19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
[email protected] 12 NİSAN 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ 15 CMYB C M Y B ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Ekonomik Büyüme-2009 “Obamania” oyununun I. perdesi kısa sürmüş, izleyenlerde düş kırıklığı yaratmıştı. Uzun bir aradan sonra II. perde geçen hafta açıldı. Birinci perdede Obama, ABD’nin uluslararası saygınlığını, imparatorluk refleksine karşı Cumhuriyeti restore eden, dünyaya barış getirecek büyük devlet adamı rolündeydi. II. perdede, Obama sahneye, sağlık reformunu yasalaştıran, Rusya ile nükleer silahları sınırlandırma anlaşması imzalayan, ABD’nin nükleer silahlara yönelik politikasını yeniden belirleyen, “gündemine hâkim”, vizyon sahibi bir lider (Philip Stevens, Financial Times, 07/04; Patrick Seale, Dar Al Hayat, 09/04) olarak çıkıyor. “Obamania” oyununun izleğine karşın, dışarıdaki gerçek yaşam bize, Irak’tan Kırgızistan’a “gündemin” hızla dağılmakta olduğunu söylüyor. Kriz! Her yerde kriz! Council on Foreign Relations’dan McGurk’a göre Irak “en yüksek risk penceresinden geçmeye çabalıyor”. Geçen haftanın başına kadar yaklaşık 90 günlük aralıkla tekrarlanan şiddet olayları aniden “nitelik değiştirerek bir sıçrama yapmış”. ABD Irak’tan çekilme takvimini yeniden gözden geçirmeliymiş (07/04). Al Ahram Weekly, gelişmeleri “Irak’ta geçen hafta patlayan bombalar yüzlerce insanı öldürdü, yüzlercesini yaraladı” başlığıyla verdi (08/04). Bu sırada Los Angeles Times’ın aktardığına göre seçimlerden beklenmedik bir biçimde, kıl payı önde çıkan Hamza Allavi, eğer hükümeti kurmasına izin verilmezse, “Irak’ta kaos çıkacağını” ileri sürüyor. Seçimleri rahatlıkla kazanmayı beklerken Allavi’nin gerisinde kalan Başbakan Maliki’nin taraftarlarıysa seçim sonuçlarını tanımamakta ısrar ediyorlar. Şiddet olayları tırmanırken Irak’ta yeni hükümetin kurulmasının aylar alacağı anlaşılıyor. Bu arada kimi yorumcular İran’ın gittikçe artan etkisinin Irak’ta kutuplaşmayı arttırdığına dikkat çekiyor (Arun & Mohammed, The Asia Times, 09/04), yeni bir etnik çatışmalar döneminin başlamasından korkuyorlar (New York Times, 06/04). “Iran’ın Afganistan ve Pakistan bölgesinde gittikçe yoğunlaşan etkisini arttırma çabaları uluslararası ilişkiler uzmanları arasında kaygıyla izlenirken” (Atula Aneja, The Hindu, 06/04), Karzai’nin Der Spiegel’in deyimiyle “kendisini besleyen eli ısırmaya kalkması”, ABD dış politikasının bir başka krizine işaret ediyor. Spiegel’in, bir köpeğe benzettiği Karzai, ABD’yi, NATO’yu seçimlerde hile yapmakla suçladıktan sonra, ülkedeki varlıklarının giderek açık işgale dönüşmeye başladığını vurgulamış, özellikle Holbrook’u suçlamış, böyle devam ederse kendisinin de “bir ulusal direniş kampanyasıyla” Taliban’a katılabileceğini açıklayıvermiş. ABD’li yorumcular dehşete düştüler. Holbrook, Karzai’nin uyuşturucu madde kullandığını ima etti. Karzai’nin Obama’yla yapması gereken toplantı iptal edilebilirdi. Ama, cumartesi günü medya, Obama’nın Karzai’den “kritik ortak” diye söz ettiğini, buluşmanın ertelenmediğini bildiriyordu ‘ABD’nin gücü geriliyor’ Prof. Fouad Ajami Wall Street Journal’daki yorumunda Karzai’nin tutumunun Obama yönetiminin bölgedeki saygınlığının ne kadar gerilemiş olduğunu gösterdiğini savundu. Ajami’ye göre bütün sorun, “İslam dünyasında ABD’nin bölgeden çıkmaya hazırlandığına ilişkin bir algının güçlenmeye başlamasından” kaynaklanıyor. Bu yüzden “Hamas’tan Hizbullah’a kadar, Kâbil’deki liderler de dahil herkes kendisine bir İran sigortası edinmeye” yönelmiş. “Lübnan’a bakın” diyordu Ajami, “Bir zamanlar ABD’nin destekçisi liderler, şimdi birer birer Şam’a hacca gidiyorlar”. İran’ın, ABD’nin tüm çabalarına karşın gittikçe daha cesaretle konuşmasını da bu gerilemenin bir başka belirtisi olarak görebiliriz. Cuma günü Ahmedinejat, İran’ın üçüncü kuşak santrifüj üretme teknolojisine tümüyle hâkim olduğunu açıklarken (CNN 09/04) Al Hayat’ta Ragidha Dergham, “Nükleer bir İran’la birlikte var olmak bir seçenek mi” diye soruyordu. New York’tan yazan Dergham, entelektüel forumlarda, medyada, İran’ın nükleer silahlara sahip olmasına alışmak ve adapte olmak gerektiğine ilişkin gittikçe artan yorumlar, yönetimin politikasını yansıtmasa bile, bu seçeneğin insanların zihinlerinde gelişmekte olduğuna işaret ediyordu. Diğer bir deyişle Dergham, bu duruma dünyayı alıştırma sürecinin başladığını ima diyordu. Bu yeni durumun bir sonucu olarak Ortadoğu’nun başkentlerinde kapalı kapılar ardında yeni ittifaklar, yeni güvenlik paradigmaları konuşulmaya başlanmış. Dergham’a göre eğer “İran nükleer silahlara kavuşursa bundan en büyük zararı Arap halkları görecek”. Çünkü bölgede “Bir silahlanma yarışı başlayacak, halkın gereksinimi eğitim, sağlık, iş olanakları gibi konulara ayrılması gereken fonlar bu yarışa akıtılacak”. Her kıtadan, her türlü hükümetten beslenen nükleer silah tüccarları, askeri- sınai yapılar en büyük kazancı elde edecek. Bu kesimler “Petrol gelirlerini paylaşacak, halkı tümüyle geriliğe mahkûm ederek pasifize edecekler” (Dar Al Hayat 09/04). ‘Yok valla devrim değil’ Topraklarında hem ABD hem Rusya üssü bulunan tek ülke Kırgızistan’da da bir şey oldu. “Lale devrimiyle” iktidara gelen Bakiyev, kanlı bir toplumsal “kargaşayla” devrildi. Yönetim, Rusya’ya yakın olduğu anlaşılan bir ekibin eline geçti. Rusya yeni yönetimi hemen tanıdı. Yönetimin başına gelen Rosa Otunbayeva (Üniversiteyi Rusya’da okumuş, İngilizce bilen, eski dışişleri bakanı) yardım almak için Rusya’ya gidecek. Rusya da düzeni korumak için barış gücü gönderebilecek. ABD’nin bu ülkedeki askeri üssünün statüsü şimdilik değişmeden kalıyor. Ancak sürecin bir aşamasında eğer Rusya izin vermezse, ABD üssünün kapanmasına kesin gözüyle bakılıyor. Ama Rus analistleri, ABD üssünün Rusya için bir tehlike oluşturmadığını, kalabileceğini söylüyorlar. Diğer bir deyişle Ukrayna’da sonra, şimdi Kırgızistan’ı da “geri alan” Rusya, ABD’ye izin vermiş, böylece eline bir koz almış oluyor. Kırgızistan’ı ABD’nin etkisinin gerilemesinin bir başka örneği olarak görmek olanaklı. Ama esas ilginç bulduğum şey, bir seri yorumcunun “bu bir devrim değil” demek, bunu kanıtlamak için sıraya girmiş olmaları. Mantıkları şöyle, sokaklara dökülen kalabalıklar, kendiliğinden, örgütsüz, disiplinsiz, liderleri yok. Gerçekten de muhalefet çağrı yaptığında sokağa dökülenler, muhalefetin programına destek vermek için değil, son aylarda hızla bozulan ekonomik koşullara tepkilerini sergilemek için dökülmüşler. Katılımın çapından, şiddetinden muhalefet de korkmuş. Diğer bir deyişle, “Lale devrimi”nin eğitimli, orta sınıf kalabalığının aksine, toplumun en yoksul kesimlerinin kendiliğinden bir patlaması var karşımızda. Kırgızistan’da yaşananlar bir taraftan seçkinler arası çekişmeyi, bölgenin jeopolitiğini, büyük güçlerin oyunlarını yansıtıyor. Ama diğer taraftan da sokaklara dökülenler “zamanın ruhunun”, kitlenin tarih sahnesine geri dönüşünün bir başka ifadesi; aynı, Tahran, Atina sokaklarındakiler, Ankara’daki TEKEL direnişçileri gibi. Birincisi, savaşa, ölüme ilişkin, ikincisiyse, yaşama ve umuda... Esas önemli olan da bu ikincisi... [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com ‘Obamania’: II. Perde [email protected] Bir ülke ekonomisinin ne kadar sağlıklı olduğunun en önemli göstergesi toplam üretim düzeyi ve bunun değişimidir. Mart ayının son günü 2009 yılı yurtiçi toplam üretim verileri ve bir önceki yıla göre değişimleri TÜİK tarafından açıklandı. Geçen yıl ülkede üretilen mal ve hizmetlerin tutarı yaklaşık 954.0 milyar TL; bu tutar bir önceki yıl, yani 2008’de 950.5 milyar olduğuna göre, az da olsa, yüzde 0.4 oranında artmış oluyor. Ancak sabit fiyatlarla alındığında, yani fiyat artışlarından arındırıldığında, 2009 üretiminin artmadığı, tersine yüzde 4.7 oranında azaldığı anlaşılıyor. ABD Doları olarak alındığında ise azalma daha derin, 742.1 milyardan 617.6 milyar dolara iniyor, yani (eksi) yüzde 16.8 oluyor. Çok kullanılan bir karşılaştırma verisi olan kişi başına gelir de 10 380 dolardan 8 590 dolara düşüyor. Toplumun ortalama olarak bu kadar ağır yoksullaşmasına karşın, hükümetin 2009 bunalımını hafife almayı başarması, ayrı bir başarı destanı olarak tarihe geçmelidir! Ülkenin toplam üretiminin yüzde 4.7 daralması, bilindiği gibi sektör düzeyinde çok değişiyor. Bu noktaya geçmeden, sektörlerin ekonomi içindeki yerine bakılmalıdır. Ekonominin en büyük sektörü imalat sanayisidir. Toplam üretim 100 alınırsa, imalat sanayisinin payı yüzde 23’ün üzerindedir. İmalat sanayisini oldukça uzaktan, ulaştırma, depolama ve haberleşme, yüzde 14’ü aşan bir payla izliyor. Aslında bir olgu daha var; son yıllarda mali aracı kuruluşların, bankalar vb. faaliyetlerinin toplam katma değer içindeki payı hızla artıyor ve 2009’da yüzde 12’nin üzerine çıkıyor. Böylece bankacılık, geleneksel olarak daha yüksek payı olan toptan ve perakende ticareti solluyor. Toplam üretim içindeki payı yüzde 10’un altında olan en önemli sektör kuşkusuz tarımdır. Katma değer bakımından ekonominin hızla küçülen sektörü tarımdır. Tarımın göreli payı 2009’da az da olsa bir kıpırdanma ile yüzde 9.7’ye ulaşmıştır. Tarım sektörünün üretiminin toplamın onda birinden az olmasına karşın, geçimini doğrudan tarımdan sağlayan nüfus oranı yüzde 25’in üzerindedir. Geçen yıl faaliyetleri en çok daralan sektör, yüzde 16.3 oranında küçülen sektör inşaattır. İnşaat, gerek yarattığı işgücü olanakları, gerekse, diğer sektörlerden satın aldığı üretim girdileri ve ara mallarının diğer sektörlerin üretimine doğrudan ve dolaylı etkileri yönünden büyük önem taşır. Faaliyetlerinin azalması bakımından ikinci sırayı, yüzde 10.2 ile toptan ve perakende ticaret alıyor. Anlaşılan ekonominin canlılığının bu asıl göstergesi 2009’da zayıflamış bulunuyor. Ekonomik daralmanın üçüncü sırasını, yüzde 7.2 ile imalat sanayisi alıyor. Sanayi, bir önceki yıl (2008) da hiç büyümemiş, az da olsa küçülmüştü. Görülen, yılın son çeyreğinde toparlanma sürecine girmiş olsa da 2009’da sanayinin çok ağır bir darbe yediğidir. Sanayinin gerilemesi, ekonominin gelişmesine ve uzun dönemde üretim olanaklarını arttırmasına yapacağı çok olumsuz etkileri nedeniyle, özel olarak önemsenmelidir. Dışsatımın artışına koşut olarak 2010 ve sonrasında sanayi sektörü var olan üretim kapasitelerini kullanarak artı büyüme sağlayabilir. Sorun, bunun ötesindedir. Ekonomi, imalat sanayisini güçlendirerek gelişebilir. Bu konu hâlâ, piyasa koşullarının keyfine bırakılmayacak kadar önemli sayılmalıdır. Hükümet, sanayinin kullandığı üretim teknolojisinin niteliğini geliştirici politikaları oluşturmalı, özellikle de araştırma ve geliştirmeye önem verilmesini sağlayacak önlemleri bir an önce almalıdır. Toplam üretimdeki payı binde üçlerde kalan, yani eti budu olmayan balıkçılık bir tarafa bırakılırsa, 2009’da ekonominin en çok büyüyen sektörü, yüzde 8.5 ile bankacılık ya da resmi adıyla mali aracı kuruluşlardır. Ekonominin mal ve hizmet üreten sektörleri, yani reel kesimi küçülürken finans ya da parasal alanının büyümesi, önemsenmesi gereken bir çelişkidir. Çünkü, finans kesimi sonuçta, reel kesimin işlerini görmektedir. Bankacılık sektörünün reel kesimle ilişkisiz büyümesi, iki ana kaynaktan besleniyor. Birincisi, reel faizin, yani fiyat artışlarından arındırılmış faiz oranının yüksekliğidir. Gerek devletin borç alırken ödediği faiz, gerekse tüketici kredilerine yüklenen faiz, göreli olarak, yani diğer ülkelerle karşılaştırılamayacak kadar yüksektir ve 2009’daki bunalım ortamında da durumunu korumuştur. İkincisi, dış etkenlerdir. Bankacılık sektörü, yabancı sermayenin özellikle batan bankaları ve bunların dışında kalanların önemli bir bölümünü satın almasıyla ayrı bir gelişme gösteriyor. Yabancı sermaye payı bankacılık sektörünün toplam kaynakları içinde yüzde 40’lara ulaşıyor. Sektör, yüksek faiz ortamı nedeniyle yurtdışından ucuza borçlanabiliyor. Bunların sonucu olarak, 2009’da da büyümesini sürdürmüş bulunuyor. Denilebilir ki üretici sermaye ile para sermaye arasında aslında çok zayıf olan ilişki 2009’da biraz daha zayıflamıştır. Büyüme verileri, ekonominin geleneksel olarak en büyük sorunu olan para sermayeyi üretken sermayeye dönüştürme sorununun daha da ağırlaştığını kanıtlıyor. Büyüme bağlamında tartışılması ve çözüm bulunması gereken asıl ekonomi konusu bu sorun olmalıdır. Simitçi arabasında T-Box satılacak ‘Kimseyi zorla çalıştırmıyoruz’ Ekonomi Servisi - Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD) Başkanõ Cem Negrin, Başbakan Recep Tayip Erdoğan’õn “en büyük emek sömürüsünün tekstil sektöründe yaşandığı” yönündeki değerlendirmesinin kendileri açõsõndan gerçekleri yansõtmadõğõnõ belirterek, yak- laşõk 20 milyar dolar ihracat gerçekleştiren yüz binlerce ça- lõşana iş kapõsõ olan bir sektörün bu eleştiriyi hak etmediğini söy- ledi. Türkiye’nin en çok katma değer yaratan, sağladõğõ istihdam ile sosyal barõşõn sürmesine son derece olumlu katkõlarda bulu- nan Türk tekstil ve hazõr giyim sektörünün eksikleri olabilece- ğini anlatan Negrin, Türkiye’de kimsenin kimseyi zorla çalõştõr- madõğõnõn altõnõ çizdi. Görme engelliler için kredi kartı Ekonomi Servisi - Eczacõbaşõ ile Giesecke&Devrient ortak kuru- luşu E-Kart, görme engellilere özel kredi kartõ üretti. Yapõlan açõklamada, “Kart üzerindeki bilgilerin braille (görme en- gelli alfabesi) ile tekrarlandığı kredi kartları sayesinde, görme engelliler cüzdanlarındaki kart- lar arasından doğru kartı ra- hatlıkla seçebilecekler” denildi. ŞEHRİBAN KIRAÇ Boyner Holding’in en genç ve en çõlgõn markasõ T-Box denizde müşteri avõna çõkõ- yor. Firma ürünlerini Bod- rum, Göcek ve Marmaris’te 4 tekne ile hiç karaya çõkmayan yat, turistlerinin ayağõna götü- recek. Şirket ayrõca gelecek mayõs ayõndan itibaren sokak aralarõnda simitçi arabalarõna benzer arabalarda T-Box sat- maya başlayacak. T-Box’õn Genel Müdürü Do- ğan Kaşıkçı’ya göre T-Box öyle bir marka ki tekstilci di- yemezsiniz, tişörtçü diyemez- siniz, yaz ürünleri satan bir marka diyemezsiniz. T-Box insanlara bir eğlence sunuyor. Firmada 120 kişilik çõlgõn bir ekip çalõşõyor. T-Box yeni ürünler geliştirmek için TÜSİAD Başkanõ Ümit Boyner’den, Cem Boyner’in şoföründen şirketin çaycõsõna, ekşi sözlükteki yazõlara ka- dar en alttakinden en tepesine kadar herkes- ten görüş alõyor. “Şir- ketin en yaşlısı 35 ya- şındaki benim” di- yen Doğan Kaşõkçõ, çõlgõn bir ekibe sahip olduklarõnõ söyledi. T-Box’õn Cem Boyner’in gözbebeği olmaya devam ettiğini kaydeden Ka- şõkçõ, “Hedef kitlemizin bizden çok farklı beklentileri var. Biz de bu bek- lentileri karşılamak zorundayız. Yok- sa sıradan mağazalar açsak ya da te- levizyonda reklamlar yapsak müşte- rilerimiz bizi almaz” dedi. Çocuk koleksiyonu yolda 2010’un T-Box için büyüme yõlõ ola- cağõnõ belirten Kaşõkçõ geçen yõl 15 mil- yon dolar ciro yaptõklarõnõ, bu yõl bunu 22 milyon dolara çõkarmayõ amaçla- dõklarõnõ dile getirdi. Koleksiyonlarõn- da 350 kalem ürünün bulunduğunu an- latan Kaşõkçõ, bu yõl ilk kez yaza yöne- lik olarak çocuk koleksiyonu da yapa- caklarõnõ ifade etti. Kaşõkçõ, şu değer- lendirmeyi yaptõ: “Çocukça bir çocuk koleksiyonu yapma peşinde değiliz. Biz tamamıy- la küçük T-Box yapacağız. Bizim markada bir annenin babanın bul- duğu her şeyin küçüğünü çocuklar için yapıyoruz. Şu anda 23 tane ma- ğazamız var. Bu yıl 13 yeni mağaza açacağız. Özellikle Doğu illerinden bü- yük talep alıyoruz. Bu yıl Doğu Ana- dolu’ya bir açılım gerçekleştirece- ğiz. Bu yıl ayrıca ABD, İtalya, Yu- nanistan ve Singapur’da da mağaza açmayı planlıyoruz.” 34. İktisatçılar Haftası başlıyor İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mezunlarõ Cemiyeti’nin her yõl düzenlemekte olduğu “İktisatçõlar Haftasõ”nõn 34’üncüsü bu yõl 14-15- 16 Nisan 2010 tarihlerinde “Taşlar Yerinden Oynarken... 2010 Türkiyesi’nde Siyaset, Ekonomi, Kurumlar” ana başlõğõ altõnda yapõlacak. İstanbul Üniversitesi Merkez Binasõ’nda başlayacak olan konferansõn açõlõş konuşmasõnõ CHP Genel Başkanõ Deniz Baykal yapacak. DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA Cem Boyner’in gözbebeği müşterinin ayağõna gidecek. Bu yõl çocuklarõ da giydirecek. Doğan Kaşıkçı. Dernekler emeklilerin maaşlarõndan son 3 yõlda toplam 31 milyon 481 bin 973 TL tutarõnda para kestiği ortaya çõktõ MAHMUT LICALI ANKARA - Çalõşma ve Sosyal Güvenlik Bakanõ Ömer Dinçer, binlerce işçiden bilgisi dõşõnda ke- silen dernek ödentilerinin toplam tu- tarõnõ açõkladõ. Buna göre, Tüm İş- çi Emeklileri Dul ve Yetimleri Der- neği (Tüm Emekliler Derneği), ile Türkiye İşçi Emeklileri Derneği’nin (Türkiye Emekliler Derneği) emek- lilerin maaşlarõndan son 3 yõlda toplam 31 milyon 481 bin 973 TL tutarõnda para kestiği ortaya çõktõ. CHP Kõrklareli Milletvekili Turgut Dibek’in soru önergesini yanõtlayan Bakan Dinçer, 2005’te yapõlan yasal düzenlemenin ardõndan Türkiye Emekliler Derneği ile Tüm Emekliler Derneği’ne üye olan emeklilerin ma- aşlarõndan ödentinin kesilip kesil- meyeceği ile ilgili olarak İçişleri Ba- kanlõğõ Dernekler Dairesi Başkanlõ- ğõ’na soru sorulduğunu ifade etti. Daire Başkanlõğõ’nõn üye olan kişilerden muvafakat (uygun oldu- ğuna dair görüş) alõnarak aidat tu- tarõnõn maaşlardan kesilebileceği yönünde yanõt verdiğini ifade eden Dinçer, dönemin Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) Yönetim Kuru- lu’nun 13 Ocak 2005 ve 11 Şubat 2005 tarihli kararlarõnda bunun uy- gun görüldüğünü kaydetti. Derneklerin talepleri üzerine 15 Eylül 2005 tarihinde bazõ kriterle- rin belirlendiğini kaydeden Dinçer, üye maaşlarõndan ödenti kesebil- meleri için derneklerin sahip olmasõ gereken kriterleri Türkiye genelinde en az yüzde 35 oranõnda şubeleri- nin teşkilatlanmõş olmasõ; Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) dev- redilen SSK’ce aylõk ödenen kişi sayõsõnõn yüzde 1’i oranõnda üye- ye sahip olunulmasõ; bu koşullarõn İçişleri Bakanlõğõ Dernekler Daire Başkanlõğõ’ndan alõnan yazõ ile belgelendirilmesi olarak sõraladõ. Büyük kesinti var Dinçer soru önergesine verdiği ya- nõtta İçişleri Bakanlõğõ Dernekler Dairesi Başkanlõğõ’nca tespit edilen kesinti tutarlarõna da yer verdi. Bu- na göre 2008, 2009 ve 2010 yõllarõ içinde Türkiye Emekliler Derneği ve Tüm Emekliler Derneği’nin 100 binlerce emekliden 10 milyonlarca TL tutarõnda ödenti kesintisi yaptõ- ğõ ortaya çõktõ. Bakanlõğõn verilerine göre 2008’den bu yana emekli yurttaş- larõn maaşlarõndan Tüm Emekliler Derneği 4 milyon 273 bin 500 TL, Türkiye Emekliler Derneği ise 27 milyon 208 bin 473 TL olmak üze- re toplam 31 milyon 481 bin 973 TL tutarõnda kesinti yapõldõ. Tüm Emekliler Derneği, 2008’de 86 bin 172 emekliden toplam 1 milyon 292 bin 580 TL, 2009’da 95 bin 168 ki- şiden 1 milyon 427 bin 520 TL, 2010 yõlõnda ise 103 bin 560 kişiden 1 milyon 553 bin 400 TL tutarõnda ödenti kesti. Türkiye Emekliler Derneği ise 2008’de 634 bin 17 ki- şiden 7 milyon 901 bin 996 TL, 2009 yõlõnda 653 bin 324 kişiden 7 milyon 839 bin 888 TL ve 2010’da da 653 bin 311 kişiden 11 milyon 759 bin 598 TL tutarõnda kesinti yaptõ. Yalnõzca 2010’da kesilen tu- tar 13 milyon 312 bin 998 TL ola- rak hesaplandõ. Emeklilerin maaşlarõndan kesilen ücretler konusunda SGK’nin der- neklere gönderdiği yazõda kesinti ya- põldõktan sonra, maaşlardan kesin- ti yapõlmasõna 31 Aralõk 2010 tari- hine kadar onay alõnmasõnõn isten- mesi de akõllarõ karõştõrdõ. Dinçer, dernek üyesi olmadõğõ ya da mu- vafakat vermediği halde ödenti ke- sintisi yapõldõğõnõ belirten sigorta- lõlarõn bu konuda SGK’ye yaptõklarõ başvurular gereği ödentinin iade edilmesiyle ilgili olarak derneğe yazõ gönderildiğini kaydetti. Emekliye ödenti darbesi2008, 2009 ve 2010 içinde Türkiye Emekliler Derneği ve Tüm Emekliler Derneği’nin yüz binlerce emekliden 10 milyonlarca TL tutarõnda ödenti kesintisi yaptõğõ ortaya çõktõ. Emeklilerin SGK’ye yaptõklarõ başvurular gereği aidatõn iade edilmesiyle ilgili olarak derneğe yazõ da gönderildi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle