19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 21 HAZİRAN 2010 PAZARTESİ 10 DIŞ BASIN [email protected] DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ Öfkeyle Kalkan... AKP lideri ve onun dış ilişkilere stratejik derinlikle yaklaşımı ve komşularla “sıfır sorun”un mucitliğiyle tanınan Dışişleri Bakanı’nın son birkaç aydan bu yana ülkeyi sudan bahanelerle Batı’dan uzaklaştıran girişimlerinin ağır faturasının ödenme zamanının başladığı görünmektedir. Ermeni, Kürt açılımlarının birbiri ardından fiyaskoyla sonuçlanmasının tortuları hızla su yüzüne çıkmaktadır. Bu Batılı dost ve müttefiklerimizle zor bir dönemin başladığının ilk işaretleri sayılabilir. Buna karşılık Batı ile ilişkilerimizin hangi ulusal çıkarlarımız için çıkmaza sokulduğunu anlamak ise mümkün değildir. Öfkeyle kalkılmış ve doğal olarak zararla oturulmuştur. Zürih’teki Ermeni açılımının daha başlangıçta başarısızlığa mahkûm olduğunu anlamak için sadece İsviçre’deki şovun fotoğraf karesine bakmak yeterlidir. Havada uçuşan “anlaşmalar”, Ermeni delegasyonunun yüzlerindeki hoşnutsuzluğa karşın bizim Dışişleri Bakanı’nın çayı görmeden paçayı sıvaması misali çocuksu sevinciyle erken kutlanan diplomasi zaferi, tıpkı Batı ile İran arasındaki “arabuluculuk” macerasında olduğu gibi, ne yazık ki çok geçmeden tam bir fiyaskoyla sonuçlanmasını önleyememiştir. Komşularla sıfır sorun ise sorunları sıfırlayacak yerde, tam tersine katlayarak arttırmış, bu konuda da serap görülüdüğü ortaya çıkmıştır. Başkan Obama’nın 24 Nisan konuşmasında Türkiye’nin hassasiyetlerini unutmayarak “soykırım” sözcüğü yerine, onun Ermenicesini kullanması, Dışişleri Bakanı’nın şiddetle karşı çıkmasına rağmen, AKP lideri tarafından yeterli bulunmuş, ne ki Dışişleri Bakanı daha sonra hizaya gelerek ABD’ye karşı söylemlerini bir daha ağzına almamıştır. Anlaşılan o ki, ne AKP lideri ne de onun Dışişleri Bakanı, Birleşik Devletler’deki köklü ve etkin Ermeni diyasporası ve lobisinin gücünü, tıpkı İsrail konusunda olduğu gibi gerektiğince değerlendirmeyi başaramamışlardır. Zira AKP’nin dış politikası gerçek değerlendirmelerden çok vehimlere dayanmaktadır. Örneğin Yugoslavya’da eski düşmanların arasını bulduk söylemleri bu konuda çarpıcı bir örnektir. Zira Ankara’da ağırlanan Boşnak lider Silaydiç, sadece kişisel olarak görüşmelerde bulunmuştur. Diğerleri hakkında konuşmaya yetkili değildir. Bu yüzden eski düşmanlar arasındaki ilişkiler AB’ye dahil olma süreci içinde çoktan normalleşme yoluna girmiştir. Ankara’nın bu konuda katkısı yoktur. Son İran “arabuluculuğunda”, uluslararası bir sorunda rol alma hevesi ise yine erken kutlanan zaferin coşkusunda, kısa sürede fiyaskoyla sonuçlanmıştır. Kendilerini yetkili taraf gören Brezilya ve Türkiye’nin mutabakat metnine imza koyması ve o imzalara sahip çıkmasıyla BM Güvenlik Konseyi’nin çoğunluğunun tersine oy kullanmalarıyla durduk yerde Batı ile ters düşülmüştür. Şimdi BM Güvenlik Konseyi’nde kabul edilen yaptırımlar karşısında Türkiye ve Brezilya’nın ne yönde hareket edecekleri merak konusudur. Yaptırımlara uyacaklar mıdır, yoksa yetkisiz imzalarının arkasında durmak bahanesiyle yaptırımların delinmesi yönünde mi hareket edeceklerdir? Açık olan şu ki; Türkiye ve Brezilya’nın, takas konusunun yanı sıra olayın özünü oluşturan uranyum zenginleştirme çabalarından bütünüyle vazgeçtiğiyle ilgili İran’ın hiçbir angajmana girmemesi, görüşmelerinin fiyaskoyla sonuçlanmasında belirleyici olmuştur. Şimdi bu pirincin taşını kim ayıklayacaktır? Birleşik Devletler başta olmak üzere Batı ile riske girmek ülkenin hangi yüksek çıkarları için göze alınmıştır? Bu hangi yetkiyle gerçekleştirilmiştir soruları yanıt beklemektedir. Filistin deyince neden akla salt Hamas’ın yönetimindeki Gazze şeridi gelmektedir? İsrail ambargosu salt Gazze’yi mi vurmaktadır? Batı Şeria’dan neden söz edilmemektedir? Çünkü Hamas dinci, Batı Şeria’daki Filistin ise laiktir. Gazze kuşatma altındadır da Batı Şeria’da her şey yolunda mıdır? Sayıları 700 bini bulan insan Batı Şeria’da 550 kontrol noktasıyla parça parça edilmiş bir ülkede yaşam savaşımı vermektedir hem de 40 yılı aşkın bir süredir. Mescidi Aksa’da birlikte namaz kılmayı düşleyen Dışişleri Bakanımız, acaba kırk yılı aşkın bir süredir Kudüs’ün batısının İsrail kolonlarının elinde bulunduğunu yeni mi duymuştur? Din referanslı boş sözlerdir bunlar ve daha çok içeriye dönüktür. Lafla, hamasetle olsaydı şimdiye değin Filistin sorunu çoktan çözüme ulaşırdı. Vizyonu geniş dış politikamız, İsrail’in Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü OECD’ye, kolonilerin üretimi ve dışsatımı hakkında hiçbir bilgi sağlamaması, ayrıca örgüte katılmak için gerekli yükümlülüklerin hiçbirini yerine getirmemesine karşılık üyeliğine neden karşı çıkmamıştır? Filistinlilerce İsrail’in elini güçlendirdiği için “kara gün olarak” görülen bu gelişmede Türkiye neden sessiz kalmıştır? Suudi Arabistan’ın, İran’ın nükleer tesislerine olası bir saldırı için kendi hava sahasını İsrail’e açmasına neden esip gürlememiştir? Bu sorular da yanıt beklemektedir! Carnegie Endowment adlı uluslararası barış örgütü araştırmacılarından Henry Barkey’e göre Obama yönetimi Türkiye’ye zarar verecek oylamaları engellemeye bundan böyle pek eğilimli değil. Aynı zamanda Türkiye’nin AB’ye katılması için politik sermayesini harcamaya da niyetli değil. Türkler Washington’daki bu iklim değişikliklerini yakında hissedeceklerdir. (Corine Lesnes, Le Monde 18 Haz. 2010) Tek bir insanı saptayan sofistike ABD istihbaratının sayıları iki yüzün üstünde olan PKK unsurlarının hareketini saptayamamasını acaba sözü edilen iklim değişikliklerinin şimdiden kapıya dayandığının işareti midir? Halkla siyaset arasındaki çatlak TISSY BRUNS Horst Köhler’in cumhurbaşkanlõğõndan huzursuz edici istifasõnõn, verimli bir yan ürünü var. Bu istifa, halkla siyaset arasõnda büyüyen çatlağõ günün konusu haline getirdi. Bu çatlak tüm Batõ demokrasilerinde uzun süredir vardõr ve için için yanan, ancak henüz keşfedilmemiş bir kor gibi o demokrasilerin gücünü tehdit etmektedir. “Bu siyaset”in, ki ona yönelmiş bir sõkõntõ da var, böyle tõrnak işaretiyle kullanõlmasõ gerekiyor, çünkü siyaset denilen şeyin yerine geçen ama onun olabileceğinin de tatsõz tuzsuz bir kopyasõ. Herkesi ilgilendiren böyle bir toplumsal süreç, ilgilenenlere kamu denilen arenaya müdahil olma olanağõ tanõmaktadõr. Ama bugün siyaset sözcüğünü duyanõn aklõna iktidar siyaseti geliyor. Böyle bir çağrõşõmõ var. Bu konuda, bir yanda halk, diğer yanda da işi siyaset olanlar ve onlarõn medyadaki izleyicileri uzlaşmõş durumda. Ama bütün ortaklõk da bu kadar. Eğer Başbakan Angela Merkel yeni cumhurbaşkanõ adayõnõ açõklarken, bu sefer “bizden biri” olmalõ sloganõnõ kullanõrsa, yani yeni cumhurbaşkanõnõn iktidar mekanizmasõnda iyice pişmiş ve sertleşmiş bir meslekten siyasetçi olmasõ gerektiğini vurgularsa, yönettiği halkõn sert tepkisini de provoke etmiş olur. Halk, aman “bunlardan biri olmasın!” diye düşünür. İşte cumhurbaşkanõ seçimine yönelik bu karşõtlõktan bir heyecan çõkõyor. Meslekten politikacõlar Horst Köhler’in popülaritesini, izleyenlerin gözünde “siyasetin” aleyhine, onun sõrtõndan bir profil vermesiyle açõklama eğilimindeler. SPD-Yeşiller’in cumhurbaşkanõ adayõ Joachim Gauck’un yükselişini de, siyasetin gerçek profesyonellerinin iyi bildiği gibi, hiç olmayan bir şifa dağõtõcõya yönelik özleme bağlõyorlar. Politikacõlarõn tertemiz direnme refleksleri içeren pojeksiyonlarõ bunlar. Böyle özlemlerin ifade ettiği açõğa dair, bu yanõtlardan sonra, kimse kafa patlatmak zorunda kalmaz. Halk istediğini umut edebilir, zaman gelir yeniden sakinleşir. Yurttaşlar sandığa gitmez olur Sorun aslõnda şu: Böyle hesaplar ne kadar tutarsa, demokrasinin canlõlõğõnõ da o kadar zedeler, onun altõnõ oyar. Böyle sakinleşmiş bir halk görünür bir biçimde ilgisizleşir, yüzünü çevirir, üstelik sadece siyasetçilerden de değil. Siyasi olan genelde gözden düşer, sonunda geriye doğru bir sarmal işlemeye başlar. Yurttaşlarõn yüzde 30’u genel seçimlere katõlmaz olur, yüzde 40’õ da ülkenin en büyük eyaletindeki yerel seçime gitmez. Onlar böyle yaptõğõ için sonuçta siyaset az sayõda insanõn işi haline gelir. O az sayõda insan da ülkenin diğer güçlüleriyle kamu sorunlarõnõ aralarõnda hallederler. Bundan sorumlu olanlar, kendilerini, anayasaya göre olandan çok daha güçsüz hisseden ve yüz çeviren çok sayõda insandõr. Sorumlular, kendilerini gerçekte olduğundan çok daha güçlü gösteren siyasetçilerdir. Bu siyasetçilerin içten pazarlõklõlõğõ, halkõn özlem ve umutlarõnõn tümünden daha ahmakçadõr. Ekonominin ve paranõn iktidarõyla rekabet edebilenler, siyaset ve siyasetçilerdir; bunu da sağladõklarõ meşruiyetle gerçekleştirebilirler. Köhler ve Gauck’un üzerine yansõtõlanlar, en köklü demokratik arzulardõr. Halk ve siyaseti karşõtlõk içinde görmeyen bir siyaset anlayõşõna, ortaklõk duygularõnõ hõrslarõna kurban etmeyen politikacõlara olan arzular... Almancadan çeviren: Osman Çutsay (Der Tagesspiegel, Almanya, 17 Haziran 2010) Venezüella merkezli Latin Amerika çapõnda yayõn yapan TELESUR televizyonu muhabiri Segarra, saldõrõdan sonra birkaç gün İsrail’de tutuklu kalõp Türkiye’nin gönderdiği uçaklarla İstanbul’a gelmiş ve ardõndan ülkesi İspanya’ya dönmüş, doğduğu kent Valencia’da sevgi gösterileriyle karşõlanmõştõ. TELESUR, Segarra ile Gazze dönüşünde bir söyleşi gerçekleştirdi. - David senin için çok kaygılandık, saldırı sırasında neler oldu, bize anlatır mısın? Türkiye’den, İstanbul’dan herkese selamlar. Havaalanõnda Filistin bayraklarõyla pek çok insan karşõladõ bizi. Bir büyük şok yaşadõk ama mutluyuz, özgürlüğümüze kavuştuğumuz için çok sevinçliyiz. Her şeyden öte ilk kez dünyada bu konuya böylesi bir tepkinin olmasõ çok önemli. İnsanlar yere yığılıyordu... Bizi susturmaya çalõştõlar, Mavi Marmara gemisinde bulunan 40 kadar uluslararasõ medyanõn iletişimini engellemeye çalõştõlar ama dünyayõ susturmayõ başaramadõlar. Dünyanõn tepkisi her zamankinden daha güçlüydü. Beni en çok sevindiren de Latin Amerika halklarõnõn asla sessiz kalmayacaklarõnõ bilmekti. Onurlu hükümetler eskiden asla göremeyeceğimiz biçimde oybirliğiyle saldõrõyõ mahkûm ettiler. - David, televizyonumuz için haber geçtiğin ekipmanına el koydular diye biliyoruz, neler oldu, tutuklu kaldığınız hapishanede neler yaşadınız? Saldõrõ anõnõn ilk tanõklarõndan olduğumu söyleyebilirim. Askeri helikopterlerin güverteye özel komandolarõ indirdikleri sõrada basõn salonunda çalõşmaktaydõk. Makineli tüfeklerle ateş ettiler, sis ve ses bombalarõ attõlar, insanlar yere yõğõlõyordu. ALMANYA’DA SEÇİMLER Bazõlarõ bu beklenmedik şiddete, özel eğitilmiş komandolara karşõ koymaya çalõştõ. Ölen bir gazeteciyi gördük. - David, Türk televizyonlarına göre İsrailli askerlerin ellerinde isim listeleri varmış ve güverteden denize atılanlar olmuş. Bu konuda bir bilgin var mı? Henüz tam bir bilgi yok, İHH’ye göre 800 tutsağõn içinde 40 kadar uluslararasõ basõn mensubu, Özgür Gazze Örgütü’nden temsilciler vardõ. Tüm bu kuruluşlarõn olayõ değerlendirmesi gerek. Ancak size kesinlikle söyleyebilirim ki İsrail askerleri rastgele ateş ediyorlardõ. Ayrõntõlõ bir soruşturma yapõlmasõ gerekiyor. Ancak bizleri, o gemilerde bulunan 800 kişiyi, dünyanõn bu kez sessiz kalmadõğõnõ, silahsõz insanlara, basõna, barõş aktivistlerine karşõ yapõlan bu saldõrõyõ mahkûm ettiklerini bilmek avutuyor. - Geminin ele geçirildiği anı anlatır mısın? Basõn salonundaydõk, bir anda tüm iletişimimiz koptu. İnternet bağlantõsõ, telefonlar, uydu hepsi gitti, İsrail ordusunun bir elektronik engellemesiyle karşõ karşõya olduğumuzu anladõk. Neler olup bittiğini görmek için fotoğraf makinelerimizle dõşarõ çõktõk. Gemiye çõkan komandolarõ, helikopterleri gördük. Olanlarõ kaydetmeye çalõşõyorduk. Peş peşe yaralananlarõ, ölenleri gördük. Gemiler sadece yardım malzemesi taşıyordu - Tel Aviv’e göre gemide askerler kendilerine saldırıldığı için ateş etmek zorunda kalmışlar... Bize karşõ, silahsõz sivillere karşõ iki savaş gemisi, denizaltõlar, savaş helikopterleri, özel komandolar gönderdiler. Rastgele ateş ettiler, ses bombalarõ attõlar, gemidekilerden ölenler var, bir tek İsrail askeri bile ölmemiş. Böyle bir iddiada bulunmak tam bir utanmazlõk. Neyse ki kimse bu saçma hikâyeye prim vermiyor. - İsrail gemide silah ve mühimmat olduğunda ısrar ediyor. Gazze’ye giden gemilerde neler olduğunu bize tekrarlar mısın? Her şeyden önce bu suçlamayõ yalanlamak gerek, televizyonlarda tüm gösterdikleri tahta sopalar, yemek bõçaklarõydõ. Tüm gemilerde bulunabilecek şeyler. Öte yandan bu nesnelerin hiçbiri dişlerine dek silahlõ bir güçle savaşmaya yetmez. Bu gemiler sadece sağlõk malzemeleri, tekerlekli sandalyeler, eğitim gereçleri gibi insani yardõm malzemeleri taşõyorlardõ. İspanyolcadan çeviren Engin Demiriz (TELESUR, Venezüella, 2 Haziran 2010) Savaşa bir dakika kala JUAN CARLOS SANZ “Bize ‘One minute, one minute’ diye bağırıyorlardı, İsrailli askerler Mavi Marmara’nın güvertesine ateş açarlarken.” Gazze’ye insani yardõm gemisindeki aktivistlerden biri Tel Aviv’den İstanbul’a geri gönderilmeden az önce basõna böyle anlatõyordu. “One minute”, 2009 Davos Forumu’nda Recep Tayyip Erdoğan’õn İsrail’in Gazze sõnõrõna saldõrõsõ hakkõndaki yargõsõnõ dile getirmek için hiddetle istediği süre, eski Ortadoğu çatõşmasõnda artõk tam bir talep sloganõ oldu. Türk Başbakanõ o zamandan beri İsrail’in bölgede barõş için bir engele dönüştüğünü ilan etmeyi bõrakmadõ. Ankara hükümeti son yõllarda, geçmişte Osmanlõ İmparatorluğu’nun kuvvetli enerji ve ticaret bağlarõ stratejisi sürdürdüğü Suriye, Irak ve diğer komşu Ortadoğu ülkeleri ile ilişkilerini iyileştirmeye çalõşmakta. “Kimse Türkiye’nin sabrını denememelidir.” Erdoğan’õn İsrail’e, Özgürlük Filosu adõ verilen saldõrõda tutuklanmõş olan -üçte ikisi Türk uyruklu- 600’den fazla aktivisti serbest bõrakmasõ için yaptõğõ bu uyarõ Türkiye’de bir ültimatom olarak yorumlandõ. Doğu Akdeniz’de yeni güç Krizi değerlendirmek için Ankara’da hemen Ulusal Güvenlik Konseyi toplandõ. Türk analistler bu noktada Türkiye’nin Yahudi devleti ile diplomatik ilişkilerini kesmesi ve sonrasõnda kuruluşundan beri parçasõ olduğu Atlantik İttifakõ’nõ anlaşmaya çağõrmasõ olasõlõğõnõ not ettiler. Doğu Akdeniz’de kan çõkmadõ ama tam da Oslo’da Filistinlilerle İsrailliler arasõndaki barõş görüşmeleri sõrasõnda stratejik ortak olmaya başlamõş olan Türkiye ve İsrail ayrõşmasõ bu krizle tamamlandõ. Ankara Tel Aviv’deki elçisini geri çekti, askeri iletişimi askõya aldõ ve 2009’da 2.5 milyar Avro civarõnda dolaşan karşõlõklõ ekonomik ilişkileri dondurdu. Avrupa Birliği’ne tam üyelik konusundaki isteği Fransa, Almanya ve Kõbrõs’õn vetolarõ nedeniyle frenlenmiş görünen Türkiye artõk Doğu Akdeniz’de yeni bir kuvvete dönüştü. NATO’nun ikinci en geniş ordusu ve Afganistan’daki uluslararasõ misyonda yer alan silahlõ kuvvetleri, tepki gösterebilme kapasitesini garanti ediyor. Cumhurbaşkanõ Abdullah Gül mayõs ayõnda bir grup Avrupalõ gazeteci önünde “AB’ye yaklaşma süreci Türkiye’nin yaşadığı büyük reformların motoru oldu” diye belirtiyordu. Fakat Türk hükümeti şimdi bölgesel önderliğini daha Doğulu bir stilde uyguluyor: Pazarlõklar ve diplomatik ilişkilerde “soft power- yumuşak güç” denen yöntem. Türkiye’nin filo krizi boyunca İsrail karşõsõndaki tavrõ, ortaya çõkan yeni gücü, Türk modelinde kültürel kimliğini kaybetmeksizin ilerleme ve modernlik gösteren bir örnek gören 1.5 milyarlõk İslam dünyasõ önünde fazla görünür bir yere yerleştirdi. “Yeni bir imparatorluk inşa etme özlemimiz yok” diyordu Dõşişleri Müsteşar Yardõmcõsõ Büyükelçi Selim Yenel ve ekliyordu: “Fakat barış ve bölgemizde istikrar istiyoruz”. İspanyolcadan çeviren: Dr. Ayşın Uçkun Kitapçı (El Pais, İspanya, 6 Haziran 2010) Gazze’ye yardõm konvoyundaki gazeteci Segarra İsrail saldõrõsõnõ anlattõ ‘Rasgele ateş ediyorlardõ’ TELESUR televizyonunun muhabirlerinden David Segarra, İsrail askerlerinin kendilerine saldırıldığı için ateş etmek zorunda kaldıkları iddiasını “Utanmazca bir yalan” diye niteledi. 30 Haziran’da yeni cumhurbaşkanõnõ belirleyecek olan seçim, yurttaşlarla siyaset sõnõfõ arasõndaki çatlağõ belirgin kõlõyor. Siyaset sõnõfõ için önemli olan, iktidarõnõ korumak. Bu da demokrasinin altõnõ oyuyor. Filistinliler önceki gün Batı Şeria’da yerleşimleri protesto için yap- tıkları eylemde İsrail askerlerine “kırmızı kart” gösterdi. (AFP)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle