27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 14 NİSAN 2010 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ [email protected] EKONOMİ POLİTİK ERİNÇ YELDAN Enflasyon, Büyüme, İşsizlik Küresel kriz boyunca Türkiye’de işsizlik oranı ortalama yüzde 3.5 puan artış gösterdi. Sanayi istihdamında yaklaşık 150 bin kayıp yaşandı. Sanayi sektöründeki istihdam kayıpları, kırsal ekonomiye geri dönüş; yoğun enformalleşme ve emeğin artan sömürüsüyle karşılandı. 2010’un ilk üç aylık döneminin geri kaldığı şu günlerde, Türkiye ekonomisinin en önemli sorunları işsizlik ve işgücünün enformalleştirilmesi (emeğin kayıt dışılığa itilerek güvencesizleştirilmesi) olarak karşımıza çıkıyor. 2010’un ileriki aylarında sıcak para akımlarının cazibesiyle cari işlemler açığının yeniden yükselişe geçmesi ve sabit sermaye yatırım hacminin düşük seyretmesi ile birlikte işsizlik sorununun kalıcı bir nitelik göstermesi kaçınılmaz gözüküyor. Bu gözlemlerden hareketle bu yazımızda aykırı bir konuyu sizlerle paylaşmak arzusundayım: Mevcut makroekonomik koşullarda Merkez Bankası’nın kendisini sadece fiyat istikrarı (enflasyon hedeflemesi) ile sınırlandırması ne derece doğrudur? ‘Enflasyon hedeflemesi’ne odaklanan merkez bankacılığı fikri ilk olarak 1990’lı yılların başında Yeni Zelanda, Şili ve İngiltere’de ortaya çıktı. Merkez bankalarının reel ekonomiye müdahale edemeyeceği ve asli görevlerinin sadece enflasyon tahminleri yaparak, bu tahminleri kamuoyu ile şeffaf olarak paylaşmalarından ibaret olması gerektiği fikri hızla yaygınlaştırıldı. IMF ve uluslararası finansal derecelendirme kuruluşlarının ideolojik baskılarıyla birlikte enflasyon hedeflemesi (aslında enflasyon tahmininin şeffaf olarak paylaşılması) yaklaşımı “modern” para politikasının temel ilkesi haline dönüştürüldü. Bu yaklaşıma göre merkez bankaları enflasyonla mücadeleyi sadece faiz silahıyla sürdürecek, döviz kurunu ise piyasalarda dalgalanmaya bırakacaktı. Türkiye 2001 krizinden sonra önce “örtülü”, 2006’da açık olarak enflasyon hedeflemesi rejimini benimsedi. Burada şu can alıcı soru karşımıza çıkıyor: Söz konusu para politikasında benimsenecek enflasyon hedefinin rakamsal büyüklüğü ne olmalıdır? Bu konuda yapılmış bir analitik çalışma ya da makro ekonomik genel denge perspektifinde herhangi bir değerlendirme ana akım iktisat yazınında gözükmüyor. Makro ekonomi öğretisini bir rasyonalite ve optimizasyon oyununa indirgeyen ana akım iktisat öğretisi, hedeflenecek enflasyon için önerdiği rakamsal değer konusunda herhangi bir analitik çalışma geliştirmiş değil. Genelde, “düşük enflasyon iyidir” inancından hareketle gelişmiş, azgelişmiş tüm ekonomiler için yüzde 4’ün altında bir hedefin gerekli olduğu savlanıyor. Oysa gelişmiş, finansal derinleşmesini tamamlamış olgun ekonomiler için geçerli olan yüzde 3-4 oranındaki enflasyon hedefinin, gelişmekte olan piyasa ekonomilerine (Türkiye de bu gruba dahil) aynen uygulanması bir anlamda bu ekonomileri boğmakta ve yapısal bir durgunluk içerisine itmektedir. İşsizlik, cari açık, bölgesel eşitsizlikler gibi sorunlar karşısında, “düşük enflasyon, büyüme sağlayacak ve otomatik olarak diğer sorunlar çözülecektir” inancıyla hareket etmek, gerçekçi olmayan bir makro iktisat modeline oturtulmakta ve küresel krizden çıkış sürecini de zorlaştırmaktadır. Gerçek şu ki, kapitalizmin mevcut finansal küreselleşme sürecinde fiyat istikrarını sağlamış olmanın tek başına makro istikrarı sağlamaya yetmeyeceği; döviz ve diğer menkul kıymet piyasalarında istikrar sağlamadan fiyat istikrarının da sağlanamayacağı anlaşılmış durumdadır. Zira sadece fiyat istikrarı ile sınırlandırılmış bulunan bir para politikasının günümüz küresel finans ve döviz piyasalarındaki istikrarsız yapı altında başarılı olma olanağı yok gözüküyor. Oysa bu konularda yapısalcı iktisat yazınından gelen iktisatçıların geliştirdikleri somut öneriler de var. Enflasyon hedeflemesine daha teknik ve soyut düzeyde almaşık bir seçenek, örneğin, Mark Setterfield ve Louis-Philippe Rochon gibi post-Keynesgil iktisatçılar tarafından geliştirilmiş.(*) Setterfield ve Rochon, enflasyon hedefinin rasgele bir rakama değil, emek üretkenliğindeki artışa odaklanması gerektiğini önermekte; ve bu hedefin bölüşüm açısından emeğin kazanımlarını sürdürecek ve ulusal gelirden aldığı payı koruyabilecek bir seçenek olduğunu savunmaktadır. Bu “pratik” önerinin ötesinde, merkez bankaları döviz piyasasında “rekabetçi bir reel kuru” gözeterek ekonominin acil sorunlarının çözümüne daha aktif olarak katkıda bulunabilir. Daha da ileri gidersek, merkez bankaları “enflasyon” yerine “istihdamı” hedefleyebilir. Bu hedefe ulaşmak için ekonominin diğer birimleri ile koordineli olarak çalışmayı yeğleyebilir ve gereğinde sermaye hareketlerini daha aktif olarak yönlendirerek, spekülatif ve borçlanmayı özendirici unsurlarından arındırmayı amaçlayabilir. Kredi tahsisini yönlendirerek, bölgesel eşitsizliklerin azaltılması ve bölgesel kalkınma ve istihdam hedeflerini gözetebilir... Sorular ve alternatif öneriler elbette çoğaltılabilir. Bu noktada sadece şu tespiti vurgulamamızın enflasyon hedeflemesi rejiminin ardında yatan ideolojik karakteri algılamamıza yeterli olacağını düşünüyorum: Enflasyon öncelikle finans sermayesinin baş düşmanıdır. Zira, fiyat artışları finansal servetlerin reel değerini anında eritmekte ve finans sermayesinin ulusal gelirden aldığı payı geriletmektedir. İstihdam, büyüme, dış denge, yatırımlar, bölgesel eşitsizlikler gibi hedeflerin gözetilmesini kapitalizmin kumarhane masalarından beklemek elbette gerçekçi değildir. ______________ (*) Mark Setterfield ve Louis-Philippe Rochon, “Interest rates, income distribution and monetary policy dominance: Post-Keynesians and the ‘fair rate’ of interest”, Journal of Post Keynesian Economics, 30, 1, 13-42 (2007) TOBB’a bağlõ odalarõn başkanlarõ tepki göstermek ve önerilerini dile getirmek için yarõn toplanõyor MURAT KIŞLALI ANKARA - Başbakan Tayyip Erdoğan işsizliğin çözümü için 1.3 milyon üyesi olan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’ne, (TOBB) her bir üyesinin bir kişiyi işe almasõnõ sağ- lamasõnõ önerdi. Erdoğan, TOBB’u hedefe koyar- ken TOBB’un oda başkanlarõ da ya- rõn yapõlacak toplantõyla hükümete iş- sizliğin çözümü için önerilerde bu- lunmaya hazõrlanõyor. Erdoğan’õn “önerisi” ile ilgili ola- rak Kayseri Sanayi Odasõ Başkanõ Mustafa Boydak, “Burada işsiz- lik sorununu birbirimizi suçla- yarak değil uzlaşmayla, diyalog- la çözmeliyiz. Hükümet işsizliği çözmede, istihdamı arttırmada gerekli önlemlerin hepsini ala- madı” derken Ordu Ticaret ve Sa- nayi Odasõ Başkanõ Servet Şahin de “Güzel bir tavsiye. Ama bunun için hükümet gerekli yatırımları yapmadı”, Burdurlu Oda Başkanõ Yusuf Keyik de “Hükümet poli- tikası işsizliği bir nebze de olsa art- tırdı” diye konuştu. Yorumdan kaçındılar Cumhuriyet’in ulaştõğõ bazõ TOBB üyesi oda başkanlarõ yarõn- ki toplantõ öncesi görüş belirtmek is- temedi. Bir başkan “İş var da biz işçi mi almadık” diyerek tepkisini dile getirdi. Bazõ ticaret ve sanayi odasõ baş- kanlarõnõn “Hükümet işsizliğin çö- zümü için kendisi gerekli önlemleri alıyor mu” ve “Hükümet politi- kalarının işsizlikte etkisi yok mu” sorularõna yanõtlarõ şöyle: Servet Şahin, Ordu: Başbakan’õn tavsiyesi güzel bir tavsiye ama zaten işverenler sõkõşõk çalõşõyor. Ordu’nun sanayisi yok, tek geliri fõndõk. Bizim işlerimizin büyümesi turizme yapõlan yatõrõmla, özellikle iç turizmle olacak. Ordu ve Giresun’daki nüfusun iki katõ Ordu ve Giresunlu İstanbul’da yaşõyor. Ordu’ya gelmeleri için ha- vaalanõ lazõm. Ama bunun için hü- kümet gerekli yatõrõmlarõ yapmadõ. Ordu’nun havaalanõ için 200 milyon lira para ayõrõlamõyor. Turizm baka- nõmõz var, Ordulu ama İstanbul’dan seçilmiş; AKP’nin genel sekreteri Or- dulu ama buna rağmen buraya yatõ- rõm yapõlmõyor. Yatırım için kaynak yok Yusuf Keyik, Burdur: Bizim Burdur’da işsizlik yüzde 6 civarõnda. Özel sektör olmasa işsizlik yüzde 17’lerde gezer. İstihdam açõsõndan özel sektör katkõyõ gösteriyor. Hü- kümet boyutunda istihdam yüküm- lülüklerinin azaltõlmasõ konusunda uyarõlarõmõz devam ediyor. Bu olur- sa istihdam artar. Dolayõsõyla bu alandaki politikalarõ işsizliği bir neb- ze arttõrmaktadõr. Mustafa Boydak, Kayseri: Bu konuda TOBB’un yaptõklarõ yapa- caklarõnõn teminatõdõr. Burada işsiz- lik sorununu birbirimizi suçlayarak değil uzlaşma, diyalogla çözmeliyiz. Hükümet işsizliği çözmede, istihda- mõ arttõrmada gerekli önlemlerin hepsini alamadõ. Ama biliyoruz ki Türkiye’nin büt- çesi sõnõrlõ bir anda her şey olmuyor. Bu konunun bugünden yarõna çö- zülmesi de mümkün değil. İşsizliği çözmek için yatõrõm yapmak lazõm. Ama bunun için yeterli kaynak yok. Ayrõca biz işe başlamanõn da, işten ayrõlmanõn da kolaylaştõrõlmasõnõ is- tiyoruz. Bütçe 11 milyar TL açık verdi, Şimşek ‘iyi’ dedi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Merkezi yönetim bütçesi mart ayõn- da 5.9 milyar lira, ocak-mart döne- minde ise 11.3 milyar lira oldu. Ma- liye Bakanõ Mehmet Şimşek, söz ko- nusu rakamlarõn, bütçe açõklarõnõn patladõğõ kriz dönemi olan geçen yõ- la göre sõrasõyla yüzde 32 ve 41 azalmasõnõ gerekçe göstererek “Har- camaları kontrol altına almış du- rumdayız” diye konuştu. Maliye Bakanõ Şimşek, bakanlõk- ta düzenlediği basõn toplantõsõnda, makro ekonomik gelişmeler hakkõn- da bilgi verdi ve 2010 yõlõ ilk çeyrek bütçe gerçekleşmelerini açõkladõ. Vergi gelirinde rekor artış Şimşek’in açõkladõğõ bilgilere gö- re 2010 yõlõ mart ayõnda bütçe gelir- leri bir önceki yõlõn aynõ ayõna göre yüzde 34 artarak 17.5 milyar liraya, bütçe giderleri ise yüzde 7.4 artarak 23.4 milyar liraya çõktõ. Gelirlerdeki yükselme, yüzde 37.5 artõşla 14.5 mil- yar lirayla çõkan vergi gelirlerinden kaynaklandõ. Buna karşõn faiz hariç bütçe giderleri ise yüzde 10 artarak 19.1 milyar lira oldu. 2010 yõlõ Ocak-Mart döneminde ise bütçe gelirleri geçen yõlõn aynõ dö- nemine göre yüzde 21 civarõnda ar- tarak yaklaşõk 57 milyar lira olurken bütçe giderleri ise yüzde 3 artarak 68.4 milyar liraya çõktõ. 2010 yõlõ Ocak-Mart döneminde vergi gelirle- ri geçen yõlõn aynõ dönemine göre yüzde 26 artarak 47.9 milyar lira ol- du. Buna karşõlõk faiz hariç bütçe gi- derleri de yüzde 10.4 artõşla 53.4 mil- yar liraya çõktõ. Yõlõn ilk üç ayõnda 3.7 milyar lira faiz dõşõ fazla veren büt- çe martta ise 1.6 milyar lira faiz dõ- şõ açõk verdi. ‘İşsizlikte iyileşme zor’ Konuşmasõnda işsizliğe de değinen Şimşek, istihdam piyasasõnõn eko- nomik toparlanmayõ geç takip ettiğini belirterek “İyileşme hızlı olmaya- caktır. İşsizlik ciddi bir sorun ola- rak bir süre daha karşımızda dur- maya devam eder. Toparlanmay- la birlikte azalacaktır” dedi. İş Bankası Rusya’da banka alacak Ekonomi Servisi - İş Bankasõ Genel Müdürü Ersin Özince, İş Bankasõ’nõn şu anda Rusya’da bir banka satõn almayla il- gili çalõşmalarõnõn sürdüğünü ve bu ko- nuda oldukça ilerlediklerini bildirerek, “Ukrayna ve Kazakistan’da benzer arayışlarımız var” dedi. AA’nõn haberine göre, Özince, “Bal- kanlar, bu son kri- zin yarattığı im- kânların değerlen- dirilmesi açısından önemli. Doğrusu, biz Balkanlar’da pek ümitli değildik. Yunanistan, Avusturya bankaları baş- ta olmak üzere, Balkanlar’ı oldukça cid- di almışlardı. Fakat, özellikle Yunanis- tan’da, Avusturya’da, İtalya’da yaşanan kriz bu ülkelerin bankalarının, Bal- kanlar’daki yatırımlarını satmalarına neden olur mu diye fırsatçı bir yakla- şımla bekliyoruz” yorumunu yaptõ. KKTC’nin İskele bölgesinde İş Ban- kasõ’nõn KKTC’deki 14. şubesini en kõ- sa sürede açmaya niyetli olduklarõnõ be- lirten Özince, şube yatõrõmlarõndan ziyade, destek olduklarõ yatõ- rõmlarõn önemli oldu- ğunu belirtti. Sadece KKTC’deki şubelerle değil, Türki- ye’deki şubelerden de KKTC’de iş yapan işa- damlarõna krediler ver- diklerini anlatan Özince, “Bugün Kıbrıs’ın en önde gelen yatı- rımlarından üniversite, hastane, tu- rizm gibi alanlarda İş Bankası’nın Tür- kiye’den verdiği kredilerin de payı he- saba katılmalı” diye konuştu. Ziraat, personelini kendisi seçecek Ekonomi Servisi - Ziraat Bankasõ, personel sõnavlarõnda kamu personeli seçme sõnavõ (KPSS) şartõnõ kaldõrdõ. Ziraat Bankasõ Genel Müdürü Can Akın Çağlar, Türkiye’de bir ilki gerçekleştirdiklerini belirterek, bundan sonra personel sõnavlarõnõn banka şubelerinde elektronik olarak yapõlacağõnõ söyledi. Sõnava 18 bin kişinin müracaat ettiğini ifade eden Çağlar, “Müracaatları kabul edilen adaylar şubelerimize gelerek, memurlarımızın oturduğu ekranlarda sınava girecekler. Adaylar, sınav bittikten 15 dakika sonra puanlarını öğrenecekler, daha sonra o puanlara göre mülakata çağrılacaklar” dedi. Bu sistemi daha önce kendi iç sõnavlarõnda uyguladõklarõnõ söyleyen Çağlar, sõnavõn mayõs ayõ içinde yapõlacağõnõ söyledi. Bu sõnavla 800 kişi, daha sonra yapõlacak sõnavla da 700 kişi alõnacağõnõ ifade eden Çağlar, şubeleşme faaliyetleri çerçevesinde alõnacak personelin 2 bine çõkarõlabileceğini sözlerine ekledi. Ekonomi Servisi - Denizbank, “paso” markası altında genç- lik bankacılığı projesini hayata geçirdi. Denizbank Finansal Hizmetler Grubu Başkanı Hakan Ateş, Türkiye’de 2.5 milyon üniversite öğren- cisinin yıllık toplam harcamasının 22 mil- yar lira olduğunu belirterek projeyle bu yıl 50 bin, 5 yıl- da 300 bin gence ulaşmayı hedeflediklerini söyledi. Projeye göre, gençler 1.12 faizle öğrenim kredisi alabilecek, paso kaptan hesabındaki para otomatik olarak fon alınarak değerlendirilecek gençlere harçlık gönderen veliler havale ücreti ödemeyecek. Denizbank’ın marka yüzü olan Beyazıt Öztürk’ün de katılımıyla 15 üniversite- de projenin tanıtımı yapılacak, ziyaret edilen her üni- versitede bir öğrenciye tam burs verilecek. Kredi kar- tı verilirken eğer varsa gençlerin önceki ek kart ödemelerine bakılacak, yoksa da bel- li sorularla değerlendirme yapılacak. AKP âciz, işadamõ öfkeliBaşbakan Erdoğan, işsizliğin çözümü için 1.3 milyon üyesi olan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nden her bir üyenin bir kişiyi işe almasõnõ önerip TOBB’u hedefe koyarken oda başkanlarõ da yarõn yapõlacak toplantõyla hükümete işsizliğin çözümü için önerilerde bulunmaya hazõrlanõyor. Oda başkanlarõ Başbakan’a tepkilerini dile getirecek. Ersin Özince, Türk azõnlõklarõn veya çoğunluklarõn olduğu Makedonya, Bosna Hersek gibi ülkelere özel ilgi göstereceklerini söyledi. Denizbank’ınyenihedefigençler Ersin Özince. [email protected] 21. yüzyılın en stratejik malzemelerinden biri karbon elyaf. Arapça “elyaf” sözcüğü, lif ya da ipliğin çoğu- lu. Karbon elyaf (ya da karbon fiber) ileri teknolo- ji ürünü, ipliksi bir tür plastik madde. Akrilik elya- fın belli proseslerden geçirilmesiyle elde ediliyor. Yüksek dayanıklılık, düşük yoğunluk, düşük sür- tünme ve düşük ağırlık özelliklerinin üstün bi- leşimi ile uzay ve havacılık sanayii, savunma, oto- motiv sanayilerinde, spor gereçlerinde (tenis ra- keti, board), yapı güçlendirme alanlarında, enerji depolamada tercih edilen bir ürün. Örnek vermek gerekirse çelikten 4.5 kat daha hafif ama 3 kat daha dayanıklı. İlginç olan, dünyada karbon elyaf üretimi yapan yalnızca 7 ülkenin bulunması. Bunlar, Japonya, ABD, Almanya, Fransa, İngiltere, Macaristan ve Tayvan. Ülke adının burada pek bir önemi yok, çün- kü toplamı yalnızca 10 olan şirketlerin çoğu Japon ve ABD menşeli. Türkiye 3 yıl önce Aksa’nın Ak- saca markasıyla karbon elyaf üretimine geçmesiyle gruba 8. ülke olarak katıldı. 3 yıldan beri de Paris’te düzenlenen JEC 2010 Kompozit Fuarı’na katılıyor. Aksa Genel Müdürü Mustafa Yılmaz, dünya karbon üretiminin yılda 40 bin ton civarında olduğunu, kendilerinin de yıl- da 1500 ton ürettiklerini söyleyerek şunları vur- guluyor: “Önümüzdeki 10 yıl içinde pazardan yüz- de 10 pay almayı hedefliyoruz.” Üretim Aksa’nın Yalova’daki tesislerinde yapı- lıyor. 85 kişilik bir de Ar-Ge ekibi bulunuyor. Başta da dediğim gibi artık gelecekte tüm temel ürünler, karbon elyaf ve benzeri yapay (kompozit) malzemelerden üretilecek gibi görünüyor. Kom- pozitler giderek metallerin yerine geçiyor. Aksa aslında Türkiye açısından son derece önemli bir ilk aşamayı gerçekleştirmiş durumda. Ak- rilik elyaf üretimi konusunda geldiği nokta şirketi stratejik bir karar aldırarak karbon elyaf yatırımına yöneltmiş. 85 milyon dolar tutarındaki yatırım gerçekleştirmiş; ayrıca 11 milyon dolarlık bir de TÜ- BİTAK Ar-Ge desteği almış. Şimdi sıra sektörlerin karbon elyafı kullanarak kompozit ürünlere yönel- melerinde. Paris’teki JEC fuarında hem hangi alanlarda bu ürünlerin kullanılabileceğini gördük hem de başta Akkök Şirketler Grubu İcra Kurulu Başkanı Mehmet Ali Berkman olmak üzere Ak- sa yöneticileri ile sohbet ettik. Bize sunumu yapan Karbon Elyaf Pazarlama ve Satış Direktörü Mithat Okay’a göre pazar 2020 yılına kadar 3 ila 6 misli büyüyecek. Bu büyümede aslan payını ise en- düstriyel ürünler alacak. Aslında karbon elyaf Türkiye’nin katma değerli üretime geçmesi için bir fırsat. Hem de birçok alan- da. Yerimiz yettiğince biraz örneklendirelim: - Rüzgâr türbinlerinin kanatları bu malzemeden üretildiğinde ciddi verim artışları yaşanıyor. Şim- diki halde 1-1.5 megavat olan güç 5-6 megavat- lara çıkıyor. Yakında Türkiye’de bu alanda ciddi ya- tırımlar yapılacak. Neden şimdiden birileri bu ka- natları üretmeye başlamasın ki? - Yapı güçlendirilmelerinde kullanılan bir malzeme karbon elyaf. Özellikle deprem kuşağında bulunan Türkiye açısından son derece önemli. Ancak bu- rada mevzuatın yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Neden bu konuda çalışmalara başlanmasın ki? - 2020 yılında dünyada 50-80 milyon aracın do- ğalgaz kullanacağı öngörülüyor. Hem çok daha çevreci, hem daha güvenli hem de daha hafif araç- lar olması açısından önemli. Doğalgaz sıkıştırılarak küçük karbon elyaf kasalarda otobüslerin üst kı- sımlarında taşınabiliyor. 1 litre doğalgaz ile 100 ki- lometre yol yapılabiliyor. Örneğin Pakistan’da 2 mil- yon araç bulunuyor. Türkiye’de ise doğalgaz ile ça- lışan araç sayısı sadece 3 bin 56. Onlar da bele- diyelerin önayak olması ile başlayan bir süreç. Ne- den en azından toplu taşımalarda yaygınlaştır- mayalım ki? Denizcilikten tıbba, dokumacılıktan savunmaya kadar bir sürü alan daha sıralayabiliriz. Önemli olan zaten ciddi bir yatırımla üretiliyor olan karbon elyafı kullanarak katma değer yaratabilmek. Peki bunun için ne gerekiyor? Öncelikle hükümet tarafından sahiplenilmesin- de. Bu noktada Mehmet Ali Berkman, “Hayalimiz Aksa’nın üretim yaptığı Yalova’daki bölgenin Kom- pozit Üretim Vadisi haline dönüşmesi. Bu küme- lenme modeli ile hem ortak Ar-Ge’ler yapılır, hem üniversite sanayi işbirlikleri yaşama geçirilir” diyor. 21. yüzyılın en stratejik ürünlerinden olan karbon elyaf ile katma değerli üretim artık hayal değil. Önemli olan ülke politikası haline dönüştürmek ve gerekli altyapıyı hazırlamak. Şunu da vurgulayalım: Çin de işe el atmış durumda. Bu yıl başında İngil- tere’den teknoloji satın alarak ortak bir yatırıma baş- ladı ve ilk adım olarak Aksa’nın yılda 1500 ton üre- timini hedef koydu. Belli ki yakın gelecekte talep arttıkça karbon elyafın üretim maliyeti de düşecek. Aksa’yı bu yolda yalnız bırakmak yakın gelecekte hem kendi gelişmiş sanayimizi dinamitlemek hem de bu alanda yeniden ithal ürünlere bağımlı hale getirmek anlamına gelir. Bunu unutmayalım... Türkiye Karbon Elyaf ile Sınıf Atlayabilir B‹ L G ‹ T O P L U M U N A D O / R U / Ö Z L E M Y Ü Z A K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle