Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14 NİSAN 2010 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
DİZİ 9
CMYB
C M Y B
Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu (HSYK)
HSYK ile ilgili düzenleme konusunda
önceki bölümde çarpõtma ve aldatmacalarla
bağlantõlõ olarak yaptõğõmõz açõklamalara ek
olarak, bu alanda anayasal gelişmeler içinde
sorun olarak ortaya çõkan bazõ noktalar
üzerinde de ayrõca durmamõz gerekiyor.
Bilindiği üzere 1961 Anayasasõ’nõn ilk on
yõlõnda on sekiz üyeden oluşan Yüksek
Hâkimler Kurulu’nun üçte biri Yargõtay
Genel Kurulu’nca, üçte biri birinci sõnõfa
ayrõlmõş hâkimlerce, diğer üçte biri ise,
yasama meclisleri tarafõndan seçilmekteydi.
Anayasanõn 143. maddesinde 1971 yõlõnda
yapõlan değişiklikle kurulun üye sayõsõ on bire
indirildi ve tamamõnõn Yargõtay Genel
Kurulu’nca seçilmesi öngörüldü. Madde
gerekçesi bu değişikliği şöyle ifade ediyor:
“Bu maddede yapılan değişiklikle,
Yüksek Hâkimler Kurulu’na yasama
meclislerinden ve birinci sınıfa ayrılmış
hâkimler arasından üye seçilmesi
usulünden, uygulamada görülen
aksamalar ve sakıncalar sebebiyle
vazgeçilmiştir.”
Neydi bu aksamalar ve sakõncalar? 1961
Anayasasõ döneminin ilk 10 yõlõnda, kurula,
birinci sõnõfa ayrõlmõş üyeler arasõndan önemli
sayõda üye seçilmesi, iki kanaldan
gerçekleşiyordu. Kurulun 1/3 üyesi 1. sõnõfa
ayrõlmõş hâkimler tarafõndan seçilirken,
TBMM de kendisine ayrõlan 1/3 üyeyi 1.
sõnõfa ayrõlmõş hâkimlerden seçebiliyordu.
Oysa bunlar yükselme bekleyen, yüksek
mahkemeye üye olmayõ amaçlayan
yargõçlardõ. Anõlan dönemde bu beklenti,
yargõçlarõn TBMM kapõlarõnda yoğun bir
kulis etkinliği göstermelerine, kendi
aralarõnda yapõlacak seçimde ise zaman
zaman tatsõz pazarlõklara girişmelerine yol
açmõştõr. Türkiye’nin yeniden bu tür sakõnca
ve aksamalara dönmesi gerekmiyor.
Yargıyı siyasallaşmaya
açık hale getirecek öneri
Oysa AKP önerisi, bu sakõncalarõ başka bir
boyutta yeniden gündeme taşõyor. Yükselme
beklentisi içindeki yargõçlar, yeniden
HSYK’nin belirleyici unsuru haline
getirilmekte, Adalet Bakanõ ile müsteşarõnõn
kuruldaki varlõğõ daha da güçlü bir biçimde
sürdürülmekte ve ayrõca buna
Cumhurbaşkanlõğõnca doğrudan seçilen 4 üye
daha eklenmektedir. Bu yapõ, pazarlõk ve
kulis etkinliklerine ve yargõnõn
siyasallaşmasõna son derece elverişli bir
yapõdõr. Yukarda da belirttiğimiz gibi, bu
sakõnca, ancak yaş ve konumlarõ itibarõyla
mesleğinin zirvesine ulaşmõş olan, ilerisi için
hiçbir beklentisi bulunmayan, kimseye bir şey
vaat etme ihtiyacõ taşõmayan, kimseye manen
borçlu olmayan kimselerin kurul üyesi
yapõlmasõyla giderilebilir.
Öte yandan anayasa değişikliği önerisini
hazõrlayanlarõn, HSYK’nin, 1982
Anayasasõ’yla getirilmiş bulunan ve hâkim ve
savcõlarõ aynõ çatõ altõnda birleştiren yapõsõnõ
düzeltme konusunda hiçbir düşünce
üretmemiş olmalarõ son derece ilginçtir. Bu
anayasayõ 12 Eylül damgasõndan
kurtarmaktan söz edenler, bu söylemlerinde
samimi olsalardõ, asõl reformu bu çarpõk
yapõyõ düzelterek yapmalarõ gerekirdi.
Oysa hâkimler ve savcõlarõn 1961
Anayasasõ döneminde olduğu gibi ayrõ
kurullarda örgütlenmesi her iki görevin
niteliğinden kaynaklanan bir zorunluluktur.
İşaret ettiğimiz bu nokta, Avrupa
Konseyi’nce görevlendirilen 3. İstişari Ziyaret
Raporu’nda da açõkça dile getirilmiştir:
“Yargı bağımsızlığı konusunda en iyi
uygulamayı sağlama amacı çerçevesinde,
hâkim ve cumhuriyet savcılarının mesleki
görev ve haklarının fonksiyonel ve
kurumsal ayrımının sağlanmasını teminen
anayasanın değiştirilmesini tavsiye
ediyoruz.”
Ne yazõk ki AKP kurmaylarõ bu alanda da,
istişari ziyaret raporlarõndaki tavsiyeler
yerine, 12 Eylül çizgisini devam ettirme
yolunu tercih etmişlerdir.
Oysa bu çarpõk yapõyõ düzeltme konusunda
AKP milletvekilleri içinde akõl danõşõlacak
insanlar yok değildir. Örneğin Zafer Üskül,
bu alanda Bülent Tanör’ün anõsõna, onun
“Türkiye’de Demokratikleşme
Perspektifleri” başlõklõ ünlü raporunun
onuncu yõl güncellemesini üstlenmiş bir bilim
adamõdõr. Üskül, “Türk Demokrasisi’nde
130 Yıl” başlõklõ bu kitapta (Aralõk 2006,
Yayõn No: TÜSİAD-T/2006/12/426) Bülent
Tanör’ün HSYK ile ilgili görüşlerini aynen
aktarmak suretiyle (s. 230-233) bu görüşleri
benimsediğini ortaya koymaktadõr. Tanör,
1982 Anayasasõ’nõn HSYK’de yarattõğõ
çarpõklõğõ şöyle açõklõyor:
“....yargıçlarla savcıların özlük
durumlarının aynı kurulun yetki çerçevesi
içinde toplanması da dikkat çekicidir.
Bunlar arasındaki işlev farklarını silen bir
yaklaşımın, savcıları yargıçların sahip
oldukları ya da sahip olmaları gereken
güvenceli duruma yaklaştırmak yerine,
yargıçları savcıların daha az güvenceli
durumuna yaklaştırmak anlamına geldiği
açıktır.” (s. 231)
A
KP’nin anayasa paketi hakkõndaki değerlendirmemizi dört
nokta üzerinde yoğunlaştõracağõz. İlk olarak yargõ alanõnda
yapõlan değişiklikler üzerinde duracağõz; ikinci olarak siyasal
partiler alanõnda yapõlan değişikliklere değineceğiz, üçüncü olarak
referandum konusunda kõsa bir değerlendirme yapacağõz ve
dördüncü olarak da gerçek bir anayasa reformunun gündemde
olmasõ gereken konularõ irdelemeye çalõşacağõz.
AKP’nin anayasa değişikliği teklifi, hâkimler, savcõlar ve adaletle ilgili olarak önemsenmesi gereken sorunlar içeriyor
Yargõda yapõlmak istenenler
Üskül’ün önerileri
Ü
skül, kendi yazdõğõ “Öne-
riler” bölümünde bu gö-
rüşün gereğini yerine geti-
recek bir öneri sunmuyor. Za-
manlama bakõmõndan uygun bul-
mamõş olabilir. Ancak HSYK’nin
kökünden değiştirildiği bir ortam-
da Üskül’ün bunu partisine öner-
mesi gerekmez mi? Yoksa
kendisinden görüş so-
rulmuyor mu?
Üskül’ün adõ
geçen raporda HSYK’nin yapõsõ ile ilgili
somut önerisi ise, AKP’nin anayasa pake-
ti ile taban tabana zõt bir özellik gösteriyor.
Üskül’e göre, kurulun üyeleri “Yargıtay ve
Danıştay tarafından kendi üyeleri için-
den.... seçilmelidir” (s. 233).
Üskül’ün rapordaki başka önerileri de
AKP’nin anayasa değişikliği paketiyle
bağdaşmõyor:
Örneğin Üskül, anayasanõn 140/6. mad-
desinin, hâkimleri idari görevleri yönünden
HSYK’ye bağlayacak şekilde değişmesi-
ni öneriyor. AKP paketinde böyle bir öne-
ri yer almõyor. Başka bir deyişle anõlan mad-
denin “Hâkimler ve savcılar idari gö-
revleri yönünden Adalet Bakanlığı’na
bağlıdır” diyen kuralõ geçerliliğini koru-
yor.
Üskül, “Anayasanın 159/6. maddesinin,
Adalet Bakanlığı’nda çalıştırılacak hâ-
kimlerin atanma ve yetkisini, rızalarının
alınması ve Adalet Bakanlığı’nın talebi
üzerine HSYK’ye verecek şekilde de-
ğiştirilmesini” öneriyor. Oysa AKP öne-
risinde yürürlükteki kural daha da geniş-
letilmiş bir biçimde -Bakanlõğõn merkez ku-
ruluşuna, bağlõ ve ilgili kuruluşlar da ek-
lenmek suretiyle- varlõğõnõ koruyor.
Üskül’ün 1992 yõlõnda Demokratik Di-
yalog Forumu tarafõndan hazõrlamakla
görevlendirildiği “Geniş Tabanlı Bir Uz-
laşma Arayışı İçin Karşılaştırmalı Ana-
yasa Taslağı” başlõklõ çalõşmasõnda da
HSYK, adli ve idari olmak üzere iki ayrõ ku-
rul olarak yapõlandõrõlõyor -ki aslõnda doğ-
ru olan da budur- ve her ikisinde de üye-
lerin dokuzunun ilgili yüksek yargõ orga-
nõnca (Yargõtay veya Danõştay genel ku-
rullarõnca) kendi üyeleri arasõndan, ikisinin
ise Türkiye Barolar Birliği tarafõndan se-
çilmesi öneriliyor.
Şimdi Zafer Üskül bu görüşlerinden vaz
mõ geçti? Üskül’ün neden sesi çõkmõyor?
Zafer Üskül, AKP milletvekili olarak gö-
rev yaptõğõ birkaç yõl içinde bu görüşleri terk
mi etti! Hadi diyelim ki Zafer Üskül, par-
ti disiplinine uymak için susmayõ tercih edi-
yor. Peki ama ona bu görevi veren TÜSİ-
AD nerede? Bülent Tanör’ün anõsõna kitap
çõkarmak marifet değil. Marifet o kitapta ya-
zõlõ düşüncelerin arkasõnda durmak. En ge-
rektiği zamanda bu yapõlmazsa, Bülent Ta-
nör’ün anõsõ kirletilmiş olmaz mõ?
Bu arada Üskül’e, uzlaşmaya dayalõ bir
anayasa önerisi hazõrlama görevini veren
Toplumsal Diyalog Forumu Düzenleme
Kurulu dağõlmõş olabilir. Ama düzenleme
kurulu üyelerinin çoğu hayatta.
Bunlar geniş tabanlõ bir uzlaşma arayõ-
şõndan ve bunu harekete geçirecek top-
lumsal diyalogdan vaz mõ geçtiler ki, bir
partinin kendi kurmaylarõna Başbakan’õn
deyimiyle “hap” olarak hazõrlattõğõ bir met-
ne seyirci kalõyorlar?
A
nayasa Mahkemesi’nin yürür-
lükteki yapõsõ üzerinde daha ön-
ce yürütülen tartõşmalar, “de-
mokratik meşruiyet” kavramõ üzerin-
de odaklanmõştõr. Bu kavramdan hare-
ketle, yasama işlemlerini denetleme
görev ve yetkisiyle donatõlmõş olan bu
mahkemenin yapõsõnda, parlamento ta-
rafõndan seçilen üyelerin ağõrlõklõ ola-
rak yer almasõ gerektiği savunulmuş-
tur. Bu düşüncenin tarihsel bir değeri
olduğu kuşkusuzdur. Ulusal iradeyi
doğrudan temsil eden bir organõ denet-
leme görev ve yetkisinin “Anayasa
Mahkemesi” adõ altõnda ayrõ bir mah-
kemeye verilmesi, 20. yüzyõlõn ikinci
yarõsõnda ortaya çõkan oldukça yeni bir
düşüncedir. Bu nedenle anayasa mah-
kemelerinin ilk kuruluş aşamasõnda
böyle bir yetkinin “demokratik meş-
ruiyet” düşüncesini gündeme getirme-
si doğaldõr. Aynõ şey anayasa mahke-
melerini ilk kez hukuk düzenine alan
ülkelerde de gündeme gelebilir. Ancak,
aradan geçen yarõm yüzyõla yakõn bir
uygulamadan sonra, anayasa mahke-
meleri, çoğulcu demokrasilerin vazge-
çilmez bir parçasõ durumuna gelmiştir.
Ülkemizde de durum böyledir. Yakõn
zamanlara kadar ön denetimden öteye
geçememiş olan Fransa bile, somut
norm denetimine ilk adõmõnõ atmõş bu-
lunmaktadõr. Günümüzde artõk de-
mokratik meşruiyeti, anayasa mahke-
mesi üyelerinin yasama organõ ile or-
ganik bağõnda aramak oldukça eskimiş
bir düşüncedir. Anayasa mahkemeleri-
nin meşruiyetini, organik bağdan çok
anayasanõn siyasal iktidara karşõ bu or-
gana sağladõğõ bağõmsõz statüde, halkõn
ona duyduğu güvende ve onun halk
nezdinde kazandõğõ saygõnlõkta aramak
gerekir.
Kamuoyunu aldatmak
Öte yandan anayasa mahkemesi üye-
lerinin tümünü parlamentoya seçtiren
Federal Almanya’da, bu seçimin hu-
kuksal çerçevesini bilmeden, fiilen na-
sõl işlediğini anlatmadan, onu örnek
göstermek, kamuoyunu aldatmaktan
başka bir anlam taşõmaz. Bu ülkede
anayasa mahkemesi üyelerinin yarõsõ,
üçte iki çoğunlukla Federal Konsey ta-
rafõndan, yani federe devletleri temsil
eden organ tarafõndan doğrudan seçil-
mektedir. Diğer yarõsõ ise Federal Mec-
lis’in nispi temsil yöntemine göre seçe-
ceği 12 kişilik bir seçim komisyonu ta-
rafõndan yine nispi temsil yöntemine
göre seçilmektedir. Burada tek bir par-
tinin belirleyiciliği söz konusu olamaz.
Gerçekten de bu seçimleri, partilerin
karşõlõklõ uzlaşmasõ belirlemektedir. Bu
uzlaşma, 50 yõldõr hiç bozulmadan ve
kesintiye uğramadan yürütülebilmiştir.
Böyle bir uzlaşmanõn Türkiye’de sağ-
lanabilme şansõ bulup bulmayacağõ so-
rusuna inandõrõcõ bir cevap getirmeden,
Almanya’yõ ya da benzer ülkeleri ör-
nek göstermek ideolojik bir aldatmaca-
dõr. Ayrõca eklemek gerekir ki; bu uz-
laşmaya rağmen, bugün Almanya’da
Federal Anayasa Mahkemesi’ne üye
seçiminin siyasal partilerce belirlenme-
si, ciddi bir eleştiri konusudur (4). Al-
manya’yõ örnek gösterenler, nedense
bu eleştirilerden hiç söz etmiyorlar.
Unutmamak gerekir ki, Federal Anaya-
sa Mahkemesi’nin sistem içindeki işlev
ve önemine uygun nitelikte üye seçme-
yi hedef alan, uzlaşmaya dayalõ bir
üye seçimi uygulamasõ olmasaydõ, bu
eleştiriler, sistem değişikliğine yol aça-
cak bir güce erişirdi.
Ayrõca Türkiye açõsõndan yönetimde
istikrar düşüncesinin ürünü olan ve uz-
laşma düşüncesinden giderek uzakla-
şan bir parlamentoya Anayasa Mahke-
mesi üyelerini seçtirmek, çoğunluğun
iktidarõnõ denetleyecek bir organõ, ço-
ğunluğa bağõmlõ duruma getirmekten
başka bir sonuç doğuramaz. Bu da
Anayasa Mahkemesi’nin, insan hakla-
rõna dayalõ, demokratik ve sosyal hu-
kuk devleti ilkelerinin güvencesi olma
işlevini ortadan kaldõrõr ve değişmez il-
kelerin ihlali sorununu gündeme geti-
rir.
(4) Gerd ROELLECKE, “Zum Problem
einer Reform der Verfassungsgerichtsbar-
keit”: Juristenzeitung 56 (2001) 3, s. 115;
Schlaich-Koriot, Das Bundesverfassungs-
gericht, Verlag C.H.Beck, 6. Auflage,
München 2004, s.34-36.
S Ü R E C E K
Çoğulcu
demokrasinin
vazgeçilmezi
AKP, yüksek mahkeme konusunda kamuoyu tepkilerinin ardõndan taktik değiştirdi
12 Eylül çizgisini sürdürmek
A
nayasa Mahkemesi üyelerinin uzlaşma
düşüncesine yabancõ bir meclise seçti-
rilmesi ve bunun sonucu olarak mah-
kemenin siyasallaştõrõlmasõ girişiminin ka-
muoyunda yarattõğõ tepkiler nedeniyle AKP kur-
maylarõ, Anayasa Mahkemesi’nin yeniden ya-
põlandõrõlmasõnda TBMM’nin rolünü azaltõp
Cumhurbaşkanõ’nõn yürürlükteki rolünü daha
da arttõrarak 12 Eylül çizgisini devam ettirmeyi
tercih etmişlerdir. AKP önerisinin ilk metnine
göre, Cumhurbaşkanõ, Anayasa Mahkeme-
si’ne seçilecek üyelerden dokuzunu yürür-
lükteki anayasanõn modeline benzer biçimde
yüksek mahkemelerin ve YÖK’ün seçeceği
üçer aday arasõndan belirlemekte, yedi üyeyi
ise doğrudan seçmektedir. Cumhurbaşkanõ
bunlardan ikisini Anayasa Mahkemesi’nin
gerektirdiği niteliklerle herhangi bir ilgi arama
zorunda olmaksõzõn “yükseköğrenim gör-
müş Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları” ara-
sõndan seçebilecektir. Üç üyenin seçimi ise
TBMM’ye ayrõlmõştõr.
Yoğunlaşan tepkiler, Cumhurbaşkanõ’nõ da
rahatsõz etmiş olmalõ ki TBMM’ye sunulan me-
tinde, onun istemi üzerine Cumhurbaşkanõ’na
“yükseköğrenim görmüş Türkiye Cumhu-
riyeti vatandaşları” arasõndan iki üye seçme
imkânõ veren kural metinden çõkarõlmõş, buna
koşut olarak da toplam üye sayõsõ on dokuzdan
on yediye, daire sayõsõ da ikiye indirilmiştir. İlk
metinde Askeri Yargõtay’õn üye önermesi kal-
dõrõlmõşken Meclis’e sunulan öneride tekrar
metne alõnmõştõr. Böylece sonuçta Cumhur-
başkanõ’nõn dolaylõ olarak seçeceği üye sayõ-
sõ, yürürlükteki anayasaya göre sekizden ona
çõkarõlõrken, doğrudan seçeceği üye sayõsõ de
üçten dörde çõkarõlmak suretiyle AKP çevre-
lerince darbe anayasasõ olarak nitelenen 1982
Anayasasõ’nõn öngördüğü sistem, daha da
güçlendirilmiş biçimde korunmuştur. Tek
farklõlõk, TBMM’ye ayrõlan üç üyelik konten-
jandõr. Bunun ikisi Sayõştay Genel Kuru-
lu’nun kendi başkan ve üyeleri arasõndan her
boş yer için gösterilecek üçer aday arasõndan
ve biri de baro başkanlarõnõn serbest avukatlar
arasõndan gösterecekleri üç aday içinden
TBMM tarafõndan seçilir. Bu seçimde üye tam-
sayõsõnõn ilk oylamada üçte iki, ikinci oylamada
salt çoğunluğu aranmõşsa da üçüncü oylama-
da oylamaya katõlanlarõn basit çoğunluğuyla ye-
tinilmiştir. Bu yapõlandõrma, 1982 Anaya-
sasõ’nõn getirdiği sistemin, yani 12 Eylül çiz-
gisinin AKP’ye adapte edilmiş biçimidir.
Anayasa değişikliği teklifinin beklenenin
aksine TBMM yerine Cumhurbaşkanõ’na
ağõrlõk vermesi, şark kurnazlõğõnõn tipik
bir örneğidir. Cumhurbaşkanõ’na belirleyi-
ci rol vermek, Anayasa Mahkemesi’nin
oluşumunda AKP’yi doğrudan belirleyici
kõlmanõn daha kestirme bir yoludur.
Bu nedenle yukarõda Anayasa Mahke-
mesi’nin yapõlandõrõlmasõnda parlamentoya
belirleyici rol verilmesiyle ilgili olarak be-
lirttiğimiz hukuksal sakõncalar burada faz-
lasõyla mevcuttur. AKP kurmaylarõ,
TBMM’ye üye seçtirmenin birlikte getire-
ceği, 2/3 çoğunluk ya da nispi temsil yön-
temlerinin tartõşma ve risklerine girmek
yerine, kendileriyle özdeş bir cumhurbaş-
kanõnõn belirleyiciliğini ön plana almayõ ter-
cih etmişlerdir. Ayrõca bununla da yetinil-
memiş, sistem, AKP çizgisine hizmet ede-
cek önlemlerle takviye edilmiştir.
ADAY
SEÇİMLERİNDE
OYLAMA
OYUNU
OYNANACAK
B
u bağlamda AKP kurmaylarõnõn
aldõklarõ takviye önlemlerden
de söz etmek yerinde olur. Yük-
sek mahkemelerin Anayasa Mahke-
mesi üyeliğine aday göstermek üzere ya-
pacaklarõ seçimlerde, bir üye, her boş
üyelik için ancak tek oy kullanabilecek;
en fazla oy almõş bulunan üç kişi aday
gösterilmiş sayõlacaktõr. Böylece oyla-
rõn, ilgili yüksek mahkeme genel kuru-
lunda egemen olan eğilime göre, bir ya
da iki adayda toplanmasõ sağlanacak, bu-
na karşõlõk -birkaç oyda kalsa da- hü-
kümete yakõn görülen bir adayõn Cum-
hurbaşkanõ’nca seçilmesi mümkün ola-
bilecektir.
Buna karşõlõk yükseköğretim ku-
rumlarõnõn hukuk, iktisat ve siyasal bi-
limler dallarõnda görev yapanlarla ilgi-
li üç öğretim üyesi kontenjanõ için öne-
rilecek üç misli aday, doğrudan Yüksek
Öğretim Kurulu’nca seçilecektir. Üstelik
bu seçimde her boş üye için bir üyenin
tek oy kullanma sõnõrõ da öngörülmüyor.
Bu farklõlõğõn anlamõ ne? Çünkü
YÖK AKP için kurtarõlmõş bölge ala-
nõna giriyor.
Burada ilginç olan, TBMM’nin se-
çeceği avukat temsilcisinin, barolarõn de-
mokratik üst örgütü olan Türkiye Ba-
rolar Birliği tarafõndan değil de baro
başkanlarõ tarafõndan belirlenmesidir.
Çünkü AKP’ye göre TBB henüz kur-
tarõlmõş bölge değildir. Aynõ nedenle her
boş üye için bir üyenin tek oy kullan-
ma yöntemi baro başkanlarõ seçiminde
de uygulanarak, sonuçta barolarõn de-
ğil, Cumhurbaşkanõ’nõn belirleyici ol-
masõ sağlanacaktõr.