19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
PERİHAN ERGUN Tüm acı veren, karamsarlık getiren olaylara karşın, akılla yaşama sevincini yitirmeden ömrümüzü sürdüreceğiz. Bu önce kendimize, giderek toplumumuza ödememiz gereken önkuraldır. Geçen haftayı gene acılı umutlu olaylarla bitirdik. Önce Çukurca’da hain terörün mayın tuzağında canlarını yitiren üç askerimizin şehadetine aileleriyle birlikte tepkili göz yaşları döktük. Hele Kırıkkale’nin 42. şehidi olan Uzm. Çavuş F. Aydoğdu’nun 5 yaşında yetim kalan kızının “Anne herkes buraya niye toplandı?” deyişi acıları daha çok kabarttı. Kayserili Uzm. Çavuş, N. A. Sağır, Timuçin adını verdiği üç günlük oğlunu göremeden, bir de Uzm. Çavuş M. Kaya Çelik ana rahminde üç aylık yavrusunun doğum sevincini yaşayamadan şehit oldular. Gelecekte yavrularının yetimlikleriyle hançerlenmiş yüreklerine nasıl merhem olunacağını düşünüp acı duymamak elde değil. Yetmedi, bir de Gaziantep Zırhlı Tugayı’nda görevli Uzm. Çavş. Halil Tuğ elinde patlayan bombayla şehit düştü. Şemdinli’de arazi taramasında bir uzman çavuş da PKK’nin döşediği mayının patlamasıyla ağır yaralandı. Şimdi bana artık alışageldiğimiz ve kanıksadığımız bu şehitlerle gaziyi niye bu denli ayrıntılara girerek lafı uzatıyorsun, diyebilirsiniz. Bizler ülkede sanal gündemlerle önemli konuları, balık hafızasıyla unutarak yaşamayı iş edindiğimiz için, işte bunun en canlı örneği: 30 bini aşan, kendi hemşerilerinin de içinde bulunduğu kayıplarımızın sorumlusu terör başının, İmralı’da tutuklu olmasına karşın yaptıklarından hiç vicdan azabı duymadan avukatları aracılığıyla sonu gelmeyen istemlerine boyun eğdirdiğine isyan etmemek elde değil de ondan.. Bir de Kurtuluş Savaşımızda tüm cephelerde vatandaşlık bilinciyle yüzlerce şehit veren Kürt kökenli kardeşlerimizi, emperyalistler kendi çıkarlarına araç ederek, TC’ye karşı Lozan Antlaşması’nın kiniyle kışkırtarak, üniter devlet yapımızı parçalamayı Atatürk cumhuriyetini dergilerinde çizdikleri haritalarla yok etmeyi amaçladıklarını, stratejik ortaklık rüyalarına dalan aymazların gerçekleri görmelerini, beyinlerini uyandırmayı belki sağlayabilirim ümidini taşıyarak yazıyorum... Bu izlenimlerle karamsarlığa düşmüşken, cenazelerin vatan toprağına verildiği 31 Mart günü, çizgi ustası Zafer Temoçin’nin gazetemizdeki karikatürüyle kendime geldim. Kesilip duvara asılacak yapıtının birinci dikdörtgeninde 657’de Muaviye’nin beş mızrağı Kuranıkerim’leri ortasından delerek geçmiş, ikinci dörtgende de gene Muaviye! 2010’da bu mızrakların süngüleriyle anayasa kitapçığını delip geçmiş. Bu, kitaplara sığdırılamayacak anlamdaki karikatürü ne denli anlatmaya çalışsam da özüne uygun açıklayamam. Bilindiği gibi İslam tarihinde Muaviye ile oğlu Yezit, İslamın özüne ters düşen, Şam’da kurdukları makam ve saltanat hırslarıyla Hz. Muhammed’in torunlarının imametini yadsıyarak kanlı Kerbela (Ker-ü bela) canilikleriyle ve Ehl-i beyt düşmanlığıyla tarihe yazılmışlar, onların sayesinde daha önce bilinmeyen mezheplerin oluşturulmasıyla bölücülüğün simgesi olmuşlardır. Bu vakanın tüm acılarına karşın Hz. Hüseyin’in yoldaşlarıyla birlikte Kerbela’da 40 gün 40 gece aç ve susuz bırakılarak öldürüleceğini bildiği halde dik duruşu hepimizin esin kaynağı olmalıdır. Umarım aynı sanal darbe tertipleriyle, hayali suçlamalarla aylar, hatta yıllardır Silivri tutukevinde özgürlüklerinden yoksun kalan D. Perinçek, Mustafa Balbay, Tuncay Özkan gibi doğru sözün yazarları gazetecileri; organ naklinde, bilimde övüncümüz olan Prof. Haberal gibi ülkemizin örnek değerlerini asker ya da sivil, saygı ve sevgi duyduğumuz kişilerin daha fazla geciktirilmeden tutukluluklarının kaldırılarak, muhakeme edilmelerini toplumda gerçekleri bilenlerce büyük bir beklentiyle isteniyor. Tarihe kara yazılarla bir kara bulut gibi geçeceği mutlak olan bu yargılamanın artık bitirilmesini ulusumuzun onurunun ayakta kalmasını isteyenler, ivedilikle bekliyorlar. TEKEL işçileri 78 gün süren direnişlerinden, Danıştay’dan çıkan 4/C haksızlığının kararından sonra, konfederasyonlarının 1 Nisan’da tekrar bir günlük toplanılacağının ilanıyla onurlu direnişlerinden geçici olarak vazgeçip yöre ve yuvalarına dönmüşlerdi. Karar verilen günde 1000 emekçi tekrar Ankara’daki Türk-İş’in önünde toplanmak üzere yola çıktılarsa da kentin girişinde, otogarlarda onları dağıtmakla görevli 6 bin polisle durdurulmak istendiler. Şehre girebilenler gene coplarla biber gazlarının zulmüne uğradılar... Sanki hak aramaya gelen bu bir avuç işçi istilacı düşman ordularıydı. Yaradan izan ve insaf versin. Bu işlemleri reva görenler cumhuriyetle beraber bu emekçilerin katkılarıyla iktidarlarının nimetlerini yaşadıklarını hatırlayarak, çoğunluk sarhoşluğundan ayılıp emek hakkını, Tanrı hakkı bilerek vermelidirler. CMYB C M Y B ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] HARBİ SEMİH POROY OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc yahoo.com Umutlu Yaşama Devam! HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] 6 NİSAN 2010 SALI CUMHURİYET SAYFA 15 Türkiye’de neler oluyor? Recep’in dediği oluyor! Yönetim Bülent Sümerkan: “William Shakespeare sanki günümüzde yaşamış: Bugünlerin talihsizliği delilerin körleri yönetmesidir.” Müşteri Zekai Buluç: “AKP’nin sağlıkta reform söylemiyle yaptığı açılımın açılımı: Ölen ölür, kalan sağlar müşterimizdir!” Özel Faruk Yıldız: “Ülkemizde sıkıyönetim, olağanüstü hal yokken, Demokrasi Recep’le şaha kalkmışken, niye özel yetkili mahkemeler var!” YağmurDeniz Hükümet borazanı TRT’nin manşetleri HEMEN her televizyon kanalı sabahları gazetelerden alıntı yaparak, seyircileri bilgilendiriyor. Halkın parasıyla yayın yapan hükümet borazanı TRT de ise son zamanlarda önemli bir değişiklik olmuş; gemi azıya almışlar. Prof. Dr. Murat Özmen anlatıyor: “Gazete başlıkları okumaya en yüksek tirajlı olduğunu iddia ettikleri Zaman’la başlayıp en az tirajı olduğunu iddia ettikleri Cumhuriyet’le bitiren güdümlü ve yandaş spikerler son günlerde Cumhuriyet’ten halka aktarabilecekleri manşet bulamıyorlar. Gazeteyi evirip çevirip bir kenara koyuveriyorlar. Görüntüleri tabii çok komik oluyor. Ne de olsa Deniz Feneri davasını ve AKP anayasasının laik cumhuriyetin temellerine kibrit suyu olacak süper yönlerini aktaran manşetleri okumak zavallıların içlerinden gelmiyor. Benim Cumhuriyet çalışanlarına önerim, lütfen TRT için bundan böyle Cumhuriyet’in birinci sayfasını magazin haberlerine ayırınız. Böylece hükümetin, halkın vergileri ile işlettiği ve 24 saat AKP yayını yaptırdığı milli ve dini TRT’miz belki Cumhuriyet’e ve onun manşetlerine de yer ayırmaya başlar. Hatta belki Cumhuriyet’in bu tür haberlerini Zaman’dan önceye bile alır! Önce hariçten program yaptırdıkları liboş tayfalarına ödedikleri astronomik paraları açıklasınlar! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” BÜTÜN Türk vatanperverleri bu muazzam ve şanlı günün sevinci ve heyecanı içindedirler. Çürümüş, süfli politika tertiplerinin şahsi ihtiraslarla Türkiye’yi en tehlikeli badirelere, kardeş kavgalarına sürüklemek üzere olduğu bir sırada, Türk Silahlı Kuvvetlerinin medeni bir şekilde devlet idaresine el koymaları ve memleketi karanlık bir akıbetten kurtarmaları, tarihimizin büyüklüğüne yakışan mutlu bir hareket olarak, milletimize hür ve insan haklarına uygun yeni ufuklar açmaktadır. Kara ve şüpheli günler selamete ermiş ve Türk milleti, Silahlı Kuvvetlerinin şahsında mukadderatına hâkim olmuştur. Silahlı Kuvvetlerimiz tam zamanında ve üstün bir anlayışla. Milletin kaderini, gitmekte olduğu kötü yoldan bir anda aydınlığa çıkarmıştır. Her türlü yalan, baskı ve küçük oyunlardan uzak olarak, kurucu meclisin koyacağı demokratik prensipler çerçevesinde yakında serbest seçimlere gidilecektir. Vatandaşların vakur bir anlayışla aynı milletin çocukları olduklarını hatırlamaları, hukuk ve insan haklarının koyduğu esaslar içinde, hür bir memlekette yaşayabilmek için birbirlerine kardeşçe davranmaları bugün her zamandan ziyade milli bir vazife olmuştur. Artık hiçbir partinin rozeti kanundışı bir imtiyazın sembolü olmayacaktır. Güzel vatanımızda eşit ve hür olarak insanca yaşamanın saadetini paylaşacağımız dakikalar yakındır. Kinsiz, baskısız ve zindansız kardeşçe bir sevginin memleket üzerinde esen saadetini duyuyor ve bu büyük günü candan alkışlıyoruz. Nefretlerin, kıskançlıkların ve ahlaksızlıklarının uğursuz bulutları dağılmaktadır. Bütün vatandaşların bu yeni devrin kapısından bir tek vücut halinde girmeleri ve her türlü şahsi duyguların üzerinde, memleket menfaatlerini düşünmeleri en kutsal vazife olmuştur. Hakiki hürriyetin saati çalmıştır. Atatürk’ün inkılaplarına bağlı olarak demokratik bir memlekette Türklüğün şerefine yakışan bir nizamın temelleri atılmaktadır. Yaşasın Türk milleti, yaşasın Türk ordusu. Büyük Gün başlıklı yazı burada bitiyor. Kim bu Türk ırkçısı, asker şakşakçısı diye merak ediyorsanız; o sıra 10 yaşında olan Ahmet’le 7 yaşında olan Mehmet’in babası Çetin Altan’dan başkası değil! Büyük Gün GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM Yargı, Basın ve TSK Taraftır! UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Güney Ameri- ka’nõn tropikal böl- gelerinde yetişen, armut büyüklüğün- de ve lezzetli bir meyve. 2/ Acele, tez... Sõkõntõ verme, üzme. 3/ Mõsõr unuyla yapõlan bir yemek. 4/ Bir mey- ve... Baştan sona bestelenmiş konuş- malardan oluşan ti- yatro oyunu. 5/ Bir kimsenin davranõşlarõna temel olan ahlak ilkeleri- nin tümü... En kõsa zaman süresi. 6/ Bir tür yumurtalõ ve hafif hamur tatlõsõ... Duman lekesi. 7/ Müzik- te zaman öğesi... Bir nota. 8/ Kötü beslenmenin yol açtõğõ hastalõklarõ, yiye- ceklerin besin değerlerini inceleyen sağlõk bilgisi dalõ. 9/ Yolcu evi... “Karac’oğlan der ki taptõğõm --- / Yõ- kõlmaz Tanrõ’nõn yaptõğõ yapõ”. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Ege Bölgesi’nde ayçiçeğine verilen ad... Bir nota. 2/ Ko- nut... Merkür gezegenine verilen bir başka ad. 3/ Moto- run eskiyen ya da aksayan parçalarõnõ değiştirerek ya da onararak motoru yeni duruma getirme işlemi. 4/ Kaz Da- ğõ’nõn antik dönemlerdeki adõ... Doğu ve Güneydoğu Ana- dolu’ya özgü bir tür köfte. 5/ Gemilerde, küçük yaşta tay- fa yamağõ... Âdem ile Havva’nõn üçüncü oğlu. 6/ Konya ilinde bir baraj... Eskişehir’e özgü, çubuk biçiminde bir tür helva. 7/ Bir tür hafif ve kaba ayakkabõ... Uzaklõk işa- reti. 8/ Paylama... Kredi kartõyla yapõlan alõşverişlerde, kul- lanõcõya verilen fiş. 9/ Bir yerde biriken sõvõlarõ dõşarõya akõtmakta kullanõlan oluk ya da boru... Işõk kaynağõnõn 1 saniyede çevresine yaydõğõ õşõk enerjisi. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 F İ L B A H A R E D A T U R A Ç S E P Y A A Z A L A S O A K İ M E L E M A N Y A Ğ K A R İ Y E R E T İ A L A İ N Ü A L İ Y E V N O T N A Ş A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Başbakan, konuşmayı ana muhalefet partisi liderinden çok daha fazla seviyor. Kendisi de grupta her salı konuşmasına rağmen, bunun dışında hafta içi, yetmezse her hafta sonu dört bir yerde korku tohumları ekiyor, gündem de bu hat üzerinden gidiyor. Bu tartışmaları TV’lerde izlerken çıldırıyorum! Sahtekârca yaratılan yanıltıcı her ortamda, sanki yobazlar demokrat ve ilerici, ulusalcılar ise statükocu ve özgürleşmeye direnen yasakçılar! Panellere, bu Cumhuriyetin temel felsefesini her saldırıya karşı savunmuş Yekta Güngör Özden, Vural Savaş, Sabih Kanadoğlu gibi isimler çok az çağrılıyor. Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy ve Uğur Mumcu başka yöntemlerle susturuldu. 1987’den beri bu sorumluluğu üstlenmiş olanlardanım. Beni de yok denecek kadar az çağırıyorlar artık! Nazlı Ilıcak, Taha Akyol veya Burhan Kuzu rahatça at koşturup, “AK Parti’nin neden bu ülke için demokrasi meleği sayılması gerektiği” konusundaki gülünesi tezlerini böylece rahatça ortaya döküyorlar. Bu tartışmalarda, bizleri temsil edip bu demagojilere sadece direnen arkadaşlarımız ise büyük bir hata yapıyorlar: Hep müdafaada kalmanın ötesinde, tartışılan sözde ‘demokratikleşme’ paketine bakarken, AKP’nin bugüne kadar yalnız yasaklar, tehditler, antidemokratikleşme, fişleme, yaşam tarzlarına saldırı, sansür, gençlere, işçilere cop, Atatürkçüleri dışlayan kadrolaşma, özgürlükleri ve ülke huzurunu bozucu eylemleri nasıl hoşgörüsüzlükle uyguladıklarını hatırlatmıyorlar. Kalkıp, halkın çoğunun anlamayacağı teknik konularda, -haklı oldukları halde- boğuluyorlar ve AKP’nin oyununa gelip, maddelerin sahte demokrat kalıpları içindeki kısırdöngülere hapsoluyorlar. Herkes bu tartışmalarda bir “tarafsızlık”tır tutturmuş gidiyor. Başbakan, yargıya “Bizden çok siyasetçi olmuşlar. Bu işi bu kadar seviyorsan, çıkar cüppeni siyaset meydanına çık” diyebiliyor! Başbakan’ın her şeyden önce şunu bilmesi lazım: Yaratılan kaos ortamına göre yargı tabii ki ‘taraf’tır ve öyle kalmaya mecburdur. Yargı, oyunun kurallarına taraftır. Yani bu devletin kuruluş felsefesine ve anayasasına taraf kalmaya, kuvvetler ayrılığı prensibi doğrultusunda yerini korumaya zorunludur. Yani, oyunun ana kurallarına... Bunları değiştirmeye kalkmak, rejim darbesi ile olur. Bu değişikliklerin yapılması “teklif dahi edilemeyeceği”ne göre, bu ancak silahla olur. Hukukçu da tabii ki bu demokrasi dışı illegal oldubittiye direnecektir. Türkiye Cumhuriyeti, meydanı boş bulan herkesin kafasına göre şekillendirmeye çalışacağı bir muz cumhuriyeti değildir. Tam tersine bazı kişi ve kurumlar, meydanı boş bırakıp bu hissi verdilerse, bu onların ayıbıdır. Yargının tarafsızlığı şudur: Yargı, sağ veya sol ekonomik model seçmez, kurallar içinde A veya B kişisine, partisine eşit mesafededir. Bu tartışmalarda konu ister siyaset, ister iş akdi olsun tarafsızdır, dürüsttür. Ama oyunun kurallarını koruyanlar ve ona tecavüz etmek istediklerini açıkça ortaya koyanlar arasında yargı tabii ki taraf olmaya mecburdur. Dolayısıyla, bu kuralları CHP koruyorsa, yargının aynı paralelde olması ne şaşırtıcıdır, ne de CHP’lileşmedir. Aklın ve hukukun yolundan gitmektir. Bu söylediklerimiz bu ülkenin yasalarına saygılı her kurum için de geçerlidir. Basının bu kavgalarda “tarafsız” kalma seçeneği yoktur. Çünkü aynen laik demokratik rejimde olduğu gibi, basın da bu tehditlere zamanında cesurca direnç gösteremezse, önce ana hammaddesi olan özgürlüğünü kaybeder, ardından da kendisi yutulur. Basında kimi ‘anchorman’lerimizin yaptığı gibi Cumhuriyet değerlerinin iğfal edilişini, grand prix otomobil yarış sonuçları haberleri gibi vermeleri aymazlık ve ihanettir! Çünkü Cumhuriyete tecavüz edilmesi, cinsel tecavüz suçundan daha hafif bir olgu değildir. Demokrasi kolay yok olur, fakat sonra 100 kuşak geri gelemez. Örneğin Ruhat Mengi’nin bu alandaki tavrı, doğru tavırdır. Karşı tarafın yorumlarını dinliyor, onlara söz hakkı veriyor ama kendi görüşü var ve onu anayasa temeli ile beraber koruyor. Keza TSK de bu ülkede yarın yönetime sahip olabilecek her görüşün ordusu olamaz. Bu ülkenin kuruluş felsefesini temsil eden ana kırmızı hatları ihlal edemez. Bu sınırlar da “siyasete karışmak” anlamına gelmez. Oyunun kuralları ve ülkenin değiştirilemez kuruluş antlaşmalarının gereğidir. Bilmek ve görmek istemeyenlere duyurulur. [email protected] www.bedribaykam.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle