Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 6 NİSAN 2010 SALI
6 HABERLER
TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ [email protected] - www.mehmetfarac.com
Bizi önceki hafta Siirt’e götüren
özel uçak geçen cuma günü ise CHP
lideri Deniz Baykal’la birlikte Van’a
taşıdı... Hani şu dincilerin bir
Cumhuriyet üniversitesini yıkıp
yerine Said Nursi’nin “Medresetü’z
Zehra” rüyasını canlandırmaya
çalıştığı Van...
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü
Yücel Aşkın’ın işte bu karanlık hesap
uğruna kurban edildiği kent!..
AKP Genel Başkan Yardımcısı
Hüseyin Çelik ve kardeşiyle ilgili
çok ama çok ilginç hikâyelerin
anlatıldığı serhat şehri!..
Malatya, Elazığ, Siirt gezileriyle,
“Fırat’ın ötesine gidemiyorlar”
teranesini darmadağın eden
Baykal, Van’a başbakan gibi
onlarca korumayla değil, başı dik
bir yurttaş gibi girdi...
Yumurta ve taş yağmuru il
kongresinin yapıldığı meydana
girerken başladı... Pusuya yatmış
cengâverler polisin ihmalinden
yararlanarak saldırdılar! Hazırlıklı
oldukları ellerindeki faşizane
pankartlardan da belliydi! Yani yoldan
geçen sıradan bir yurttaşın
demokratik tepkisi değildi bu!..
Kongre süresince öfke dolu
sloganlar hiç dinmedi! Kalabalık
giderek arttı. Onların faşistlikle
suçladığı Baykal o anda Kürtçeyle
ilgili yasağa yıllar önce nasıl
direndiğini ve Kürt yurttaşların hakları
için 1989’daki ünlü Güneydoğu
Raporu’nu nasıl hazırladıklarını
gururla anlatıyordu... “Herkesin
kimliği onurudur” diyordu...
Baykal Van’daki salonda takıyye
yapmadı, partisinin Güneydoğu
politikasını yüreklice anlattı ve
bölgedeki çıkmazın CHP iktidarıyla
yok olacağına ısrarla dikkat çekti...
Salondan çıktığımızda Baykal’ın
yanında CHP Genel Başkan
Yardımcısı Yılmaz Ateş, Algan
Hacaloğlu, Kemal Kılıçdaroğlu ve
Mehmet Sevigen de vardı
Meydandaki kalabalık on katına
çıkmıştı. Beş yüzden fazla insan
yüzlerine yansımış korkunç bir
öfkeyle bu kez CHP otobüsünü taş
yağmuruna tuttular...
Peki kim düzenledi bu saldırıyı?..
Kentin BDP’li belediye başkanı
saldırıyla ilgilerinin olmadığını söylese
de, Öcalan’ın Urfa’da kutlanacak
doğum gününe gitmeye hazırlanan
6 otobüs dolusu PKK ve BDP
yanlısının o gün kentte toplandığı
saptandı!..
PKK yanlısı bir ajansın,
“Saldırganları bir AKP milletvekili
yönlendirdi. Kişi başına 150 TL
dağıtıldı” şeklindeki haberini kimse
yalanlamadı!
Yerel bir gazetecinin, “Saldırıda
dinciler de vardı” şeklindeki tepkisi
ise çok düşündürücüydü!..
Ancak en yaygın olan söylenti bu
saldırının bir AKP projesi olduğu
yolundaydı! Konuksever Vanlılar, AKP
Gençlik Kolları üyelerini parmakla
gösterip fail işareti yaptılar!
Baykal bu yüzden saldırının
ardında eski Milli Eğitim Bakanı
Hüseyin Çelik’in yakınlarının
bulunduğuna ısrarla vurgu yaptı.
Kimi kaynaklar da, Van Belediyesi’ni
BDP’ye kaptıran AKP’lilerin son
dönemde iyice saldırganlaştığına
dikkat çektiler!
Deniz Baykal’ın “AKP’lilerin
sokağa çıkması çöküşün işaretidir!
Artık bu bölgeye daha fazla
geleceğiz” şeklindeki sözleri de
şiddet yorgunu Güneydoğu’ya büyük
umut verdi.
AKP’liler de BDP’liler de, Baykal’ın
Güneydoğu’ya gitmesinden, bölge
insanını kucaklamasından rahatsız
oluyorlar! İstiyorlar ki, meydan etnik
bölücülükle dinsel gericiliğe kalsın.
Saldırının nedeni işte budur!
Başbakan’ın Rizeli hemşerisi ve
eski danışmanı olan bir valinin
yönettiği 300 bin nüfuslu bu güzel
kentte, işgüzarların sayısı ise beş
yüzü geçmedi!.. Yani sonunda
Baykal kazandı...
Bakın devleti kuran partiye taş
atılan bir coğrafyada, devleti bölmeye
çalışan biri nasıl kucaklandı!..
Aslında sürecin bu noktaya
geleceği baştan belliydi!..
Biyografisinde, “O yıllarda köy
imamından dini dersler alarak
büyülenmektedir” şeklinde satırlar
vardı!...
“Dindar” olan babasının bir kez
çocuklara onu işaret ederek şöyle
dediği öne sürülüyordu:
“Ona dokunmayın, onun alnında
fetih işareti yazılıdır.”
Biyografisinin ilkokulla ilgili bölümü
ise şu satırlarla devam ediyordu:
“Bu dönemde dine olan eğilimi
çok güçlüdür... Okula beraber
gittiği arkadaşlarına bir imam gibi
yolda aptes aldırıp namaz kıldırtır.
Kendi anlatımlarında bu çocukça
imamlığı bile kusursuz yapmaya
çalıştığını; köylülerden takdir
aldığını belirtmektedir.’’
Peki ya lise yıllarında?..
Biyografisinde yazılanların bundan
sonrası da çok dikkat çekiyordu:
“Henüz köyden aldığı din
eğilimini bırakmış değildi. Maltepe
Camisi’ne gidip gelir. Bu arada
komünizm ile mücadele
derneklerinin seminerlerini dinler.
Hatta ülkü ocaklarına bile gittiği
olur. Siyasal İslam eğilimi devam
etmektedir.”
İlk kez Mustafa Barzani ile
yapılmış bir söyleşinin Kürtlük tarafı
onun ilgisini çekmişti. Lise son
sınıftayken Huberman’ın
“Sosyalizmin Alfabesi” adlı kitabını
okuyunca, “Sosyalist bir
mücadelede karar kılmıştı”.
Urfa’nın Suruç ilçesinde 11 Eylül
2009 akşamı düzenlenen yürüyüşe
katılanlar ise onun için şu sloganı
atmışlardı:
“Ya Allah, Bismillah, seroke me
Abdullah” (Ya Allah, Bismillah,
Başkanımız Abdullah...)
En eski arkadaşlarından Ali
Haydar Kaytan ise geçtiğimiz
günlerde onu anlattığı bir röportajda
şöyle demişti:
“Düşünce gücü
peygamberseldir...”
Ve son manzara... Güneydoğu’dan
yüzlerce insan, 4 Nisan’daki doğum
günü nedeniyle onun adeta türbe
haline getirilmiş Urfa’nın Halfeti
ilçesinin Ömerli köyündeki evinin
duvarlarına yüz sürdüler;
bahçesindeki topraktan, dağıtılan
şeker ve kuru sac ekmeğinden
alabilmek için birbirlerini ezdiler!..
Dindarlıktan ülkücülüğe,
Marksizmden Kürt milliyetçiliğine!..
Kürt siyaseti şiddeti dayatarak
kazanım elde ettiğini sansa da,
ideolojik olarak Güneydoğu’yu
yüzyıllardır kumpasında tutan Nurcu-
Nakşi egemen yapısına yenik
düşüyor!.. Solculuğu barındıran
Kürtçülük, milliyetçiliğin
hortlatıldığı bir coğrafyada
muhafazakârlığa mahkûm oluyor!
Yani, bir dönem Marksist- Leninist
diye adlandırılan bir örgüt, kitleleşme
uğruna kendi coğrafyasında araziye
uymak zorunda kalıyor!.. Tabii bu
arada bir terör örgütü liderine de
dinsel bir imaj yükleniyor!
730 askerin şehit olduğu AKP
iktidarı döneminde siyasallaşması
zirveye ulaşan Kürtçülük, Şeyh
Said ve Said Nursi’den sonra
üçüncü bir kimliği; bu kez Şeyh
Abdullah’ı kutsuyor!.. Tanıdınız mı
onu?..
Şeyh Abdullah’ın Türbesi!..
BİLİM ve SİYASET
ORHAN BURSALI
Beyin Ölümü ve Siyaset
Hır-gür içinde, yaşadığımız iki olayı gündeme taşıya-
madık. Oysa siyasetin bilimle ilişkisi, bilime bakışı ve mü-
dahalesi açısından çok önemli iki olumsuz örnekti...
Bunlardan biri, okul çıkışında tramvayın çarpması so-
nucu kaybettiğimiz Buket Bulut olayı üzerineydi. Dok-
torlar “beyin ölümü gerçekleşti, artık umut yok” açık-
laması yaptıktan sonra, Başbakan devreye girdi (ve-
ya halkla ilişkiler faaliyeti olarak nitelendirebileceğim bir
şekilde devreye sokuldu) ve Prof. Dr. Haluk Deda’yı
Buket’i kurtarmaya gönderdi!
Şüphesiz, emir demiri kesebilir! Zaten toplumumuzda
“çıkmayan candan umut kesilmez” inanışı yaygındır!
Ancak siyasetin ve tıpta kariyer yapmış insanların,
“Beyin ölümü görülüyor, ama Allah’tan ümit kesilmez”
inanışı doğrultusunda, toplumda yanlış bir kanaati güç-
lendirecek davranışta bulunmaları, ahlaki değildir. Bu,
toplumda doğrularla yanlışları birbirine karıştırır...
Prof. Deda’nın muayeneden sonra, “Beyin ölümü gö-
rülüyor, ama biz hastamızın iyileşmesi için elimizden
gelen çabayı göstereceğiz” demesi de bir bilim insa-
nından çok bir siyasetçi davranışıydı! Deda’nın en azın-
dan topluma şunu açıklaması gerekirdi:
“Tıp, beyin ölümünü, kesin ölüm olarak kabul eder...
Bugüne kadar beyin ölümünden geri dönmüş bir olay
dünyada yaşanmadı... Beyin ölümü tanısı nöroloğun,
beyin cerrahının, yoğun bakım doktorunun ve kardi-
yoloğun bulunduğu bir kurulca ve dünyada kabul edi-
len test ve kriterlere göre konur!..”
Deda’dan topluma böyle bir mesaj gitmemesi,
yanlıştı!
Beyin ölümü gerçekleşen bireylerin organları ba-
ğışlanıyor ve binlerce insan yeniden hayata dönüyor!
Hele, dini inançların, organ bağışı önünde büyük bir
engel oluşturduğu Türkiye’de, “Beyin ölümü gerçek-
leşti ama Allah’tan umut kesilmez” inancını güçlendi-
rirse uzman ve politikacılar, Türkiye’den aklını kulla-
nan bir toplumun çıkması hiç mümkün olmaz...
Diyebilirsiniz ki, politikacıların istedikleri de bu değil mi?!!
Biyo-Güvenlik ve Siyaset
Yaşadığımız ikinci önemli olay, toplumda GDO’lu
(Genetiği değiştirilmiş organizmalar) ürünler konusunda
sıkı kurallar getiren biyo-güvenlik yasasının Meclis’te
kabul edilmesiydi!
GDO yasası, bu tür ürünlerin ülkemizde ekilmesini,
yetiştirilmesini yasaklarken, yabancı ülkelerden getir-
tilen ürünlerin kullanılmasına da kurallar koyuyor.
Birinci saptama: Türkiye üretemeyecek, ama dı-
şarıdan gelecek gıdalara denetimli olarak izin verilecek!
Şüphesiz, böyle bir kural, yabancı üreticileri çok se-
vindirmiştir! Tavuklar örneğin dışarıdan getirtilen
GDO’lu yemlerle besleniyor! Zaten bu yemlerin dışa-
lımını yasaklarsanız, tavuk ve yumurtayı ülkede birkaç
kat pahalıya yemeye başlarsınız.
Tamam bütün bunları kurallara bağladınız... Ancak ya-
sanın bir de GDO’lu malzemelerle yapılacak bilimsel
araştırmaları neredeyse tamamen yasaklayan bir
maddesi var ki, bilim dünyasını ayağa kaldırdı! Bilim in-
sanları bu maddenin değiştirilmesi için her yolu dene-
diler, ama hiçbir şeyi değiştirtemediler! Kendi ülkesinin
bilimine kulaklarını bu kadar tıkayan bir siyaset, günü-
müzde değil, ancak tarihin karanlık çağlarında olabilir!
Dünyaca ünlü moleküler biyolog ve genetikçimiz,
Prof. Dr. Mehmet Öztürk, bu cuma günü okuyaca-
ğınız Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji dergisinde di-
yor ki: “Cumhuriyetimizin bu talihsiz dönemini, Os-
manlı’nın matbaayı yasakladığı dönemle karşılaştırmak
herhalde abartı olmaz..” Bu yazıyı okuyunuz!
Dünyada bilim insanları, iki milyon GDO araştırma
malzemeleri ile bilimsel araştırmalar yapıyor. Ülkemizde
de bu amaçla GDO’lu on bin kadar malzeme kullanı-
lıyor! Aralarında, “fareler, zebra balıkları, sirke sinekleri,
yer kurtçukları ve mikroorganizmalar..” bulunuyor.
Bu malzemelerle yapılan araştırmalar sonucu, ülkemizde
de kullandığımız biyoteknolojik yeni ilaçlar üretiliyor! Bu
ilaçlar, kanserden tutun böbrek yetmezliğine kadar on-
larca hastalığa çare oluyor! Bu kadar da değil; “nano bo-
yutlarda çalışan bilgisayarların, nanomakinelerin ve na-
norobotların geliştirilmesinde” bile kullanılıyor!
Şimdi bilim insanlarımızın bu malzemeleri kullanarak
yeni ürünler araştırması/geliştirmesi, neredeyse olanaksız
kılındı! Tarım Bakanlığı’nın sıkı denetimi altına sokuldu!
Türkiye böyle bir ülke: Yabancılar üretebilir, bize sa-
tabilir, paralarımızı götürebilir, ama biz araştıramayız!
Bilimsel araştırmalara böyle ağır bir müdahaleyi ön-
gören bu maddeler, yasadan çıkarılmalıdır!
Siyaset, bilime köstek değil, destek olmak zo-
rundadır! Tabii, araştırmacı ülkelerin pazar sömürgesi
olmaktan kurtulmayı istiyorsak! Bunu isteyen var mı?
[email protected]
TÜSİAD Başkanõ Boyner, yönetenlerin her zaman ve her konuda hesap verebilir olmasõ gerektiğini söyledi
‘Önce hukuka saygõ’
İstanbul Haber Servisi - Türk Sa-
nayicileri ve İşadamlarõ Derneği (TÜ-
SİAD) Yönetim Kurulu Başkanõ Ümit
Boyner, AB uyum sürecinde adaletin,
Türkiye’nin en geri ve mutlaka, hemen
ciddi reformlara tabi tutulmasõ gereken
alan olduğunu belirtirken TÜSİAD
Başkan Yardõmcõsõ ve Parlamento İş-
leri Komisyonu Başkanõ Haluk Din-
çer de, Türkiye’de kanõksanmõş olan
uzun yargõlama sürelerinin adil yargõ-
lanma hakkõnõ ihlal ettiğini söyledi.
Dinçer, “Bu durumun önüne geçmek
için alınması gereken önlemlerden
biri de usul hukukunda yargılama-
nın hızlandırılması için kapsamlı de-
ğişikliklerin yapılmasıdır” dedi.
“En iyi Genç Hukukçu” ödül töre-
ninde konuşan Ümit Boyner, bu ödü-
le geçen yõl 7, bu yõl ise 16 başvurunun
geldiğini belirterek, “Hukuk devleti
kavramının her şeyden önce hukuka
saygı ve hukukun üstünlüğü olarak
algılanması gerekiyor. Bu ise huku-
ku yapanların ve onu uygulayanların
öncelikle yine hukukla bağlı olmala-
rını, vatandaşların ayrım gözetmek-
sizin kanunlar önünde eşit olmasını
ve yönetenlerin her zaman ve her ko-
nuda hesap verebilir olmalarını ge-
rektiriyor” diye konuştu.
Boyner, şöyle devam etti: “3-4 yıldır
toplum olarak bambaşka hukuk so-
runlarını izliyoruz. Örneğin gözal-
tında tutukluluk süresi, adaletin doğ-
ru dağıtılması için aksaklıklar taşı-
yabiliyor. Suçlanmadan veya suç tes-
pit edilmeden aylarca hatta yılı aşan
sürelerde vatandaşlar hapislerde tu-
tulabiliyor ve hayatlarından hiçbir-
şey çalınmamış gibi salıverildikleri-
ni görüyoruz. Küçük çocuklar taş at-
tıkları için terörist muamelesi göre-
biliyorlar ve terörist gibi hüküm gi-
yebiliyorlar. Bazı hukukçuların elin-
de hukukun siyaset aracı olarak kul-
lanıldığını görüyoruz. Hukuk adeta
siyasi tarafların hesaplaşma alanı
haline getiriliyor.” Boyner, bugün
Türkiye’de yargõ erkinin işlevinin ve sõ-
nõrlarõnõn halen yoğun olarak tartõşõlõyor
olmasõnõn, kuvvetler ayrõlõğõ ve hukuk
devleti ilkelerine ilişkin anlayõşõn henüz
parlamenter demokrasinin gerektirdiği
düzeye ulaşmadõğõnõn bir göstergesi
olarak yorumlanabileceğini kaydetti.
Ödülün 2009 konusunun “Medeni
yargılama hukuku” olduğuna dikkat
çeken Haluk Dinçer ise bu konuyu
seçme nedenlerini şöyle özetledi: “Ül-
kemizde artık kanıksanmış olan uzun
yargılama süreleri adil yargılanma
hakkını ihlal eder niteliktedir. Özel-
likle delillerin sunulmasının duruşma
aşamasında kalması, davaların so-
nuçlanmasını geciktiren nedenler-
den. Usulde değişiklik yapılarak tah-
kikat aşamasının duruşmadan önce
tamamlanmasını sağlayacak tedbir-
ler alınması gereklidir.”
“En İyi Genç Hukukçu Ödülü”nü
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakülte-
si Öğretim Görevlisi Mert Namlı
“Fransız ve Türk Hukuku’nda Çe-
lişmeli Yargılama İlkesi” eseri ile
Ümit Boyner ve Haluk Dinçer’den al-
dõ. Birinciye ayrõca 10 bin lira para
ödülü verildi.
İstanbul Barosu Başkanõ Aydõn: Hukuka saygõ göstermeyen hukukun içinde barõnamaz
‘Gerici-bölücü ittifakı’İstanbul Haber Servisi - İstanbul Ba-
rosu Başkanõ avukat Muammer Aydın,
baro üyesi bir grup avukatõn Hâkim ve
Savcõlar Yüksek Kurulu (HSYK) Baş-
kanvekili Kadir Özbek’e “Mahmut Esat
Bozkurt” ödülünün verilmesini dövizler
açarak protesto etmelerini eleş-
tirdi. Aydõn, avukatlarõn en önem-
li sorununun yargõ bağõmsõzlõğõ ol-
duğunu vurguladõ.
Aydõn, Sultanahmet’teki İstanbul
Adliyesi önünde İstanbul Baro-
su’nun kuruluşunun 132. yõlõ ve 5
Nisan Avukatlar Günü kapsamõn-
da yaptõğõ konuşmada, yargõ ba-
ğõmsõzlõğõ, ağõr iş yükü ve avukat-
larõn sõkõntõlarõ konusunda halen is-
tenilen adõmlarõn atõlmadõğõnõ söy-
ledi. Aydõn, “Ülkemiz için yargı
reformu kaçınılmaz bir gerekliliktir an-
cak bağımsız yargı ve tarafsız adalet il-
kelerine ve objektif ölçütlere aykırı dü-
zenlemelerle nesnel bir yargı reformun-
dan söz edilemeyeceği gibi, öngörülen sis-
teme de hukukun üstünlüğüne dayalı
bir demokrasi denilemez” dedi. Konuş-
manõn ardõndan ise Avukatlar Günü nede-
niyle avukatlar, adliyeye gelen yurttaşlara
kõrmõzõ, beyaz ve sarõ gül hediye etti. Ga-
zetecilerin sorularõnõ yanõtlayan Aydõn, bir
grup avukatõn Özbek’e ödül verilmesini pro-
testo etmelerini kõnadõ.
“Bu ülkede gerici ile bölücünün birlikte
hareket ettiği bir ortamda hukuk hiçbir
zaman galebe çalamaz. Hukuk her zaman
üstün gelmek zorundadır” ifa-
delerini kullanan Aydõn, sorum-
luluğunu aşan şekilde davranan
kişilere gereken işlemlerin yapõ-
lacağõnõ söyledi. Protestocula-
rõn çoğunun avukat olmadõğõnõ
söyleyen Aydõn, “Bir kısmı sa-
dece yandaşlık adına, sorun
çıksın diye oradaydı” diye ko-
nuştu. “Atatürk’ün Adalet Ba-
kanı olan Mahmut Esat Boz-
kurt’u aradan geçen 80 yıl son-
ra faşist olarak nitelemek kim-
senin haddine değildir” ifadelerini kulla-
nan Aydõn, “Şu bilinmelidir ki Türkiye’de
yapılmak istenenler kesinlikle ve kesin-
likle hukuk duvarına çarpacaktır” dedi.
İstanbul Barosu Başkanõ Aydõn, daha
sonra İstanbul Cumhuriyet Başsavcõsõ Ay-
kut Cengiz Engin ve İstanbul Adalet Ko-
misyonu Başkanõ Şefik Mutlu ile birlikte
Avukatlar Günü etkinlikleri çerçevesinde ad-
liyede resim sergisinin açõlõşõnõ yaptõ.
Genç:
‘Topbaş
görevden
alınsın’
TÜSİAD ‘En İyi
Genç Hukukçu
Ödülü’ Sabancı
Center’da
düzenlenen törenle
verildi. Ödüle değer
görüler Mert
Namlı’ya ödülünü
TÜSİAD Başkan
Yardımcısı Haluk
Dinçer, TÜSİAD
Başkanı Ümit Boyner
ve yarışma jürisi
başkanı Prof. Dr.
Yavuz Alangoya
verdi. (Fotoğraf: AA)
“En İyi Genç Hukukçu” ödül
töreninde konuşan Ümit Boyner,
“Hukuk devleti kavramõnõn her
şeyden önce hukuka saygõ ve
hukukun üstünlüğü olarak
algõlanmasõ gerekiyor” dedi.
Haluk Dinçer de Türkiye’de
kanõksanmõş olan uzun
yargõlamalarõn adil yargõlanma
hakkõnõ ihlal ettiğini belirtti.
Muammer Aydın.
TBB: SAVUNMA ÇÖKERSE
YARGI DA ÇÖKER
ANKARA (Cumhuriyet Bü-
rosu) - Türkiye Barolar Birliği
(TBB), “Güçlü yargı ancak
güçlü ve bağımsız savunmay-
la sağlanır. Savunma çökerse
yargı da çöker ve herkes al-
tında kalır” uyarõsõnda bulundu.
TBB’den 5 Nisan Avukatlar
Günü dolayõsõyla yapõlan açõk-
lamada, “Bağımsız savunmanın
temsilcisi ve yargının kurucu
unsurlarından olan avukatın
olmadığı, savunma ve avuka-
ta gereken önemin verilmedi-
ği yerde, hak ve adalet yoktur,
adil yargılanma yoktur, hukuk
devletinden de söz edilemez.
Savunma hakkı, adil yargı-
lanma hakkının başlangıcı ve
temelidir” denildi. Adil yargõ-
lanma hakkõnõn, “silahların eşit-
liği”ni zorunlu kõldõğõ belirtilen
açõklamada, avukatlar ve onlarõn
örgütlerinin anayasadaki yerinin
de “yargı” bölümünde olmasõ
gerektiği belirtildi.
Yargõnõn yapõlanmasõnda avu-
katlarõn ve barolarõn yer alma-
sõnõn zorunluluk olduğu kayde-
dilen açõklamada, “Başta Ada-
let Bakanlığı ve Adalet Ko-
misyonları olmak üzere, ada-
let ve yargı hizmetlerinin yü-
rütülmesinde, yargının idari
yapılanması da dahil olmak
üzere yüksek mahkemelerde,
avukatlar ‘yargõ mensubu’ ol-
malarının sonucu olarak yer
alıp temsil edilebilmelidirler.
Savunmayı çökertip yargıyı
ayakta tutmak olanaklı değil-
dir” değerlendirmesi yapõldõ.
Güneydoğu’dan İki Manzara: Baykal’a Saldırının Perde Arkası!..
ANKARA (Cum-
huriyet Bürosu) -
Tunceli Bağõmsõz Mil-
letvekili Kamer
Genç, “Tayyip Erdo-
ğan’ı göreve davet
ediyorum. Ortada fol
ve yumurta yokken
Adana Belediye Baş-
kanı’nı görevden al-
dın, İstanbul Beledi-
ye Başkanı’nı da gö-
revden al” dedi.
Genç, parlamentoda
düzenlediği basõn top-
lantõsõnda, Danõştay 1.
Dairesi’nin, “İçişleri
Bakanlığı’nın, İstan-
bul Büyükşehir Bele-
diye Başkanı Kadir
Topbaş ve Fen İşleri
Daire Başkanı Abdur-
rahman Uçak hakkın-
da soruşturma izni
vermemesine ilişkin
kararın kaldırılması-
na” karar verdiğini
kaydetti. Genç, “Tay-
yip Erdoğan’ı göreve
davet ediyorum. Or-
tada fol ve yumurta
yokken, bir ihbardan
dolayı, Adana Beledi-
ye Başkanı’nı görev-
den aldın, İstanbul
Belediye Başkanı’nı
görevden almasını
öneriyorum” dedi. İs-
tanbul Belediyesi’nin
2 bine yakõn ihalede,
pazarlõk usulünü kulla-
narak ihaleleri kendi
yandaşlarõna verdiğini
belirten Genç, “İstan-
bul Belediyesi AKP
döneminde, tarihte
görülmemiş talan ve
soygunlarla karşı
karşıya kalmıştır” di-
ye konuştu. Genç, ge-
reğinin yapõlmamasõ
halinde, konuyu her
gün gündeme getirece-
ğini söyledi.