi Partisi Genel Merke-
zi’nde, İstanbul İl Merkezi’nde yapılan arama-
larda, Burhan Kuzu ile Melih Gökçek arasında-
ki veya başkalarına ait tek bir telefon konuşma-
sının ses kaydı, metni veya bununla ilgili her-
hangi bir kayıt bulunmamıştır. Ergenekon da-
valarında da savcıların bu yönde hiçbir iddiası
olmamıştır” dedi. Perinçek, Kuzu’nun iddialarõ-
na ilişkin dün yaptõğõ yazõlõ açõklamada, Kuzu’nun
Habertürk televizyonunda katõldõğõ bir programda,
kendisinin Gökçek’le yaptõğõ telefon konuşmasõnõn
Ergenekon soruşturmasõ sõrasõnda Perinçek’in
evinde yapõlan aramalarda ele geçirildiği yönünde-
ki iddialarõnõ anõmsatarak “Evimde, parti genel
merkezinde ve İstanbul İl Merkezi’nde yapılan
aramalarda el konan ve arama tutanaklarına
geçmiş 2 binin üzerinde yoğun disk, binlerce
belge ve 19 binden fazla telefon dinlemelerinin
sorumluluğunu kabul ettim. Hepsinden onur
duyuyorum ve hiçbir suç bulunmadığı yargı sü-
recinde de ortaya çıkmıştır. Konuyu kovuştu-
ran ‘Islak İmzalõ Kâğõt Parçasõ’ davasında da
böyle bir iddia yok” değerlendirmesi yaptõ.