19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 19 TEMMUZ 2010 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Haklı ve Güçlü YARIN, 20 Temmuz, Kıbrıs çıkarmasının 35. yıldönümü. Otuz altı yıl önce o gün Mehmetçik hak, adalet ve barış getirmek üzere Ada’ya ayak basmıştı. Hem de kimsenin beklemediği, ihtimal vermediği biçimde, üç kuvvetin işbirliğiyle başarılı denizaşırı harekât yaparak. O günden beri de orada. Çıkarma kararının, darbe ve sıkıyönetim dönemlerinin bölünmüşlüğünden yeni çıkmış bir ulusu nasıl bütünleştirdiği ve ulusal özgüveni nasıl tazelediği hiç unutulur mu? Hiçbir uluslararası dava, Türkiye’nin Kıbrıs davası kadar haklı ve güçlü bir temele oturtulmuş değildir, Böyle bir davanın kaybedilmesini kimseye anlatamazsınız. Bu davanın kaybı Cumhuriyet Türkiyesi’nin yeryüzündeki saygınlığını sıfıra indirir ve sonraki bütün davalarını kazanılmaz duruma sokar. Devletler arası bütün anlaşmazlıklarda hâlâ görülmekte ki, haklılığın arkasına güçlülüğü koymazsanız haklılığınızın beş paralık değeri olmuyor. Durum böyleyken, Batı dünyasına şirin görünmek uğruna Kıbrıs’tan vazgeçmek kadar büyük enayilik olamaz. Ama ne yazık ki, şimdiki iktidarın başına geçen kişi, sorumluluk yüklenir gibi olduğu daha ilk günlerde Davos toplantısına seyirtip Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne dıştan istenen biçimde çözüm sözü vermiş, emrindeki boynu bükük diplomatlara öyle davranmayı emretmiş, onlar da koskoca dava adamı Denktaş’a ve yanındakilere küstahça talimat nakletmekten geri durmamışlardır. O süreç sonunda Annan Planı denen badirenin atlatılması, ne o emirber diplomatların çabalarıyla olmuştur, ne de o zamanki Kuzey Kıbrıs yönetiminin teslimiyetçi tutumuyla. Kıbrıs’taki Türk varlığının devamı, düpedüz Rum yönetiminin Plan’a “hayır” deyişi sayesindedir. Aslında taraflardan sadece birinin Plan’ı reddetmesi, referanduma sunulan metne göre, bütün Plan’ın sıfırlanması ve geçersizleşmesi olacaktı. Ama öyle olmadı ve AB ile ABD’nin isteğiyle yine aynı minval üzre görüşmelere geçildi. Daha doğrusu, önceki Talât yönetimi, yenilgiye doymayan pehlivanın mindere dönüşü misali, yeniden masaya oturma marifetini gösterdi. Kıbrıs, ulusal davalardan uzaklaşıp Batı’nın yöresel çıkarlarına uygun ümmetçi politikalarda ısrar edişin acıklı bir örneğidir. “Komşularla sıfır problem” ne demek? Vazgeçtiğiniz çıkarlarınızı kendiniz sıfırladınız mı, komşularla elbet problem kalmaz. Çarpanlardan birinin sıfırlanmasıyla bütün çarpanların hep birden sıfırlanması en basit matematik kuralı değil midir? Bunca yıl çözülmemiş bir sorunu iki bağımsız devletin yan yana barış içinde yaşaması ve saldırganlık içermeyen iyi komşuluk ilişkilerini sürdürmesi biçiminde noktalamak varken, hâlâ olmayacak dualara “amin” demekte ısrar etmek, haklı bir davanın güçlü tarafına yakışan bir tutum mudur? [email protected] PENCERE Baş, Kafa ve Kelle... D anõştay kahvehanelerde sigara yasağõ uygulamasõnõ anayasaya aykõrõ bulmuş ve yasanõn iptali amacõyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuş. Gazete haberlerine göre sigara içenlerin ve kahvehane sahiplerinin haklarõnõ korumak amacõyla sigara içenler için özel alanlarõn yapõlmasõnõn eşitlik ilkesine daha uygun olacağõ düşünülmüş. Sigaranõn hemen herkes tarafõndan bilinen zararõ akciğer kanseridir. Ancak çok bilinmeyen başka zararlarõnõn da olduğunu hatõrlatmakta yarar var: Baş ve boyun kanserleri, yemek borusu, pankreas, mesane, böbrek ve rahim ağzõ kanserleri bunlar arasõnda sayõlabilir. Bunun dõşõnda kronik bronşit ve amfizem gibi kronik tõkayõcõ akciğer hastalõklarõ ve kalp hastalõklarõ riski de sigara dumanõyla artmaktadõr. Etkene maruz kalma ne denli uzarsa risk de o denli fazla olmaktadõr. Etik sorunlar Kahvehanelerde sigara içen kişiler için özel alanlarõn yapõlmasõ bazõ etik sorunlarõ da beraberinde getiriyor: Bir kişinin yalnõz iken sigara içmesiyle, birçok kişinin aynõ anda sigara içmesi kişiye verilen zarar açõsõndan aynõ değildir. Birçok kişinin birlikte sigara içtiği kapalõ bir ortam, tek başõna sigara içmeye göre insanlarõn birbirlerine fazladan zarar verdikleri bir yer olma özelliğindedir. Bir kişi evinde tek başõna sigara içerken yalnõzca kendi sigarasõndan çõkan dumana maruz kalmakta ve yalnõzca kendi sağlõğõnõ riske atmaktadõr. Oysa aynõ anda birkaç kişi sigara içtiğinde pasif içicilikten dolayõ kişiler fazladan birbirlerine de zarar vermektedirler. Kişilerin başkalarõ tarafõndan zarara uğratõlmasõ etik açõdan doğru değildir. Hukuksal güvence Bir kişi bu zararõ gönüllü olarak kabul ediyor bile olsa başkalarõnõn zararõna maruz bõrakõlmayõ onaylamak kamunun kabul edeceği bir uygulama olmamalõdõr. Yasa iptal edilir ve sigara içenler için ayrõ mekânlar oluşturulmasõ kabul edilirse insanlarõn başkalarõ tarafõndan - kişinin rõzasõ olsun ya da olmasõn- zarara uğratõlmasõ hukuksal güvence altõna alõnacaktõr. Burada en önemli sorun çalõşanlarõn haklarõdõr. Çalõşan, sigara içmeyen bir kişiyse sürekli dumana maruz kalacağõ için sağlõğõ tehdit altõnda olacaktõr. Bu apaçõk bir hak ihlalidir. Bu durumda bu yerlere sigara içen kişilerin alõnmasõ gereği akla gelebilir. Ancak bu da etik açõdan sonucu değiştirmez. Çalõşan kişiler, çalõşma sõrasõnda işin gereği daha az sigara içme eğilimindedirler. Oysa bu, onlar için gerçek bir avantaja dönüşmeyecektir. Çünkü sigara içmedikleri zamanda bile müşterilerin sigara dumanõndan zarar göreceklerdir. Üstelik çalõşanlar uzunca bir süre kapalõ ortamda kalacaklarõ için dumana maruz kalma diğer müşterilere göre daha fazla olacaktõr. Tüm bu nedenlerle sigara içen müşteriler çalõşana fazladan sağlõk zararõ yüklediklerinden çalõşanõn sağlõk hakkõnõ ihlal etmiş olacaklardõr. Anayasal hak Bugün sigara içenlerin bile kapalõ ortamdaki dumandan rahatsõz olduklarõ ve birçoğunun kapalõ mekânlarda sigara yasağõndan yana olduklarõ bilinmektedir. Kişilerin haklarõnõ korumak anayasal güvence altõndadõr. Sağlõklarõnõn başkalarõ tarafõndan tehdit edilmesinin önlenmesi de anayasal bir haktõr. Günümüzde sigara dumanõnõn çevreye doğrudan zarar verdiği tartõşmasõz kabul edilen bir gerçek olduğuna göre sigara içenlerin eşitliği adõna bu maddenin topluluklar içinde kullanõlmasõ savunulamaz. Eşitlik, zarar pahasõna savunulmamalõdõr. Kahvehane sahiplerinin haklarõnõ düşünerek yasayõ iptal ettiğinizde de, kişilere zarar verilerek yapõlan ticareti güvence altõna almõş oluyorsunuz. Kamunun çõkarõnõ gözeten bir anlayõş değildir bu. Sigara yasağõnõn uygulandõğõ ülkelerde sigara içme oranlarõnõn düştüğü bilinen bir gerçektir. Yapõlan güzel işlerden biri olan tütün ürünleri yasasõ genç nesillerin sigaraya başlamasõnõ önlemeye yönelik bir işlev de görmekteydi üstelik. Anadolu’da sigara yasağõnõn şimdiden delindiği bilinmektedir. Bunu önlemenin yollarõnõ düşünmemiz gerekirken, tam aksine yasayõ iptal ederseniz ne yazõk ki yine dumanaltõ günlere dönüyoruz demektir. Tõbbi gerçekler bu denli açõk ve ortada iken tütün ürünleriyle ilgili yasanõn bu haliyle sürdürülmesi bilimsel, dolayõsõyla rasyonel bir yaklaşõmdõr. Hukukun da bilimsel bilginin õşõğõnda karar vermesi en doğru çözümdür. Tekrar Sigaralõ Günlere mi? Prof. Dr. Coşkun TECİMER İç Hastalõklarõ ve Tõbbi Onkoloji Uzmanõ Osmanlı döneminde şeyhten geçilmiyordu; şeyhlik -bugünkü gibi- bir geçim kaynağıydı. İşte o günlerde, Üsküdar dolaylarında gür sakallı, pos bıyıklı bir şeyh ortalığı haraca kesmiş; esnafı parmağında oynatırmış; kasap, bakkal, manav, kömürcü, oduncu şeyhin karşısında çaresiz kalmışlar. Esnaf ne zaman alacağını istemek için tekkenin kapısına varsa, şeyh postuna bağdaş kurup oturur, elinde doksandokuzluk tespihi, gözleri kapalı, dudakları kıpırdar dururmuş... Manav borcunu anımsatmak için sesini çıkaracak olsa, şeyh yavaşça: - Allahümme... Kömürcü: - Efendi hazretleri malum-u ihsanınız... Şeyh: - Allahümme salli alâ... Alacaklı pısarmış... Bakkal öne çıkacak olsa... - Allahümme salli alâ seyyidina... Kasap: - Efendi hazretleri, iki koyunla bir kuzudan kulunuza borcunuz... Şeyh kükrermiş: - Allahümme salli alâ seyyidina Muhammet... Esnaf korkup sinermiş... Sonunda mahalle esnafı bakmışlar ki olmayacak, bir gün hep birlikte “Allahümme salli alâ seyyidina” diyerek şeyhi postundan toparladıkları gibi yere yıkmışlar: - Ulan borcunu verecek misin, vermeyecek misin?.. Şeyh: - Ne kızıyorsunuz ağalar, demiş, ben şakacı ada- mımdır, şaka yapıyordum. Bizim Refahçılar da şakacı... Tövbe estağfurullah Allah’ın adını kullanarak, haşa huzurdan Hazreti Muhammet’i siyasete malzeme yaparak iktidar koltuğuna bir güzel oturdular... Peki, şimdiki durumlan ne?.. Anlatacağım olay Rus- Japon savaşında yaşandı: Japonlar bir kasabayı ele geçirdiler; kilisenin başpapazıyla çömezlerini toparladılar; sıraya dizdiler; bir Japon geldi, kılıcını çekti, teker teker kafalarını uçurmaya başladı, ama usta olmadığı için kimi kafayı iyi kesemiyor, kurban yerlerde debeleniyordu. Başpapaz: - Durun, diye bağırdı, bu adam çok acemi, bari bir usta kişi bulun da acı çekmeyelim... Bir usta Japon geldi, süslü kınından kılıcını çekti, kafaları uçurduktan sonra kılıcını kınına soktu. Başpapaz sordu: - Ya benimki?.. Japon: - Seninki mi?.. dedi, kafanı oynatsana!.. Papaz kafasını oynattı.. Kellesi yere düştü. Kiminin başı omuzlarının üstünde görünür, ama ka- fasını oynattı mı kellesi yere düşer. (15 Nisan 1997 tarihli yazısı) Yapõlan güzel işlerden biri olan tütün ürünleri yasasõ genç nesillerin sigaraya başlamasõnõ önlemeye yönelik bir işlev de görmekteydi üstelik. Anadolu’da sigara yasağõnõn şimdiden delindiği bilinmektedir. Bunu önlemenin yollarõnõ düşünmemiz gerekirken, tam aksine yasayõ iptal ederseniz ne yazõk ki yine dumanaltõ günlere dönüyoruz demektir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle