19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 14 CUMHURİYET DİZİ 28 ARALIK 2010 SALI Irak savaşı konusunda muhalefetin tavrına rağmen, TBMM’ye tezkere için baskı yapmaya devam etti Turgut Özal vazgeçmiyor BMM’de yalnız ANAP grubu milletvekilleri Cumhurbaşkanı Özal’ı dinliyor. Muhalefet partileri daha önce açıkladıkları gibi; Özal’ın Meclis’i açış konuşması yaptığı oturuma katılmadı. Fakat, (1 Eylül 1990) Meclisi açış konuşmasında ANAP Grubu’nu da sarsan bir cümle söyledi Turgut Özal: “Huzurunuzda, hükümete anayasamızın 92. maddesinde kayıtlı savaş hali izni hariç, diğer izinlerin verilmesini tavsiye ediyorum” dedi. Konuşmasında ülke kalkınmasını ve serbest pazar ekonomisiyle ne kadar güçlendiğimizi uzun uzadıya anlattı Özal ve sonra Körfez krizine değindi. Bush dahil kimi devlet başkanlarıyla yaptığı görüşmeleri anlattıktan sonra şöyle dedi: “Politikamız esas itibarıyla Irak’ın Kuveyt’ten kayıtsız şartsız çekilmesi, Kuveyt’in bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğünün ihyası ve meşru Kuveyt yönetiminin geri dönmesini sağlamaya yönelik olmuştur.” ABD’nin öne sürdüğü koşullarla örtüşen bir politika! Bu çerçevede BM Güvenlik Konseyi’nin aldığı kararların “tarafımızdan” desteklendiğini söyleyen Özal; tarihte ilk kez dünyanın bu tecavüz karşısında birleştiğini, “hadiselerin çok yakından takibi, analizi ve süratle karar verilmesi gerektiğini, hatta klasik diplomatik kanalların bu seri gelişmelerin gerisinde kalabildiğini” söyledi.. Uzun uzadıya anlattığı gelişmeler karşısında “oluşumlara tesir edebilecek bir konumda olmamızın ve dinamik bir politika izlememizin gerekli olduğuna” da değindikten sonra sonuca geldi: “Ülkemizin ileride telafisi çok zor bir durumla karşılaşmaması için TBMM’nin hükümete tavsiye ettiğim izni vereceğine inanıyorum” dedi ve istediği izinlerin kimi kaygılar yaratması olasılığına karşı net bir ifade kullandı: “Ülkemizin herhangi bir ülke ile, hele bir komşumuzla savaşa girme tasavvuru kesinlikle olamaz” Özal, uzun gerekçelerle nihayet bir noktada ısrarından ödün veriyor, savaş ilanının hükümete verilmesinde geri adım atıyor, ancak Meclis’in kimi yetkilerini hükümete devretmesini istiyordu. Anayasanın 92. maddesi “savaş hali” hariç tutularak okunursa şu izinleri hükümete veriyordu: TBMM’den izin almadan; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yabancı ülkelere gönderilmesine veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına hükümet karar verip uygulayacaktı. TBMM tatilde iken veya çalışmalarına ara verdiği zaman ülkenin ani bir silahlı saldırıya uğraması ve bu sebeple silahlı kuvvet kullanılmasına derhal karar verilmesinin kaçınılmaz olması halinde hükümet yani Cumhurbaşkanı karar verebilecekti. Muhalefet Meclis konuşmasını “Özal,tek adamlığını ilan etti” diye değerlendirdi. Özal’la Meclis konuşmasını yapmasından önce saat 13.30’da yaptığı konuşmadan hemen sonra Cumhuriyet’in Ankara Temsilcisi Ahmet Tan’a Akbulut: “Bırakalım adam (Özal) konuşsun. Benden yetkiye gerek yok gibi demeçler alıp manşetlerden verip beni Özal’la karşı karşıya getirmeyin. Yazılıp söylendiği gibi Irak’a ilaç göndermeyeceğiz” diyordu ama, o sabah Hürriyet’te çıkan demecinde Özal, Irak’a ilaç göndereceğimizden söz ediyordu. Başbakan Akbulut, Özal’ı dinledikten sonra kulise çıktı ve gazetecilere bu kez “Cumhurbaşkanının tavsiyelerine uyacağız” dedi. Meclis Başkanı Kaya Erdem’in kış çalışmalarına başlanması nedeniyle verdiği resmi kabulde edinilen izlenime göre, bu kez ANAP’lılar direnmeyecek, Özal’ın istediği yetkileri hükümete vereceklerdi. Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay da gazetecilere “Siyasi otorite neye karar verirse onu yaparız” dedi. Adları önde giden kimi ANAP’lıların yorumları ise ilginçti. Örneğin Mesut Yılmaz, “Tezkere kabul edilir demiyorum ama” diyordu: “Özal’ın konuşmasından anladığım kadarıyla pazarlık gücümüzü arttırmak için bu izinleri istiyor.” Hasan Celal Güzel ise daha başka havadaydı: “Meclis’in burnunu sürtmek istiyor.” 12 Mart rejiminin Ankara’daki sıkıyönetim komutanı, şimdilerde ANAP milletvekili olan Recep Ergun Paşa’nın yorumu daha değişikti: “Bir uçak gelir de topraklarımıza bir bomba bırakırsa savaş açmaya gerek yok.” Akbulut, Özal’ın tavsiyelerine uyacaklarını bir kez daha yineledikten sonra gazetecilere: “Çarşambaya tezkereyi Bakanlar Kurulu’nda görüşür, sonra gruptan geçirir ve Meclis genel kuruluna indiririz” dedi ve bir kaygısını dile getirdi: “Irak’a ilaç ve mama adı altında başka şeyler göndermediğimizden bütün dünyanın emin olmasını sağlayacak bir formül bulmamız lazım” 20 Eylül’den sonra Turgut Özal ABD’ye yolcu. Bush ile görüşecek. Washington’a eli güçlenmiş gitmek istiyor. Savaş isteyenler giderek çoğalıyor. ABD’de Kissinger, Ankara’da ABD Büyükelçisi Abramowitz! “Demirel’le konuşan ABD Temsilciler Meclisi üyelerinden Solarz; DYP liderine “Bağdat’a giren askerler arasında Türklerin de bulunmasını istemez misiniz” demiş. İnönü’ye de Irak’a asker göndermemizi söylemiş, SHP lideri de terslemiş. BushGorbaçov görüşmesi. Rusyayı savaşa ikna! IŞIL ÖZGENTÜRK Biraz Dalgamızı Geçelim Bu yazı 2010 yılında yazdığım son yazı, her şeyi bir yana bırakıp biraz dalga geçelim dedim. Ve hepimizin ortak tek noktası aşk hakkında yazmaya karar verdim. Ayrıca hani “Dünyada aşk hakkında söylenecek yeni bir söz yoktur” deniliyor ya, işte bendeniz bunu çürütmek için bugünkü muhteşem yazımı kaleme alıyorum. Aşk tanımları başkalarından, benimki en sonda. Başlayalım bakalım. Bir can dostum, fevkalade ilginç düşünceler üretmekle nam salmıştır, adını vermiyorum, şımarır. Ona göre aşk, “Tenyadan sonra gelen cümle canlılara verilen bir cezaymış”. Hiçbir şey anlamadınız değil mi? Önce biz de anlamadık, ama o gayet sakin bir biçimde düşüncesini açınca vallahi hak verdik. Malumunuz, laf kalabalığı bir yana aşkın en doruk noktası, iki karşı cinsin birleşme anıdır. Arkadaşım bu noktayı esas alıp şöyle bir açıklama yapıyor: “Kuşlar, böcekler, timsahlar, koyunlar, gergedanlar, insanlar işte bu birleşme anı için öyle yoğun bir çaba harcarlar ki, yeryüzü kanunlarına göre bunun boşa gitmemesi gerekir. Yani bir birleşme için harcanan bu çabanın, pek de akıllıca bir şey olmadığı herkes ve her cins tarafından kabul edildiğinden, ortak bir enayilik paydasında anlaşılır ve bu çabanın adı kuş dilinde de, timsah dilinde de, insan dilinde de aşk olur.” Herkes itirazını daha sonraya saklasın, açıklama devam ediyor. Arkadaşım, gayet hâkim bir ses tonuyla anlatıyor: “Yeryüzünün en mutlu yaratıkları, böyle bir çabaya ihtiyaç duymadan şıp diye işini bitiren çift eşeyli hayvanlardır. Yani terliksi hayvan, tenya gibi. Hem erkek hem dişi organ aynı bedende. Birleşme için yoğun bir çaba harcanmadığından aşkın sözü bile yok. Evrim tarihinde bir yerlerde bir hata olmuş ve cümle yaratıklar erkek ve dişi diye ayrılmışlar. İşte şimdi biz hepimiz bu evrim hatasının kurbanları olarak, aşk aşk diye inleyip mektuplar yazıyoruz, mesajlar atıyoruz, olmadık jestler yapmayı planlıyoruz, yapıyoruz da. Ancak bazılarımız bundan pekâlâ para kazanmasını biliyor. Onlara da ben şapka çıkarıyorum. Evrim hatasını paraya döndürenler için üç defa: Sağol! Sağol! Sağol!” Vallahi ben sözümü tutuyorum, biraz tuhaf tanımlar yapılıyorsa suçlu ben değilim, arkadaşım. Evet, nerede kalmıştık devam edelim. Bir başka arkadaşımın aşk üstüne oluşturduğu teori ise çok daha anlaşılır. O şöyle başlıyor: “Aşk yeryüzünde geçirdiğimiz zamanı kısaltmak için bizlerin uydurduğu tamamen hayali bir kavramdır.” Tamam bekleyin, şimdi sözlerini açacak: “Söyleyin bakalım, aşk olmasaydı biz nasıl vakit geçirecektik? Aşksız film tatsız tutsuz bir saman yığınına benzeyeceğinden kimse sinemaya gitmeyecekti. Aşksız kitap kimseyi açmayacağından kitaplar yazılmayacaktı. Hayatımızın vazgeçilmezleri olan magazin programları ve kahve dedikoduları olmayacaktı. Peki ne yapacaktık, oflaya puflaya zamanın geçmesini bekleyecektik. Futbol bile bize yetmeyecekti, daha da beteri var, kadınlar, kızlar aşksız bir dünyada saçlarını yaptırıp bin bir kılığa girmek için zaman ve çaba harcamayacaklardı. Ekonomi bile çökecekti. Vallahi can sıkıntısından herkes kendini birer ikişer pencerelerden atmaya başlayacaktı. Yazık. İyi ki, şu aşk denilen yanılsama var da, vaktin çoğu zaman nasıl geçtiğini anlamıyoruz.” Bu da bir görüş. Benimkini en sona saklamıştım. Şöyle: “Aşk, doğduğu günden beri kuşların uçmasını ve yunusların derin sularda sevinç çığlıkları atarak dans etmelerini kıskanan insanoğlunun uydurduğu en güzel yalandır. Çünkü ancak aşk insanoğluna uçma ve derin sularda dans etme şansını tanır.” İşte böyle, sonuncuyu tuttunuz değil mi? Yeni yıl hepinize neşe ve aşk getirsin... T Meclis’e ikinci tezkere Tartışmanın ana konusu: Irak savaşına Türkiye asker göndermeli mi, göndermemeli mi? Soru: “Özal 1 Eylül’den önce ‘Asker göndermeyeceğiz’ demişti. 1 Eylül’de asker gönderme izni istedi?” Demirel’in yanıtı; “O bir riya politikasıdır.” Mehmet Barlas ( 3 Eylül 1990) Özal’ın davranışlarını yorumluyor yazısında: “Tek derdi kısa ve uzun vadeli ufkuna olumlu katkıda bulunmak. Yeminin gereğini yerine getirmek… Öyle her çıkıp demeç verenin, yıldıracağı ve şaşırtacağı bir Cumhurbaşkanı değil bu… Başka bir deyişle Demirel’in davranışlarına fazla aldırmadığını hissediyorsunuz. 23 Eylül’de Beyaz Saray’da ABD Başkanı Bush’la yapacağı görüşmenin hesaplarını yapıyor.” Akşam saatlerinde yetkiyle ilgili Başbakanlık tezkeresi gerekçesiyle TBMM’ye geldi. Muhalefet Özal’ın ABD’ye gitmeden hatta Başkan Bush Helsinki’de Gorbaçov ile görüşmeden önce bir savaş gemisi ve sonra asker göndereceğiz, diyor. 20 gün içinde iki tezkere! İşte ikinci; 4 Eylül 1990 gün 16524/04702 sayı ile TBMM’ye gelen Başbakanlık tezkeresinin metni: “ Irak’ın Kuveyt’i işgal ve ilhak etmesi sonucu ortaya çıkan Körfez krizi nedeniyle öncelikle Ortadoğu’da barışın ve istikrarın yeniden tesisini ve ülkemizin muhtemel tehlikelere karşı güvenliğinin idame ettirilmesini sağlamak; kriz süresince ve sonrasında hasıl olabilecek gelişmeler istikametinde Türkiye’nin yüksek menfaatlarını etkili bir şekilde kollamak, hadiselerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamaya yönelik süratli ve dinamik bir politila izlenmesine yardımcı olmak üzere; lüzum ve şümulü Hükümetçe takdir ve tayin olunacağı şekilde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yabancı ülkelere gönderilmesine ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına Anayasa’nın 92. maddesi uyarınca izin verilmesine karar ittihazını arz ve teklif ederim. Yıldırım Akbulut Başbakan” SAVAŞ KOKUYOR 5 Eylül1990: Köşk gazete patronlarıyla konuştu: Aydın Doğan ve Dinç Bilgin! 6 Eylül 1990: Milliyet’in manşeti: “Haydi hayırlısı!” Hürriyet öyle! İktidar grubunun ve basının tezkereye desteği tamam! 9 Eylül: Bush ve Gorbaçov’un ortak açıklaması: Irak’ın saldırganlığına müsamaha gösterilmeyecek!” 12 Eylül 1990: 12 Eylül darbesinin üzerinden 10 yıl geçmiş. Özal, Mehmet Barlas’a verdiği demeç: “Allaha çok şükür, yüzümüz hiç kara çıkmadı.” Özal Bush’la baş başa Cumhurbaşkanı ABD’ye gitmeye hazırlanırken Suudi Arabistan –Özal’ın beklentilerinin aksine Türkiye’ye 300 milyon dolar “ hibe” yardımda bulunacağını açıklıyor. Oysa Özal, 3 yıl içinde 5 milyar dolar ama hibe değil, kredi bekliyordu. Bu sırada SHP’de genel başkanlık savaşı patladı.. Erdal İnönü’ye karşı Deniz Baykal adaylığını ilan etti bile. Fakat ay sonuna doğru toplanan Kurultay’da İnönü, Baykal’ı yenilgiye uğrattı. Turgut Özal Başkan Bush’la baş başa görüşüyor. Çarpıcı bir gelişme Beyaz Saray’da yaşanıyor. Başkan Bush görüşmeye yanında Dışişleri Bakanı James Baker ve diğer yetkililerle katılırken… Özal, hükümetindeki Dışişleri Bakanı Ali Bozer’i almıyor görüşmeye. Sözcüğün tam anlamıyla bir skandal! Bozer, döner dönmez istifasını veriyor. Özal Bush’la görüşmeden sonra, “dostlarının” bizden bir şey istemediğini söylüyor ama “ Bu, bir şey istemeyecekleri anlamına da gelmez” demeyi ihmal etmiyor. (29 Eylül 1990) Başkan Bush ise Özal’ı öve öve bitiremiyor. “Liderliğine ve cesaretine hayran olduğu” Özal’ı! Tabii Özal da Başkan Bush’u övüyor. “Krizin başından beri kendisiyle” yakın ve sürekli irtibatta olduğu” Başkan Bush’un “ değer biçilmez gayretlerini en iyi bilenlerden biri de benim” diyor. Muhalefete göre Özal, ABD’den eli boş döndü. Özal’ı muhalefetin pençesinden kurtaran bir olay yaşandı. Laikliğin gerçek savucularından Prof. Bahriye Üçok; paket bombayla katledildi! (9 Ekim 1990) isilozgenturk gmail.com Son yolculuğuna uğurlandı İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Tedavi altına alındığı Ege Üniversitesi (EÜ) Tıp Fakültesi Hastanesi’nde, önceki gün vefat eden İzmir Vali Yardımcısı Günhan Sarıkaya (61), son yolculuğuna uğurlandı. Sarıkaya için hükümet konağı önünde düzenlenen törene eşi Emine Sarıkaya, çocukları ve yakınlarının yanı sıra Vali Cahit Kıraç, Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, Ege Ordusu ve Garnizon Komutanı Orgeneral Nusret Taşdeler ve çok sayıda protokol mensubu katıldı. Mavi Marmara ziyarete açıldı İstanbul Haber Servisi İsrail saldırısına uğrayan “Mavi Marmara” gemisi, yurttaşların ziyaretine açıldı. İstanbul’a dönen gemiyi gezen ziyaretçiler, mermi ve kan izlerini inceliyor. Eski mürettebattaki görevliler de ziyaretçilere rehberlik ediyor. İHH Basın Sözcüsü Salih Bilici, geminin bir hafta boyunca gezilebileceğini, yoğun talep olması durumunda sürenin uzatılabileceğini söyledi. Gemi, gün içerisinde 11.0018.00 saatleri arasında ziyaret edilebilecek. YARIN: ÖZAL’IN MALVARLIĞI İT Konuşuyor Ekim ortalarında MİT Müsteşarı Teoman Koman Paşa gazetecileri yemeğe davet etti. Kimi ilginç açıklamalar yaptı: “ Sol terör: Şu andaki kadroları geniş değil ve para sıkıntıları var. Bu yüzden soygun yapıyorlar. Çoğu geçmişte yakalanıp ceza görmüş, sabıkalı kişiler. Giderek daha profesyonel oluyorlar ama kadroları genişlemiyor. İslamcı terör ise: Samimi dindar kadroyu istismar ediyor. Para sıkıntısı yok. Dinden destek alıyorlar. Türkiye için tehlike. Şu anda bunlar hakkında her şeyi bilmiyoruz ama zamanla bileceğiz.” Özal, Körfez ülkelerinde geziye çıktı. “Tam zamanında gitmişim Körfez’e. Liderlere savaşın bu dönemde sonuç getirmeyeceğini, sabırla ambargonun sonuçlarını beklemek gerektiğini söyledim” diyor. Özal, dış politikayı yönetirken birden partiye el atıyor. M Terör örgütü üyesi yakalandı İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) İzmir’de, terör örgütü PKK üyesi olduğu gerekçesiyle hakkında kesinleşmiş 8 yıl hapis cezası bulunan kişi yakalandı. Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, Van Ağır Ceza Mahkemesi tarafından terör örgütü üyesi olduğu gerekçesiyle hapis cezasına çarptırılan Ş.K. çalıştığı işyerinde gözaltına aldı. Adliyeye sevk edilen Ş.K. tutuklandı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle