22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 NİSAN 2010 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 CMYB C M Y B Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) HSYK ile ilgili düzenleme konusunda önceki bölümde çarpõtma ve aldatmacalarla bağlantõlõ olarak yaptõğõmõz açõklamalara ek olarak, bu alanda anayasal gelişmeler içinde sorun olarak ortaya çõkan bazõ noktalar üzerinde de ayrõca durmamõz gerekiyor. Bilindiği üzere 1961 Anayasasõ’nõn ilk on yõlõnda on sekiz üyeden oluşan Yüksek Hâkimler Kurulu’nun üçte biri Yargõtay Genel Kurulu’nca, üçte biri birinci sõnõfa ayrõlmõş hâkimlerce, diğer üçte biri ise, yasama meclisleri tarafõndan seçilmekteydi. Anayasanõn 143. maddesinde 1971 yõlõnda yapõlan değişiklikle kurulun üye sayõsõ on bire indirildi ve tamamõnõn Yargõtay Genel Kurulu’nca seçilmesi öngörüldü. Madde gerekçesi bu değişikliği şöyle ifade ediyor: “Bu maddede yapılan değişiklikle, Yüksek Hâkimler Kurulu’na yasama meclislerinden ve birinci sınıfa ayrılmış hâkimler arasından üye seçilmesi usulünden, uygulamada görülen aksamalar ve sakıncalar sebebiyle vazgeçilmiştir.” Neydi bu aksamalar ve sakõncalar? 1961 Anayasasõ döneminin ilk 10 yõlõnda, kurula, birinci sõnõfa ayrõlmõş üyeler arasõndan önemli sayõda üye seçilmesi, iki kanaldan gerçekleşiyordu. Kurulun 1/3 üyesi 1. sõnõfa ayrõlmõş hâkimler tarafõndan seçilirken, TBMM de kendisine ayrõlan 1/3 üyeyi 1. sõnõfa ayrõlmõş hâkimlerden seçebiliyordu. Oysa bunlar yükselme bekleyen, yüksek mahkemeye üye olmayõ amaçlayan yargõçlardõ. Anõlan dönemde bu beklenti, yargõçlarõn TBMM kapõlarõnda yoğun bir kulis etkinliği göstermelerine, kendi aralarõnda yapõlacak seçimde ise zaman zaman tatsõz pazarlõklara girişmelerine yol açmõştõr. Türkiye’nin yeniden bu tür sakõnca ve aksamalara dönmesi gerekmiyor. Yargıyı siyasallaşmaya açık hale getirecek öneri Oysa AKP önerisi, bu sakõncalarõ başka bir boyutta yeniden gündeme taşõyor. Yükselme beklentisi içindeki yargõçlar, yeniden HSYK’nin belirleyici unsuru haline getirilmekte, Adalet Bakanõ ile müsteşarõnõn kuruldaki varlõğõ daha da güçlü bir biçimde sürdürülmekte ve ayrõca buna Cumhurbaşkanlõğõnca doğrudan seçilen 4 üye daha eklenmektedir. Bu yapõ, pazarlõk ve kulis etkinliklerine ve yargõnõn siyasallaşmasõna son derece elverişli bir yapõdõr. Yukarda da belirttiğimiz gibi, bu sakõnca, ancak yaş ve konumlarõ itibarõyla mesleğinin zirvesine ulaşmõş olan, ilerisi için hiçbir beklentisi bulunmayan, kimseye bir şey vaat etme ihtiyacõ taşõmayan, kimseye manen borçlu olmayan kimselerin kurul üyesi yapõlmasõyla giderilebilir. Öte yandan anayasa değişikliği önerisini hazõrlayanlarõn, HSYK’nin, 1982 Anayasasõ’yla getirilmiş bulunan ve hâkim ve savcõlarõ aynõ çatõ altõnda birleştiren yapõsõnõ düzeltme konusunda hiçbir düşünce üretmemiş olmalarõ son derece ilginçtir. Bu anayasayõ 12 Eylül damgasõndan kurtarmaktan söz edenler, bu söylemlerinde samimi olsalardõ, asõl reformu bu çarpõk yapõyõ düzelterek yapmalarõ gerekirdi. Oysa hâkimler ve savcõlarõn 1961 Anayasasõ döneminde olduğu gibi ayrõ kurullarda örgütlenmesi her iki görevin niteliğinden kaynaklanan bir zorunluluktur. İşaret ettiğimiz bu nokta, Avrupa Konseyi’nce görevlendirilen 3. İstişari Ziyaret Raporu’nda da açõkça dile getirilmiştir: “Yargı bağımsızlığı konusunda en iyi uygulamayı sağlama amacı çerçevesinde, hâkim ve cumhuriyet savcılarının mesleki görev ve haklarının fonksiyonel ve kurumsal ayrımının sağlanmasını teminen anayasanın değiştirilmesini tavsiye ediyoruz.” Ne yazõk ki AKP kurmaylarõ bu alanda da, istişari ziyaret raporlarõndaki tavsiyeler yerine, 12 Eylül çizgisini devam ettirme yolunu tercih etmişlerdir. Oysa bu çarpõk yapõyõ düzeltme konusunda AKP milletvekilleri içinde akõl danõşõlacak insanlar yok değildir. Örneğin Zafer Üskül, bu alanda Bülent Tanör’ün anõsõna, onun “Türkiye’de Demokratikleşme Perspektifleri” başlõklõ ünlü raporunun onuncu yõl güncellemesini üstlenmiş bir bilim adamõdõr. Üskül, “Türk Demokrasisi’nde 130 Yıl” başlõklõ bu kitapta (Aralõk 2006, Yayõn No: TÜSİAD-T/2006/12/426) Bülent Tanör’ün HSYK ile ilgili görüşlerini aynen aktarmak suretiyle (s. 230-233) bu görüşleri benimsediğini ortaya koymaktadõr. Tanör, 1982 Anayasasõ’nõn HSYK’de yarattõğõ çarpõklõğõ şöyle açõklõyor: “....yargıçlarla savcıların özlük durumlarının aynı kurulun yetki çerçevesi içinde toplanması da dikkat çekicidir. Bunlar arasındaki işlev farklarını silen bir yaklaşımın, savcıları yargıçların sahip oldukları ya da sahip olmaları gereken güvenceli duruma yaklaştırmak yerine, yargıçları savcıların daha az güvenceli durumuna yaklaştırmak anlamına geldiği açıktır.” (s. 231) A KP’nin anayasa paketi hakkõndaki değerlendirmemizi dört nokta üzerinde yoğunlaştõracağõz. İlk olarak yargõ alanõnda yapõlan değişiklikler üzerinde duracağõz; ikinci olarak siyasal partiler alanõnda yapõlan değişikliklere değineceğiz, üçüncü olarak referandum konusunda kõsa bir değerlendirme yapacağõz ve dördüncü olarak da gerçek bir anayasa reformunun gündemde olmasõ gereken konularõ irdelemeye çalõşacağõz. AKP’nin anayasa değişikliği teklifi, hâkimler, savcõlar ve adaletle ilgili olarak önemsenmesi gereken sorunlar içeriyor Yargõda yapõlmak istenenler Üskül’ün önerileri Ü skül, kendi yazdõğõ “Öne- riler” bölümünde bu gö- rüşün gereğini yerine geti- recek bir öneri sunmuyor. Za- manlama bakõmõndan uygun bul- mamõş olabilir. Ancak HSYK’nin kökünden değiştirildiği bir ortam- da Üskül’ün bunu partisine öner- mesi gerekmez mi? Yoksa kendisinden görüş so- rulmuyor mu? Üskül’ün adõ geçen raporda HSYK’nin yapõsõ ile ilgili somut önerisi ise, AKP’nin anayasa pake- ti ile taban tabana zõt bir özellik gösteriyor. Üskül’e göre, kurulun üyeleri “Yargıtay ve Danıştay tarafından kendi üyeleri için- den.... seçilmelidir” (s. 233). Üskül’ün rapordaki başka önerileri de AKP’nin anayasa değişikliği paketiyle bağdaşmõyor: Örneğin Üskül, anayasanõn 140/6. mad- desinin, hâkimleri idari görevleri yönünden HSYK’ye bağlayacak şekilde değişmesi- ni öneriyor. AKP paketinde böyle bir öne- ri yer almõyor. Başka bir deyişle anõlan mad- denin “Hâkimler ve savcılar idari gö- revleri yönünden Adalet Bakanlığı’na bağlıdır” diyen kuralõ geçerliliğini koru- yor. Üskül, “Anayasanın 159/6. maddesinin, Adalet Bakanlığı’nda çalıştırılacak hâ- kimlerin atanma ve yetkisini, rızalarının alınması ve Adalet Bakanlığı’nın talebi üzerine HSYK’ye verecek şekilde de- ğiştirilmesini” öneriyor. Oysa AKP öne- risinde yürürlükteki kural daha da geniş- letilmiş bir biçimde -Bakanlõğõn merkez ku- ruluşuna, bağlõ ve ilgili kuruluşlar da ek- lenmek suretiyle- varlõğõnõ koruyor. Üskül’ün 1992 yõlõnda Demokratik Di- yalog Forumu tarafõndan hazõrlamakla görevlendirildiği “Geniş Tabanlı Bir Uz- laşma Arayışı İçin Karşılaştırmalı Ana- yasa Taslağı” başlõklõ çalõşmasõnda da HSYK, adli ve idari olmak üzere iki ayrõ ku- rul olarak yapõlandõrõlõyor -ki aslõnda doğ- ru olan da budur- ve her ikisinde de üye- lerin dokuzunun ilgili yüksek yargõ orga- nõnca (Yargõtay veya Danõştay genel ku- rullarõnca) kendi üyeleri arasõndan, ikisinin ise Türkiye Barolar Birliği tarafõndan se- çilmesi öneriliyor. Şimdi Zafer Üskül bu görüşlerinden vaz mõ geçti? Üskül’ün neden sesi çõkmõyor? Zafer Üskül, AKP milletvekili olarak gö- rev yaptõğõ birkaç yõl içinde bu görüşleri terk mi etti! Hadi diyelim ki Zafer Üskül, par- ti disiplinine uymak için susmayõ tercih edi- yor. Peki ama ona bu görevi veren TÜSİ- AD nerede? Bülent Tanör’ün anõsõna kitap çõkarmak marifet değil. Marifet o kitapta ya- zõlõ düşüncelerin arkasõnda durmak. En ge- rektiği zamanda bu yapõlmazsa, Bülent Ta- nör’ün anõsõ kirletilmiş olmaz mõ? Bu arada Üskül’e, uzlaşmaya dayalõ bir anayasa önerisi hazõrlama görevini veren Toplumsal Diyalog Forumu Düzenleme Kurulu dağõlmõş olabilir. Ama düzenleme kurulu üyelerinin çoğu hayatta. Bunlar geniş tabanlõ bir uzlaşma arayõ- şõndan ve bunu harekete geçirecek top- lumsal diyalogdan vaz mõ geçtiler ki, bir partinin kendi kurmaylarõna Başbakan’õn deyimiyle “hap” olarak hazõrlattõğõ bir met- ne seyirci kalõyorlar? A nayasa Mahkemesi’nin yürür- lükteki yapõsõ üzerinde daha ön- ce yürütülen tartõşmalar, “de- mokratik meşruiyet” kavramõ üzerin- de odaklanmõştõr. Bu kavramdan hare- ketle, yasama işlemlerini denetleme görev ve yetkisiyle donatõlmõş olan bu mahkemenin yapõsõnda, parlamento ta- rafõndan seçilen üyelerin ağõrlõklõ ola- rak yer almasõ gerektiği savunulmuş- tur. Bu düşüncenin tarihsel bir değeri olduğu kuşkusuzdur. Ulusal iradeyi doğrudan temsil eden bir organõ denet- leme görev ve yetkisinin “Anayasa Mahkemesi” adõ altõnda ayrõ bir mah- kemeye verilmesi, 20. yüzyõlõn ikinci yarõsõnda ortaya çõkan oldukça yeni bir düşüncedir. Bu nedenle anayasa mah- kemelerinin ilk kuruluş aşamasõnda böyle bir yetkinin “demokratik meş- ruiyet” düşüncesini gündeme getirme- si doğaldõr. Aynõ şey anayasa mahke- melerini ilk kez hukuk düzenine alan ülkelerde de gündeme gelebilir. Ancak, aradan geçen yarõm yüzyõla yakõn bir uygulamadan sonra, anayasa mahke- meleri, çoğulcu demokrasilerin vazge- çilmez bir parçasõ durumuna gelmiştir. Ülkemizde de durum böyledir. Yakõn zamanlara kadar ön denetimden öteye geçememiş olan Fransa bile, somut norm denetimine ilk adõmõnõ atmõş bu- lunmaktadõr. Günümüzde artõk de- mokratik meşruiyeti, anayasa mahke- mesi üyelerinin yasama organõ ile or- ganik bağõnda aramak oldukça eskimiş bir düşüncedir. Anayasa mahkemeleri- nin meşruiyetini, organik bağdan çok anayasanõn siyasal iktidara karşõ bu or- gana sağladõğõ bağõmsõz statüde, halkõn ona duyduğu güvende ve onun halk nezdinde kazandõğõ saygõnlõkta aramak gerekir. Kamuoyunu aldatmak Öte yandan anayasa mahkemesi üye- lerinin tümünü parlamentoya seçtiren Federal Almanya’da, bu seçimin hu- kuksal çerçevesini bilmeden, fiilen na- sõl işlediğini anlatmadan, onu örnek göstermek, kamuoyunu aldatmaktan başka bir anlam taşõmaz. Bu ülkede anayasa mahkemesi üyelerinin yarõsõ, üçte iki çoğunlukla Federal Konsey ta- rafõndan, yani federe devletleri temsil eden organ tarafõndan doğrudan seçil- mektedir. Diğer yarõsõ ise Federal Mec- lis’in nispi temsil yöntemine göre seçe- ceği 12 kişilik bir seçim komisyonu ta- rafõndan yine nispi temsil yöntemine göre seçilmektedir. Burada tek bir par- tinin belirleyiciliği söz konusu olamaz. Gerçekten de bu seçimleri, partilerin karşõlõklõ uzlaşmasõ belirlemektedir. Bu uzlaşma, 50 yõldõr hiç bozulmadan ve kesintiye uğramadan yürütülebilmiştir. Böyle bir uzlaşmanõn Türkiye’de sağ- lanabilme şansõ bulup bulmayacağõ so- rusuna inandõrõcõ bir cevap getirmeden, Almanya’yõ ya da benzer ülkeleri ör- nek göstermek ideolojik bir aldatmaca- dõr. Ayrõca eklemek gerekir ki; bu uz- laşmaya rağmen, bugün Almanya’da Federal Anayasa Mahkemesi’ne üye seçiminin siyasal partilerce belirlenme- si, ciddi bir eleştiri konusudur (4). Al- manya’yõ örnek gösterenler, nedense bu eleştirilerden hiç söz etmiyorlar. Unutmamak gerekir ki, Federal Anaya- sa Mahkemesi’nin sistem içindeki işlev ve önemine uygun nitelikte üye seçme- yi hedef alan, uzlaşmaya dayalõ bir üye seçimi uygulamasõ olmasaydõ, bu eleştiriler, sistem değişikliğine yol aça- cak bir güce erişirdi. Ayrõca Türkiye açõsõndan yönetimde istikrar düşüncesinin ürünü olan ve uz- laşma düşüncesinden giderek uzakla- şan bir parlamentoya Anayasa Mahke- mesi üyelerini seçtirmek, çoğunluğun iktidarõnõ denetleyecek bir organõ, ço- ğunluğa bağõmlõ duruma getirmekten başka bir sonuç doğuramaz. Bu da Anayasa Mahkemesi’nin, insan hakla- rõna dayalõ, demokratik ve sosyal hu- kuk devleti ilkelerinin güvencesi olma işlevini ortadan kaldõrõr ve değişmez il- kelerin ihlali sorununu gündeme geti- rir. (4) Gerd ROELLECKE, “Zum Problem einer Reform der Verfassungsgerichtsbar- keit”: Juristenzeitung 56 (2001) 3, s. 115; Schlaich-Koriot, Das Bundesverfassungs- gericht, Verlag C.H.Beck, 6. Auflage, München 2004, s.34-36. S Ü R E C E K Çoğulcu demokrasinin vazgeçilmezi AKP, yüksek mahkeme konusunda kamuoyu tepkilerinin ardõndan taktik değiştirdi 12 Eylül çizgisini sürdürmek A nayasa Mahkemesi üyelerinin uzlaşma düşüncesine yabancõ bir meclise seçti- rilmesi ve bunun sonucu olarak mah- kemenin siyasallaştõrõlmasõ girişiminin ka- muoyunda yarattõğõ tepkiler nedeniyle AKP kur- maylarõ, Anayasa Mahkemesi’nin yeniden ya- põlandõrõlmasõnda TBMM’nin rolünü azaltõp Cumhurbaşkanõ’nõn yürürlükteki rolünü daha da arttõrarak 12 Eylül çizgisini devam ettirmeyi tercih etmişlerdir. AKP önerisinin ilk metnine göre, Cumhurbaşkanõ, Anayasa Mahkeme- si’ne seçilecek üyelerden dokuzunu yürür- lükteki anayasanõn modeline benzer biçimde yüksek mahkemelerin ve YÖK’ün seçeceği üçer aday arasõndan belirlemekte, yedi üyeyi ise doğrudan seçmektedir. Cumhurbaşkanõ bunlardan ikisini Anayasa Mahkemesi’nin gerektirdiği niteliklerle herhangi bir ilgi arama zorunda olmaksõzõn “yükseköğrenim gör- müş Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları” ara- sõndan seçebilecektir. Üç üyenin seçimi ise TBMM’ye ayrõlmõştõr. Yoğunlaşan tepkiler, Cumhurbaşkanõ’nõ da rahatsõz etmiş olmalõ ki TBMM’ye sunulan me- tinde, onun istemi üzerine Cumhurbaşkanõ’na “yükseköğrenim görmüş Türkiye Cumhu- riyeti vatandaşları” arasõndan iki üye seçme imkânõ veren kural metinden çõkarõlmõş, buna koşut olarak da toplam üye sayõsõ on dokuzdan on yediye, daire sayõsõ da ikiye indirilmiştir. İlk metinde Askeri Yargõtay’õn üye önermesi kal- dõrõlmõşken Meclis’e sunulan öneride tekrar metne alõnmõştõr. Böylece sonuçta Cumhur- başkanõ’nõn dolaylõ olarak seçeceği üye sayõ- sõ, yürürlükteki anayasaya göre sekizden ona çõkarõlõrken, doğrudan seçeceği üye sayõsõ de üçten dörde çõkarõlmak suretiyle AKP çevre- lerince darbe anayasasõ olarak nitelenen 1982 Anayasasõ’nõn öngördüğü sistem, daha da güçlendirilmiş biçimde korunmuştur. Tek farklõlõk, TBMM’ye ayrõlan üç üyelik konten- jandõr. Bunun ikisi Sayõştay Genel Kuru- lu’nun kendi başkan ve üyeleri arasõndan her boş yer için gösterilecek üçer aday arasõndan ve biri de baro başkanlarõnõn serbest avukatlar arasõndan gösterecekleri üç aday içinden TBMM tarafõndan seçilir. Bu seçimde üye tam- sayõsõnõn ilk oylamada üçte iki, ikinci oylamada salt çoğunluğu aranmõşsa da üçüncü oylama- da oylamaya katõlanlarõn basit çoğunluğuyla ye- tinilmiştir. Bu yapõlandõrma, 1982 Anaya- sasõ’nõn getirdiği sistemin, yani 12 Eylül çiz- gisinin AKP’ye adapte edilmiş biçimidir. Anayasa değişikliği teklifinin beklenenin aksine TBMM yerine Cumhurbaşkanõ’na ağõrlõk vermesi, şark kurnazlõğõnõn tipik bir örneğidir. Cumhurbaşkanõ’na belirleyi- ci rol vermek, Anayasa Mahkemesi’nin oluşumunda AKP’yi doğrudan belirleyici kõlmanõn daha kestirme bir yoludur. Bu nedenle yukarõda Anayasa Mahke- mesi’nin yapõlandõrõlmasõnda parlamentoya belirleyici rol verilmesiyle ilgili olarak be- lirttiğimiz hukuksal sakõncalar burada faz- lasõyla mevcuttur. AKP kurmaylarõ, TBMM’ye üye seçtirmenin birlikte getire- ceği, 2/3 çoğunluk ya da nispi temsil yön- temlerinin tartõşma ve risklerine girmek yerine, kendileriyle özdeş bir cumhurbaş- kanõnõn belirleyiciliğini ön plana almayõ ter- cih etmişlerdir. Ayrõca bununla da yetinil- memiş, sistem, AKP çizgisine hizmet ede- cek önlemlerle takviye edilmiştir. ADAY SEÇİMLERİNDE OYLAMA OYUNU OYNANACAK B u bağlamda AKP kurmaylarõnõn aldõklarõ takviye önlemlerden de söz etmek yerinde olur. Yük- sek mahkemelerin Anayasa Mahke- mesi üyeliğine aday göstermek üzere ya- pacaklarõ seçimlerde, bir üye, her boş üyelik için ancak tek oy kullanabilecek; en fazla oy almõş bulunan üç kişi aday gösterilmiş sayõlacaktõr. Böylece oyla- rõn, ilgili yüksek mahkeme genel kuru- lunda egemen olan eğilime göre, bir ya da iki adayda toplanmasõ sağlanacak, bu- na karşõlõk -birkaç oyda kalsa da- hü- kümete yakõn görülen bir adayõn Cum- hurbaşkanõ’nca seçilmesi mümkün ola- bilecektir. Buna karşõlõk yükseköğretim ku- rumlarõnõn hukuk, iktisat ve siyasal bi- limler dallarõnda görev yapanlarla ilgi- li üç öğretim üyesi kontenjanõ için öne- rilecek üç misli aday, doğrudan Yüksek Öğretim Kurulu’nca seçilecektir. Üstelik bu seçimde her boş üye için bir üyenin tek oy kullanma sõnõrõ da öngörülmüyor. Bu farklõlõğõn anlamõ ne? Çünkü YÖK AKP için kurtarõlmõş bölge ala- nõna giriyor. Burada ilginç olan, TBMM’nin se- çeceği avukat temsilcisinin, barolarõn de- mokratik üst örgütü olan Türkiye Ba- rolar Birliği tarafõndan değil de baro başkanlarõ tarafõndan belirlenmesidir. Çünkü AKP’ye göre TBB henüz kur- tarõlmõş bölge değildir. Aynõ nedenle her boş üye için bir üyenin tek oy kullan- ma yöntemi baro başkanlarõ seçiminde de uygulanarak, sonuçta barolarõn de- ğil, Cumhurbaşkanõ’nõn belirleyici ol- masõ sağlanacaktõr.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle