16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 6 HABERLER CUMHURİYET 9 KASIM 2010 SALI KCK davasında sanık avukatları Kürtçe savunma taleplerini üst mahkemeye taşıdı Kürtçe krizi aşılamıyor GECİKEN PROJE BİLİM ve SİYASET ORHAN BURSALI Kalkınma: Örnek Model Savunma Sanayii Müsteşarlığı kurulalı 25 yıl oldu. Müsteşarlık, ordunun bütün savunma ihtiyaçlarının karşılanmasını yöneten, alımlarını, üretimlerini gerçekleştiren çok ciddi bir uzman kurum niteliğindedir. Uçakların lastiğine varıncaya kadar dışa bağımlı bir yapımız vardı. 1985’te Savunma Sanayii Müsteşarlığı kuruldu. 1995’e gelindiğinde gerçekleştirilen proje sayısı 50’yi bile bulmuyordu, parasal hacmi de çok düşüktü. 1997’de biraz ivme kazandı, 2002’den itibaren de bu ivme yıldan yıla hızlandı. 2002’de 5.5 milyar dolar hacminde 70 kadar proje varken bugün, parasal hacmi 23 milyar doları aşan 240 projeyi Müsteşarlık yönetiyor. Yönetiyor da ne oluyor demeyin: Savunma Sanayii Müsteşarlığı ülkemizde bir savunma sanayiininin kuruluşuna öncülük ediyor. Evet, hemen hemen hiç olmayan bir sektör doğmuş durumda. Üstelik yüksek teknoloji geliştirmeye ve üretmeye odaklı bir sektör! 2009 yılında bu yerli sektörün iş hacmi 2.3 milyar doları buldu. Savunma sanayiinde müthiş bir araştırma geliştirme sektörü kuruldu. Bu sektörde çalışan ARGE elemanlarının/ mühendislerinin sayısı, Türkiye’de geri kalan ARGE mühendislerinin toplamından fazla! Yüksek teknoloji alanında üreten, ortalama 30 kişiliik çok sayıda şirket doğdu. Savunma sektöründe büyük bir yerlileşme var, yani ihtiyaçların giderek artan bir yüzdesi iç üretim yoluyla karşılanmaya başlandı. Türkiye, savunma ihtiyaçlarının neredeyse yüzde 90’dan fazlasını dışalımlarda karşılarken, bugün bu oran yüzde 54’lere düştü. Müsteşarlık, bu yıl bu oranın yüzde 50/50 oranında gerçekleşeceğini kestiriyor. 23 milyar dolarlık proje üretim hacminden söz ediyoruz! Bu nasıl oluyor peki? Müsteşarlık sahip olduğu yetkiyle, devletin, ihtiyaçların karşılanmasında harcayacağı parayı iç üretime yöneltiyor... Bu ulusal bir politikadır... Milli gemi projesi, yerli tank yapımı projesi, savaş uçaklarının ve artık eski tankların burada yenilenmesi projeleri. Bunlardan önemli bir kısmı hayata geçirilmiş durumdadır. F16 uçaklarının modernizasyonu burada yapılıyor, Türkiye dünyadaki 1000’i aşkın F16’nın modernizasyonuna da taliptir. Daha ayrıntılı gelişmeleri, bugünkü gazete haberimizde okuyorsunuz... Türkiye savunma alanında dışarıya ödediği paraları, ülke içine yöneltmiş ve yeni bir sanayinin doğmasını, mühendis ve araştırmacıların burada kalmasını sağlamıştır. Bu politika sayesinde Türkiye, yabancı ülkelerde üretimi finanse etmeye son verdi, ülke içinde iş sahalarını geliştirmeye yöneldi; bir ana sektörde dışa bağımlılığı ve ülkenin yetişmiş beyinlerinin göçünü azalttı. Gelelim yazının özüne: Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nın yaptığı, güdümlü projelerle ülke ihtiyaçlarını karşılamak ve yerli sanayiyi geliştirmek, hatta olmayanı kurmaktır. Türkiye ekonomisi, ancak yüksek dışalımlarla ve dışarıdan gelecek büyük miktarlarda finans sermaye ile büyüyebiliyor. Ve büyüme koşullarında her zaman büyük bir cari açık oluşuyor.. Üstüne üstlük, sanayimiz ucuz ve ağır sanayi malları üretiyor... Oysa, hafif ve pahalı sanayi bilgi teknolojisi mal ve hizmet üretimine hızla geçmek zorundadır. Türkiye dışsatımında, yüksek teknolojinin payı yüzde 1.4’tür! Orta ve yüksek teknolojiye dayalı üretimi ve dışsatımındaki payını hızla arttırmalıdır. Yoksa, Türkiye pazarı her zaman yabancı malların istilası altında kalacaktır. Serbest piyasa ekonomisi kendiliğinden bunu başaramaz. Nasıl, kendi başına savunma sanayii kuramadıysa! Hızla teknolojik çağ atlayan Kore, Çin, Finlandiya ve diğer ülkelerin hepsi, ulusal ekonomi politikaları ile bunu başardı. Savunma Sanayii Konsepti, Türkiye’nin önünde iyi bir örnektir: Birçok alanda, kamunun güdümüyle, orta ve yüksek teknolojilere dayalı sanayiler kurulabilir. Türkiye, yılda 10 milyar dolar sadece cep telefonlarına harcıyor. Aselsan, cep telefonu üretti, ama işin başında bundan vazgeçti. Ne büyük hata... Oysa bu üretim alanında büyük bir yerli üretim geliştirilebilirdi 15 yıl içinde! Benzer şekilde, kentlerimiz yüksek teknolojik trenhızlı trenlere yönelmiştir. Bu bir kamusal harcamadır! Pek çok alanda, yeni teknolojilerle yerli üretime geçmek zorundayız. Savunma Sanayii Konsepti, bu işin nasıl başarılacağının örneğidir... http://orhanbursali.blogspot.com [email protected] ‘Yürüyen Kale’ye ceza Türk Silahlı Kuvvetleri, 468 adet mayına dayanıklı araç almak için gerçekleştirdiği ihalede pürüzlerle karşılaştı. Teslimat gecikince, ihaleyi kazanan firmaya 500 bin Avro ceza kesildi. BARKIN ŞIK DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) Terör örgütü PKK’nin kent yapılanması olan KCKTM davasında Kürtçe savunma krizi aşılamadı. Sanıklar ve avukatları, mahkemenin Kürtçe savunmayı reddetme gerekçesini, itirazla üst mahkemeye taşıyınca duruşma ertelendi. Salonda Kürtçe konuşmakta ısrar edilince, mahkeme başkanı sanıkların mikrofonunu kapattırdı. KCK Türkiye Meclisi davasının 13. oturumu, dün 92 tutuklu sanık ve avukatlarının katılımıyla Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde gerçekleşti. Duruşma için geniş güvenlik önlemleri alınırken BDP milletvekilleri Akın Birdal, Fatma Kurtulan, Pervin Buldan, Ayla Savunma avukatları, davanın Kürtçe ve anadil noktasında tıkandığını, Kürtçenin davanın içeriği ve öne sürülen iddiaların önüne geçtiğini söylediler. Akat Ata ile Prof. Dr. Doğu Ergil de duruşmayı izledi. Oturumda, mahkeme heyetinin sanıkların Kürtçe konuşmalarını tutanağa “bilinmeyen bir dil” ifadesiyle geçirmesine tepki gösteren avukatlar, mahkemeden bu ifade ile Kürtçe savunmanın reddine ilişkin gerekçeyi istemiş, karşı görüş için hazırlık yapmak amacıyla süre talep etmişti. Mahkeme başkanı Menderes Yılmaz, ret gerekçesine ilişkin “CMK’de savunmanın hangi dilde yapılacağı hususu yer almaktadır. Buna itiraz edilebileceğine dair kanun düzenlemesi olmadığı için talebin oybirliğiyle reddine karar verilmiştir” açıklaması yaptı. Bunun üzerine söz alan tutuklu sanık Selma Irmak, Kürtçe konuşup savunmasını Kürtçe okuyacağını belirtti. Bunun üzerine mahkeme başkanı Yılmaz, “Sanık savunmasını anlaşılmayan, ancak Kürtçe olduğunu düşündüğümüz bir dille yapmıştır” ifadesini kullanarak tutanağa geçirtti. Irmak’ın Kürtçe okumaya devam etmesi üzerine başkan, “Mikrofonu kapatın, Türkçe konuşuyorsan devam et” talimatı verdi. Tartışmalar arasında söz alan sanık avukatları ise mahkeme heyetinin kararıyla itiraz yolunu kapatamayacağını vurgulayarak itiraz dilekçeleri ve bilirkişi raporunun, üst mahkeme sıfatıyla Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesini istedi. Avukat Sedat Yurttaş, davanın Kürtçe ve anadil noktasında tıkandığını, Kürtçenin davanın içeriği ve öne sürülen iddiaların önüne geçtiğini söyledi. Yurttaş, TRT Şeş’i buna gerekçe gösterdi. Avukat Mesut Beştaş ise sanıkların belli bir partinin yöneticileri olduğunu belirterek mahkemenin iddia ve savunma makamları arasında sıkıştığını, dosyanın bilirkişi heyetine sunulması gerektiğini ifade etti. SELAHATTİN DEMİRTAŞ: ANKARA Güneydoğu Anadolu’da terör örgütü PKK’nin döşediği mayınlara karşı TSK personelini korumak için alınan ve kamuoyunda “Yürüyen Kale” olarak bilinen mayına dayanıklı araç (MRAP) projesinde üretici firmaya ağır ceza kesildi. BMC tarafından üstlenilen projede ilk teslimatın geçen ağustos ayında yapılması gerekiyordu. Ancak projede yaşanan gecikmeler üzerine firmaya ilk aşamada 500 bin Avro ceza kesildi. Teslimatın gerçekleşmemesi nedeniyle önümüzdeki günlerde 7 milyon Avro daha ceza kesilmesinin gündemde olduğu öğrenildi. Türk Silahlı Kuvvetleri, 113 milyon Avro’ya toplam 468 adet mayına dayanıklı araç almak için gerçekleştirdiği ihalede pürüzlerle karşılaştı. “Mine Resistant Ambush Protected” kelimelerinin kısaltmasıyla isimlendirilen, Mayına Dayanıklı Pusuya Korumalı (MRAP) zırhlı araçların teslimatında aksamalar yaşandığı öğrenildi. Mayına karşı korumalı taktik tekerlekli araç ihalesine, BMC 4 x 4 Tayfun, FNSS 4 x 4 Kaplan, MercedesBenz Unimog’un bir türevi, Nurol 6 x 6 Ejder ve Otokar 4x4 Kaya aracı ile teklif vermişti. İhaleyi kazanan BMC firmasının ilk teslimatı geçen ağustos ayında yapması gerekiyordu. Ancak teslimat gecikince firmaya ilk etapta 500 bin Avro ceza kesildi. Teslimatın gerçekleşmemesi nedeniyle önümüzdeki günlerde 6 7 milyon Avro civarında yeni bir cezanın daha kesilmesinin gündemde olduğu öğrenildi. Hükümet ile uzlaşabildiğimiz hiçbir konu yok ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, PKK’nin eylemsizlik kararı ve Kürt sorununun çözümü konusunda hükümetle yaptıkları görüşmelerde, uzlaştıkları “tek bir konu olmadığını” söyledi. Selahattin Demirtaş, önceki akşam Eşbaşkan Gültan Kışanak ile birlikte CNNTÜRK’te katıldığı programda, PKK’nin seçim sonuna kadar eylemsizlik kararını uzatmasının her şeye rağmen “diyalog kapısını açık tutma” anlayışından kaynaklandığını, kendilerinin hükümetle görüşmelerinde gizli ya da açık herhangi bir uzlaşmaya varmadıklarını söyledi. BDP Eşbaşkanları Demirtaş ve Gültan Kışanak, PKK’nin eylemsizlik kararı ve hükümetle yapılan görüşmelere açıklık getirdi. Sorunun çözümü konusunda hükümetle yapılan görüşmelerde çözüme dair bir gelişme kaydedilmediğini belirten Demirtaş, “Karşılıklı beklenti mi var” sorusuna şu karşılığı verdi: “Bizim AKP ile vardığımız tek bir uzlaşma yoktur. Biz sadece AKP’nin ne kadar çözümsüzlükten beslenen bir politika ürettiğini ortaya koymaya çalışıyoruz. Biz Türkiye’nin yeniden şiddet dalgasıyla yüz yüze kalmaması için siyasi çözüm yollarını, diyaloğu zorluyoruz.” Demirtaş, hükümetin bütün olumsuz tavrına karşın kendilerinin çözüme katkı sunmaya her zaman hazır olduklarını belirterek PKK’nin eylemsizlik kararı almasında, partisinin çabalarının da etkili olduğunu ifade etti. Çağlayan Kavşağı’nın temeli atıldı İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), İl Özel İdare ve Karayolları Bölge Müdürlüğü ile ortak yürütülen Çağlayan Meydanı’nda trafiğin yeraltına indirilmesinin temel atma töreni dün yapıldı. 6 aylığına yaya ve araç trafiğine kapatılan Çağlayan Meydanı’ndaki törene Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, İBB Başkanı Kadir Topbaş, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin katıldı. Ulaştırma Bakanı Yıldırım, İstanbul’da başlattıkları ve başlatacakları projelerinin tamamının tutarının 37 katrilyon olduğunu söyledi. Belediye bütçesinin yüzde 55’inin ulaşıma ayrıldığını ifade eden İBB Başkanı Topbaş, “Artık trafik yavaş da olsa ilerliyor. Nurettin Sözen zamanında tekçift plakalar konuşulurken, şimdi bunun sözü bile geçmiyor. Alternatifler geliştirdik. Artık 700 bin insan metrobüs kullanırken, 40 bin araç trafikten çekildi” diye konuştu. (Fotoğraf: SERKAN YILDIZ) VALİLİKTEN VETO AĞIRLAŞTIRILMIŞ HAPİS ABD ordusu da kullanıyor TSK’ye alınacak araçların benzerleri halen Afganistan ve Irak’ta Amerikan ordusu tarafından kullanılıyor. ABD’nin Irak’taki askeri kayıplarının yüzde 70’ten fazlasının yollara döşenen mayınlar yüzünden olması üzerine çözüm arayışına gittiğini belirten savunma sanayii uzmanları, Amerikan ordusunun, yollara döşenen mayınlardan asker kaybını önlemenin tek çaresini, mayına dayanıklı araç temin etmekte bulduğunu vurguluyorlar. Kürtçeye yasak DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) Diyarbakır İl Genel Meclisi’nin köylerin Türkçe isminin yanında Kürtçe isimlerin de yazılması yönündeki kararı, Diyarbakır Valiliği tarafından reddedildi. Valilik köy isimlerinin değiştirilmesinin büyük karışıklığa yol açacağını savundu. Diyarbakır İl Genel Meclisi, 7 Ekim’de yaptığı toplantıda yeni köy isimlerinin yanına eski isimlerin de yazılmasını oybirliğiyle kabul etti. Onay için Diyarbakır Valiliği’ne sunulan karar yasalara aykırı olduğu gerekçesiyle reddedildi. 16 kez müebbet DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde 90 kilogram el yapımı plastik patlayıcı yerleştirilmiş araçla yakalanan “Doktor Orhan” kod adlı PKK’li terörist Hüseyin B. ile ilgili iddianame hazırlandı. İddianamede, Hüseyin B. hakkında 16 kez ağırlaştırılmış ömür boyu hapis ve buna ek olarak 41yıl ağır hapis istendi. İddianamede, sanığın bomba yüklü araçla metropollerde eylem yapmayı amaçladığı vurgulandı. TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ İktidara Doğru Tek ve Büyük CHP!.. Buradan ilk ve son kez yazıyorum, gazetecilik yaşamımın özellikle son on yılında ortak bir talebin ve beklentinin hedefine konuldum… Konuştuğum her salonda, ulaştığım her bölgede, bu ülkenin iyiye gitmediğinden yakınan her kesimin ortak dileği şuydu: “CHP sizden niçin yararlanmıyor?..”, “Niçin CHP’ye girip siyaset yapmıyorsunuz?..” İşte bu umutlu beklentilerin yoğunlaşmasının ardından kendimi CHP kurultayında buldum. Üstelik tam 1313 delegenin oyuyla Parti Meclisi’ne seçildim… Yaşamımın en onurlu görevini alırken en yoğun mesaj, mail ve telefon trafiğine de bu dönemde rastladım. “Tam yerini buldun” sevinciyle arayan aydınlıktan yana yurttaşları, bir makama gelmemin coşkusuyla yakınlaşanları ve gerçek dostluklarını daha da pekiştirmek isteyenleri gördüm… Kıskançlıktan kuduran Truva atlarını da tanıdım, dinci medya ile işbirliği yapan uşakları da!.. Bir safta olmak, birilerini desteklemek gibi bir planım gerçekten yoktu. Tek rotam vardı; Atatürk ve Altıok, sosyal demokrasi ve laiklik!.. Benim CHP’de olmam için bunlar yeterliydi… Çünkü her aydın gibi çok önemli bir kaygım vardı; 30 yılı aşkın süredir iktidara gelemeyen bu partide Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte yaşanan sinerjiye katkı sunabilmek… CHP’nin bir an önce iktidar olabilmesi ve Atatürk’ün dediği gibi bu ülkenin “çağdaş uygarlık” hedefine ulaşabilmesi… Laik, demokratik bir ülke yaratılmasına destek vermek ve 26 yıllık Güneydoğu deneyimimle “Kürt sorunu”nun çözümüne katkı sunabilmek için de çıktım yola… Referandum sürecinde 12’si Güneydoğu’da olmak üzere toplam 26 kenti ve onlarca ilçeyi dolaştım. Her sokakta CHP’yi ve Kılıçdaroğlu’nu anlattım. Bu uğurda katıldığım televizyon programlarının, mitinglerin, panel ve konferansların sayısını bile anımsamıyorum… Evet belki acemi bir politikacıydım ama özellikle Kılıçdaroğlu’nun “parti içi demokrasi” söylemine destek vererek gerçek ve inanmış bir CHP’li gibi çalıştım… “Antidemokratik tüzük” tartışmalarının yaşandığı Parti Meclisi toplantısına da tek bir kaygıyla gittim, “iktidara yürüyen tek ve büyük CHP” inancı... 29 Ekim akşamı Bağdat Caddesi’nde bu yüzden Kılıçdaroğlu’nun hemen arkasında yürüyen tek Parti Meclisi üyesiydim… Ben ısrarla CHP’nin deneyimli kadrolarının Kılıçdaroğlu’nun özellikle kurultay sonrası yarattığı sinerjiyle birleşmesinden yanayım… Cumhuriyetin geleceği ve iktidar hedefi için için kavgaya, düşmanlığa, bölünmeye, erimeye, işbirlikçileri sevindirmeye ve de hedeften uzaklaşmaya hakkımız yokkkk!.. CHP konusu şimdilik bu kadar!.. Devletin Öcalan’la yürüttüğü diyalog “müzakere” sürecine doğru giderken BDP’liler çok tartışılacak projeler üzerinde çalışıyor... Örneğin hafta sonu BDP’nin üst düzey yöneticilerinin katıldığı geniş kapsamlı bir toplantı yapıldı ve burada “eylemsizlik süreci, anadil, demokratik özerklik, özerk bölge meselesi” ile AKP’nin “diyalog”a bakış açısı da tartışıldı. Önce iki gün süren toplantıda alınan kararları sıralayalım sonra da özellikle diyalog sürecini tartışmalı kılacak çok önemli bir iddiaya ve karara değinelim: BDP özellikle “Demokratik özerklik” gibi hassas bir konuyla ilgili yapılan açıklamaların kafa karıştırdığını belirledi ve bu konuda “dil ve söylem birliği” oluşturulmasını kararlaştırdı. Parti yöneticileri, özerklik konusunun daha belirgin hale gelmesi için Demokratik Toplum Kongresi (DTK) bünyesinde iki gün sürecek bir çalıştay toplanmasını da benimsedi. BDP’lilere göre bu çalıştayın iki hedefi olacak; hem teknik olarak “26 bölgeli özerklik modeli”nin nasıl uygulanacağı tartışılacak hem de BDP dışındaki çevrelerin meseleye bakış açısı sorgulanacak. Toplantıda alınan diğer bir karara göre de ana dil sorunu artık “temel po [email protected] www.mehmetfarac.com BDP Hangi Stratejik Kararları Aldı?.. litika” haline getirilecek… Bunun için de bir çalıştay planlanacak. Parti anadil talebini görünür kılmak için siyasi faaliyetlerinde Kürtçeyi daha fazla kullanacak. Yani onların deyimiyle “siyaset dili Kürtçeye çevrilecek!” Toplantıdaki en önemli karara gelince... BDP, AKP’ye yönelik muhalefetini sertleştirecek!.. PKK’nin yayın organlarından ANF bu kararı dün şöyle duyurmuştu: “DTK Eşbaşkanı Aysel Tuğluk, İmralı’da yaptığı görüşmeler konusunda bilgi verdi. Toplantıda ‘devletin bir program uyguladığı, AKP’nin ise tamamıyla buna engel olan bir pozisyonda olduğu’ görüşünde ortaklaştırılarak seçim sürecinde AKP’ye yönelik tutum ve muhalefetin sertleştirilmesi karara bağlandı.” Bu satırlar çok önemli şu soruları gündeme getiriyor: Öcalan’la İmralı Adası’nda yürütülen diyalogda devlet yetkilileri ile hükümet arasında farklı görüşler mi beliriyor?.. AKP yöneticileri, devletin hangi programına karşı çıkıyor? AKP’nin aldığı “pozisyon” özellikle PKK’nin silahsızlandırılması konusunda mı “engel” teşkil ediyor yoksa Öcalan’ın geleceğiyle mi ilgili?.. Anlaşılıyor ki hem AKP hem de BDP, “eylemsizlik” kararının seçim sonrasına kadar yürütülmesi konusundaki iyimser beklentiyi pek fazla sürdüremeyecekler!.. Süreci Kim Yönetiyor?.. Doğrusu yandaki yazıyı bitirdiğimde aklımda şu soru da vardı; Kandil’deki PKK yöneticileri niçin suskun?.. Dün akşama doğru PKK’nin Kandil’deki sorumlusu Murat Karayılan’la yapılan bir röportaj örgütün ajansında yayımlanınca kafamdaki çok sayıda soru yanıtını buldu. PKK’nin geleceğinin ne olacağı sorusuna da ışık tutabilecek röportajın özeti şu; “AKP diyaloğu hem istiyor hem de engelliyor!..” Tabii bunlar terör örgütünün iddiaları. İşte Karayılan’ın söylediklerinin satırbaşları: Öcalan’ın gönderdiği 5 sayfalık mektup Kandil Dağı’na ulaşmış!.. Eylemsizlik sürecini AKP hükümeti ve devlet kendi çözüm formülünü geliştirmek için Öcalan’dan istemiş!.. Eylemsizlik sürecinin uzatılması, Öcalan’ın ağırlığını koyması ile mümkün olabilmiş! Sürecin uzatılması için devlet ve Öcalan arasında karşılıklı sözler verilmiş!.. Örgütün eylemsizlik sürecine karşı “A, B ve C planları” varmış!. “AKP, bir taraftan çözüm havasını yaratırken öbür taraftan tasfiye çalışmalarını geliştiriyormuş.” Eylemsizlik kararı mutlak bir karar değilmiş. PKK en geç mart ayında yeni bir değerlendirme yapacakmış! Henüz herhangi bir çözüm durumu söz konusu değilmiş... Gelecek yedisekiz ay Türkiye açısından “çok stratejik”miş!.. Bu satırların ardından kafamda artık bir tek soru var; sahi şu diyalog denilen süreci kim yönetiyor?.. PKK mi, AKP mi?.. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle