23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 KASIM 2010 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Düşünce Yapımızın Mimarı Öğretmenler Bugün “öğretmen eğitimi” sanal kavramlarla dolu, tartışılır, sorgulanır durumdadır. Sıradan bir meslek durumuna getirildi. Öğretmenler toplumun kültürel düzeyinin somut göstergesi olmaktan uzaklaştırıldı. ONUNCU KÖY BEKİR COŞKUN ‘Tekmili Birden’ ÇOCUKLUĞUMUZUN sinema afişlerinde ara sıra “tekmili birden” diye bir laf olurdu. Beyoğlu’nun Alkazar’ında bu deyimi gördünüz mü bilirdiniz ki, gösterilen film çok uzundur ve tek bölümünü ya da tek fotoğrafını görmekle, film konusunda tam fikir sahibi olamazdınız: Bölümlerin “tekmili”ni, yani “hepsini birden” görmeliydiniz ki hikâyeyi tam anlayabilesiniz. Geçen hafta “füze kalkanı” dolayısıyla Portekiz’in Lizbon’unda olanları okumakla ya da duymakla yeryüzünün o köşesinde neler olup bittiğini öğrenmiş olamayacağınız gibi. kinci Dünya Harbi sonrasında Filistin denen İngiliz sömürgesi topraklarda bir Musevi devleti olarak İsrail kurulalı, Ortadoğu’nun bütün Müslüman halkları bakımından tarihin uzak derinliklerinden gelen tedirginlik yeniden sürüp gidiyor. İsrail karşısında önce Filistin Arapları ile çevrenin Ürdün, Irak, Suriye, Lübnan, Mısır gibi ülkeleri, sonra bütün Arap dünyası ve en sonunda da bölgenin sivrilen ülkeleri olan Türkiye ile İran. Özellikle de İran. Çünkü İran, köklü uygarlığıyla ve Körfez ülkeleri ve Yakındoğu’nun çeşitli köşelerinde yaşayan Şii halklar üzerindeki nüfuzuyla İsrail’in bölgedeki amaçları önünde en büyük engel olarak durmakta. Hem de gitgide artan gücüyle. Ne var ki, Tahran’ı yönetenler petrol kaynaklarının azalması kaygısıyla nükleer enerji çalışmalarına ağırlık verince, bu çaba da Ortadoğu’nun husumet ortamında İsrail çevrelerince ve onların etkisinde kalan Amerikan kamuoyunca bir silahlanma çabası olarak yorumlanmakta gecikmedi. Öte yandan, ABD’nin sık sık savunduğu ve İsrail’in zaman zaman uyguladığı bir strateji var: Ufukta beliren bir saldırı tehlikesini hasımdan daha önce saldırarak önlemek. Nitekim, Saddam için yaratılan “kitle imha silahları” tevatürüne karşı Bush’ların başlattıkları Irak savaşlarına benzer biçimde, İran’daki nükleer silahlanma çabalarını da İsrail baskınlarıyla yerle bir etme düşüncesi sık sık gündeme getirilir oldu. Şimdi sözü edilen “füze kalkanı” hazırlığı da, füzeli ve nükleer “olabileceği düşünülen” bir İran saldırısının “olasılığı” üzerine kurulmaya çalışılıyor. Yakın geçmişin Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi “caydırıcılık” kavramı yine gündemde. Üstelik, çok daha az bir ciddiyetle. yle anlaşılıyor ki, Ankara’nın bütün sıkıntısı böylesine “yapay ve olası” bir vehim üzerine kurulu oyunda rol almasının istenmiş olmasından kaynaklanıyor. Beğenmediği piyesi oynamaya çıkmış bir oyuncunun tutukluğu, beceriksizliği ve yüze göze bulaştırışı kolayca sezilmiyor mu? Alkışlayıp alkışlamamak arasında tereddüt geçiren medyanın şaşkınlığı da herhalde bundan. İ.Gürşen KAFKAS 1985 İstanbul İli ‘Yılın Öğretmeni’ R İ uhumuzun sığınağı, sevgi gücümüz, eğitimimizin ve bilginin kaynağı öğretmenlerdir. Öğretmen, bilginin, sevginin ve aydınlanmanın sembolüdür. “Küçük ayaklara büyük adımlar attıran”, bu nedenle kutsal sayılan mesleğin bireyleridir öğretmenler. Cumhuriyetimizin kurucusu, Başöğretmen Mustafa Kemal, “Öğretmenler! Yeni nesil sizin eseriniz olacaktır” özdeyişiyle gelecek kuşağın sorumluluğunu öğretmenlere vermiştir. Cumhuriyetin kuruluş harcında alın teri ve emeği olan öğretmenler, Cumhuriyetin “Yıldız Öğretmenleri” olarak ünlenmişlerdir. Atatürk devrimlerini halka tanıtan, yayan, sosyal gelişmemizde önderlikte bulunan öğretmenlerdir. “Benim asıl anlatılacak yanım öğretmenliğimdir” özdeyişiyle Mustafa Kemal, halkının eğitimine gösterdiği özene övüncünü anlatmaktadır. 24 Kasım 1928, Atatürk’e “Başöğretmenlik” unvanının veriliş tarihidir. Her 24 Kasım da “Öğretmenler Günü” kutlanır. Atatürk, akıl yoluyla bilgiyi çoğaltarak gelişmemizi, yenileşip değişmemizi istiyordu. Akla ve bilgiye dayalı çağdaş eğitimin, bilgisizliği (cehaleti) yeneceğine inanıyordu. “Düşlerim eğitimle gerçekleşecek” diyordu. Onun istediği eğitim, toplumun yaşam seviyesini yükseltecek, çağdaşlaştıracak, özgür düşündürecek, yaratıcı, üretken ve paylaşımcı bir eğitimdi. Atatürk’ün istediği bu eğitimi verebilecek “nitelikli öğretmeni” Cumhuriyetin kazanımları olan köy enstitüleri, öğretmen/yüksek öğretmen okulları, teknik öğretmen, eğitim enstitüleri yetiştiriyordu. Ne yazık ki bu yüce kazanımları bir ağacın dallarını budar gibi bir bir budadılar. Ağacı da kökünden söktüler. Yetenekli, do nanımlı, kitap okuma alışkanlığı edinmiş, sanat bilgisi ve sevinci edinmiş bu okul çıkışlılar, çocuklara karanlıkları aşmanın, aydınlığa ulaşmanın yol çizgisini öğretiyor, önderlikte bulunuyorlardı. Bugün “öğretmen eğitimi” sanal kavramlarla dolu, tartışılır, sorgulanır durumdadır. Sıradan bir meslek durumuna getirildi. Öğretmenler toplumun kültürel düzeyinin somut göstergesi olmaktan uzaklaştırıldı. Yaratıcı, üretici olma özelliğini yitirdi. Her alandan öğretmenliğe geçiş sağlandı. Çocuk, genç, toplum psikolojisinden uzak, sözde formasyon avunmalarıyla ve geçimini zor sağlayacağı bir aylıkla atananlara öğretmen denildi. Kadrolu/sözleşmeli/ücretli adlarla atanan, farklı yapıda, farklı algılanan, farklı uygulamalı öğretmenlerin üzerinde baskı uygulandı. 700 bin dolaylarında suskun, mutsuz ve umutsuz öğretmen yarınların endişesi içindedir. Ülkemizdeki gözde mesleklerin hepsinin yetiştirildikleri okulları var. Öğretmen eğitiminin verildiği “Öğretmen Üniversitesi” yok. Öğretmen personel yasası ve grev hakkı da yok. Öğretmenlerin atanma, yer değiştirme, yükselme gibi yatay/dikey isteklerinin siyasi yandaşlık öncelikleriyle engellendiği, set çekildiği gerçeği üzüntü vericidir. Cumhuriyetimizin aydınlanma felsefesinin ve düşünce yapımızın mimarları olan öğretmenler zor koşullarda geçimlerini sürdürüyorlar. Eğitim kurumlarındaki kadrolaşmalar, din ağırlıklı siyasi ve sosyal baskıların yarattığı çözümsüz sorunlar kaygı vericidir. Din bilgisi öğretmenlerinin ilkorta öğrenim okullarına, il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerine “eğitim yöneticisi” olarak atanmaları da siyaset+din kadrolaşmasının göstergesidir. Kariyeri, formasyonu ya da niteliği uygun olmayanın da görevlendirilerek eğitim yöne ticiliğinde yer alması, milli eğitimin içinde bulunduğu yol haritasının göstergesidir. Cumhuriyetin öğretmeni, nitelikli yetiştirilmelidir. Güneşini, eğitildiği okuldan alarak, akıl, bilgi ve sevgiyle beslenerek öğrencilerine umut olabilmelidir. Öğretmenlik evrensel bir meslektir. Ufku, ulusaldan evrensele uzanmalı, bilgide yeterli, sanat aşkıyla yetenekli, çevre sevgisiyle dolu, yüreğinin atışı kültürle örülmelidir. Bugün öğretmenliğin tüketildiği, imamın türetildiği bir süreci yaşıyoruz. Dünlerde köy enstitülü öğretmenler birer toplum önderiydiler. Halkın sorunlarında yol gösterici, sorun çözücü birer rehberdiler. Bu görev “kanaat önderi” olarak imamlara verildi. Onlar yalnız namaz kıldırmakla yetinmeyecekler. Toplumun bütün sosyal yaşamına etkin olacak birer kanaat önderi olacaklar, denilmektedir. Cemaat/tarikat/siyaset eğitimimizin yol göstericisi olduğunun gerçeği, dünlerin “yıldız öğretmeni”, toplumun yol göstericisi, inanılan, bir akıl, düşünce ve kültür adamı öğretmen karanlık düşüncelerle ötelendi, tüketildi. Öğretmenler aklın evet dediği, bilimin ışığında yetiştiriliyorlardı. Safsatadan, köksüz, dayanıksız, sığ düşünce ve görüşlerden uzak eğitilen öğretmen, özgürce yetişmenin, donanımlı olmanın gururu içindeydi. 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde hüzünlenirim. 54 yıllık eğitimciyazar ve İstanbul ili 1985 yılı “yılın öğretmeni” olarak, çözüm bekleyen çok sorunumuz varken, siyasilerin sorun arttırıcı davranışları, eğitimimizi dinselleştirici yaptırım ve uygulamaları, baskıları üzüntümü arttırıyor. Öğretmenler Günü yine nutuklarla, dayanaksız sözlerle geçiştirilecek. Her kademedeki okullarımızda; yenileşmeci, güncel ve öğrenci merkezli eğitim sistemi, öğretmen eğitimi, çağdaş bilimsel ders kitapları, pedagojik eğitimli yöneticiler, siyasetin, dinin, ideolojinin, etnik ayrışımın gölgelemediği bir eğitim anlayışı toplumun beklentisidir. Eğitimimizin içinde olduğu karanlıklardan kurtulmak ve aydınlık yarınlarda buluşmak dileklerimle öğretmenlerimizin gününü kutluyorum. Gri Döpiyesli Öğretmenim… Beni ağlatan ikinci kadındı öğretmenim… Tahta cetvelle avucuma vurup “sakla samanı gelir zamanı”yı tıslamadan söylememi istiyordu… Ama ben hâlâ öyle söyleyemem, içinde iki “s”, bir “z” varken… Çok erken bırakıp giden ilk kadının arkasından, güvendiğim ikinci kadının da beni ağlatması zihnimde yer etti ki, yıllar sonra bile durup durup yazdım: “Kadınlar, kadınlar Beni hep kadınlar ağlattılar…” Ve her Öğretmenler Günü’nde ben bir tek öğretmeni hatırlarım. Güzel yüzünü… Toplanmış saçını, ayaklardan başlayan bakışlarını… Cetveli (o yıllarda öyleydi, öğretmenlerin cetvelleri vardı) avuçlarımıza tıklatırken bile sanki vuran başkasıymış gibi değişmeyen sesini… Ona çok yakışan gri döpiyesini ve içindeki sarı yeleğini… Hâlâ “öğretmen” denildiğinde, benim o uzak sınır kasabasının ilkokulundaki ilk öğretmenim gelir aklıma. Bugün Öğretmenler Günü… Bir sürü laf edeceksiniz öğretmenlerle ilgili… Kadro sorunlarından sözleşmeli meselesine, geçim sıkıntılarından onlara yeterince ilgi gösterilmediğine kadar… Sonra öğretmenlerin ne kadar önemli olduklarını anlatırsınız… Ama ben onları hiç sevmediğinizi düşünürüm… Sevseydiniz; kiminiz milletvekili, kiminiz bakan, kiminiz vali, kiminiz bürokrat, kiminiz yargıç, kiminiz gazeteci, kiminiz işadamı, kiminiz aydın, kiminiz zengin, kiminiz önemli, kiminiz etkili olduğunuzda onları asla unutmazdınız ve her sene Öğretmenler Günü’nde, kasket takıp portakal satan öğretmenlerden söz edilmezdi hâlâ… Vefasızsınız… Ve ikiyüzlü… Ama ben öğretmenimi sevdim… İlk zamanlarda gücüm yoktu… Bir gün yılları hesaplamadan onu aramaya kalktığımda ise sadece çok geç kalmıştım… Gri döpiyesi, içinde sarı yeleği, toplanmış saçları, ayaklardan başlayan bakışları, elinde cetveli ile arada bir gelirgider öğretmenim. bcoskun@cumhuriyet.com.tr Mustafa Kemal’in Eğitim Politikası Dr. Handan DİKER Yeditepe Üniversitesi H Ö mumtazsoysal@gmail.com er yıl 24 Kasım gününü Öğretmenler Günü olarak kutlamaktayız. Bu bağlamda özellikle Mustafa Kemal’in eğitim politikasına baktığımızda bu politikanın temel niteliklerinin şöyle sıralandığını görürüz: Ulusallık, laiklik, eşitlik, bilimsellik, yaşama dönüklük ve karma eğitim. Mustafa Kemal, eğitim sorunlarını gündeme getirmek ve çözüm önerilerini geliştirmek amacı ile 15 Temmuz 1921’de Ankara’da bir Maarif Kongresi oluşturmuştur. 16 Temmuz 1921’de de yapmış olduğu konuşmada izleyeceği eğitim politikasının temel niteliklerini şu iki noktada toplamıştır: Ulusallık ve çağdaşlık. O şöyle demiştir: “Bir ulusal eğitim programını söz konusu ederken eski dönemin boş inançlarından, doğuş yapımızla hiç de ilişkisi olmayan yabancı dü şüncelerden Doğu’dan ve Batı’dan gelebilen bütün etkilerden tümden uzak ulusal ve tarihsel yapımızla uygun bir kültüre değinmek istiyorum. Çünkü ulusal düşünüş yeteneğimizin iyi bir biçimde gelişmesi ancak böyle bir kültürle sağlanabilir. Gelişigüzel bir yabancı kültür şimdiye değin izlenen yabancı kültürlerin yıkıcı sonuçlarını yineleyebilir. Kültür bulunduğu yerle orantılıdır. O yer ulusun yapısıdır.” Mustafa Kemal, Türk eğitiminin çağdaş olması gerektiğine ilişkin ikinci özelliğini vurgularken de öncelikle bunu yaptığı reformlarla ortaya koymuştur. Eğitimde çağdaşlık şu reformlarla dile gelmiştir: 1Eğitim ve öğretim birliği (Tevhidi Tedrisat Kanunu), 2 Karma eğitim (kız ve erkek öğrencilerin birlikte eğitim görmesi), 3 Harf devrimi ve açılan “mil let mektepleri” (Latin alfabesine geçiş ve yeni alfabenin halka öğretildiği okullar), 4 İlk ve ortaöğretimde gelişmeler, yeni okulların açılması, teknik ve mesleki okulların açılışı ve yapılan üniversite reformu. İşte Mustafa Kemal’in eğitim alanında yapıp ettikleri. Bu çağdaş eğitim seferberliği içerisinde en önemli yeri ise öğretmenler tutmaktadır. O her fırsatta öğretmenlerin bu toplum için önemini vurgulamış ve dikkat çekmiştir. Nitekim bir konuşmasında şöyle demiştir: “Öğretmenden, eğiticiden yoksun bir ulus, henüz ulus adını almak yeteneğini elde edememiştir. Ona şöyle bir yığın denir. Ulus denmez. Bu yığının ulus olabilmesi için, kesinlikle eğiticilere, öğretmenlere gereksinimi vardır. Onlardır ki bir toplumsal varlığı gerçek bir ulus haline koyarlar.” Tüm eğitimcilerimizin ve öğretmenlerimizin bu anlamlı gününü kutluyorum. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle