22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
D indar olmamõz için çocukluğumuzda büyüklerimizin ez- berlettiği Arapça dinsel söylemleri anlamadõğõmõz bir yana, Müslümanlõğõn da ne demek olduğunu bil- meden elhamdülillah Müs- lümanõm demesini öğren- dik. Dindarlõğõn aklõmõzla inanõp iman etmeden mümkün olmayacağõnõ tar- tõşmaya hiç gerek yok. Dindarõm ya da ham- dolsun Müslümanõm di- yebilen her yurttaşõmõza Müslümanlõk nedir diye bir soru sorun yeter. Türk halkõ yüzlerce yõldõr dinsel gereksinimlerini öz diliyle anlayõp öğrenemedi. İslamcõ fanatik din be- zirgânlarõnõn safsatalarõ ile hiçbir şey anlamadõğõ Arapçanõn tutsağõ oldu. Yalnõz İslamcõlõkla İsla- miyeti birbirine karõştõr- mamalõyõz. Müslümanlõk Türkiye’nin ulusal kimli- ğinin parçasõ olduğu halde, İslamcõlõk her yöntemle mücadele edilmesi gereken bir olgudur. Siyasal İslamcõ şeriat yanlõlarõ laikliği bütün mu- sibetlerin kaynağõ olarak gösterir. Halbuki laiklik dinin rakibi veya alternatifi değildir. Laiklik dinle dev- let yönetiminin birbirin- den ayrõlmasõ demek. Laik yönetimle yönetilen ülkemizde dindarlõk büro- kratik eğitimsel bir zorun- luluktur. Din dersi 1949 yõ- lõnda ilk öğretimin 1956 yõ- lõnda da ortaöğretimin ders programlarõna zorunlu bir ders olarak konulmuştur. Ayrõca okul öncesi yaş- lardaki çocuklarõnda Kuran kursu adõyla mahalle ara- larõnda Arapça dindarlõk eğitimi görebilmelerine izin verilmiştir. Buna kar- şõn din ile devlet ayrõmõ de- mek olan yönetimsel laik- lik devletimizin anayasal zorunluluğudur. Laiklik kesinlikle dini hor görüp marjinalleştir- mek istemek değildir. Si- yasal toplumsal ve sosyal anlamda devletin bireyle tanrõ arasõna bürokrasi sok- mamasõ, dinin bireysel bir olgu olduğunun ortaya konmasõdõr. Özünde dinin aleyhinde değil, lehinde işleyen yö- netimsel bir politikadõr. Dinin şu ya da bu çevrenin çõkar aracõ olarak istismar edilmemesini sağlamaya çalõşmaktõr. Laik yönetim karşõtõ si- yasal İslamcõlõk iktidarõn yönetimsel kararlarõnda dinsel kurallarõn esas alõn- masõnõ savunur; son yõl- larda ülkenin politik are- nasõnda sõk sõk gündeme sokulan sağcõ ideoloji, sağ- cõ siyaset, sağcõ politika söylemleriyle laiklik kar- şõtlõğõ sağcõlõk kavramõnõn arkasõna gizlenilmektedir. Laiklik karşõtõ politik eğilimlerde din her zaman ideolojilere kõlõf olup si- yasal İslamõn dinsel fana- tizmini beslemektedir. Za- ten fanatizm daima yanlõ- şõn hizmetinde olmuştur. Demokratik özgürlük adõ altõnda sadece inanç öz- gürlüğü gündeme getiri- lerek tarikatlar, cemaatler korunmaya başlanmõştõr. Demagojik bir diktatörlü- ğe sõğõnmõş olan iktidar siyasal İslamõn kuşatmasõ altõna girmiştir. Ne kadar soyut olsa da tanrõ tarafõnõ tutuyormuş görüntüsü sergileyen şeri- at yanlõlarõ ile insan tarafõnõ tutan laik yönetim yanlõla- rõ kolay kolay anlaşamaz. Bundaki temel sorun İs- lamcõ köktendinci dindar- lõkta sorgulama yasaktõr. Buna karşõn günümüzdeki modern insan beyni soru sormadan, akõlla inanç ara- sõndaki çelişkiyi sorgula- madan duramõyor. Türk insanõ anlayama- dan Arapçasõnõ ezberledi- ği dualara kendince sanal CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 31 MART 2010 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Anayasamani SALGIN hastalık gitgide yayılıyor. Rasgele anayasa değiştirme tutkusu denebilecek bir toplum hastalığıdır bu. Anayasa hukuku denen ciddi bir hukuk dalına günlük olayların ya da geçici bunalımların etkisiyle hemen sarılıvermek ve olur olmaz bir yerinden tutunup okumuşuyla cahiliyle, bilginiyle amatörüyle, sorumlusuyla sorumsuzuyla müthiş bir toplu çırpınışa kapılma biçiminde kendini gösterir. Hastalık ilk bakışta, canlılık izlenimi verir. Anayasasıyla bunca ilgilenip değiştirme işine böylesine hararetle koyulmuş görünen bir toplum canlı ve sağlıklı görünmez mi? Ama, bu aslında gribe yakalanmış insandaki ateşin yükselmesiyle kızarmış bir yüz izlenimidir. Hayra alamet sayılmaz. Anayasacılık tarihinde birkaç çeşit anayasa yapma ve değiştirme örneği görülür. Birincisi, büyük toplumsal çalkalanış, darbe, ihtilal ya da devrim dönemlerinde görülenidir. Çalkantıdan kendilerine göre başarıyla çıkıp darbeyi, ihtilali ya da devrimi gerçekleştirenler, amaçlarına uygun bir anayasa yaparak ya da yaptırarak işe koyulurlar. Ortaya çıkan metin, sonucu meşruluk temeline oturtup temel amaçlara yönelik bir yol haritasının ortaya konması demektir. İkinci Abdülhamid’in kabul edip sonra rafa kaldırdığı Kanun-u Esasi, İttihatçıların İkinci Meşrutiyet değişiklikleri ve 1920 Anadolu İhtilali’nin temel yasalarıyla Cumhuriyetin 1924, 1961, 1982 anayasaları bu kategoriye girer. İkinci örnek, ekonomik ve sosyal değişimlerin yavaş yavaş getirdiği perakende değişikliklerdir. Bunlar akla yakın gerekçelere dayalı, zorunlu ayarlamalardır ve anayasaların ömrünü uzatıp saygınlığını sağlamaya yararlar. Bazen geçici bir çıkmazı aşmak için yalap şalap bir hukukçulukla acele yapılan öyle anayasa değişiklikleri vardır ki, evet çıkmazdan kurtulmaya yaramışlardır, ama gerçekten bu amaçla yapılıp yapılmadıkları ve bilinçaltındaki sistem değiştirme niyetinin belirtisi olup olmadıkları pek belli değildir. 2007 Türkiyesi’nin siyasal ortamında şimdiki Cumhurbaşkanı’nın seçimine varan anayasa değişikliği böyle “konjonktürel” bir üçüncü kategoriyi oluşturur. Dördüncü örnek, şimdi olduğu gibi dizboyu ekonomik ve sosyal sorunlar batağına saplanmış, işsizlik oranı korkunç düzeye çıkmış, ufuksuzluk yüzünden iktidar aleyhine dönmeye başlamış bir toplumu oyalamak ve insanları anayasa tartışarak kendi iradeleriyle ülkeye yön veriyormuş yanılgısına çekmek amacıyla apar topar oluşturulan bir değişiklik paketinin ileri sürülmesidir. Üstelik asıl sorun olan yargı bağımsızlığını büsbütün tehlikeye atarak. Günahlar çeşit çeşit. En büyük günah, devleti, ordusu ve cumhuriyeti için yüreği titreyen iyi niyetli bir toplumu “en yüksek rütbeli subaylar için yüce divan” gibi damdan düşme tartışmalarla oyalayıp aldatmak olsa gerek. mumtazsoysal@gmail.com PENCERE İp... Uluç Gürkan ADD’nin Ankara’da düzenlediği bir toplantıda konuşmacıydı. Kürsüye çıktığı zaman cebinden bir kâğıt çıkardı. Bu köşede 30 Aralık 1962 günü yayımlanan “İp” başlıklı yazıyı okuduktan sonra, dedi ki: - Bu yazı beni İlhan Selçuk’la tanıştırdı. Tansu Çiller son günlerde ne söylüyor: “İpim cebimde dolaşıyorum.” Öyleyse “İp” yazısı güncelleşti. Birlikte okuyalım: “Önemli şeydir ip. Derler ki Hazreti Ömer bile: - Deveni önce bağla, sonra Tanrı’ya emanet et.. diye öğüt vermiş. Ne lazım deveyi bağlamak için? İp. İşte ipin önemi, birden ortaya çıkıyor. Hem yalnız hayvanları bağlamak için mi gereklidir ip? Ne münasebet! İnsanlar başka insanları görünür görünmez iplerle öylesine bağlamışlardır ki bunların yanında Hazreti Ömer’in devesi adeta bağımsız kalır. Ara sıra kodamanlar dinlersiniz. Birinden söz açarken yüksek yüksek: - Haaaa, o çocuk mu? Bana pek bağlıdır.. diye laf etmenin hazzında erirler. Ve gerçekten bunların huzurunda birtakım insanlar iki kattır: - Beyefendi, size ne kadar bağlı olduğumu arz etmeye geldim. Niçin ve nasıl bağlanırlar bu insanlar bu insanlara? Elbette çıkarlarının ipleriyle. Buna rağmen her türlü bağlantının iplerini koparmış kişiler de vardır aramızda. Bunlar da ipsizdirler. - Kim ipler şu iki günlük fani hayatı!. diye bir ömürlük çilelerine derviş edasıyla kafa tutanlardır: Ama ne yazık ki çok sürmez bu felsefe... Onlar hayatlarını iplemezken bakarsınız hayat onları ipleyivermiş. Bu ipler bazen ayaklarına dolaşmış.. bazen ellerini kollarını bağlamış... Bunun için büsbütün ipsiz olmak da pek akıl kârı değildir. Galiba en iyisi ipli olmak. Ve kendi ipinin sahibi olmak. Çünkü ip mülkiyetinin de şartları var. Nedir bu şartlar? Bir: İpin ucunu kaçırmayacaksınız. İki: İpin ucunu başkalarına kaptırmayacaksınız. İpin ucunu kaçırdınız mı tutmak çok zordur. İpin ucunu başkalarının eline verdiniz mi kurtarmak çok zordur. Bazı kimseler, kendi ipleri kendilerine yetmi- yormuş gibi başkalarının iplerine göz dikerler. Bunlar ekseriya büyük ihtirasların sahibi kişiler- dir. Sonları da çoğunlukla iyi olmaz. Biz bile kısacık ömrümüzde neler gördük. Cümlenin ipini kendi ellerinde sananlar, bir tek ipin ucunda bitirdiler hayatlarını... Bir kuklacının sonunda ve darağacında kukla gibi sallanmasından dokunaklı ne vardır? İp, insanın hayatında bazen bir kördüğüm olup yumak yumak karşısına çıkıyor, bazen bir şerit olup karşısında geriliyor. Marilyn Monroe işte bu ikincisinden bir ipin kurbanı olmuştu. Ölümünden az önce bu güzel kadın: - Hayat ne kadar tuhaf, demişti, insan tam ipi göğüslediği anda bakıyorsunuz ki yarış tekrar başlamış. Gerçekten yeryüzü sanki milyarlarca kulvarda koşuşan milyarlarca kişinin yarış alanı... İnsanoğlunu göbeğinden anasının karnına bağlayan ip, bu kulvarlar boyundaki serapların bitişine gerilen ip olmuş... Öylesine ki onu her defasında göğüslüyorsunuz ve önünüzde yeni bir kulvar görünüyor. Haydi bakalım yeni bir bitişin ipini göğüslemeye doğru... Nefesiniz yettiği kadar sürecek yarış bu. Nefesinizin durduğu yerde ise artık ne ip vardır, ne de siz...” (13 Ağustos 1997 tarihli yazısı) A KP’nin anayasanõn 23 maddesinde değişiklik öngören paketi açõklan- dõ ve yoğun bir tartõşma başladõ... Öyle anlaşõlõyor ki, AKP’nin bilinen siyasal taktiği ile kamuoyunda aylarca tartõ- şõlacak tasarõ TBMM’de yeterli oyu sağlaya- bilirse, bu kez referanduma gidilecek, kamuoyu yine bu işe odaklanacak... Böylece, ekonomik sõkõntõlar, yolsuzluklar, ihale kayõrmalarõ ve iş- sizlik sorunu ikinci plana itilecektir. Anaya- sa paketinin birinci nedeni siyasal amaçlõ, ka- muoyunu işgaldir. Ancak muhalefet partileri AKP’nin bu tu- zağõna düşmemelidir. Tersine, bu değişiklik- lerin halkõn birincil sorunu olmadõğõ, büyük halk kitlelerinin temel sorununun ekonomik ol- duğu, AKP’nin soyut sorunlar yaratarak hal- kõ kandõrdõğõ sürekli belirtilmelidir. Gerçekten bugün Türkiye, işsizlik konusunda dünyada ilk dördün içerisindedir. İşsizlik ra- kamlarõnõn yüzde 16’yõ aştõğõ, her dört genç- ten birisinin işsiz olduğu gerçektir. Bu nedenle AKP’nin bu gibi sosyal ve ekonomik konularõ ötelemek için, kamuoyunu işgal ettiği her ve- sile ile ortaya konulmalõdõr. CHP ve MHP bu anayasa değişim paketi- ne karşõ olduklarõnõ açõkça belirttiler. CHP, “Yüce Divan korkusu nedeniyle AKP’nin yüksek yargıyı yeniden düzenlemek istedi- ğini” söylerken MHP de “Anayasa değişik- liği kirli elleri aklama yeri değildir” dedi. Yargıyı AKP’lileştirmek Anayasa paketinin ikinci önemli amacõ, ileride AKP liderlerinin yolsuzluk iddialarõy- la yargõlanacaklarõ Anayasa Mahkemesi’nde, onlarõ koruyacak bir yapõ oluşturmaktõr. Yü- ce Divan olarak görev yapacak Anayasa Mahkemesi’ni AKP’lileştirmektir. AKP’nin bu tasarõyõ Meclis’e sunarken ön- gördüğü üçüncü gerekçe, Başbakan Erdo- ğan’õn inanarak dile getirdiği temel “zihniyet” sorunudur. Erdoğan’a göre AKP en yüksek oy alan bi- rici partidir, Meclis’te çoğunluktadõr, öyley- se “milli irade” kuralõ gereğince her şeyi yap- maya muktedirdir. Erdoğan, arkadaşlarõ ve yan- daşlarõ buna inanõyorlar. Oysa bu “milli irade” kuralõ 19. yüzyõlda kalmõştõr. Bugünkü katõlõmcõ ve çoğulcu de- mokrasi anlayõşõnda, Meclis’teki çoğunlu- ğun istedikleri her şeyi yapabilmeleri düşün- cesi artõk geçerliliğini ve “meşruiyetini” yi- tirmiştir. AKP ve Erdoğan şöyle düşünüyor: Meclis’te AKP çoğunluğunun oylarõyla ka- bul edilen bir yasa, nasõl olur da Anayasa Mah- kemesi tarafõndan iptal edilir? Başbakan’a bağlõ Adalet Bakanõ tarafõndan gerçekleştirilmesi gereken yargõç ve savcõ ata- malarõ, nasõl olur da Hâkimler ve Savcõlar Yük- sek Kurulu (HSYK) tarafõndan yapõlabilir? Kuşatma tamamlanıyor Başbakan bunlarõ asla kabul etmemektedir. Nasõl olur da iktidar partisi, yargõç ve savcõ- larõ atayamaz? Nasõl olur da demokrasilerde çoğunluk partisinin oylarõyla kabul edilen yasalar Anayasa Mahkemesi tarafõndan iptal edilebilir? Başbakan’õn hukuk bilgisi, birikimi, de- mokrasi bilinci ve anlayõşõ bunlarõ kabul ede- miyor... Oysa gerçek demokrasilerde yargõ bağõm- sõzdõr. Hukuk devletinde yargõnõn işlerine yürütme karõşamaz. Hukukun üstünlüğü, yü- rütmenin anayasalarla sõnõrlandõrõlmasõdõr... İşte Sayõn Başbakan’la gerçek demokrasi arasõndaki anlaşmazlõk ve çelişki bu alanda- dõr. Bu temel çelişkiyi kõsaca açalõm. Yargõtay Başkanõ Gerçeker geçen hafta, “Yüksek yargı kuşatma altındadır” dedi. Başbakan Er- doğan hemen yanõt verdi ve “Asıl yargı, yü- rütme ve yasamayı kuşatma altına almıştır” dedi. Oysa bütün çağdaş demokrasilerde, “yü- rütmenin aldığı kararlar yargı denetimi dı- şına çıkarılamaz”. Anayasamõzõn 125. mad- desinde belirtildiği gibi “idarenin her türlü işlemlerine karşı yargı yolu açıktır”. Bu da idare mahkemelerinin ve Danõştay’õn görevi- dir. Ama Sayõn Başbakan Danõştay’dan mem- nun değildir, anayasanõn 125. maddesine ise “zihniyet” olarak karşõdõr. Bütün çağdaş demokrasilerde anayasa mah- kemeleri, yasalarõn, anayasaya uygunluğunun yargõsal denetimini yapar. Ama Sayõn Başbakan Anayasa Mahkeme- si’nin bu fonksiyonundan hiç hazzetmemek- tedir. Oysa yürütme ve yasamanõn sõnõrlandõrõl- madõğõ bir sistem, artõk çağdaş ve katõlõmcõ bir demokrasi sayõlmõyor. Bağımsız yargı istenmiyor Ama AKP bağõmsõz yargõ istemiyor... Ken- disine bağlõ bir yargõ, kendisinin egemen ola- cağõ bir HSYK ve Anayasa Mahkemesi isti- yor. İşte getirilen anayasa paketinin temel nedeni budur... İktidarõnõn sekizinci yõlõna girdiği bir dö- nemde ve seçimlere gidilirken AKP neden bu yola başvuruyor? AKP gerilim politikasõnõ çok sever. AKP gerilim politikasõnõn yarattõğõ bir siyasal partidir. Gerilim politikasõ AKP’nin ekme- ğidir. İşte AKP’nin, böylesi tartõşmalõ bir ana- yasa paketini hazõrlamasõnõn bir diğer önem- li nedeni de bu gerilim politikasõdõr. Gerilim politikasõ olmazsa Başbakan neyi konuşacak, vücut dilini nasõl ortaya koyabilecektir? Ge- rilim politikasõ yapamazsa Başbakan’õn söy- leyecek fazla bir şeyi kalmõyor. Bir başka neden, kadrolaşma hareketidir. AKP iktidarõnõn vazgeçmediği, vazgeçeme- yeceği temel uygulama kadrolaşma politika- sõdõr. Bugün Ankara’da merkezi bürokrasi ve tüm Anadolu’ya yayõlan merkez bürokrasinin uzantõsõ yerel bürokrasi AKP tarafõndan ele ge- çirilmiştir. Bütün bakanlõklar, genel müdür- lükler, YÖK, RTÜK, SPK, TRT, BDDK, TO- Kİ, Özelleştirme İdaresi gibi son derece önemli kuruluşlar AKP siyasal iktidarõnõn kadrolarõ tarafõndan doldurulmuştur. Bu yet- mez... Belediyelerin büyük çoğunluğu ve he- men bütün üniversite rektörleri AKP’nin gö- rüşü ve kadrolaşmasõ doğrultusunda değişti- rilmiştir. Şimdi geriye ne kaldõ? Evet, geriye HSYK, Anayasa Mahkemesi ve TSK kaldõ. İşte son anayasa paketi bunu sağlamak için düzenlenmiştir. Temel amaç HSYK ve Ana- yasa Mahkemesi’nin yapõsõnõ değiştirmektir. Yoksa kimi aymaz köşebaşõ yazarlarõnõn san- dõklarõ gibi amaç demokratikleşme değildir... AnayasaPaketininGerçekNedenleri... Dr. Alev COŞKUN Ankara’da merkezi bürokrasi ve tüm Anadolu’ya yayõlan yerel bürokrasi AKP tarafõndan ele geçirilmiştir. Bütün bakanlõklar, genel müdürlükler, YÖK, RTÜK, SPK, TRT, BDDK, TOKİ, Özelleştirme İdaresi gibi son derece önemli kuruluşlar AKP siyasal iktidarõnõn kadrolarõ tarafõndan doldurulmuştur. Bu yetmiyor... Yargõya da girmek isteniyor... BağdaşmayanİkiZorunluluk Yılmaz ÜLGER / Emekli Kaptan Pilot anlamlar yükleyip, sanal iyiliklere kavuşmayõ um- maktadõr. Dinsel ceha- let en zararlõ cehalettir. Bilgisiz birini her önüne gelen kandõrõr. Ayrõca insan bilmedi- ğinden ya korkar, ya bil- mediğine düşman olur. Anlaşõlamayan hakkõn- da bilinçli bir düşünüş üretilemeyen bir dindar- lõğõn insanõn hangi ihti- yacõna cevap verdiği ve ona ne vaat ettiği sorgu- lamaya başlanmalõdõr. Ülkemizde dinsel her ol- gu artõk Türkçeleştiril- melidir. Ayrõca anayasal yöne- timde laiklik zorunluluğu ile dini eğitimdeki Sünni dindarlõk zorunluluğu birbiriyle hiç bağdaşa- maz. Laik yönetim din ve devlet ayrõmõ ile bağõntõ- lõ olarak farklõ inançlara saygõlõ olmak, herhangi bir dini yorumda bulun- mamak zorunluluğunda- dõr. Devletimizin anayasal temel niteliği olan laiklik ilkesi 1937 yõlõnda kabul edilmiştir. 1961 yõlõnda yapõlan anayasa değişik- liğinde ve 1982 Anaya- sasõ’nda Türkiye Cum- huriyeti milli, demokra- tik, laik ve sosyal bir hu- kuk devletidir hükmü yer almõş bulunmaktadõr.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle