25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 28 NİSAN 2010 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER PENCERE Halkımız Akıllıdır... Son yıllarda bizim meslek her alanda yolunu buluyor. Bir örnek vereyim: Genç gazeteci, ses, sahne, eğlence, siyaset, medya ve üniversite çevrelerinden gözüne kestirdiği ünlü kişileri telefonla arayıp soruşturma yapıyor. Ne konuda?.. Lafın gelişi diyelim ki: - İmam nikâhı için ne düşünüyorsunuz?.. Yanıt kısa olacak, fotoğraflanacak, soruşturma bir mozaik oluşturacak, ilgi çekecek, işin içinde hem erkek var, hem kadın; diyelim ki ünlü bir mankenin o biçimde çıplak fotoğrafı yayımlanıp altına yazılacak: “İmam nikâhına bayılırım.” Kızın hemen yanına, üniversiteden bir bilim adamıyla bir tarikat şeyhinin yanıtlarını da ekledin mi al sana ilginç bir soruşturma!.. Peki, “o onu dedi, bu bunu dedi” iyi de dergi, gazete, radyo ya da televizyon hangi yandan?.. Diyorlar ki: “Efendim, biz yansızız!..” Şeriatçılıkla laiklik, demokrasi ile dikta, özgürlükle kölelik arasında yansızlık ne anlam taşır?.. Kadını insandan saymayan bir düzen karşısında suspus kalan yayın organı, yansız olur mu?.. Televizyonlarda son günlerde ‘reyting’ hesabına dincileri pazarlıyorlar. Bir dinci ile bir akıllı kişiyi yan yana getirirsen sonuç ne olur? İnanç tartışılır mı?.. Tartışılmazı!.. Tartışılmadığı için inanç olmuştur, tartışılsaydı inanç değil, fikir olurdu. Tartışma ‘eleştirel akıl’ işidir. Eleştirel akıl da ancak ‘Aydınlanma Çağı’nda devreye girebilmiştir. İnanç, akılla tartışıldığı anda inanç olmaktan çıkabilir, çünkü ‘bilimsel kuşku’ya dönüktür gerçek tartışma... ‘Muta’ dinsel nikâhın bir türü!.. Şiiler arasında geçerli. Sünnilerde pek yaygın değil. Mutada erkek kadını bir süre için nikâhlıyor. Süre bir gün, birkaç ay veya yıl olabilir. Karşılığında kadına bir şey vermek gerek; bu, bir avuç buğdaydan tutun, giysi, para ya da başka bir şey olabilir. Hazreti Ömer mutayı yasaklamış. Ancak bu yasak bir anlam taşımıyor. Mutaya ilişkin yüzlerce hadis var; İslam coğrafyasının çoğu yerinde bu tür nikâh geçerli... Medyanın televizyonlarında ‘muta tartışması’ nasıl bir renge bürünüyor; “İmam nikâhı iyi. Muta kötü.” Oysa ne biri iyi, ne de öteki kötü. İkisi de çağdışı hukukun ürünü. İkisi de dinsel ve toplumsal iki olgu. İkisinin de kendine özgü kuralları var. Peki, bu konuda aydınlatıcı tartışma nasıl olur?.. ‘Muta’ ile ‘imam nikâhı’ ve ‘medeni nikâh’ sözleşmelerinin hukuk açısından koşullarını ve sonuçlarını kıyaslayarak irdelemekle aklı ve bilimi devreye sokabilirsin. Aziz Nesin’in öteki dünyada kulakları çınlasın, bana göre halkımız akıllıdır. Neden?.. Çünkü önce ‘Belediye Evlendirme Dairesi’nde kızına nikâh kıydırır, Orta Avrupa’nın burjuva hukukuna göre kadının maddi haklarını sağlayıp işini sağlam kazığa bağlar; sonra sıra imam nikâhına gelir, bir yandan şeriat hukukunu reddetmekle birlikte öte yandan imam efendiyi işin içine katmış olur. Arap’ın Nasrettin Hoca’sı sayılan Cuha, koyun çalar kurban kesermiş, soranlara da dermiş ki: - Kurbanın etini dağıtıp hırsızlığın günahını bağışlatıyorum, koyunun derisiyle boynuzları bana kâr kalıyor. (16 Ocak 1997 tarihli yazısı) ‘Toy’... Prof. Dr. Mahir AYDIN T aspar Kağan 581’de ölünce, Göktürk ülkesinde çekişme başlar. Kardeşinin oğlunu, yerine aday gös- termiştir. Anneden Türk olmadõğõ için, kabul gör- mez. Meclis toplanõr, onun dört oğlundan en bilge, en güçlüyü, Ötüken’de tahta oturtturur. Bugünler, ulusal ege- menlik adõna, coşku gün- leri. Her geçen yõl, kuruluş değerlerimizi daha çok sa- hipleniyoruz. Öyle gös- termelik falan da değil. Yürekten inanarak, içten gelerek. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni, ne kadar yüceltsek azdõr. Bize ka- zandõrdõğõ, yalnõzca kay- bolan bağõmsõzlõk, parça- lanan vatan değil. Devle- timizi kuran da, o. Aksi yönde uygulama çok da, bunun örneği yok. Meclis, her Türk devle- tinde var. Asya’da ona toy derdik, üyesine toygun. Anayurttan çõkarken toy- dan divana geçtik. Ba- kanlar kuruluna. Fatih’e kadar, sultanlar başkan- lõk ederdi. Bir kendini bil- mez “devletlü padişahım kangınızdur” diye içeri dalõnca, sadrazamlara kal- dõ. Bu ilgisizlik, Abbasi halifeleri gibi, kapalõ ve sönük bir süreci de baş- lattõ. Arkası 8. Sayfada VAKTİYLE tarım ülkesi olarak bilinir, yetiştirdiklerimizin karnımızı doyurduğunu söyleyerek övünürdük. Etimiz de boldu; köfte ve kebap ülkesi sayılırdık. Şimdi üzülerek fark ettik ki, artık öyle değilmişiz. Pahalı et bunalımının çaresi, ithalat açılımında aranıyor. Arjantin’den ya da Avustralya’dan donmuş ucuz et gelince iç piyasa ucuzlayacak ve et yeniden bollaşacakmış. Böyle olunca da ithal ete alışırsak, zaten büyük ölçüde zayıflamış olan hayvancılık iyice sönecek demektir. Ayrıca, ithal etin “helal” olmayabileceği, yani dinin kurallarına uygun kesilmemiş sayılabileceği de kafaları karıştırmakta. Var olan sorunlar yetmiyormuş gibi bir de bu çıktı. Şimdi. Oysa, Cumhuriyetin en başarılı olduğu alanlardan birinin tarım olduğu ve hayvancılığın da onu tamamladığı söylenirdi. Yapılanlara şöyle bir baktığınızda, banka ve kooperatifler sistemiyle, numune çiftlikleriyle, tohum istasyonlarıyla, araç ve traktör üretimiyle, ziraat ve veteriner fakülteleriyle, kısacası birbirini tamamlayan çalışmalarla övünülebilecek bir aşamaya gelinmişti tarımda. Et ve Balık Kurumu ile Süt Endüstrisi Kurumu gibi kuruluşlar ürün değerlendirmeye dayalı bir besin sanayiinin doğması yönünde önemli adımlardı. Belki de o alanın tek, ama çok önemli başarısızlığı, köklü bir toprak reformu yoluyla bazı yörelerinde feodal yapının değiştirilemeyişiydi.. Bir bakıma, 1970’ler sonrasının plansızlık, tutarsızlık ve dağınıklık döneminde en büyük yıkıntı ve gerileme tarım ve hayvancılık alanında yaşanmıştır. Özelleştirme furyası o yıkımın üstüne tüy dikmiş sayılır. Ülke, zaman zaman, tahıl ve yem konusunda bile kendine yetemez duruma düşmüş, ürünlerin değerlendirilmesinde büyük işlev görmesi beklenen kuruluşlar kapatılmış ya da şuna buna satılarak hem el, hem de yer değiştirmiştir.. En hazin görüntü Anadolu’nun kuzeydoğusunda ortaya çıktı. Güneydoğu telaşına kapılan iktidarlar o köşeyi unutmuş gibi davrandılar. Et kombinalarının kapatılması hayvancılığın yavaş yavaş sönmesine yol açtığı için, Kars’ın ve Ardahan’ın caanım otlakları hayvansız ve dolayısıyla insansızlaştı. Belki son yılların en üzüntü verici görüntüsü o boşluk ve ıssızlıktır.. Her işte bir hayır olduğu bu toplumda hep söylendiği için, son et bunalımına birazcık olumlu gözle bakmak belki de kuzeydoğunun yeniden hatırlanmasıyla mümkün olabilir. Türkiye’nin bütün partileri, iktidarıyla ve muhalefetiyle, Güneydoğu saplantısından biraz uzaklaşmak ve Kuzeydoğu’nun ülke hayvancılığında ve ona dayalı gıda sanayiinde yerini yeniden almasıyla şimdiye kadar olduğundan daha fazla ilgilenirlerse hem kendileri, hem de ülke için büyük hayır işlemiş olurlar. AÇI MÜMTAZ SOYSAL Et ve Kuzeydoğu mumtazsoysal@gmail.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle