Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
D
indar olmamõz için
çocukluğumuzda
büyüklerimizin ez-
berlettiği Arapça dinsel
söylemleri anlamadõğõmõz
bir yana, Müslümanlõğõn
da ne demek olduğunu bil-
meden elhamdülillah Müs-
lümanõm demesini öğren-
dik. Dindarlõğõn aklõmõzla
inanõp iman etmeden
mümkün olmayacağõnõ tar-
tõşmaya hiç gerek yok.
Dindarõm ya da ham-
dolsun Müslümanõm di-
yebilen her yurttaşõmõza
Müslümanlõk nedir diye
bir soru sorun yeter. Türk
halkõ yüzlerce yõldõr dinsel
gereksinimlerini öz diliyle
anlayõp öğrenemedi.
İslamcõ fanatik din be-
zirgânlarõnõn safsatalarõ ile
hiçbir şey anlamadõğõ
Arapçanõn tutsağõ oldu.
Yalnõz İslamcõlõkla İsla-
miyeti birbirine karõştõr-
mamalõyõz. Müslümanlõk
Türkiye’nin ulusal kimli-
ğinin parçasõ olduğu halde,
İslamcõlõk her yöntemle
mücadele edilmesi gereken
bir olgudur.
Siyasal İslamcõ şeriat
yanlõlarõ laikliği bütün mu-
sibetlerin kaynağõ olarak
gösterir. Halbuki laiklik
dinin rakibi veya alternatifi
değildir. Laiklik dinle dev-
let yönetiminin birbirin-
den ayrõlmasõ demek.
Laik yönetimle yönetilen
ülkemizde dindarlõk büro-
kratik eğitimsel bir zorun-
luluktur. Din dersi 1949 yõ-
lõnda ilk öğretimin 1956 yõ-
lõnda da ortaöğretimin ders
programlarõna zorunlu bir
ders olarak konulmuştur.
Ayrõca okul öncesi yaş-
lardaki çocuklarõnda Kuran
kursu adõyla mahalle ara-
larõnda Arapça dindarlõk
eğitimi görebilmelerine
izin verilmiştir. Buna kar-
şõn din ile devlet ayrõmõ de-
mek olan yönetimsel laik-
lik devletimizin anayasal
zorunluluğudur.
Laiklik kesinlikle dini
hor görüp marjinalleştir-
mek istemek değildir. Si-
yasal toplumsal ve sosyal
anlamda devletin bireyle
tanrõ arasõna bürokrasi sok-
mamasõ, dinin bireysel bir
olgu olduğunun ortaya
konmasõdõr.
Özünde dinin aleyhinde
değil, lehinde işleyen yö-
netimsel bir politikadõr.
Dinin şu ya da bu çevrenin
çõkar aracõ olarak istismar
edilmemesini sağlamaya
çalõşmaktõr.
Laik yönetim karşõtõ si-
yasal İslamcõlõk iktidarõn
yönetimsel kararlarõnda
dinsel kurallarõn esas alõn-
masõnõ savunur; son yõl-
larda ülkenin politik are-
nasõnda sõk sõk gündeme
sokulan sağcõ ideoloji, sağ-
cõ siyaset, sağcõ politika
söylemleriyle laiklik kar-
şõtlõğõ sağcõlõk kavramõnõn
arkasõna gizlenilmektedir.
Laiklik karşõtõ politik
eğilimlerde din her zaman
ideolojilere kõlõf olup si-
yasal İslamõn dinsel fana-
tizmini beslemektedir. Za-
ten fanatizm daima yanlõ-
şõn hizmetinde olmuştur.
Demokratik özgürlük adõ
altõnda sadece inanç öz-
gürlüğü gündeme getiri-
lerek tarikatlar, cemaatler
korunmaya başlanmõştõr.
Demagojik bir diktatörlü-
ğe sõğõnmõş olan iktidar
siyasal İslamõn kuşatmasõ
altõna girmiştir.
Ne kadar soyut olsa da
tanrõ tarafõnõ tutuyormuş
görüntüsü sergileyen şeri-
at yanlõlarõ ile insan tarafõnõ
tutan laik yönetim yanlõla-
rõ kolay kolay anlaşamaz.
Bundaki temel sorun İs-
lamcõ köktendinci dindar-
lõkta sorgulama yasaktõr.
Buna karşõn günümüzdeki
modern insan beyni soru
sormadan, akõlla inanç ara-
sõndaki çelişkiyi sorgula-
madan duramõyor.
Türk insanõ anlayama-
dan Arapçasõnõ ezberledi-
ği dualara kendince sanal
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 31 MART 2010 ÇARŞAMBA
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
AÇI
MÜMTAZ SOYSAL
Anayasamani
SALGIN hastalık gitgide yayılıyor.
Rasgele anayasa değiştirme tutkusu
denebilecek bir toplum hastalığıdır bu.
Anayasa hukuku denen ciddi bir hukuk dalına
günlük olayların ya da geçici bunalımların
etkisiyle hemen sarılıvermek ve olur olmaz bir
yerinden tutunup okumuşuyla cahiliyle,
bilginiyle amatörüyle, sorumlusuyla
sorumsuzuyla müthiş bir toplu çırpınışa
kapılma biçiminde kendini gösterir.
Hastalık ilk bakışta, canlılık izlenimi verir.
Anayasasıyla bunca ilgilenip değiştirme işine
böylesine hararetle koyulmuş görünen bir
toplum canlı ve sağlıklı görünmez mi? Ama, bu
aslında gribe yakalanmış insandaki ateşin
yükselmesiyle kızarmış bir yüz izlenimidir.
Hayra alamet sayılmaz.
Anayasacılık tarihinde birkaç çeşit anayasa
yapma ve değiştirme örneği görülür.
Birincisi, büyük toplumsal çalkalanış, darbe,
ihtilal ya da devrim dönemlerinde görülenidir.
Çalkantıdan kendilerine göre başarıyla çıkıp
darbeyi, ihtilali ya da devrimi gerçekleştirenler,
amaçlarına uygun bir anayasa yaparak ya da
yaptırarak işe koyulurlar. Ortaya çıkan metin,
sonucu meşruluk temeline oturtup temel
amaçlara yönelik bir yol haritasının ortaya
konması demektir. İkinci Abdülhamid’in kabul
edip sonra rafa kaldırdığı Kanun-u Esasi,
İttihatçıların İkinci Meşrutiyet değişiklikleri ve
1920 Anadolu İhtilali’nin temel yasalarıyla
Cumhuriyetin 1924, 1961, 1982 anayasaları bu
kategoriye girer.
İkinci örnek, ekonomik ve sosyal değişimlerin
yavaş yavaş getirdiği perakende
değişikliklerdir. Bunlar akla yakın gerekçelere
dayalı, zorunlu ayarlamalardır ve anayasaların
ömrünü uzatıp saygınlığını sağlamaya yararlar.
Bazen geçici bir çıkmazı aşmak için yalap
şalap bir hukukçulukla acele yapılan öyle
anayasa değişiklikleri vardır ki, evet çıkmazdan
kurtulmaya yaramışlardır, ama gerçekten bu
amaçla yapılıp yapılmadıkları ve bilinçaltındaki
sistem değiştirme niyetinin belirtisi olup
olmadıkları pek belli değildir. 2007 Türkiyesi’nin
siyasal ortamında şimdiki Cumhurbaşkanı’nın
seçimine varan anayasa değişikliği böyle
“konjonktürel” bir üçüncü kategoriyi oluşturur.
Dördüncü örnek, şimdi olduğu gibi dizboyu
ekonomik ve sosyal sorunlar batağına
saplanmış, işsizlik oranı korkunç düzeye
çıkmış, ufuksuzluk yüzünden iktidar aleyhine
dönmeye başlamış bir toplumu oyalamak ve
insanları anayasa tartışarak kendi iradeleriyle
ülkeye yön veriyormuş yanılgısına çekmek
amacıyla apar topar oluşturulan bir değişiklik
paketinin ileri sürülmesidir.
Üstelik asıl sorun olan yargı bağımsızlığını
büsbütün tehlikeye atarak.
Günahlar çeşit çeşit. En büyük günah,
devleti, ordusu ve cumhuriyeti için yüreği
titreyen iyi niyetli bir toplumu “en yüksek rütbeli
subaylar için yüce divan” gibi damdan düşme
tartışmalarla oyalayıp aldatmak olsa gerek.
mumtazsoysal@gmail.com
PENCERE
İp...
Uluç Gürkan ADD’nin Ankara’da
düzenlediği bir toplantıda konuşmacıydı.
Kürsüye çıktığı zaman cebinden bir kâğıt
çıkardı. Bu köşede 30 Aralık 1962 günü
yayımlanan “İp” başlıklı yazıyı okuduktan
sonra, dedi ki:
- Bu yazı beni İlhan Selçuk’la tanıştırdı.
Tansu Çiller son günlerde ne söylüyor:
“İpim cebimde dolaşıyorum.” Öyleyse “İp”
yazısı güncelleşti. Birlikte okuyalım:
“Önemli şeydir ip. Derler ki Hazreti Ömer
bile:
- Deveni önce bağla, sonra Tanrı’ya emanet
et.. diye öğüt vermiş.
Ne lazım deveyi bağlamak için?
İp.
İşte ipin önemi, birden ortaya çıkıyor. Hem
yalnız hayvanları bağlamak için mi gereklidir
ip? Ne münasebet! İnsanlar başka insanları
görünür görünmez iplerle öylesine
bağlamışlardır ki bunların yanında Hazreti
Ömer’in devesi adeta bağımsız kalır.
Ara sıra kodamanlar dinlersiniz. Birinden söz
açarken yüksek yüksek:
- Haaaa, o çocuk mu? Bana pek bağlıdır..
diye laf etmenin hazzında erirler. Ve gerçekten
bunların huzurunda birtakım insanlar iki kattır:
- Beyefendi, size ne kadar bağlı olduğumu
arz etmeye geldim.
Niçin ve nasıl bağlanırlar bu insanlar bu
insanlara? Elbette çıkarlarının ipleriyle. Buna
rağmen her türlü bağlantının iplerini koparmış
kişiler de vardır aramızda. Bunlar da ipsizdirler.
- Kim ipler şu iki günlük fani hayatı!. diye bir
ömürlük çilelerine derviş edasıyla kafa
tutanlardır:
Ama ne yazık ki çok sürmez bu felsefe...
Onlar hayatlarını iplemezken bakarsınız hayat
onları ipleyivermiş. Bu ipler bazen ayaklarına
dolaşmış.. bazen ellerini kollarını bağlamış...
Bunun için büsbütün ipsiz olmak da pek akıl
kârı değildir. Galiba en iyisi ipli olmak. Ve
kendi ipinin sahibi olmak. Çünkü ip
mülkiyetinin de şartları var. Nedir bu şartlar?
Bir: İpin ucunu kaçırmayacaksınız.
İki: İpin ucunu başkalarına
kaptırmayacaksınız.
İpin ucunu kaçırdınız mı tutmak çok zordur.
İpin ucunu başkalarının eline verdiniz mi
kurtarmak çok zordur.
Bazı kimseler, kendi ipleri kendilerine yetmi-
yormuş gibi başkalarının iplerine göz dikerler.
Bunlar ekseriya büyük ihtirasların sahibi kişiler-
dir. Sonları da çoğunlukla iyi olmaz. Biz bile
kısacık ömrümüzde neler gördük. Cümlenin
ipini kendi ellerinde sananlar, bir tek ipin
ucunda bitirdiler hayatlarını... Bir kuklacının
sonunda ve darağacında kukla gibi
sallanmasından dokunaklı ne vardır?
İp, insanın hayatında bazen bir kördüğüm
olup yumak yumak karşısına çıkıyor, bazen bir
şerit olup karşısında geriliyor. Marilyn Monroe
işte bu ikincisinden bir ipin kurbanı olmuştu.
Ölümünden az önce bu güzel kadın:
- Hayat ne kadar tuhaf, demişti, insan tam ipi
göğüslediği anda bakıyorsunuz ki yarış tekrar
başlamış.
Gerçekten yeryüzü sanki milyarlarca
kulvarda koşuşan milyarlarca kişinin yarış
alanı... İnsanoğlunu göbeğinden anasının
karnına bağlayan ip, bu kulvarlar boyundaki
serapların bitişine gerilen ip olmuş... Öylesine
ki onu her defasında göğüslüyorsunuz ve
önünüzde yeni bir kulvar görünüyor. Haydi
bakalım yeni bir bitişin ipini göğüslemeye
doğru... Nefesiniz yettiği kadar sürecek yarış
bu. Nefesinizin durduğu yerde ise artık ne ip
vardır, ne de siz...”
(13 Ağustos 1997 tarihli yazısı)
A
KP’nin anayasanõn 23 maddesinde
değişiklik öngören paketi açõklan-
dõ ve yoğun bir tartõşma başladõ...
Öyle anlaşõlõyor ki, AKP’nin bilinen
siyasal taktiği ile kamuoyunda aylarca tartõ-
şõlacak tasarõ TBMM’de yeterli oyu sağlaya-
bilirse, bu kez referanduma gidilecek, kamuoyu
yine bu işe odaklanacak... Böylece, ekonomik
sõkõntõlar, yolsuzluklar, ihale kayõrmalarõ ve iş-
sizlik sorunu ikinci plana itilecektir. Anaya-
sa paketinin birinci nedeni siyasal amaçlõ, ka-
muoyunu işgaldir.
Ancak muhalefet partileri AKP’nin bu tu-
zağõna düşmemelidir. Tersine, bu değişiklik-
lerin halkõn birincil sorunu olmadõğõ, büyük
halk kitlelerinin temel sorununun ekonomik ol-
duğu, AKP’nin soyut sorunlar yaratarak hal-
kõ kandõrdõğõ sürekli belirtilmelidir.
Gerçekten bugün Türkiye, işsizlik konusunda
dünyada ilk dördün içerisindedir. İşsizlik ra-
kamlarõnõn yüzde 16’yõ aştõğõ, her dört genç-
ten birisinin işsiz olduğu gerçektir. Bu nedenle
AKP’nin bu gibi sosyal ve ekonomik konularõ
ötelemek için, kamuoyunu işgal ettiği her ve-
sile ile ortaya konulmalõdõr.
CHP ve MHP bu anayasa değişim paketi-
ne karşõ olduklarõnõ açõkça belirttiler. CHP,
“Yüce Divan korkusu nedeniyle AKP’nin
yüksek yargıyı yeniden düzenlemek istedi-
ğini” söylerken MHP de “Anayasa değişik-
liği kirli elleri aklama yeri değildir” dedi.
Yargıyı AKP’lileştirmek
Anayasa paketinin ikinci önemli amacõ,
ileride AKP liderlerinin yolsuzluk iddialarõy-
la yargõlanacaklarõ Anayasa Mahkemesi’nde,
onlarõ koruyacak bir yapõ oluşturmaktõr. Yü-
ce Divan olarak görev yapacak Anayasa
Mahkemesi’ni AKP’lileştirmektir.
AKP’nin bu tasarõyõ Meclis’e sunarken ön-
gördüğü üçüncü gerekçe, Başbakan Erdo-
ğan’õn inanarak dile getirdiği temel “zihniyet”
sorunudur.
Erdoğan’a göre AKP en yüksek oy alan bi-
rici partidir, Meclis’te çoğunluktadõr, öyley-
se “milli irade” kuralõ gereğince her şeyi yap-
maya muktedirdir. Erdoğan, arkadaşlarõ ve yan-
daşlarõ buna inanõyorlar.
Oysa bu “milli irade” kuralõ 19. yüzyõlda
kalmõştõr. Bugünkü katõlõmcõ ve çoğulcu de-
mokrasi anlayõşõnda, Meclis’teki çoğunlu-
ğun istedikleri her şeyi yapabilmeleri düşün-
cesi artõk geçerliliğini ve “meşruiyetini” yi-
tirmiştir.
AKP ve Erdoğan şöyle düşünüyor:
Meclis’te AKP çoğunluğunun oylarõyla ka-
bul edilen bir yasa, nasõl olur da Anayasa Mah-
kemesi tarafõndan iptal edilir?
Başbakan’a bağlõ Adalet Bakanõ tarafõndan
gerçekleştirilmesi gereken yargõç ve savcõ ata-
malarõ, nasõl olur da Hâkimler ve Savcõlar Yük-
sek Kurulu (HSYK) tarafõndan yapõlabilir?
Kuşatma tamamlanıyor
Başbakan bunlarõ asla kabul etmemektedir.
Nasõl olur da iktidar partisi, yargõç ve savcõ-
larõ atayamaz? Nasõl olur da demokrasilerde
çoğunluk partisinin oylarõyla kabul edilen
yasalar Anayasa Mahkemesi tarafõndan iptal
edilebilir?
Başbakan’õn hukuk bilgisi, birikimi, de-
mokrasi bilinci ve anlayõşõ bunlarõ kabul ede-
miyor...
Oysa gerçek demokrasilerde yargõ bağõm-
sõzdõr. Hukuk devletinde yargõnõn işlerine
yürütme karõşamaz. Hukukun üstünlüğü, yü-
rütmenin anayasalarla sõnõrlandõrõlmasõdõr...
İşte Sayõn Başbakan’la gerçek demokrasi
arasõndaki anlaşmazlõk ve çelişki bu alanda-
dõr.
Bu temel çelişkiyi kõsaca açalõm. Yargõtay
Başkanõ Gerçeker geçen hafta, “Yüksek
yargı kuşatma altındadır” dedi. Başbakan Er-
doğan hemen yanõt verdi ve “Asıl yargı, yü-
rütme ve yasamayı kuşatma altına almıştır”
dedi.
Oysa bütün çağdaş demokrasilerde, “yü-
rütmenin aldığı kararlar yargı denetimi dı-
şına çıkarılamaz”. Anayasamõzõn 125. mad-
desinde belirtildiği gibi “idarenin her türlü
işlemlerine karşı yargı yolu açıktır”. Bu da
idare mahkemelerinin ve Danõştay’õn görevi-
dir. Ama Sayõn Başbakan Danõştay’dan mem-
nun değildir, anayasanõn 125. maddesine ise
“zihniyet” olarak karşõdõr.
Bütün çağdaş demokrasilerde anayasa mah-
kemeleri, yasalarõn, anayasaya uygunluğunun
yargõsal denetimini yapar.
Ama Sayõn Başbakan Anayasa Mahkeme-
si’nin bu fonksiyonundan hiç hazzetmemek-
tedir.
Oysa yürütme ve yasamanõn sõnõrlandõrõl-
madõğõ bir sistem, artõk çağdaş ve katõlõmcõ bir
demokrasi sayõlmõyor.
Bağımsız yargı istenmiyor
Ama AKP bağõmsõz yargõ istemiyor... Ken-
disine bağlõ bir yargõ, kendisinin egemen ola-
cağõ bir HSYK ve Anayasa Mahkemesi isti-
yor.
İşte getirilen anayasa paketinin temel nedeni
budur...
İktidarõnõn sekizinci yõlõna girdiği bir dö-
nemde ve seçimlere gidilirken AKP neden bu
yola başvuruyor?
AKP gerilim politikasõnõ çok sever. AKP
gerilim politikasõnõn yarattõğõ bir siyasal
partidir. Gerilim politikasõ AKP’nin ekme-
ğidir. İşte AKP’nin, böylesi tartõşmalõ bir ana-
yasa paketini hazõrlamasõnõn bir diğer önem-
li nedeni de bu gerilim politikasõdõr. Gerilim
politikasõ olmazsa Başbakan neyi konuşacak,
vücut dilini nasõl ortaya koyabilecektir? Ge-
rilim politikasõ yapamazsa Başbakan’õn söy-
leyecek fazla bir şeyi kalmõyor.
Bir başka neden, kadrolaşma hareketidir.
AKP iktidarõnõn vazgeçmediği, vazgeçeme-
yeceği temel uygulama kadrolaşma politika-
sõdõr.
Bugün Ankara’da merkezi bürokrasi ve
tüm Anadolu’ya yayõlan merkez bürokrasinin
uzantõsõ yerel bürokrasi AKP tarafõndan ele ge-
çirilmiştir. Bütün bakanlõklar, genel müdür-
lükler, YÖK, RTÜK, SPK, TRT, BDDK, TO-
Kİ, Özelleştirme İdaresi gibi son derece
önemli kuruluşlar AKP siyasal iktidarõnõn
kadrolarõ tarafõndan doldurulmuştur. Bu yet-
mez... Belediyelerin büyük çoğunluğu ve he-
men bütün üniversite rektörleri AKP’nin gö-
rüşü ve kadrolaşmasõ doğrultusunda değişti-
rilmiştir.
Şimdi geriye ne kaldõ? Evet, geriye HSYK,
Anayasa Mahkemesi ve TSK kaldõ.
İşte son anayasa paketi bunu sağlamak için
düzenlenmiştir. Temel amaç HSYK ve Ana-
yasa Mahkemesi’nin yapõsõnõ değiştirmektir.
Yoksa kimi aymaz köşebaşõ yazarlarõnõn san-
dõklarõ gibi amaç demokratikleşme değildir...
AnayasaPaketininGerçekNedenleri...
Dr. Alev COŞKUN
Ankara’da merkezi bürokrasi ve tüm Anadolu’ya yayõlan yerel bürokrasi
AKP tarafõndan ele geçirilmiştir. Bütün bakanlõklar, genel müdürlükler,
YÖK, RTÜK, SPK, TRT, BDDK, TOKİ, Özelleştirme İdaresi gibi son
derece önemli kuruluşlar AKP siyasal iktidarõnõn kadrolarõ tarafõndan
doldurulmuştur. Bu yetmiyor... Yargõya da girmek isteniyor...
BağdaşmayanİkiZorunluluk
Yılmaz ÜLGER / Emekli Kaptan Pilot
anlamlar yükleyip, sanal
iyiliklere kavuşmayõ um-
maktadõr. Dinsel ceha-
let en zararlõ cehalettir.
Bilgisiz birini her önüne
gelen kandõrõr.
Ayrõca insan bilmedi-
ğinden ya korkar, ya bil-
mediğine düşman olur.
Anlaşõlamayan hakkõn-
da bilinçli bir düşünüş
üretilemeyen bir dindar-
lõğõn insanõn hangi ihti-
yacõna cevap verdiği ve
ona ne vaat ettiği sorgu-
lamaya başlanmalõdõr.
Ülkemizde dinsel her ol-
gu artõk Türkçeleştiril-
melidir.
Ayrõca anayasal yöne-
timde laiklik zorunluluğu
ile dini eğitimdeki Sünni
dindarlõk zorunluluğu
birbiriyle hiç bağdaşa-
maz. Laik yönetim din ve
devlet ayrõmõ ile bağõntõ-
lõ olarak farklõ inançlara
saygõlõ olmak, herhangi
bir dini yorumda bulun-
mamak zorunluluğunda-
dõr.
Devletimizin anayasal
temel niteliği olan laiklik
ilkesi 1937 yõlõnda kabul
edilmiştir. 1961 yõlõnda
yapõlan anayasa değişik-
liğinde ve 1982 Anaya-
sasõ’nda Türkiye Cum-
huriyeti milli, demokra-
tik, laik ve sosyal bir hu-
kuk devletidir hükmü yer
almõş bulunmaktadõr.