19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 3 NİSAN 2010 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Özelleştirmenin İyisi Gelişmiş ekonomilerde devlet işletmelerinin, kurumsal yönetime kavuşturulmadan özelleştirilmesi artık hiç yapılmıyor. Çünkü özelleştirilmeden önce kurumsallaşmamış olan devlet işletmeleri, genellikle ya hiç çalıştırılmadan kapanmakta ya da çok küçülmektedirler. Buna karşılık öteki bazı ülkelerde, devlet işletmelerinin kurumsallaştırılmadan özel sermayeye satıldığı, başarısız olanların tasfiyeye tabi tutulduğu ve ülke ekonomilerinin bu özelleştirme uygulamaları nedeniyle büyük zararlara uğradıkları da çok görülen olaylardandır. Ülkemizde, özelleştirme adı altında çalışan devlet işletmelerinin parçalandığı, parça parça satıldığı ve hatta bazılarının da tasfiye edilmek suretiyle özelleştirildikleri(!) görülmektedir. Ülkemizde, bu ikinci türden özelleştirmelerin örnekleri çoktur. SEKA, Et-Balık, Türkşeker, Türk Otomotiv Endüstrileri AO, Sümerbank’ın Bursa Merinos, Bakırköy Pamuklu Mensucat gibi fabrikaları ile satış mağazaları gibi özelleştirme uygulamaları, bu tür kötü örneklerden birkaçıdır ve ülkemizde bu tür özelleştirmelerin sayıları oldukça fazladır. Sonunda çok önemli işyerlerinin kapanmasına neden olan bu kötü özelleştirmelerin neden olduğu zararların bir hesabı da henüz ortada yoktur. Bize göre, işletme yönetimi alanındaki büyük ilerlemeler ışığında, işsizlik ve üretim düşüşlerine neden olacak bu tür uygulamalara gerek yoktur ve bundan daha iyisini yapma olanakları ve özelleştirmenin daha iyi örnekleri vardır. Bu konuda kurumsallaştıktan sonra yapılan özelleştirmelerin en iyi örneklerinden biri, İngiliz Telefon Şirketi’dir (British Telecom). Güney Kore gibi ülkemize benzerlikleri olan ülkelerde de başarılı örnekler vardır ve bunların en ünlülerinden biri, dünyanın en büyük beşinci çelik üreticisi olan Güney Kore’nin Pohang Iron and Steel Company (POSCO) şirketidir. POSCO, 1 Nisan 1968’de sermayesinin yüzde 100’ü devlete (yüzde 56.2’si Hazine’ye, yüzde 43.8’i bir devlet şirketi olan Kore Tungsten’e) ait bir devlet işletmesi olarak kurulmuş ve 1973’te 1 milyon 30 bin ton yıllık ham çelik kapasitesi ile üretime başlamıştır. POSCO’nun üretim kapasitesi, 1983’te 9.1 milyon, 1985’te 11.8 milyon, 1992’de 20.8 milyon, 2004’te de 28.7 milyon tona yükseltilmiştir. Şirket, bu hızlı büyümenin gerektirdiği yatırımların tümünü kendi kaynaklarıyla karşılamış ve devletten yardım görmemiştir. Güney Kore hükümeti, 1985’te POSCO’yu özelleştirmeye karar vermiş, 1988’de Borsa aracılığı ile küçük sermaye paylarını satmaya başlamıştır. Bu arada yüzde 34.1 oranındaki sermaye payını da halka açılma yöntemi ile yine küçük tasarrufçulara satmıştı. Şirketin sermaye payları, halka arz yöntemiyle, Kore, New York ve Londra borsalarında da satışa sunulmuş ve 2000 yılı sonunda şirkette “hâkim ortak” kalmamıştı. 2004’te şirketin 89 milyon hissesi bu üç borsada işlem görmeye başlamış ve bu yılın sonunda ortak sayısı da 150 bini geçmişti. 2003 sonunda şirket sermayesinin yüzde 66’sının yabancı yatırımcıların mülkiyetinde olduğu tahmin edilmekteydi; sermayenin yüzde 9.3’ü şirketin kendi kasasında, yüzde 3.3’ü Japon Çelik Şirketi’nin, yüzde 3.2’si Singapur devletinin, yüzde 5.6’sı Güney Kore devlet kurumlarının elinde bulunmaktaydı. Geri kalan hisseler de küçük yatırımcıların elindeydi. Bu özelleştirme uygulamasından sonra şirket yönetiminde devletin ve büyük ortakların payı gittikçe azalmış ve 2004’ten başlayarak şirket 15 kişilik yönetim kurulu ve onun kendi üyelerinden kurduğu 6 alt komite tarafından yönetilir duruma gelmişti. 15 kişilik yönetim kurulunun 6 üyesi, şirkette yönetim görevi olan kişilerden, 9 üyesi de şirkette yönetim görevi olmayan kişilerden oluşmuştu. Yönetim kurulu üyelerinden oluşan 6 alt komite şunlardı: 1) Yönetim Kurulu Üyeleri Öneri Komitesi; 2) Değerlendirme ve Ücretlendirme Komitesi; 3) Finans ve Operasyon Komitesi; 4) Yürütme (İcra) Komitesi; 5) Denetim Komitesi; 6) İçerden Öğrenenlerin Ticaretini Önleme Komitesi. Kurumsal yönetim ilkelerinin tümünü en iyi biçimde uygulayan şirket, son yıllarda ilgili değerlendirme kuruluşlarından yüksek başarı ve kurumsal yönetim ödülleri almaktaydı. Egemen ortağı bulunmayan POSCO, bize de ışık tutabilecek özellikler taşımaktadır. maysan@[email protected] Yükseltilen Değer Salih Memecan, 1970’li yıllarda ODTÜ öğrencisi iken Ankara’da, CHP çizgisinde yayın yapan Barış gazetesine karikatürler çizerdi. O zamanlar yükselen değer soldu. Salih Memecan da solcuydu o zamanlar. Aralık 1974’te yayımlanmış “Kare Düşün- ce” adlı kitapçıktakine benzer; faşist, ge- rici düşünce ve uygulamalara karşı çıkan karikatürlere imza atardı. Zaten ne olduysa, ODTÜ Mimarlık Fa- kültesi’nde lisans ve yüksek lisansını bi- tirdikten sonra “fullbright bursu” ile gittiği ABD’de oldu. Döndüğünde, 12 Eylül sonrası kurgula- nan kaliteli demokraside yeşertilen kalite- li medyanın kaliteli çocuklarındandı artık. En son, yeni kurdurulan Medya Derne- ği’ne de başkan yapıldı. Yükseltilen değerimiz Salih Memecan için “Yürü ya kulum” denmiştir bir kere, sır- tı yere gelmez... Değişen Yüz Dil Derneği’nin dü- zenlediği “Cengiz Bektaş’a Saygı” ge- cesinde, usta şair- mimarın bir sapta- ması çağrışımlar ya- rattı bizde: “Tanımadığınız bir kentin içinden, şöyle bir geçerken, burada oturanların uygarlık- ları, yaşama sevgileri, giderek yönetim bi- çimleri üzerine bir di- zi izlenimleri hemen edinivermeniz, yapı- larla, içlerinde otu- ranların kişiliklerinin benzerliğinden ileri gelir. Bir kentin içinde yaşayanları getirip kendilerine uygun ol- mayan bir başka ken- tin içine yerleştirelim, en çok bir iki kuşak sonra kentin yüzü de- ğişir.” Ülkemizin yüzünün nasıl değiştiğini sor- gulayanlar için kilit düşüren bir anahtar sanki bu sözler... Yıkılanın Yerine Devrimci Cumhuriyet’i yıkıyorlar, bunu çok iyi anladık. Yerine ne koyacaklar? Bir de onu anlayalım: Kadınları kapatmak öz- gürlük, gerici eylemlerin odağı olmuş partileri ka- patmak yasak olacak. Türkiye’ye yeni fabrikalar eklemiş olan işletmeleri; eşe dosta, süpermarket- çi milletvekillerine satma- nın önündeki tüm engel- ler kaldırılacak. Satılan kamu mallarında çalışan- ların hak aramaları ise yasaklanacak. İmam ol- mak için imam okuluna gidenler; hekim, kayma- kam, hâkim, mühendis, kimyager filan olabilme özgürlüğüne kavuşacak- lar. Askerlerden de so- rumlu sivil yöneticilerin Yüce Divan’a gönderil- mesi neredeyse olanak- sızlaştırılırken sivillerin de- netimindeki askerler Yü- ce Divan’a gönderilebile- cekler. Anayasa değişecek de- ğişmesine de... İşsizlik, yolsuzluk, yok- sulluk, sosyal adaletsizlik, emek sömürüsü, emper- yalizme göbekten bağlılık hiç değişmeyecek. Dedik ya: Devrimci Cumhuriyet’i yıkıp ikinci cumhuriyeti inşa ediyorlar. Karşıdevrimlerin temel özelliğidir: Devrimi yıkıp köhne- miş çürüklüğü sürdürürler. İzmir Tabip Odası’nın bildirisi, demir attığımız gerçekten çok acıklı limanı be- timliyor: “Sağlık Bakanlığı’ndan talep ediyoruz! Din İşleri Yüksek Kurulu’nda Diyanet İşleri Başkanlığı mensubu olmayan, din ile ilgili bir kuruluşta çalışmayan ve din işleri ile ilgisi bulunmayan tıp fakültesi mezunu bir üye olsun. Nasıl klinik araştırmalar hakkında yö- netmelik değişikliği yaparak, İlaç Klinik Araştırmaları Etik Danışma Kurulu üye- liğine bir ilahiyat fakültesi mezununu ge- tirmektesiniz... Nasıl bilimde Tanrı ve din merkezli etik anlayıştan uzaklaşıldığı, 15. yüzyılın normlarına gerilemeye çalış- maktasınız... Gelin Diyanet İşleri Baş- kanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu’nun Çalışma ve Usul Esasları hakkında yö- netmeliği değiştirin. Bu kurulun bir görevi de, yönetmelikte yazdığı üzere, dini konularda inceleme ve araştırma- lar yapmak, yaptırmak ve sonuçlarını de- ğerlendirmek değil mi? Meslektaşlarımız sizlere bu kurulda yardımcı olurlar. Za- ten biliyoruz bilim ile dini bir bütün içe- risinde görüyorsunuz. Ya da vazgeçin bu düşüncenizden ar- tık. Germeyin ve geriletmeyin bilim normlarını. İlaç klinik araştırmaları ile ilgili uygu- lamalar ve tutumların iyi ya da kötü, doğ- ru ya da yanlış olarak değerlendirilme- si ve bu değerlendirmelerin belirli ilke- lere oturtulması işini, insan yaşamı ve sağlığı noktasından neyin doğru, savu- nulabilir ve geçerli olduğuna dair çı- karsamaları, yarar sağlama, zarar ver- meme, özerkliğe saygı ve adalet gibi il- keler doğrultusunda ortaya koyma ko- nusunu, bilimsel kurum ve kuruluşlar ile tartışarak, ortak akıldan çıkan bir mev- zuat ile çözün. Bilim, etik ve laiklik hassas konulardır. Bir mevzuat mı çıkarmak istiyorsunuz? Dayatmayın, oldubittiye getirtmeyin. Bir kere olsun tartışarak ve uzlaşarak bir iş yapın.” İlahiyatçının Yan Etkileri Tarım Politikalarına Sivil Deklarasyon SADIK ÇELİK Avrupa’da tarım ve gıda politikalarının geleceği ile ilgilenen birçok Avrupalı sivil toplum örgütü, sağlıklı, sürdürülebilir, adil ve karşılıklı destekleyici bir Ortak Tarım Politikası için Avrupa Gıda Deklarasyonu’nu imzaladılar. Avrupa’da pek çok sivil toplum örgütünün imzaladığı Avrupa Gıda Deklarasyonu, Avrupa’da gıda egemenliğine doğru bir değişim için geniş bir hareket yaratma çabasının ilk adımı olarak görülüyor. Deklarasyon metninde Avrupa Birliği’nin Ortak Tarım Politikaları’na dikkat çekiliyor. Bilindiği üzere Ortak Tarım Politikaları yarım yüzyıldan beri doğal kaynakların sürdürülemez bir biçimde tüketilmesine ve fosil yakıt kullanımına dayalı sanayileşmiş bir gıda sistemine neden oldu. Bu durum aynı zamanda iklim değişikliğine ve biyoçeşitliliğin kaybolmasına da katkıda bulunuyor. Mevcut tarım politikaları özellikle Avrupa’da sağlıksız beslenmenin yaygınlaşmasına, sağlıksız gıda sisteminin oluşmasına da neden olmakta. Tarımda ulusaşırı gıda ve tarım şirketlerinin endüstriyel üretim modeliyle tarımı şirketleştirmeleri ve köylüleri, çiftçileri tasfiye etmeleri sürdürülebilir aile tarımını azaltıp yerel gıda kültürünün maalesef daha da gerilemesine neden oldu. Bu sebeple günümüzdeki gıda sistemi, yağ ve kaloriyi yüksek, sebze, meyve ve tahılları ise en düşük miktarda içeren beslenme biçimlerini destekliyor. Geleceğe bakarsak durumun pek de iç açıcı olmadığını görmek zor değil. İklim değişikliği, doğal kaynakların tahribatı, biyoçeşitlilikteki kayıplar, artan enerji fiyatları gıda üretimini her geçen gün daha da zora sokuyor. Diğer taraftan hızla artan dünya nüfusu, kimi ülkelerde açlığa, sefalete sebep olurken kimi ülkelerde de aşırı ve yanlış beslenmeden kaynaklanan obezite gibi hastalıklar insanlığı tehdit ediyor. Bu sebeple Avrupa Parlamentosu Tarım Konseyi’nde tartışılan Ortak Tarım Politikaları’nın 2013 yılından sonraki geleceği yalnızca AB ülkelerinin değil tüm ülkelerin ortak sorunu ve kaygısıdır. Bu bağlamda oluşturulacak yeni Ortak Tarım Politikaları, adil, kapsayıcı, şeffaf ve sürdürülebilir bir gıda sisteminin gelişmesine katkıda bulunarak yaşanılan sorunlara çare olmalıdır. İnsanlığın geleceğini yakından ilgilendiren gıda ve tarım konusuna ancak farklı politikalar uygulanarak çözüm getirilebilir inancıyla yayımlanan Avrupa Gıda Deklarasyonu, “İnsanların tümü sağlıklı, güvenli ve besleyici yiyeceğe ulaşabilmelidir. Üretim, dağıtım, pişirme ve yeme şekillerimiz Avrupa’nın kültürel çeşitliliğini desteklemeli, eşitliği sağlayacak bir sürekliliği ve sürdürülebilirliği olmalıdır. Ayrıca Avrupa Birliği, halkların gıda arzında sürdürülebilir aile tarımının çok önemli rolünü tanımalı ve desteklemelidir. Bütün insanların, sağlıklı, güvenli ve besleyici gıdaya ulaşımı temel insan hakkı olmalıdır” görüşünü savunuyor. Türkiye’deki pek çok gıda ve çiftçi örgütünün de onayladığı deklarasyon bireysel olarak da imzalanabiliyor. Bunun için www.ipetitions.com/petitio n/eucap internet sayfası oluşturulmuş. Ayrıca deklarasyonun gıda egemenliği için belirlediği 12 maddeyi de internet üzerinden okumayı ihmal etmeyin. Avrupa Birliği’ne katılmak isteyen Türkiye, Avrupa’da yaşanan her gelişmeyi çok tabii olarak yakından takip etmelidir. Tarım ve gıda alanından bakılacak olursa diğer alanlarda olduğu gibi bu alanda da maalesef tutarsız ve günlük politikalar izlendiğine şahit oluyoruz. Bu yüzden ülkemizin Ortak Tarım Politikaları’na uyum sürecinde önce 5179 sayılı gıda yasasının yerine hazırlanan yeni yasa, AB’nin 2013’e hazırlık çalışmalarını da örnek alan politika üstü bir anlayışla Avrupa normlarına uygun hazırlanmalı, yürürlüğe sokularak ileri adım atılmalıdır. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Balõkesir’in Ay- valõk ilçesine bağlõ turistik bir belde. 2/ Karõşõklõk, karga- şa... Doğu Ti- mor’un başkenti. 3/ Çin felsefesinde, birbirini tamamla- yõcõ iki karşõt güçten biri (Diğeri Yang)... Bakla, fasulye, be- zelye gibi taze seb- zelerde, içinde to- humlarõn sõralanmõş bu- lunduğu kabuk. 4/ Ağõzda güç eriyen bir cins şe- ker... Kars’õn doğusunda- ki ünlü eskiçağ kenti. 5/ Alnõn üzerine düşen kõsa kesilmiş saç. 6/ Bir nota... Şüpheci, kuruntulu. 7/ Ka- dastro haritalarõnda par- seller topluluğu... Bir no- ta... Yahya Kemal’in he- ce ölçüsüyle yazdõğõ tek şiiri. 8/ Tahtalarõn pürüzlerini gi- dermekte kullanõlan araç... Satrançta bir taş. 9/ İki çift kü- rekli balõkçõ kayõğõ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Muğla’nõn Bodrum ilçesinde turistik bir yöre. 2/ Din işlerini devlet işlerine karõştõrmayan... “Bizde --- böyle- dir/Güzeli oynatõrlar/Çirkini söyletirler”(Türkü). 3/ Acõ portakal esansõ ve kõnakõna özütü içeren soda tipi... Te- mel, esas. 4/ Sahip... Dansta erkeğe eşlik eden kadõn... Bir akademik unvanõn kõsa yazõlõşõ. 5/ Nükleer etkinliğin öl- çümünde kullanõlan birim. 6/ Yeniçeri kõşlasõ... Tarõmda kullanõlan azotlu gübre. 7/ Çanta ve ayakkabõ yapõlan se- pilenmiş dana derisi... Bir renk. 8/ Yüzün, kaşlarla saç- lar arasõndaki bölümü... Japon müziğine özgü telli bir çal- gõ. 9/ Yatak doldurmaya yarayan yün, pamuk, kõtõk gibi şeyler. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 B A S M A C A İ A Y A Y E L E K S A L T A A B A M T E L E M E A Y A L A M A A C E E M A N E T A L A M A N M A E B E E M İ R İ K A A T A R İ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Belge Melih Gökçek, görevden alınmasını is- teyen CHP lideri Deniz Baykal’a “Belge göster” diye çıkışmış. Bir an için düşünelim: Ankara’da yıllardır süren metro çalışma- sı durdu mu? Durdu. Çivi çakılıyor mu? Ça- kılmıyor. Öte yandan Melih Gökçek, işsiz güçsüz oğluna bulduğu yeni oyuncak An- karagücü’ne milyonlar, milyarlar yatırıyor mu? Yatırıyor. Bundan iyi belge olur mu? Ne İçin? Okurumuz Orhan Keskinsoy önermiş: “Anayasalar siyasi istikbal için değil, siyasi istiklal için yapılmalı!” Çok doğru, ama bir şeyi gözden kaçır- mayalım: Siyasi istiklali olmayanların siyasi istikbali de her an onları yönetenlerin elindedir. Örnek mi istersiniz? Ziya ül Hak, Benazir Butto, Saddam, Marcos...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle