25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 KASIM 2010 SALI kultur@cumhuriyet.com.tr 16 KÜLTÜR Dünden bugüne bir resmi geçit Yiğit Sertdemir’in, İstanbul Şehir Tiyatroları için yazdığı ve yönettiği “Surname 2010” görsel ve işitsel anlamda zengin, yoğun, özenli bir çalışmanın ürünü ? Kültür Servisi Hintli romancı ve insan hakları savunucusu Arundhati Roy, Keşmir konusundaki açıklamalarından ötürü, Bharatiya Janana Partisi’nin kadın örgütünün Hindu üyeleri tarafından protesto edildi. 150 kadar kadın, Roy’un Delhi’deki evini kuşatarak “Ya açıklamanı geri al ya da Hindistan’ı terk et!” diye bağırdı. “Küçük Şeylerin Tanrısı” adlı kitabıyla 1997’de Booker Ödülü’nü alan Roy, geçen ay bir toplantıda yaptığı konuşmada, “Keşmir hiçbir zaman Hindistan’ın bir parçası olmadı. Bu, tarihsel bir gerçektir” demişti. Çeşitli toplumsal ve çevresel konulardaki duyarlı tutumlarıyla tanınan Roy, daha önce de Keşmir’in Hindistan’dan ayrılmasından yana tavır takınmıştı. KARŞILAŞMALAR İNCİ ARAL Hem Zalim Hem Mazlum Erkekleri tarafından kent sokaklarında uluorta öldürülen kadınların sayısı artıyor. Cinayetlerin çoğu ise katilin kendi canına da kıyması ile son buluyor. Neden, genellikle kadının ayrılma isteği. Toplumsal çözülme ve çalkantıların yaşandığı her yerde karmaşadan zarar gören daha çok kadınlar oluyor. Oysa kadın sorunu aynı zamanda erkek sorunu. Her iki cins de baskılayıcı yapılanmaların tam ortasında duruyorlar. ??? Son iki bin yıllık kadınlık ya da kölelik tarihi, kadını eve ve örtüler altına kapatıp insanlık katına yükselmesini engellemeye çalışmanın utanç verici tarihidir. Yeryüzündeki hiçbir canlı türü dişisini insanoğlu kadar hor kullanmamış, aciz ve kendinden aşağı görerek mal saymamıştır. Cinsler arasındaki ezen ezilen ilişkisi kaba saba olmasa bile sonuçta hükümranlık erkeğindir. Bütün bir erkeklik söylemi ise “almak” fiili üzerine kuruludur. Sahip olduğu malı kaybetmemek için onu gözlerden gizlemek, sindirip yıldırmak erkeğin becerebildiği en iyi yöntem olmuştur. Efendilerine sabırla itaat ve hizmet etme karşılığı öte dünyada ödüllendirilme vaadiyle uzun zaman avutulan, dahası buna inanan kadınlar bile derin bir iç sıkıntısı, yabancılaşma ve yoksunluk duygusundan kurtulamadılar. Bu yüzden de kadınlığın tarihi aynı zamanda acıklı bir erkek zavallılığı tarihidir. ??? Günümüzde bile kadınların çoğu, kendi varoluş ve güçlerini keşfetmede yalnız başlarına yol alıyorlar. Hayatlarını hatta düşlerini biçimleyen tutucu anlayışların etkisinden kurtulabilmek için karanlıkta el yordamıyla ilerliyorlar. Özgürleşebilmek için üretken, dayanıklı, ekonomik bakımdan güçlü olmaları ve ödenecek bedelleri göze almaları gerekiyor. Bu cesareti gösterebilenin başı dik olmalıdır. O baş, bilgiye, özgür düşünceye ve topluma korkmadan açılmalı, ortaçağ kadın kavrayışlarına geri dönüş ortamında bile kendi hapishanesini yaratmaya karşı çıkmalıdır. Ne yazık ki son yıllarda, teslimiyet geri döndü. Şartlanma, ödül ya da zorlamayla erkek örtüsüne boyun eğmiş yeni bir kadın kuşağı yetiştirildi. Dünyaya ve uygarlığa açık olması gereken kadın başı, kuşkulu bir dinsel gereklilikle siyasallaştırıldı, kadını çirkinleştiren garip bir bağlama biçimiyle aidiyet simgesine dönüştü. ??? Erkekteki kaybetme korkusu, kadının gücünden duyulan gizli kaygıyla birlikte, kendine güvensizlikten kaynaklanır. Çarpıtılmış yorumlarla gelen dinsel bağnazlığın kadını kirlilik ve günahın simgesi olarak görmesinin nedeni bu korkudur. Ret ve terk edilmekten çekinen, acılarını gizleyerek güçlüyü oynayan erkeğin çaresizliğini bütün kadınlar bilir. Pek çoğu patlama anlarının şiddete dönüşmüş çılgınlığının kurbanı olmuştur çünkü. Kadının mutlu olmadığı yerde erkeğin de mutlu olma olasılığı yoktur. Erkek cinsinin kimlik bölünmesi ise kadınınkinden daha yakıcıdır. İyi bakarsak içlerinde gizlenen kadını, o kırılganlığı, şaşkınlığı, iki arada kalmışlığı görebiliriz. Bir yandan yok yere yaratılmış, bilinçlerine kazınmış “erkek” benliklerini kollamaya çabalarken, bir yandan da dışarı doğru sıçrarlar. Bu yüzden de hem katil hem maktul, hem zalim hem mazlum olabilirler… ??? Açıklama: Geçen hafta konu ettiğim Annie Ernaux kitaplarını dilimize kazandıran Yaşar Avunç’tan, adını anmadığım için sitem geldi. Bu ciddi kusur ve ihmalimden ötürü değerli çevirmenimizden ve okurlarımdan özür dilerim. aralinaral@gmail.com Arundhati Roy’a Hindu tepkisi ? Kültür Servisi Kolombiyalı yazar Gabriel Garcia Marquez’in konuşmalarından oluşan yeni bir seçkisi “Yo No Vengo a Decir Un Discurso” (Buraya Konuşma Yapmaya Gelmedim) adıyla İspanyolcada yayımlandı. “Sihirli bir gerçekçiliği” karakterize eden kitabın isminin Marquez tarzı bir absürtlükten geldiği söyleniyor. Yazarın 1944 yılında lise mezuniyetinde yaptığı konuşmayla başlayan kitap, 1982 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü alırken yaptığı konuşmasını da kapsıyor. Yazarın anılarını anlattığı “Anlatmak İçin Yaşamak” isimli kitabı 2009 yılında Türkçe olarak yayımlanmıştı. Marquez konuşmaları yayımlandı ezer Tansuğ, “Şenlikname Düzeni” (1) adlı kitabının bir bölümünde Prof. Nurhan Atasoy ile Dr. Filiz Çağman’ın “Turkish Miniature Painting” adlı yapıtlarındaki surname tanımına yer verir: “...Surname, aynı zamanda, hepsi de şenlik süresince yapılan ziyafetlerin, çeşitli oyunların, dansların, müzik aletlerinin, cambaz ve sihirbaz gösterilerinin, atıcılık ve binicilik yarışmalarının, dövüş oyunlarının, kukla oyunlarının ve havai fişeklerin resimleriyle, Osmanlı eğlencesi ve tiyatrosu hakkındaki büyük miktarda bilgi veren çok değerli bir kaynaktır. İstanbul’un bütün esnaf loncaları... şenliğe katıldıklarından ressamlar sınırsız bir konu seçeneğine sahiptir. Bu elyazması, sadece Osmanlı resmi açısından değil, ayrıca 16. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’ndaki ekonomik ve sosyal şartlar üzerine bir belge olduğu için de değerlidir.” Sezer Tansuğ, yine aynı kitapta; “Minyatürlerde ele alınan temanın elverdiği koşullar içinde, zaman ve mekân bütünlüğüne ilişkin değerlerin yepyeni bir sistem bilincine kavuşturulmuş olduğunu gördüm” derken, “Eşzamanlılık ve süreklilik ilkelerinin, birbirini çeşitlenerek izleyen aynı şema birimi içinde toplanması, bu özgün sistemin temel ilkesini oluşturuyordu” saptamasını yapar. Yazar, incelemesinde 16. ve 18. yüzyıl surname minyatürlerinin evrensel sanata katkılarına değinir. ENİ GÖNDERMELER Yiğit Sertdemir’in, İstanbul Şehir Tiyatroları için yazdığı ve yönettiği “Surname 2010” görsel ve işitsel anlamda zengin, yoğun, özenli bir çalışmanın ürünü. Ona destek olan bir ekiple yola çıkmış. Aslı Öngören yardımcı yönetmen. Proje danışmanı ise Engin Uludağ. Hiç kuşku yok ki seyirciyi hemen yakalayan bir seyirlik “Surname 2010”. Zümrüdü Anka Kuşu’ndan Dev Çengi’ye, Mehter Takımı’ndan Atlılar’a, İki Boyutlu Şehzade’den Kuşbaz’a o kadar göz alıcı bir akış yaşanıyor sahne üstünde... Öte yandan, ışık tasarımından koreografiye her şey yine göz dolduruyor... Kukla tasarımcısı Candan Seda Balaban projede Yiğit Sertdemir ile birlikte çalışan S sanatçı. Hepsi birbirinden cazip kukla ve maske tasarımları Balaban’a ait. Sedef Kermen, Balaban’ın bu çalışmada asistanlığını yapan ve kuklalar dünyasında ona destek veren kişi. Onca kuklaya can katan, onları gerçek kılan realizatörler, genç oyuncular, bu resmi geçitin itici güçleri. Oyunu izlerken aynı zamanda bazı sorulara yanıt arıyorum: Yiğit Sertdemir, bir anlamda özlem Kamil Masaracı’nın çizgileri ENKA’da ? Kültür Servisi Fransız yazar Albert Camus’nün ölümünün 50. yıldönümü nedeniyle Fransız aktör ve yönetmen Marcel Bozonnet ile Türk yazar, aktör ve yönetmen Ferhan Şensoy, iki dilde, yazarın “Sürgün ve Krallık” yapıtından alıntılar okuyacaklar. Bugün Fransız Kültür Merkezi’nde saat 19.00’da başlayacak etkinlikte simültane çeviri yapılacak. Camus’nün son edebi yapıtı olan “Sürgün ve Krallık”ta altı öykünün her biri, ana karakterin tatminsizlik ve başarısızlık duygusunu, hayatın anlamını ve mutluluğu bulmakta yaşadığı zorluğu anlatıyor. İki aktör, Camus okuyacak Y Kültür Servisi ENKA Kültür Sanat’ın düzenlediği 22. Yıl Kış Etkinlikleri bugün başlıyor. Etkinlikler kapsamında gazetemiz çizeri Kamil Masaracı’nın 22 Kasım’a kadar sürecek karikatür sergisi bugün saat 19.00’da Enka Dr. Clinton Vickers Sanat Galerisi’nde açılacak. 1985’ten bu yana Cumhuriyet’te Kültürçizik, Çizgilik’i çizen Masaracı Almanya, Azerbaycan, Bulgaristan, Fransa, Hollanda İngiltere, İskoçya, Ja ponya, KKTC ve Polonya’da sergiler açtı. Ulusal ve uluslararası ödüllere değer görülen Masaracı, Karikatürlü Ev projesiyle Türkiye’de bir ilke imza atarak Karaburun (2008) ve Milas (2010) Karikatürlü Ev’lerinin yapılmasına öncülük etti. Bugün ayrıca saat 20.30’da Kürşat BaşarTuluğ Tırpan Dörtlüsü ve Zara konserinin gerçekleşeceği 22. Yıl Kış Etkinlikleri, tiyatro, konser ve sergilerle 22 Aralık’a kadar sürecek. lerini ve umutlarını paylaşıyor seyirciyle. Yazarın geçmişe nostaljik bakışı Sühendan Hanım figürünün sahaf dükkânında, eski kitaplar arasında, ölen kocasına ait notları okurken onun kendisi için düzenlemek istediği şenlik hayallerinde dile getiriliyor. Dünle bugün arasında çıkış bağlantısını bu şekilde kurarak seçmiş anlatım yolunu Yiğit Sertdemir. Sahne düzenini de bu yöntemle çalıştırmış. Böylece, seyirliği küçük anlatı ile büyük anlatı arasında köprü kurarak aktarmayı seçmiş. Bu noktada, “Surname 2010” ve “Surname” arasında kurulan köprüde bir zemin kayması söz konusu kanımca. Osmanlı şenliklerini “içine hapsolduğu surnameden çıkarıp bugüne getirme” sürecinde temel yapının görselliğin ötesinde taşıdığı anlamlar daha farklı bir çizgide öne çıkartılabilir miydi diye sormadan edemiyorum. Surnamelerin, dün yüklenmiş oldukları zengin sosyoekonomik ve kültürel renklerin güncele taşınırken farklı açılardan vurgulanabilecekleri bir yapı oluşturulabilir miydi acaba?.. Oyunda, ‘İstanbulbazlar’ Sanki Sertdemir’in “bir barışma vesilesi... İstanbulla... Birbirimizle...” Onlar İstanbul’un şenliği, İstanbul’un yığını, İstanbul’un çığlığı, İstanbul’un ruhu, İstanbul’un nefesi... ‘İstanbulbazlar’ belki de Svetlana Boym’un “Nostaljinin Geleceği” kitabında sözünü ettiği düşünsel nostaljinin, insanın aidiyetinin uzantısı... Evet, “Surname 2010”, “ortak aklın, ortak emeğin ürünü... (1) Sezer Tansuğ, Şenlikname Düzeni, Yapı Kredi Yayınları 1992 (2) Svetlana Boym, Nostaljinin Geleceği, Metis Yayınları, 2001 EROL AYYILDIZ’IN YÖNETTİĞİ BELGESELİN ÇEKİMLERİ BAŞLANDI ‘Kayıp Şehzade Harikalar Diyarında’ Kültür Servisi Yönetmenliğini Erol Ayyıldız’ın üstlendiği “Kayıp Şehzade Harikalar Diyarında” adlı dramabelgesel projesinin çekimlerine başlandı. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Avrupa Kültür Başkenti İstanbul 2010 Ajansı’nın bu projesinin genel koordinatörlüğünü şair Süheyla Taşçıer yapıyor. Belgeselde İstanbul’un 16. yüzyılda ev sahipliği yaptığı padişah şenlikleri üzerinden İstanbul’daki sosyal hayat ve kültürel alandaki sentez örnekleri gösteriliyor. Padişah 3. Murat’ın oğlu Şehzade Mehmet’in 52 gün süren sünnet şöleninin hazırlıkları kapsamında Osmanlı kültürünün beyaz perdeye yansıyacağı belgesel projenin galası 15 Aralık’ta Tim Stüdyoları’nda yapılacak. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle