19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 21 HAZİRAN 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL Hõzlõ Nüfus Artõşõnõn ‘İkizleri’: İşsizlik ve Yoksulluk 15 Haziran günlü Cumhuriyet Ekonomi Servisi’nin haberinde, dünya gençliğinin dünyanõn en önemli sorununu “yoksulluk” olarak gördüğü aktarõlõyordu. “Ekonomi Servisi - Dünyadaki gençlerin yüzde 66’sı, küresel yoksulluğa dikkat çekti. Gençlerin yoksulluktan sonraki en önemli sorunu çevre. Türkiye’deki gençlerin gördüğü en büyük sorun, yoksulluk ile eğitim olurken, çevreye duyarlı olmadıkları görüldü. Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nin hazırladığı ‘Dünya gençliğine göre yoksulluktan sonraki ilk sorun: ‘çevre’ (...) gençler, küresel yoksulluğu insanlığın çözmesi gereken en başlıca sorun olarak görüyor. Kadınlara ve genç kızlara uygulanan cinsiyet ayrımcılığının farkındalığı, çevre kirliliği ve sorunlarından önce geldiği ifade edilen araştırmada, genç nüfusun yüzde 13’ünün cinsiyet ayrımcılığını da büyük bir sorun olarak gördüğü belirtiliyor. Araştırmada, kimi ülkelerdeki gençleri, küresel boyutta daha alt sıralarda değerlendirdiği çevre konusunu kendi ülkelerinde daha öncelikli bir yerde konumlandırdığı ifade edildi.” Sõkça üzerinde durduğumuz ve bize göre, dünyanõn en önemli sorunu, geri kalmõş ve gelişmekte olan ülkelerdeki “hızlı nüfus artışıdır”. Bugün en önemli sorun olarak görülen işsizliğin ikiz kardeşi “yoksulluk” aşõrõ nüfus artõşõnõn sonucu oluşmuştur. Sanayi devriminin ve onu izleyen ileri teknolojilerin de, işsizliğe katkõsõnõn çok büyük olduğu da gözler önündedir. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun açõklamalarõna göre 2009 yõlõnda dünya nüfusu 7 milyara (6 milyar 830 bin) ulaşmõş durumda. Aşõrõ doğurganlõğõn savunulduğu ülkelerde, işsizlerin ve buna bağlõ olarak, “geleceği olmayan bireylerin” hõzla çoğaldõğõ gözlenmektedir. Bunun en belirgin örneği ise dünyanõn Çin’den sonra gelen ikinci kalabalõk ülkesi Hindistan’dõr. İngiliz nüfusbilimci Robert Malthus “nüfus artışının” dünyanõn gelecekte büyük sorunlar yaratacağõ görüşü, yankõlar uyandõrmõş ve tartõşmalara neden olmuştur. Nüfus artõşõ için önlem alõnmasõ gereğini savunan Malthus, az sayõda çocuk sahibi olmak için doğurganlõğõn azaltõlmasõ yönünde kõsõtlamalar getirilmesini önermiştir. Malthus bu görüşü ortaya attõğõ 1800’lü yõllarda, istatistikler tüm dünya nüfusunun 1 milyar kişi olduğunu açõklamaktadõr. Bugünkü istatistiklere göre dünya nüfusu 7 milyara ulaşmak üzeredir. Dünyanõn bugünkü görüntüsüne bakõldõğõnda Malthus haklõ görünmektedir. Kılıçdaroğlu’nun Yükselişi CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, dediğini yaptı. Yurdu karış karış dolaşıyor. İyi de yapıyor. Görünen o ki: Tozlanmış bayraklar naftalin kokulu dolaplardan çıkarılmış, yitirildiği sanılan umutlar yeniden yeşertilmiş. Yüzler aydınlanmış. “Oh be, dünya varmış” derler ya, aynen öyle... Kılıçdaroğlu’nun konuştuğu alanlarda; erkeklerin heyecandan titreyen bıyıklarına, kadınların yürekten gönderdikleri öpücüklere baktığınızda bunu görüyorsunuz. Halk ona güveniyor. “Baharı beraber getireceğiz. Aramızdaki kavgayı bitireceğiz” derken ona inanıyor. Halk ile aralarındaki içten duygudaşlığı algılamış zaten Kılıçdaroğlu. O duygusunu konuşmalarının arasına sıkıştırıp yurttaşlarla özellikle paylaşıyor: “Anadolu kıpır kıpır arkadaşlar. Umutlu, gülüyor. İstekli, istençli.” Alçakgönüllü. Sanki, “Benim bugünkü zorlu dönemdeki işlevim, ne yapıp ne edip partinin çıtasını yükseltmektir. Gerisi ayrıntıdır” düşüncesi egemen kendisinde. Çevresinde, davranışlarına, tutumuna bakıp “Alçakgönüllülüğün bu kadarı da fazla” diyenlere rastladık. Onlara da hak vermemek elde değil. Bu huyu, Kılıçdaroğlu’nun ileride başına iş açar mı? Açabilir, hem de zaman zaman kurtlar sofrasına dönen CHP’de çok büyük işler açabilir. Ama, şurası su götürmez bir gerçek: 12 Eylül sonrası siyasette, yani son 30 yıl içinde en büyük ilgiyi gören liderlerden biri olduğu kesin. Ayrıcalık Yenimahalle Belediyesi, bir özel banka ile anlaşmış. İlçede yaşayanlara -izinleri alınmadan- “Yeni Kart” adı altında banka kartı çıkarttırmış. Kart ile birlikte Yenimahallelilere gönderilen bilgi notunda “Kartınızla belediye hizmetlerinden daha hızlı faydalanırsınız” yazıyor. Bizim bildiğimiz, belediyeler, kamusal hizmeti sunarken “eşitlik” ilkesine özen gösterirler. Kamusal hizmette, bir özel bankanın kartına sahip olanlara ayrıcalık tanınmaz. Mikro Çalışan Halk yararına bir tane iş yapamazlar mı, bir tane! Yapamıyorlar; ellerinden gelmiyor, içleri çekmiyor, gönülleri akmıyor. En son “Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Yasası”nı çıkardılar. Yasa ile sorumlu yöneticilik kurumu kaldırıldı. 30 beygir gücü ve 10 çalışanın altındaki büyüklükteki işyerleri “mikro işletme” olarak tanımlandı ve bu işletmeler teknik eleman çalıştırma zorunluluğundan bağışık tutuldu. Gıda, kimya ve ziraat mühendisleri odalarına göre, yasa, çalışanlar açısından bir yıkım olacak. Çünkü, yasa ile 20 bin gıda, kimya, ziraat, su ürünleri ve balıkçılık teknolojisi mühendisi işsiz kalacak: “Günde 20 ton süt işleyen veya günde 8 bin adet ekmek üreten işletmeler, mikro işletmeler değildirler. Bunlar, halk ve tüketici sağlığı açısından büyük riskler yaratabilecek ölçüde üretim gücüne sahiptirler. Bu riskler, kısa vadede gıda zehirlenmesi olabileceği gibi, uzun vadede toksik ve kanserojen etkiler de olabilecektir. Üstelik bilinmektedir ki, yalnızca işletme sahibinin bilgisine ve alışkanlıklarına terk edilmiş bu tip işletmelerin gıda üretimleri, kamunun denetim gücünün oldukça eksik ve yıpranmış olduğu günümüz koşullarında, her gün basına yansıyan bir başka gıda skandalının konusu durumundadırlar.” Mühendisler ekmek bulamayacaklarmış. Pasta yesinler... TBMM’de son görüşülen Belediyeler Yasası’nda değişiklik neyi mi öngörüyor? Geçmişte başarılı bir belediye başkanı olan CHP’li Rıza Yalçınkaya’yı dinlerseniz, kent krallıkları kurulmasını: “Büyükşehir belediyelerine kentsel dönüşüm alanlarında hiçbir kurala bağlı olmadan yapı yüksekliği ve yoğunluğunu belirleme yetkisi veriliyor olması, kentlerimizdeki çarpıklığı arttıracak nazım imar planlarında var olan bütünlüğü, dengeyi ortadan kaldıracak bir yetki düzenlemesi olarak ortaya çıkacak. Kentlerde yapı yükseklikleri ve yoğunluklarının belirleneceği yer, tüm altyapı, üstyapı, ulaşım, sosyal donatı kararlarıyla birlikte nazım imar planlarıdır. ‘Kentsel dönüşüm’ adı altında tanınan bu keyfi belirleme yetkisi sonucunda kentlerimiz daha da işin içinden çıkılmaz hale gelecektir. Büyükşehir belediye başkanları, kent rantlarıyla dilediği gibi oynayan krallar haline geliyor. İlçe belediyelerinin tüm yetkileri, 1/1000 ölçekli uygulama imar planı onama yetkisi, proje onama yetkisi, ruhsat verme yetkileri elinden alınıyor ve büyükşehir belediyesine veriliyor. Böylelikle, seçimlerde AKP’nin kazanamadığı ilçelerde belediyelerin sahip olduğu tüm imar yetkilerine, gayrimenkullerine ve gelirlerine el koyma olanağı yaratılıyor. Diğer yandan büyükşehir belediyelerine kentsel dönüşüm alanı ilan edilen yerlerde halkın mülklerine yıllar süren kısıtlama hakkı verilirken kamuya ait tüm gayrimenkullere de el koyma yetkisi verilmiş oluyor. Aslında komisyon toplantıları sırasında AKP sözcülerince dile getirilen şu sözler düzenlemeyi geçirmeye çalışanların kafalarındaki düşüncelerinin açık itirafıdır. Bakın ne diyor sözcü: ‘Hiçbir ülkede böyle bir şeye bugün veya yetmiş- seksen yıldır ihtiyaç duyulmadı. Çünkü adamlar, yüz-yüz elli yıl önce, iki yüz yıl önce yaptılar ve o zamanlarda da kanunlar falan filan yoktu. Kralların sözleri geçerliydi veya idarecilerin söylediği her şey yerine getiriliyordu.’ Yani neymiş hayal edilen düzen? Ya bir yerel krallık düzeni ya da yöneticinin sözlerine itirazın bulunmadığı bir düzen.” Yerel Krallıklara Doğru PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Bugün Ne Yazılabilir ki? 11 şehit, yaşamlarının baharında kahpe kurşunlara hedef olmuş, canlarını yitirmiş 11 aslan yavrusu. Her biri Anadolu’nun, Trakya’nın bir yanına gönderilip tabut içinde, yaslı ailelerine teslim edilecek. Gözyaşları seller olup akacak, kalabalıklar yürüyecek cenazelerinin peşinden. Kalabalıkların arasından “Şehitler ölmez, vatan bölünmez!” sesleri yükselecek. Analar bağırlarını dövecek yumruklarıyla. Ağıtlar yakılacak. Bizler televizyonlardan izleyeceğiz düzenlenecek törenleri. Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, muhalefet partilerinin liderleri, milletvekilleri, üniformalı-üniformasız yetkililer ve ilgililer uzatılan mikrofonlara öfkelerini dile getirecekler. Terörü lanetleyecekler. Bizler televizyonlardan dinleyeceğiz söylenecek sözleri. “Türkiye’nin birinci önceliği terördür!” denecek. “Hain saldırılar kararlılığımızı olumsuz etkileyemeyecektir!” denecek. “Şehitlerimizin kanı yerde kalmayacak!” denecek. “Mücadelemiz sonuna kadar sürecek!” denecek. “Halkımızın içi rahat olsun, devletimiz güçlüdür!” denecek. Daha önce denmiş, 26 yıldır dene dene ağızlarda sakızlaşmış sözlerden farklı bir söz söylenmeyecek. Söyleyenlerin akıllarına, bugüne kadar binlerce kez söylediklerinden, söylenenlerden başka bir şey gelmediğinden yeni bir şey söylenmeyecek. Bizler bunu bilerek, yine de bir umutla “Belki,” diyerek televizyonlarımızın karşısına çakılacak, kulaklarımızı söylenenlere vereceğiz. Dinledikçe, duydukça yeni düş kırıklıkları yaşayacağız. Her seferinde olduğu gibi… Televizyon kanalları özel tartışma programları düzenleyecek. Konunun “bilenleri” gibi “bilmeyenleri” de konuşacak bu programlarda. Hep “yandaş” olanlarla hep “karşıt” olanlar karşılıklı oturup sözlerini vuruşturacaklar. Kimse kimseyi dinlemeden, kimse kimseyi anlamaya çalışmadan yalnızca konuşacak, doğru bildiğini söyleyecek. Bir arpa boyu bile yol alınamayacak bu tartışmalardan. Hep böyle olmadı mı? Böyle olmuyor mu? Bize yine umutsuzca dinlemek düşecek. Yanılıyor muyum? Bizler, hayatı televizyon ekranlarından izlerken -haydi, gerçekçi olalım, gerçekle, kendi gerçeğimizle yüzleşelim- hayata doğrudan karışmaktan korkarken, korkumuzu yenemezken, korkumuzu yenmeyi denemezken yeni şehit haberleri gelecek. Bizler de önünde çakıldığımız ekranlarda yeni acıların görüntülerini izleyeceğiz. Bizler, bize acı veren hayat akışlarına müdahale hakkını kendimizde görmezsek, müdahale yürekliliğini göstermezsek bu acılar son bulur, akan kan durur mu? Bulabilir mi? Durabilir mi? Niçin sokaklara, alanlara dökülmüyoruz? Binler, on binler, yüz binler, milyonlar olamıyoruz? Teröre karşı, savaşa karşı Madrid sokaklarına dökülen milyonlarca İspanyoldan ne eksiğimiz var bizim? Eğer barışı özlemişsek, ölümler, acılar son bulsun, akan kan dursun istiyorsak neden evlerimize kapanıp kendimizi hayattan saklıyoruz? Kendimizi sakladığımız hayat da bizim değil mi aslında? Değiştirmek, dönüştürmek, güzelleştirmek istediğimiz, ama saklandığımız o hayat değil mi? Bugün bunları yazmak geldi içimden; hem başka ne yazabilirdim ki? [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] HARBİ SEMİH POROY OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Osmanlõlar- da önde gelen devlet adam- larõnõn giydiği bir tür samur kürk. 2/ Fok balõğõ derile- rinden dikile- rek yapõlan ve taşõma işlerin- de kullanõlan Eskimo kayõ- ğõ... Evin bölümü. 3/ Kadõnlarõn kaşlarõ- nõ ve saçlarõnõ boya- mak için sürdükleri siyah boya... Radon elementinin simgesi. 4/ Bir cismin hare- keti nedeniyle ka- zandõğõ enerji. 5/ Şöhret... İçine men- dil, gecelik gibi şey- leri koymaya yarayan kumaştan koruncak. 6/ Sa- manlõk... Memelilerde asalak olarak yaşayan bir böcek. 7/ Madenleri yontmaya yarayan çelik araç... Asya’da bir göl. 8/ Madenleri ergitme... No- tada durak işareti. 9/ Cõlõz, zayõf... Bir renk. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Divan edebiyatõnda şehzadelerin sünnet dü- ğünleriyle hanõm sultanlarõn doğum ve evlenme törenlerini anlatan şiirlere verilen ad. 2/ Eski dil- de bağõrsaklar... Sincap. 3/ Zarara uğrama tehli- kesi... İnce talaş. 4/ Bir yapõt ya da yazõnõn son bölümü... Ender, seyrek. 5/ Baskõn, hücum... “Yüz ---’den yeğrektir / Bir gönül ziyareti” (Yunus Em- re). 6/ Yağõ alõnmõş sütten ya da yoğurttan yapõ- lan peynir... Renyum elementinin simgesi. 7/ Bir nota... Kuru tütün yaprağõnõ andõran kõzõlõmsõ kah- verengi. 8/ 789-974- yõllarõ arasõnda Fas’ta hü- küm süren Müslüman Arap hanedanõ. 9/ Herhangi bir konuda ilgili kişilere soru yönelterek bilgi top- lama işi... Bir nota. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 O B E Z O F O B İ T A L İ A V U L O N E G A A L E J A N R A T A M İ N E S K İ B E A R Z U A S K N E D B E Ş İ İ R N A A T O R T O R E K S İ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 TOPLAM Nüfus Artışı (başlangıç (1900) YIL DÜNYA Artış (kişi) Artış (%) NÜFUSU 1900 1.600.000.000 0 % 0.00 1920 1.800.000.000 200.000.000 % 12.50 1930 2.000.000.000 400.000.000 % 25.00 1940 2.250.000.000 650.000.000 % 40.63 1950 2.500.000.000 900.000.000 % 56.25 1960 3.000.000.000 1.400.000.000 % 87.50 1965 3.300.000.000 1.700.000.000 % 106.25 2000 6.000.000.000 4.400.000.000 % 275.00 2009 7.000.0000.000 5.400.000.000 % 337.50
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle