Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
12 NİSAN 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KÜLTÜR SÖYLEŞİLERİ 7
GEÇMİŞTEN
GELECEĞE
ORHAN ERİNÇ
Denetimli İfade
Özgürlüğü Hoş Geldin!
Bugün, “Medya ve Demokrasi Masalları”
kapsamında, ancak gülmek mi ağlamak mı
gerektiğine karar veremediğim üç bölümlük
bir ifade özgürlüğü öyküsü anlatmaya
niyetlendim.
Gazeteci Servet Kabaklı, bir yazısında iki
kamu görevlisine hakaret ettiği iddiasıyla
yargılandı.
Yerel mahkeme, hakaret iddiasını geçerli
bulmayarak beraat kararı verdi.
Karar temyiz edildi ve Yargıtay Dairesi
beraat kararını bozdu.
Yerel mahkeme, kararında direndi.
Bu nedenle de dava dosyası, Yargıtay Ceza
Daireleri Kurulu’na gitti ve kurul, beraat
kararını onadı.
Kabaklı, “Eleştirdiğim kişiler zaten davacılar
değil, bir başkası, daha doğrusu bir
gazeteciydi” diyor.
Aradan pek de uzun olmayan bir süre geçti.
Bu kez bir başka gazeteci, bir başka kamu
görevlisine hakaret ettiği iddiasıyla
mahkemeye verildi.
Yerel mahkeme, hakaret iddiasını kabul
ederek gazeteciyi hapse mahkûm etti ama
hükmün açıklamasını geri bıraktı.
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin yargı ile
arasının hoş olmadığı biliniyor. Somut
örnekleri çok. Son anayasa değişikliği de haklı
olarak bu durumun kendi lehine düzeltilmesi
girişimi olarak kabul ediliyor.
Ama konumuz bu değil.
Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkan
Yardımcılarından Hüseyin Çelik devreye
giriverdi.
Adını da vererek Servet Kabaklı’nın beraat
etmesine karşın öteki gazetecinin hakaretten
suçlu bulunmasını yadırgadığı anlamına gelen
bir açıklama yaptı.
İşin tuhafı, aynı konuyu, Çelik’in arka çıktığı
mahkûm gazeteci de köşesine taşıdı.
Oysa Sayın Çelik, mahkeme kararlarını
değil, mahkûm gazetecinin mahkeme kararını
temyiz etme hakkını ve dolayısıyla beraat
etme olasılığını, yaptıkları yasa değişikliği ile
kaybettirmelerinin eleştirisini yapmalıydı.
Türk Ceza Yasası yenilenir ve değiştirilirken
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, hakaret ve
benzeri suçların cezasının üst sınırının iki yıl
olmasında ısrar etmişti. Çünkü, hâkimlere iki
yıla kadar olan mahkûmiyetlerin yerine
getirilmesini erteleme olanağı verilmişti.
Ceza Muhakemeleri Yasası’nda (CMY),
hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve
denetimli serbestlik kuralı vardı ama, 1 yıla
kadar olan hapis cezalarını kapsıyordu. CMY
değiştirilirken, hiçbir ayrım söz konusu
edilmeden, bu süre de iki yıla çıkarıldı.
Bu durum ifade özgürlüğünün de, mahkûm
edilen ancak hükümlerinin açıklanması geri
bırakılan gazeteciler yönünden denetim altına
alınması anlamına geliyordu. Bununla da
kalmıyor, gazetecinin hükmü temyiz etme
hakkını da 5 yıl süreyle (o da arada benzer
başka bir suç işlememesine bağlı olarak)
elinden alıyordu.
Ceza Muhakemeleri Yasası değiştirilirken
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ifade
özgürlüğünü, dolayısıyla halkın bilgilenme
hakkını sınırlayacak değişikliğe dikkat çekmiş,
ancak sonuç alamamıştı.
Şimdi geldik yeni bir sürece. Türkiye’de
ifade özgürlüğü olduğunu söyleyenler,
yaptıkları reformla (!) ifade özgürlüğünün
denetim altında kullanılmasını da sağlama
başarısını gösterdiler.
Bu saptama, gazetecilere ayrıcalık
tanınması gerektiği görüşü gibi bir yanlışı
içermiyor.
Gazetecilerin hırsızlık, yaralama,
dolandırıcılık gibi somut suçlar değil, yoruma
bağlı soyut suçlar işleyebildiklerini ve temyiz
yollarının kapatılmasındaki haksızlığı
vurguluyor.
Aynı yazının, kimi cumhuriyet savcıları ile
yargıçlar tarafından “hakaret”, kimileri için de
“ağır ve şiddetli eleştiri” sayıldığını yaşayarak
öğrenmiş çok meslektaşımız var.
Şimdi “denetimli ifade özgürlüğü” sürecine
girmiş olmamız, bize özgü hukuk anlayışını bir
kez daha gözler önüne seriyor. Düzeltilebilir
mi? Bilemem, bekleyip göreceğiz.
oerinc@cumhuriyet.com.tr
CELAL ÜSTER
Hulki Aktunç, kuşkusuz ki, ödüllere yaban-
cõ bir yazar değil. Edebiyatõn üç dalõnda da (ro-
man, öykü, şiir) ödüller kazandõ bugüne kadar.
“Gidenler Dönmeyenler” ile 1977 TDK Öykü
Ödülü’nü aldõğõnda 28 yaşõndaydõ. “Bir Çağ
Yangını” adlõ romanõyla 1981 Abdi İpekçi
Ödülü’ne, “Bir Yer Göstericinin Hayatı” ile
1989 Yunus Nadi Öykü Ödülü’ne değer görül-
dü. “İnsan Aşkların Külüdür” ile 1994 Halil
Kocagöz Şiir Ödülü’nü, “Istıraplar Ansiklo-
pedisi” ile 1995 Cemal Süreya Şiir Ödülü’nü
kazandõ. Ama bu kez “Sönmemiş Dizeler” ile
iki gün içinde hem Necatigil Şiir Ödülü’ne,
hem de Metin Altõok Ödülü’ne değer bulundu.
Aktunç’la, ödülü vesile ederek, Necatigil’i, Al-
tõok’u, “Sönmemiş Dizeler”i konuştuk; edebi-
yattan dem vurduk.
- Aynı anda iki ödül birden edebiyat dün-
yamızda pek rastlan-
mayan bir durum. “Ne-
ler hissettin?” demeye-
ceğim. Ama bir yazar
ya da sanatçının “ödül”
karşısındaki tutumuyla
ilgili neler söylersin?
- 25 yõldõr, kişisel ola-
rak katõlmõyorum ödülle-
re. Ama, kim için verili-
yor ödül? Seçici kurulda
kimler var? Onur duya-
cağõm koşullar içinde,
evet, ödül bir ödün değil-
se, evet. Okurlar benim
yapõtõmõ “falan filan
ödüllü” diye mi araya-
cak, yoksa ah o çilekeş
bin – bin beş yüz kişi,
zaten bilmekte midir be-
nim yazõmõ enine boyu-
na?
- Evet, Memet Fuat
seni “rafine bir yazar”
diye anar. Cemal Süre-
ya ise “Türkçenin sera-
mik ustası” diye yazmıştı… Okuru zaman
zaman zorlayan bir yazar, bir şairsin. Beh-
çet Hoca da öyleydi…Behçet Necatigil üstü-
ne pek çok inceleme yapıldı, pek çok yorum
getirildi. “Senin Necatigil’ini” merak ediyo-
rum…
- Behçet Necatigil, beni soyadõ seçimiyle bile
etkilemiştir…
‘İSYANCI BİR
ŞAİR NECATİGİL’
- Yeni kuşaklar bilmez, anlatır mısın?
- Behçet Gönül’dür asõl adõ soyadõ. Fakat
Necâtî şiirine duyduğu büyük bağlõlõkla Neca-
tigil olmuştur. Akrabalõk ise, akrabalõk bu.
Sonra onun günlük yaşamõ, çalõşma tarzõ, al-
çakgönüllü var oluşu ayrõ bir derstir. Behçet
Hoca’nõn şiiri beni her zaman etkiledi. Ama,
radyo oyunlarõ da çok etkiledi. Sözlükleri de et-
kiledi. Şimdi, Necatigil şiirinin “sessiz sakin”
bir şiir olduğuna inanan çok. Bense, Necatigil’i
isyancõ bir şair olarak görürüm.
- Metin Altıok şiirine nasıl bir yorum geti-
rirsin? Metin Altıok deyince, 1993’teki Sıvas
kırımını anımsamamak olanaksız. Gericile-
rin aydınlara karşı giriştiği bu yabanıl saldı-
rı, toplumumuzda gerekli ya da yeterli tepki-
yi gördü mü sence?
- Orada aslõnda bugünlerin bir provasõ yapõl-
dõ. Kanõt: Suçlular cezalandõrõlmadõkça, iktidar-
lar da suça ortak demek, değil mi? Peki, bugü-
nün Van saldõrganlarõ kimler? Neyse… Metin
Altıok şiiri de Necatigil şiiriyle yakõn durur.
Aynõ mõrõldanõşõn aniden çakõntõya dönüşü. İki
şair de gerçek birer biçim ustasõ. (Biçimci de-
ğil.) Metin’in el desenleri vardõr ya, o şiirleri o
eller yazmõştõr. Sõvas’ta alçakça katledilen Beh-
çet Aysan’õ düşün. Yine akraba bir şiir… Beh-
çet, benim ta ortaokuldan arkadaşõmdõ. Sõvas
kõrõmõ toplumdan pek de yeterli tepkiyi görmüş
değil. Her yõl anõyoruz. Geçen yõl gençlerin
göğsünde “yangın kavmindeniz / ne giysek
alev” yazõlõydõ.
- Senin adeta deyimleşmiş iki dizen.
- Sağ ol. Sonra ben “İnsan Aşklarının Külü-
dür” kitabõnõ Metin ile Behçet’e adadõm…Ve
“küllü”dür, toplamõdõr da diyordum. Öte yan-
dan, şimdi Sõrp uçaklarõ falan meselesine hiç
girmeyeyim. Gõna geldi. Utanmasõ gerekenler
utanmõyor.
- Şiir ustalarının pek çoğu, sayısız izleğin
yanı sıra doğrudan “şiir” üstüne yazmadan
edememiştir. Şiir üstüne manifestolarını yine
dizelerle dile getiren birçok şaire rastlarız.
“Sönmemiş Dizeler”in başındaki “Söz Kuy-
tusunda” şiirinin de, bir anlamda Hulki Ak-
tunç’un şiir manifestosu olduğu söylenebilir
mi?
- Biraz. Çünkü o sõralar “Eksik Poetika”yõ
da yazmaktaydõm. Henüz sürmekte olan bir
poetika denemesi. Biterse, Akatalpa dergisine
vereceğim. “Sönmemiş Dizeler” ile ilgili tek
yazõ, o dergide yayõmlandõ. Gültekin Emre
yazdõ.
- Sen dolaysız politik şiirler yazan bir şair
değilsin. “Sönmemiş Dizeler”deki “Gazze”
şiiri ise bu çizgiden biraz ayrılıyor. Gerçi
derin göndermeler var yine, ama “Kalkın
Gazze’ye gidelim” dizesiyle son bulan bu
şiirin politik çağrışımları daha vurgulu.
Evet, “Gazze’de kan akıyor çığlık akıyor”,
“aşk olmadığından” mı?
- Aşk olmadõğõndan değil, alçaklõk var oldu-
ğundan, emperyalizm var olduğundan. Sonra,
kitabõmda Tuzla “cinayetleri” de bir izlek
olarak işlenmeye çalõşõldõ.
- Mario Vargas Llosa, “Edebiyat, yazgıla-
rına boyun eğen, yaşadıkları hayattan hoş-
nut olan insanlara hiçbir şey söylemez; ede-
biyat, asi ruhu besler, uzlaşmazlık yayar”
diyor. Her iyi yazarın, iyi şairin, özünde,
muhalif olduğu söylenebilir mi? Yalnızca
dolaysız politik anlamda değil, hayatta, dil-
de, aşkta yerleşik ve alışılmış olana muha-
lif?
- Yüzde yüz doğru… Leyla Erbil üzerine
bir bildiri yazmõştõm, başlõğõ “Leyla Erbil İs-
yan Grameri”ydi.
- Yazar, neden yazar? Proust’un dediği
gibi, “En sonunda aydınlığa, gün ışığına ka-
vuşmuş gerçek hayat, tastamam yaşanmış
biricik hayat edebiyat olduğu” için mi?
- Neden yazõyorsunuz sorusuna hep şu iki
yanõtõ verdim: “Bendeki başkaları ile başka-
larındaki ben’i arıyorum”…Ve: “Yan yana
gelmemiş sözcükler var daha”. Öte yandan,
“Yoldaşım 40 Yıl” kitabõnda (Rıza Kıraç)
politikamõ da poetikamõ da uzun uzun açõkla-
mõştõm.
- Ha, bu arada gene ilginç bir kitabın çık-
tı. “Bir Kadıköy’oğlu”… Bir sokağıyla,
Üzerlik Sokağı’yla Kadıköy… Destansı bir
deneme. Kırk yıldır dil ile, sözcüklerle “bo-
ğuşuyorsun”. Çevrendeki dünyaya duyarlı-
lığın ile duygulanımlarının, bilincin, belle-
ğin ve imgeleminin mahremiyetindeki bu-
luşmalarına dil ve sözcüklerle biçim, beden,
hayat veriyorsun. Edebiyatın dilde başlayıp
dilde bittiği söylenebilir mi?
- Doğru, bazan iki sözcükle başlayõp iki
sözcükle bitebilir.
- “Büyük Argo Sözlüğü”nün yazarı ola-
rak, “Hiçbir argo sözlüğü argo-
ya yetişemez. Hiçbir yasanın ya-
şama yetişemediği gibi” demiş-
tin. “Hiçbir edebiyat kuralı da,
edebiyatın, şiirin kendisine yeti-
şemez” denilebilir mi?
- Yetişemez. Behçet Bey bir
edebiyat öğretmeniydi. Aruzun
allahõnõ bilirdi. “Kareler Aklar”
kitabõnõ neden yazdõ? Kareler,
geometrik. Karalar, karalar. Ve
“kâreler” hani akşam olunca yi-
ne basan kâreler.
- Aynı anda birkaç kitap üs-
tünde çalıştığını biliyorum. İlk
sırada hangi kitap var? Ya ye-
ni sergi?
- Sõrada çok kitap var. Önce-
likle, “Ara-Name”… Semra
Aktunç ile yazõyoruz. Ara Güler’in inanõl-
maz dobra arkadaşlõğõna bir teşekkür olsun di-
ye. Sonra, “Yedi Kırk Beş” öyküleri geliyor.
- “Sönmemiş Dizeler”de de o vapur sefer-
leri var.
- Evet aynõ izlek. Yõllarca 07.45 Kadõköy-Be-
şiktaş yolcusuydum… İndik, işe gideceğim…
Ayaklarõm beni Necatigil anõlarõna, çarşõdaki
Hasbi’ye, bir fileyle tõrmanõlmõş o yokuşa sü-
rükler. Zihnimse işe gitmemi buyurur… Resim
sergisine gelince, “Arayışlar” çalõşõyorum. Bir
kedinin aranõşõ, bir dudağõn aranõşõ, bir çatõnõn
aranõşõ… İşte böyle.
- Peki…Ne derler usta, Allah uzun ömür-
ler versin.
- Eyyyvallah!
Hulki Aktunç, ‘Sönmemiş Dizeler’ adlõ kitabõyla Necatigil ve Metin Altõok şiir ödüllerine değer görüldü
“25 yõldõr kişisel olarak katõlmõyorum ödüllere. Ama, kim
için veriliyor ödül? Seçici kurulda kimler var?
Onur duyacağõm koşullar içinde, evet, ödül bir ödün
değilse, evet...”
“Behçet Necatigil’in şiiri beni her zaman etkiledi.
Şimdi, Necatigil şiirinin ‘sessiz sakin’ bir şiir olduğuna
inanan çok. Bense onu isyancõ bir şair olarak görürüm...”
Söz kuytusunda bir dil ustasõ
SÖZ KUYTUSUNDA
Sözcük sözcükle konuşur
Konuşur bağrõşõr savaşõr
Adõnõ ararken söner bir şiir
Uyaklar uyaklarõn yankõsõ
Sağõr sözcük aksak dize
Od biter köz biter kül biter
İki dize birbiriyle konuşur
Dizeler dizelerle konuşur
Biri yanõp sönünce biter şiir
Söz kuytusunda bekler
Sönmemiş dizeler
“Metin
Altõok şiiri
de Necatigil
şiiriyle
yakõn durur.
Aynõ
mõrõldanõşõn
aniden
çakõntõya
dönüşü. İki
şair de
gerçek birer
biçim
ustasõ...”
Fotoğraf:AraGüler
EMİNE KAPLAN
ANKARA - AKP’de, 2007 se-
çimlerinden beri ilk kez bir millet-
vekili basõn toplantõsõ düzenleyerek
parti yönemini ve hükümetin poli-
tikalarõnõ eleştirecek. Bir süredir de-
mokratik açõlõm ve anayasa paketi
ile ilgili rahatsõzlõklarõnõ dile geti-
ren Ankara Milletvekili Zekai Öz-
can, bugün basõn toplantõsõyla gö-
rüşlerini açõklayacak.
AKP içinde demokratik açõlõm,
anayasa paketi ve ekonomi politi-
kalarõnda bazõ milletvekillerinin
rahatsõzlõğõ biliniyor. Ancak 2007
seçimlerinden beri ilk kez bir mil-
letvekili, basõn toplantõsõyla parti ve
hükümete yönelik eleştirilerini di-
le getirecek. Özcan, bugün öğleden
sonra bir basõn toplantõsõ düzenle-
yecek. Özcan, hükümetin hazõrla-
dõğõ paketi “yamalı bohça” olarak
nitelendiriyor. Demokratik açõlõm
sürecini de eleştiren Özcan, “Süreç,
daha başında yanlışlarla hede-
finden saptırıldı. Öncelikle sos-
yologlar ve kanaat önderleriyle
görüşülmesi gerekirken İçişleri
Bakanlığı koordinasyonunda Po-
lis Akademisi’nde Kürt meselesi
konusunda kanaatleri bilinen be-
lirli gazetecilerle toplantı yapıldı.
Habur’daki görüntüler tam bir
rezalete dönüşmüş, bu görüntü-
leri Türk milleti kendisine mey-
dan okuma olarak algılamış ve
kanı donmuştur. PKK’lilerin ser-
best bırakılması adaleti zedeleyip
büyük yara açmıştır. Etnik vur-
gu ile problem çözülmez aksine
dar bir alanda örülen problemi
daha da büyütür. Kristal vazoyu
çatlatırsanız sonra hiçbir açılım
bu çatlağı birleştirmez” görüşüy-
le biliniyor.
Bugünkü basõn toplantõsõnda
anayasa paketiyle ilgili imza tar-
tõşmalarõna da değinmesi beklenen
Özcan’õn, “İmzaların kimisi sah-
te, kimisi kotarılmış olarak or-
taya konuyor. Tepkiler gelince,
yeniden imzaya açılıyor. Bunlar
doğru değil. Usul ve yöntem
yanlış, bunu kabul etmek la-
zım” görüşünü dile getireceği
belirtildi. Özcan, Cumhuriyet’in
sorularõ üzerine, partiden istifa
edip etmeyeceğine yönelik soru-
ya yanõt vermedi.
AKP’de bayrak açılıyor
ANKARA MİLLETVEKİLİ ZEKAİ ÖZCAN BUGÜN PARTİSİNİ ELEŞTİRECEK
ANKARA (Cumhuriyet Bü-
rosu) - AKP’lilerin anayasa de-
ğişikliği önerisinin TBMM Genel
Kurulu’nda 16 Nisan Cuma gü-
nü başlayacak ilk tur görüşme-
lerinin bir haftayõ aşmasõ bekle-
niyor. Anayasa Komisyonu’nda
bugün önerinin HSYK ve Ana-
yasa Mahkemesi’nin yapõsõyla
ilgili tartõşmalõ maddelerinin ele
alõnmasõ planlanõyor.
Anayasa Komisyonu’nda 3’ü ge-
çici olmak üzere toplam 30 madde
olan önerinin görüşmelerine bugün
Anayasa Mahkemesi’nin yapõsõnõ
değiştiren 17. madde ile devam
edilecek. AKP, bu madde üzerinde
değişiklik önergesiyle raportörlük-
ten üyeliğe atanma düzenlemesini
değiştirmeye hazõrlanõyor. AKP’nin
hazõrladõğõ önergede, Anayasa Mah-
kemesi üyeliğine atanacak rapor-
törler için, en az 5 yõl Anayasa Mah-
kemesi’nde raportör olarak çalõşmõş
olma koşulu getiriliyor.
Paketin HSYK’nin yapõsõnõn de-
ğiştirilmesini öngören 23. madde-
sinde yapõlacak değişiklikle
AKP’nin değişiklik paketinde “tır-
panladığı” HSYK’nin “kadro da-
ğıtma” yetkisinin korunmasõ sağ-
lanacak. HSYK’nin “kadro da-
ğıtma” yetkisinin tõrpanlanmasõna
“hüküm bugün farklı uygulan-
dığı için anayasada yer almasına
gerek görülmemesi” dayanak gös-
terilmişti. Hazõrlanan değişiklik
önergesinde ise bu yetkinin yeniden
anayasaya konulmasõnõn gerekçe-
si “Ancak kurulun hâkim ve sav-
cıların tayin edilmeleri halinde, il-
gili kadrolarını da yeni görev
yerlerine topluca naklettiği göz
önüne alındığında, bazı tered-
dütlerin meydana gelmesinin ön-
lenmesi bakımından ‘kadro da-
ğõtma’ ibaresinin de madde met-
nine eklenmesi amacıyla önerge
verilmiştir” diye açõklandõ. Öner-
ge ile Adalet Bakanlõğõ’nda görev
yapacak olan “hâkim ve savcı
mesleğinden olan iç denetçile-
rin” Adalet Bakanõ tarafõndan atan-
masõna ilişkin düzenleme yapõlacak.
Anayasa Komisyonu bugün
tartışmalı maddeleri ele alacak
ANAYASA PAKETİNİN İLK TUR GÖRÜŞMELERİ 15 NİSAN’DA
AKP Ankara milletve-
kili Zekai Özcan.