19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 TEMMUZ 2010 PAZARTESİ 8 KÜLTÜR SÖYLEŞİLERİ CMYB C M Y B CELÂL ÜSTER Mehmet Güleryüz’ün, 1960’lardan başlayarak günümüze dek gerçekleştirdiği desenler Arte İstanbul Sanat Galerisi’nde sergileniyor. Türk resminde figürü çağdaş ve fantastik bir yaklaşõmla irdeleyen en önemli sanatçõlardan biri Güleryüz. Pek çok sanat yazarõnõn, yerinde bir deyimle, dõşavurumcu olarak nitelediği Güleryüz için, desen başlõ başõna bir anlatõm türü. Güleryüz’ün desenleri, birçok ressamdan farklõ olarak, resimlerinden hiç de aşağõ kalmayan bir değer taşõyor. O yüzden, sanatçõnõn, Arte İstanbul’daki “desen de...” sergisini izleyenler, elli yõllõk bir uğraşõn izini sürme, gizini aralama olanağõ buluyorlar. Güleryüz’le, heykeltõraş Yunus Tonkuş’un Beyoğlu’na kazandõrdõğõ İstanbul Arte’nin olağanüstü güzellikteki mekânõnda, 1960’larõn tiyatro ortamõnõ, resimlerindeki eleştirel tutumu, sanatçõ ile sanat piyasasõ arasõndaki ilişkiyi, son dönemde uluslararasõ müzayede kuruluşlarõnõn çağdaş Türk resmine yaklaşõmõnõ ve elbette desen tutkusunu konuştuk. TİYATRONUN ALTIN ÇAĞI - İstersen, biraz eskiye gidelim, 1960’lara. Arena Tiyatrosu’na. Türkiye’de tiyatronun altın çağı başlıyor belki de. “Kral Übü”, “Aslan Asker Şvayk”, “Başkalarının Kellesi”, “Kayıp Mektup”. Sen de bu hareketin içindesin. Hem sahneye çıkıyorsun, hem de kostümleri çiziyorsun. O dönemin önemi bugün daha iyi anlaşõlõyor. 1960’lar dünyada da bir açõlma, gerçek açõlõm dönemiydi. Zaten ardõndan da ’68 geliyor. Türkiye için de bir “Rönesans”, bir başlangõçtõ belki de. O günlerden bakacak olursak, bugün Türkiye’de tiyatro beklediğimiz yerde değil. Görsel sanatlarõn, sinemanõn ulaştõğõ bir yer var, ama tiyatro aynõ yere ulaşamadõ. - Neden sence? Bunun nedenleri, teknolojinin gelişmesiyle de ilgili. Bu arada büyük kõrpmalar, budamalar da yaşandõ. Politik anlamda. Gerçi tiyatro tek başõna politikten beslenir diye bir şey de yanlõş. Ajitatif tiyatro, kolay bir oyunculuk. Aslõnda oyunculuk büyük bir özen ve disiplin istiyor. Yalnõz oyuncular açõsõndan değil, yazarõn yetişmesi açõsõndan da. Sermet Çağan’õ, Vasıf Öngören’i düşündüğümüz zaman, o dönemin tiyatrosunda onlarõn Brechtçi tiyatronun ardõndan gitmeleri, epik tiyatro arayõşõ, bütün bunlar sağlõklõ, doğru şeylerdi. Tiyatro hiçbir şey yapmadõ anlamõnda bir şey söylemek yanlõş olur, o günlerde en önemli rolü amatör topluluklar üstleniyordu. 60’lõ yõllar amatör tiyatronun altõn çağõdõr, dolayõsõyla tiyatronun da altõn çağõdõr. KALIPLARI KIRMAK - Tiyatro uğraşının, resminle bir bağlantısı, resmin üstünde bir etkisi oldu mu? Tiyatro ile resim birbirini geliştirdi. Ben tiyatrodan resmimin meselelerine çok şey taşõdõm. Bir kere, metin okuma, metin analizi çok önemli. Arena Tiyatrosu’nun çok ilginç bir özelliği vardõ, aydõn bir tiyatroydu. Orasõ benim için bir beslenme ve tartõşma ortamõ oluşturdu; ikinci bir okul görevi gördü. Resimde çözemediğim ve Akademi’de çözülmesinden umudu kestiğim pek çok şeyi orada sorguladõm. - Resimlerinde, toplumsal eleştirinin ötesinde, insanoğlunun hallerine, ilişkilerine hep eleştirel bir yaklaşım var. Bazen alaycı, bazen yergici, bazen sorgulayıcı, bazen irkiltici. Sanatın özünde bir muhalefet olduğu söylenebilir mi? Salt politik muhalefet değil tabii. Bir değişim, biçim değiştirme önerisinde bulunma, kabul edilmiş ya da kurallara bağlanmõş sanat anlayõşõnõn tersine davranma da bir karşõ duruş tabii. 1960’larõn başõnda adõnõ koyamadõğõm şeyler vardõ, nasõl bir resim düşünüyordum, belli değildi. O yüzden, ağõrlõğõ tiyatroya verdim. Akademi’yi geçiştiriyordum. Arena’nõn 60’lardaki çõkõşõ, tiyatroda bir uç bulma, birtakõm kalõplarõ kõrma arayõşõydõ. Repertuvarõndaki oyunlarla müthiş bir karşõ çõkõş yarattõ. Var olan ortamõ hem estetik hem de dinamik olarak zorlayan bir tiyatroydu. BEDENİ YIRTMAK - Kara güldürünün babası Alfred Jarry’nin “Kral Übü”sü örneğin… Bizim gençlik matineleri bir bayram havasõnda oynanõrdõ. İlk kez bir darbe sonrasõnda darbe parodisi yapõlõyordu. Karşõ duruş ve eleştiri, bir estetiğin yõkõlmasõnõ göze almak ve bunun için uğraşmak çok önemli. Ama önereceğin şeyin de doğru yere oturmasõ gerekir. Resimdeki karşõt tavrõmõ, tiyatroda anlamõş olduğumu söyleyebilirim. - Figür resmine karşı bir tavır mı? Ne eksikti ve ben neyi söyleyemiyordum? Senin gereksinimlerin neler, o zaman ondan söz et. Bende öyle patladõ resim. Figür resmi, figür üzerinden resim yapõlõrken, figürün hayattan ne kadar kopuk, ne kadar tutucu olduğunu fark ettim. O zaman bedeni yõrtmak gerekiyordu. Geçenlerde İstanbul’a gelen, insan bedeni parçalarõnõn sergilendiği “Body Worlds” sergisine bakõyorum da, benim o günlerde yapmaya çalõştõğõm şey buydu. O da anatomi dersinde kadavra görmemle başladõ. Niye bu bedenden söz edilmiyordu? Bunu yaptõğõn zaman da, Akademi eğitimince tiksindirici diye karşõlanõyordu. EN DOLAYSIZ KAYIT - 1963’teki ilk sergin de desen ağırlıklıydı. Ferit Edgü, “desen de...” sergisinin kataloğu için yazdığı yazıda, senin deseni resmin yan, hatta temel öğesi olarak görmediğini, ona “özerkliğini verdiğini” söylüyor. Ama desen hâlâ büyük ölçüde “resmin kendisi” olarak değil, “resmin yan öğesi” olarak görülüyor galiba... Çizmek, benim için görmenin bütünlenişi. Belgesel fotoğrafõn ustasõ Henri Cartier-Bresson son zamanlarõnda yalnõzca desen çizdi. Bir de görülmeyeni çizme hali var. Benim desenim düşsel, ama gördüklerimden, edindiklerimden sonra insana müthiş bir fõrsat tanõyor. Bundan sonra bõrakõyorsun, kendinin de bilmediğin ve biriktirdiğin şeyler ortaya çõkõyor. Desen için tuvale gerek yok, atölyeye gerek yok. Desen en basit, en saf, en kaprissiz malzemeyle oluşturabileceğin bir şey. Hiçbir şey yoksa, kuma çizersin, çiviyle duvara çizersin. Aslõnda çizmek, her saniye var olduğunu anlama hali. Sende var olanõ ya da gizli olanõ ortaya çõkarõyor. Benim Defterler’in nedeni o. 30-40 sayfa arka arkaya çiziyorsun. Sonra baktõğõn zaman, o 40 sayfada resim düşündüğünü ve onu kaydettiğini görüyorsun. Resim düşüncesinin kaydõ. En dolaysõz kayõt. Orada makyajõ yok bu işin. Desen, sanatçõnõn en hakiki haline yaklaşmaya fõrsat veriyor. “Tiyatrodan resmimin meselelerine çok şey taşõdõm. Arena Tiyatrosu benim için bir okuldu. Resimde çözemediğim, Akademi’de çözülmesinden umudu kestiğim pek çok şeyi orada sorguladõm.” - Son sözü söyleyebilmek çok önemli sanırım... Sanatçõnõn “anayasa”sõnõn üzerinden gelişmeler izlenirdi. Gelişmenin seyri takip edilirdi. Bugün böyle bir şey söz konusu değil. Her yapõt kendi içinde kopuk olabiliyor. Her şey birbiriyle karõştõrõlõyor. Günümüz, en zor zamanlardan biri. Çünkü yapõtõna bir bakõş süresi talep ediyorsun, o bakõş süresini sana vermiyorlar. Başka türlü güçlerin bütün sorunu kendi gücünü oluşturmak ve son sözü söyleyen olmalarõ. Bu durumda aracõlar ortaya çõkõyor ve sanatçõnõn yerini alabiliyor. O zaman bir kesim sanatçõ ortadan kalkacak. Bizim türümüzdeki sanatçõlar, kendi başõna karar veren ve söylemi kendince sürdüren sanatçõlar ortadan kalkacak. Bugün Türkiye’de sanat sanki 95’lerden başlõyor gibi. Ondan önce yapõlan işlerin çoğu görülmeyebiliyor. Şu an farklõ oyun kurgularõ var. - Sanatçı ile sanat piyasası arasındaki ilişkiye nasıl bakıyorsun? Piyasa, sanatçının bağımsızlığını etkiliyor mu? Son yarõm yüzyõl, inanõlmaz değişimlerin, sanat alanõna başka sektörlerden en fazla katõlõmõn yaşandõğõ bir dönem. Görsel sanatlarda, protest hâkim gibi gözükürken, onu protest olmaktan çõkaran başka bir etmen var; o da, yapõtlarõn bir yanõyla dekoratif oluşu. Hem protest hem dekoratif nasõl olunur, çelişkili bir durum. Ama dekoratif yapõtõn bir nebze de protest olmasõ isteniyor. Bir anlamda üzerinin çikolatayla kaplanmasõ gibi. Gel gör ki, asõl tat ortadan kalkõyor. Acõ bir tat bõraksõn istiyorsun, fakat yutulabilir olmasõ için belirli dozda bir çikolatayla kaplõyorsun. Bu yutulabilir olma meselesi çok hâkim ortalõğa. SOTHEBY’S MÜZAYEDELERİ - Son zamanlarda Sotheby’s gibi uluslararası kuruluşlar Türk resmiyle yakından ilgileniyor. Gerçek anlamda bir dünyaya açılmadan söz edilebilir mi? Gerçek anlamda dediğine göre, demek bu işin gerçek olmayan hali de olabiliyor! Ben de merak ediyorum, aynõ soruyu soruyorum. Bir girişim, bir deneme bu. Türk sanatçõsõ deneniyor, ama Türk sanatõna aracõ olanlar, Türk koleksiyoncusu, Türk sanat eleştirmeni denenmiyor. Soruyorum: Türk sanat eleştirmeni hangi uluslararasõ ortamlarda var? Bütün bunlar daha girişim aşamasõnda, ama girişim aşamasõnda gelecek de belirlenir.  “Hem protest, hem dekoratif nasõl olunur, çelişkili bir durum. Yapõtõnõn üzerinin çikolatayla kaplanmasõ gibi. Yutulabilir olmasõ için belirli dozda bir çikolatayla kaplõyorsun. Bu yutulabilir olma meselesi çok hâkim.” “Desen için tuvale, atölyeye gerek yok. En basit, en kaprissiz malzemeyle oluşturabilirsin. Çizmek, var olduğunu anlama hali. Orada makyajõ yok bu işin. Desen, sanatçõnõn en hakiki hali.”   Son söz kimde? BİLİM ve SİYASET ORHAN BURSALI Kuzey Irak ve Güneydoğu Keskin Bir Çelişki! Şu Kürt konusu nedeniyle yazı tatiline çıkamıyorum! Ama bu konu bitmez tükenmez bir kırkambar ve dipsiz kuyu olduğu için bu yazıdan sonra bir süre köşe tatile girecek, çünkü elimdeki “ulus ve ulus devletin sonu” üzerine uzuuun bir metni veya kitabı sonlandırmalıyım.. Türkiye seferber oldu; Kuzey Irak’a, yani Irak’ın Kürt bölgesine, bakanlar, başbakanlar ve cumhurbaşkanları düzeyinde aralıklarla seferler düzenliyoruz. Yanlarında uçaklar dolu işadamı! Haberler, milyar dolarlarla manşetleri süslüyor! Petrol arama, bulma ve çıkarmadan tutun, rezidanslar, konaklar, kentler inşa ediliyor. Mal, satan satana! www.diplomatikgozlem.com’daki habere göre, Irak Kürt bölgesinde 1200’ü aşkın Türk şirketi var, yatırım yapan şirketlerimizin sayısı 500’ü aşıyor. İkinci sıradaki İran şirketlerinden 5 kat fazlayız! Bölgenin en büyük dış ticaret ortağıyız. “Her 500 iş anlaşmasının 380’i Türkiye ile yapılıyor”. İki havaalanı inşa ediyor bizimkiler. Ayrıca oradaki işlerde 50 bin Türk vatandaşı çalışıyor! Irak ile Türkiye arasındaki 6 milyarlık ticaret hacminin 4.5 milyarı Kürt bölgesiyle! Bir iki rakam daha: “Kuzey Irak’ın nüfusu 4 milyon, toprak 40 bin metrekare. Irak’ta dünyanın üçüncü büyük petrol rezervi var. Irak’taki toplam buğdayın yüzde 50’si, arpanın yüzde 40’ı, tütünün yüzde 98’i, pamuğun yüzde 30’u ve meyvenin de yüzde 50’si” Kuzey Irak topraklarında üretiliyormuş.. Petrol, zenginliğin ve yeniden inşanın itici gücü.. Hedefleri, bölgenin Dubai’i olmak! Bu bilgileri, bizim Güneydoğu bölgesiyle kıyaslayalım diye verdim. Güneydoğu Anadolu (ağırlıklı Kürt) bölgesi işsizlikten yatırımsızlıktan kırılıyor; Kuzey Irak’taki zenginlik, Güneydoğu’yu katlıyor olsa gerek. Süleymaniya Üniversitesi’ne giden Türkiye’den yurttaşların sayısı ne kadar? Bizim sermaye Güneydoğu’ya yatırıma gitmiyor. Ama Kuzey Irak’ı Dubai yapmak için devletimiz ve işadamlarımız büyük bir seferberlik içinde! Şüphesiz Türkiye’den gidilmezse başka ülkelerden yatırımcılar Kuzey Irak’a gidecek. Kuzey Irak’ta yatırımları finanse eden bir kaynak var: Kuzey Irak yönetimi. Güneydoğu’da ise, yatırım planlayan ve para ödeyecek bir devlet yok. Devlet, tam tersine, Kuzey Irak’a yatırımlar için seferler düzenliyor. İlginç bir durum! Kuzey Irak giderek büyük bir çekim merkezine dönüşüyor. Yıldızı parlıyor. Güneydoğulu batıya göç ediyor. Ama büyük çoğunluk için sefil bir göç... Gözü, Kuzey Irak’ta ve gelişmelerde. Kuzey Irak, Güneydoğuyu, halkıyla birlikte yutar mı yutar! 10 yıl sonra iş bitmiş olabilir. Çünkü bizdeki zekâ özürlü devlet refleksi, yarını okuyamıyor. Tam, kendiliğinden gelişmelerin peşine takılmış, bahtının rüzgârıyla nereye savrulacağını bilmeyen insanlar, Ankara’da oturuyor. Yakın ve orta geleceği görmek, planlamak, ona göre yönlendirmeler yapmak, bize göre değil. Biz çarpışa çarpışa kaybetmeyi öğreniyoruz. Batı ile ilişkilerimizde de öyle... Güneydoğu’nun yazgısını Kuzey Irak belirleyecek. Bizimkilerin aklı ise, sınırları korumak için askeri gücü inşa etmeye yetiyor! Şimdiki tartışmaya bakın: Bu işi özel ordu ile mi yapalım yoksa milli Ordu ile mi! Hiçbiriyle bir şey yapamayacağınızı öğreneceksiniz... Ressam Mehmet Güleryüz’le tiyatro, eleştirel tutum, sanat piyasasõ ve desen tutkusu üstüne Sanatçõnõn en hakiki hali Yutulabilir sanat [email protected] Ahmedinejad’a Türk gelin İstanbul Haber Servisi- İran Cumhurbaş- kanõ Mahmud Ahmedinejad’õn yeğeni Ali Rõza Celali, Ehlibeyt Yayõncõlõk Genel Müdürü Rah- mi Onurşan’õn kõzõ Masume Onurşan ile dünya evine girdi. Çift için Bağcõlar Kemer Düğün Sa- lonu’nda dini tören düzenlendi. Celali ile Onur- şan’õn, Tahran’daki üniversite eğitimi sõrasõnda tanõştõklarõ öğrenildi. Çift için gelecek hafta Tah- ran’da ikinci bir düğün daha yapõlacak. THY uçağı acil iniş yaptı İstanbul Haber Servisi- THY’nin İstanbul- Birmingham seferini yapan yolcu uçağõ, hava- landõktan bir süre sonra meydana gelen teknik arõza nedeniyle Atatürk Havalimanõ’na acil iniş yaptõ. Dün 11.00’de 83 yolcusu ile havalanan Boeing 737 tipi “Van’”isimli uçakta, bir süre sonra teknik bir arõza meydana geldi. Geri dön- me kararõ alan kaptan pilot, uçağõ sorunsuz bir şekilde indirdi. Arõzalanan uçak bakõma alõndõ.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle