23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
T BMM Anayasa Komisyo- nu’nda görüşülmeye baş- layan anayasa paketindeki yargõyla ilgili değişiklikle- rin özünü kavrayabilmek için 1980’lerden bu yana kõsa bir yolcu- luğa çõkmak gerekiyor. 24 Ocak 1980 kararlarõyla, ekonominin ser- bestçe dõşa açõlmasõ ve kapitalist dünya ile ekonomik bütünleşme- nin gerçekleştirilmesinin ilk adõm- larõ atõlõyor. 12 Eylül 1980’de, dõş egemen gücün himayesinde askeri darbe yapõlarak, parlamento ve hü- kümet feshediliyor, siyasi faaliyet- ler durduruluyor, Milli Güvenlik Konseyi (MGK) yasama ve yürütme yetkilerini yükleniyor. Anayasa Dü- zeni Hakkõnda Kanun adõ altõnda “geçici anayasa” uygulamaya ko- nuluyor. Yeni birikim modelinin mali, ekonomik, siyasal ve yönetsel dönüşümleri radikal olarak başlatõ- lõyor. 1982’de yeni anayasa kabul edi- liyor. Güçlü yürütme ve merkezi- leşme ağõrlõklõ, otoriter nitelikli bu anayasada, uluslararasõ güç odakla- rõyla özdeşleşmenin yollarõ açõlõrken, yargõya da yeni şekil veriliyor. Hâ- kimler ve Savcõlar Yüksek Kurulu (HSYK) içinde Adalet Bakanõ ve Adalet Bakanlõğõ müsteşarõ doğal üye olarak yer alõrken, yargõç ve sav- cõlar idari bakõmdan Adalet Bakan- lõğõ’na bağlanõyor, denetimleri bu ba- kanlõğa bağlõ müfettişlerce yapõlõyor; HSYK, Anayasa Mahkemesi, Yar- gõtay ve Danõştay üyelerinin seçi- minde Cumhurbaşkanõ yetkili kõlõ- nõyor, devlet güvenlik mahkemele- ri (DGM) kuruluyor. Bunun adõna da “bağımsız yargı” deniliyor. Yargı denetimi dışında Kimi işlemler yargõ denetimi dõ- şõnda tutulurken, geçici 15. maddeyle de 12 Eylül yönetimi (MGK, onun yönetiminde kurulmuş hükümetler ve Danõşma Meclisi) hakkõnda her türlü karar ve işlemlerinden dolayõ sorumluluk ileri sürülemeyeceği ve bu maksatla herhangi bir yargõ mer- ciine başvurulamayacağõ belirtiliyor. Ayrõca, 12.9.1980 - 6.12.1983 dö- nemi içinde çõkarõlan yasalarõn ana- yasal denetimi engelleniyor. 1999 yõlõnda, dõş etkilerle “özel- leştirme” ve “tahkim müessesesi” anayasaya monte ediliyor ve Da- nõştay’õn görevi sõnõrlandõrõlarak “kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde bun- lardan doğan uyuşmazlıkların ulusal ve uluslararası tahkim yo- luyla” çözülmesinin yolu açõlõyor. Yine dõş etkilerle, DGM’lerden as- keri yargõçlar çõkarõlõyor. 2004 yõ- lõnda DGM’ler kaldõrõlõyor; ancak bu değişiklik, özel yetkili mahkemele- rin kurulmasõna engel olamõyor. 2001’de, olumlu bir girişimle, “adil yargılanma hakkı”, “yasaya aykırı olarak elde edilmiş bulgu- ların, delil olarak kabul edilme- mesi” anayasaya eklenirken, geçici 15. maddenin son fõkrasõ da kaldõ- rõlarak, kapsamõndaki yasalar için anayasal denetim yolu açõlõyor. Yaptırım getiriliyor Aynõ zamanda, Anayasa Mahke- mesi’nin siyasi parti davalarõnda kapatmaya karar verebilmesi için beşte üç oyçokluğu koşulu ve dev- let yardõmõndan kõsmen veya ta- mamen yoksun bõrakma yaptõrõmõ getiriliyor. Bu yaptõrõm da ilk kez 2008 yõlõnda, “demokratik ve laik cumhuriyet ilkelerine aykırı ey- lemlerin odağı haline gelmesi ne- deniyle” Adalet ve Kalkõnma Par- tisi’ne uygulanõyor. Bu süreçte görülüyor ki, anaya- sanõn yargõ bağõmsõzlõğõnõ etkileyen maddelerine dokunulmadõğõ gibi, kimi olumlu girişimler dõşõnda yar- gõ denetimini engelleyen ya da zor- laştõran düzenlemeler yapõlõyor. Anayasanõn 90. maddesinin so- nuna 2004 yõlõnda eklenen, usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararasõ sözleşmelerin, aynõ konuda hüküm içeren yasalar yerine esas alõnmasõ ise, bir yandan can simidi gibi gö- rülen diğer yandan nasõl uygulana- cağõ konusu bile hâlâ çözülemeyen işlevsiz bir yama olarak duruyor. Çõ- karõlan yasalarõn bir bölümü anaya- sal denetimle iptal edilirken, ana- yasanõn değiştirilemez hükümlerinin, 10. ve 42. maddeler yoluyla değiş- tirilmesi girişimi de Anayasa Mah- kemesi’nden dönüyor. Tüm anaya- sal ve yasal düzenlemelere rağmen, özellikle özelleştirme işlemlerinde- ki hukuka aykõrõlõklarõn Danõştay de- netimine takõlmasõ ise sert tepkiler- le karşõlanõyor. İşgal gerektirmeyen yeni sömür- geciliğin ekonomik ve siyasal araç- larõ arasõna denetimsizlik ya da “en- gel olmayan denetim” girmek zo- runda. Bu nedenle de uluslararasõ yönlendirmelerin ve kimi zaman baskõlarõn etkisiyle, yeni liberal po- litikalara uygun anayasal ve yasal de- ğişiklikler yapõlõrken, aslõnda yar- gõnõn vereceği kararlarõn normlarõyla oynanõyor. Ancak, değiştirilen ya da küre- selleşmenin isteklerine uyumlu ha- le getirilen anayasa ve yasalara kar- şõn, bunlara aykõrõ mevzuat düzen- lemeleri ve işlemler yapõlmakta õs- rar edilince ve haklõ olarak yargõya takõlõnca, artõk kural değiştirmenin yeterli olmadõğõ görülüyor. Diğer bir anlatõmla, ne 12 Eylül’ün getirdiği sözde bağõmsõz yargõ sis- temi ne de emperyalist dünyanõn da- yatarak yaptõrdõğõ kimi anayasal ve yasal değişiklikler egemen güçleri ve iç ortaklarõnõ tatmin etmiyor, yargõ- nõn artõk tümüyle ele geçirilmesinin, kuvvetler ayrõlõğõ ilkesinin ihlalinin yolu açõlmak isteniyor. Uyarõlarõ duymazlõktan gelerek, hukuka aykõrõlõk, keyfilik, hatta cid- diyetsizlikle dolu bir süreçle ana- yasanõn yargõ bölümüyle oynanõrken bu sömürgeci tarihsel dönüşüm ger- çeğinin görülmesi gerekiyor. Yargõ, tüm kural değişikliklerine karşõn, ev- rensel yargõ bağõmsõzlõğõ ve etiği il- kelerinden ödün vermeden, hukukun üstünlüğüne sahip çõkõnca, artõk yal- nõzca siyasal iktidarlarõn yönlendi- rilmesi yetmeyince, en etkin dene- tim aracõ olan yargõnõn ele geçiril- mesi gerekiyor. Bu arada, yalnõzca “çoğunluk ilkesini” demokrasi ola- rak görenlerin, geçici 15. maddede olduğu gibi, kendisine koruma yol- larõ getirmesi de ihmal edilmiyor. Gerçekler görülsün Ekonomik ve siyasal araçlarõ, sosyal, etnik ve dinsel yapõyõ acõ- masõzca kullanmaktan, hatta bu uğurda terör yaratmaktan kaçõn- mayan yeni sömürgecilik, iç or- taklarõyla birlikte, yargõyla oyna- yarak “söz ve karar sahipliğinde” engelsiz bir yapõ istiyor. Anayasa pa- ketinin, “bağımsız yargı” yerine “güdümlü yargı”yõ getirdiği gö- rülmeden, sõrf darbe anayasasõ de- ğişiyor diye “gözleri kapayıp vazife yapmak”, bireysel ve toplumsal tüm hak ve özgürlüklerin, sömür- gecilere teslim olmuş iktidarlara bõrakõlmasõ anlamõndadõr. “Başka- sından bana ne” diyenler hiç ol- mazsa kendilerinin neler kaybetti- ğine baksõnlar ve gerçeği görsünler. D emirbaş tanõmõnõ, da- ha çok eşya için kul- lanõrõz. Özellikle de kamu kurumlarõnda, dolap, masa gibi. Uzun süreliğinden dolayõ, başka örnekler de ve- rilebilir. Demirbaş Şarl, yani İsveç kralõ XII. Charles gi- bi. İsveç Başbakanõ, geçen nisanda gelmişti ülkemize. Ge- liş nedeni, bizden gidenler. Vikingler ülkesine, 100 bin göç vermişiz. 30 bini, Konya’nõn Kulu ilçesinden. Bura- da, 300 yõl öncesine inen dostluktan söz edildi. Bir fin- can kahvenin hatõrõ da, kendi rekorunu kõrdõ. Biz o kah- veyi İsveç kralõna sunduk. 1709’da Ruslara yenilip, bize sõğõndõğõnda. Her zamanki konukseverliğimizi gösterdik. Hatta onun için savaşa girdik. 1 milyon kuruş bile harcadõk. Beş yõl ve üç ay kadar, uzun kaldõ ülkemizde. Üstelik ül- kesinin kralõ olarak. Bu yüzden yeniçeriler ona “demir- baş” dedi, “değişmez konuk” anlamõnda. Konya’daki dostluk söyleminin, yüzlerdeki gülümse- mesi henüz kaybolmamõştõ. Haber, Stockholm’den gel- di. Ve kõsa süre önce, İsveç de katõldõ soykõrõmcõlar ker- vanõna. Yine, altõn tartar gibi. 130’a karşõ, 131 oyla. Ko- nunun asõl üzücü yanõ bu değil. Başbakan Reinfeldt’in te- lefon açõp, üzüntülerini bildirmesi. Oysa Avrupa’nõn “A”sõ- nõ bilen, şunu da bilir ki, duygusallõğa yer yoktur. Poli- tikasõnõ, sevinç ya da üzün- tü üstüne kurmaz. Kendile- rince anlamsõz bir perde- den seslenmesi, bizim için, işte o üzücü. Arap gezgin İbn Fadlan’õn, hurma ağa- cõ gibi upuzun, sarõşõn ve al yanaklõ diye tanõmladõğõ, gü- zel insanlar. Boş yere üzülmeyin. Size üzüntü yakõşmaz. Bu yarõşta, Arjantin’i geçecek değilsiniz ya! Hem biz, Demirbaş Baba’nõzõn katlandõğõ onca sõkõn- tõya üzülüyor muyuz? Noel gecesi yaklaşõk; 130 milyon ev dolaşõyor, saniyede 5 bin 800 km. hõzla. Avuç içi ka- dar kõzağa, 100 bin ton armağan yükleyip, sekiz Ren ge- yiğine çektiriyor. Doğrusu, düşündükçe üzülmeden ede- miyor insan! Siz aldõrmayõn, duygusal görüntümüze! As- lõnda biz, hiç üzülmeyiz ki... Üzülen, başka türlü dav- ranmaz mõ? Tarihsel kayõtlar bu denli açõk, savlar böylesine dayanaksõz. Üstelik Avrupa’da, milyonlarca yurttaşõmõz var. Bu değerleri hiçe sayõşõmõza, bakõn, üzülüyor muyuz? Asõl sorunu, siz de mi merak ettiniz? Sorun, demirbaş sorunu! Çoktan “tasnif dışı” olmasõ gereken bir pasif du- ruş, Dõşişleri’nin başköşesinde lök gibi oturuyor. Bu yel böyle eser, bu yağmur böyle yağarsa, işin ucu, Kuzey Kut- bu’ndaki beyaz ayõdan Güney Kutbu’ndaki penguene ka- dar uzanacaktõr. CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 12 NİSAN 2010 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Kıbrıs’ta Tangonun Sonu BELKİ “Kıbrıs’ta Son Tango” diye bir başlık beklerdiniz ama, artık kimsenin Ada’da son bir tangoyu bile seyretmeye tahammülü kalmadığı gibi, tarafların da dans etme gücü tükenmiştir. Arjantin salonlarında da hiçbir tango bu denli uzun süremez. Yunanistan, İngiltere ve Türkiye ile Birleşmiş Milletler, Ada’nın halklarına oynatılan yarım yüzyıllık oyuna son vermelidirler. Hafta biterken Talat’ın da bitecek olması, çok tarafı eziyetten kurtarıp rahatlatmak için fırsat sayılmalı ve herkes daha gerçekçi bir çözüm düşünmeli. O da, Ada’da ayrı iki devletin birbirine saygılı bir iyi komşuluk ilişkisini yan yana, barış içinde ve insanca yaşamalarından başka bir çözüm olamaz. Açılan kapıların bir süredir olaysız, çatışmasız açık kalması da göstermiştir ki, biri eski bir uygarlığın, biri de büyük bir imparatorluğun uzantısı ve mirasçısı olan iki halk, istenirse böyle bir çözümü pekâlâ sürdürebilir. Yeter ki İngiltere yeni oyunlar icat etmesin, BM’li görevliler ve Batılı işgüzarlar güzel, uygar ve latif iklimli bir Akdeniz adasında çöpçatanlık yapmaya heveslenip varolan sorunları azaltacaklarına başkalarını yaratmasınlar. Hiç kuşkusuz, böyle bir tutum çok yanlı bir vazgeçişler silsilesi gerektirir. Atina’dakiler, Hristofias’ın uzlaşmazlığına ses çıkarmazken, öte yanda Türkiye’nin AB yolunu kolaylaştırır görünme oyununu bırakmalıdırlar. Ankara’dakiler, yedi yıl önce Davos’ta yaptıkları gibi “sorunu biz çözeriz” diye sözler verip Washington’dan aferin alma hayaliyle KKTC’yi yönetenlerin elini kolunu bağlamaktan vazgeçmelidirler. Türkiye kendi ulaşım yollarını güvenli tutmak ve Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını kollamak amacıyla Ada’daki gücünü sürdürmek zorunda olduğu için, “gerekirse askerimizi de çekeriz” türlü yanlış mesajlar vermekten kesinlikle uzak durmalıdır. Böyle bir politika, Lefkoşe’deki seçim sonuçları belli olmaz beyhude müzakereleri sürdürme çabası yerine, hiç vakit geçirmeden “iki devletli çözüm” önerileri üzerine çalışmayı kaçınılmaz kılar. Öyle bir çözüm önerisi olmalı ki bu, “karşılıklı saldırmazlık paktı” gibi iyi komşuluk anlaşmalarının taslaklarını hazırlamaktan hava trafiği ve meteoroloji hizmetleri için ortak mekanizmalar kurmaya kadar varan önerileri içermeli, denizlerde “münhasır ekonomik yetki alanları”nın hakça belirlenmesi gibi hazırlıklara öncülük edici bir nitelik taşımalıdır. Kısacası, KKTC Cumhurbaşkanı’nın seçimi, geçmişin çıkmazlarından ders alarak Kıbrıs’ta yeni bir yaratıcılık döneminin açılmasına olanak sağlarsa, Türk dış politikasının kazanacağı saygınlık kısır politikalara yandaşlık etmekle kazanılabileceklerin kat kat ötesinde olacaktır. Yeni Sömürgecilik ve Yargõ... Ali Rıza AYDIN YARSAV Yönetim Kurulu Üyesi Anayasa paketinin, “bağõmsõz yargõ” yerine “güdümlü yargõ”yõ getirdiği görülmeden, sõrf darbe anayasasõ değişiyor diye “gözleri kapayõp vazife yapmak”, bireysel ve toplumsal tüm hak ve özgürlüklerin, sömürgecilere teslim olmuş iktidarlara bõrakõlmasõ anlamõndadõr. “Başkasõndan bana ne” diyenler hiç olmazsa kendilerinin neler kaybettiğine baksõnlar ve gerçeği görsünler. ‘Demirbaş’ Prof. Dr. Mahir AYDIN mumtazsoysal@gmail.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle