16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 KASIM 2010 SALI CUMHURİYET SAYFA [email protected] EKONOMİ 13 İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER Süper lige adını veren Spor Toto Teşkilatı, beş yıllık sponsorluk bedelini sezonun ilk yarısında amorti edeceğini ortaya koydu... Yılın golünü Spor Toto attı G eçen yılın ilk 10 haftasında 603 milyon 257 bin lira hasılat elde eden Spor Toto Teşktilatı Başkanlığı, bu yılın ilk 10 haftasında yüzde 40.55’lik artışla 847 milyon 889 bin lira gelir elde etti. OLCAY BÜYÜKTAŞ AKÇA Sanal Demokratlar Anlamları üzerinde düşünmeden, dinleye dinleye gerçekmiş gibi kabullendiğimiz, Pavlov’un köpeği deneyinde olduğu üzere kabullendiğimiz, gerçekle uzaktan yakından ilişkisi olmayan sanal gerçek, yalan var ki... Medya çağında kavram kargaşasında, kitlelerin güdülenmeleriyle, gerçek insan hakları, demokrasi, sosyal devlet algılamalarının çarpıtılması ölçeğinde, kitleler kaybettikleri hakların algılamasından, çıkarlarının bilincine varmaktan koparılmış olarak hak savaşımı, örgütlenmelerinden koparılıyor, çaresiz teslim alınıyorlar... İnsan için üretim, ekonomi algılamasından koparılmış piyasalar düzeninde, yeni dünya sömürü düzeni çarklarında, piyasaların neden beklentileri satın alıp beklenen olumlu ya da olumsuz olay gerçekleştiğinde kıllarını kıpırdatmadıklarını bile sorgulayamaz noktadayız... Kendi adıma ülkemize ilişkin, sıcak gündemli tartışmalarda, en çok “ekonominin tıkırında olduğu, dünyanın en hızlı gelişen, büyüyen ülkeleri arasında başı çektiğimiz, AKP iktidarlarında sivil demokratikleşmeye doğru hızla yol almakta olduğumuz...” gibi, gerçeğin tümden tersyüz edildiği, gür sesli yandaş koronun slogan söylemlerine takmış bulunuyorum... Çoğu yandaş, en tarafsız görünenleri sıkıştırılmış, ağır baskı altında, dengelerin iktidardan yana oluşturulduğu oturumlarda sözde çok özgür, medyatik, her şeyi, her gerçeği tartışıyoruz ya... Asıl sanal demokratik, özgür tartışma görüntüsü, vitrini de bu... Kavram kargaşasında gerçekleri tersyüz etmede, kafa karıştırmada çok etkili bu demokratik vitrinin asıl tehdit oluşturan boyutu; “bir ülkede gerçek demokratik örgütlenmeler olmadan, halkın gerçek çıkarları doğrultusunda çok güçlü örgütlenebildiği, demokratik ağırlığını koyabildiği siyasi partiler, sendikalar, demokratik kitle örgütleri olmadan, halkın gücünün temsil edildiği, demokratik çıkar dengelerini yaratan güçler ağırlıklı tartışmalar olmadan.. söz konusu tartışma görüntüsünün sanal, anlamsız kalıyor olgusu”... ??? Padişah yetkileri ile donatılmış siyasi parti başkanı olgusunu, demokrasinin katledilişi üzerindeki rolünü bir cümle ile geçiştiriyoruz. Sandık çoğunluğunu, antidemokratik yasalarla elde edilmiş katlanmış Meclis gücü, milletin vekili kavramı unutulup, kaderini parti başkanına bağlamış, talimatla parmak kaldıran vekille tüketilmiş Meclis, yasama bağımsızlığını sorgulamak, halk iradesine karşı durmakmış gibi pazarlanıyor... Türbanın bireyin özel yaşam alanındaki özgürlük hakkı olmaktan çıkarılıp bayrak yapılması sorgulanmıyor, türban üzerinden iktidar erkinin kullanılması, siyaset yapılması da atlanıyor, ama türbanın bayrak yapılması, kadının ikincil, siyasal İslamlı siyasette kullanılmasına karşı duruş insan haklarına karşı duruş gibi sorgulanabiliyor. AKP’nin ele geçirilmiş Cumhurbaşkanlığı, YÖK, kamu kurumları desteğiyle ülkenin demokratik rejiminde eksen kaydırma operasyonları demokrasimiz için tehdit sayılmıyor... Anayasaların sivil demokratik açılımlarında toplumsal uzlaşma aranması gereği aranmıyor, iktidarın üst yargıyı ele geçirmeye yönelik operasyonunda kullandığı yine evrensel demokratik hukuk ilkeleri ile çatışan dayatmacı referanduma gidişi sorgulanmıyor. Referandum zaferi sonrası, önceden tepki çekmemek üzere sadece bireyin özgürlüğü olarak pazarlanmış türban, evrensel hukuk, anayasal düzen, yargı kararları, uluslararası insan hakları mahkemesi kararı.. kadınçocuk hakları yok sayılarak, buluğ çağına giren kızdan yola çıkarak laik devleti temsil edecek kamu görevlisini de içine alacak biçimde dayatma projesi demokratikleşme ilan ediliyor... Cumhurbaşkanlığı resepsiyonu tartışması, demokrasinin tartışma öznesi yapılmaya çalışılıyor... Cumhurbaşkanlığı makamı, yetkisi ne ölçeklerde halkı, demokrasiyi kucaklayan iradeyi temsil etmiş, hangi konularda iktidardan bağımsız olarak kamu yararı, hukuka uygunluk denetimi işlevine öncelik vermiş.. askeri darbeler boyutu aşılarak, TSK’ye yönelik ağır medyatik karalamalar, ağustos kararları, şuralar, ilişkilerin bizce pek de bilinmeyen gelişmeleri sorgulanmadan resepsiyona katılmamış olmak, TSK komuta kadroları için demokrasiye, başkomutana ihanet gibi, suç olarak pazarlanıyor... Daha düşündürücü boyut tek yanlı iktidar dayatmaları, icraatlarında yok sayılan ana muhalefet CHP başta, özelgenel, Cumhurbaşkanı eşinin türbanından başka, çok fazla gerekçeye oturtulmuş son referandum sonrası biçimlenmiş tek resepsiyona katılmak istemeyenlere, örgütlere aynı ağır suçlamalar yöneltiliyor... AKP’nin iktidar gücünü giderek daha baskıcı, rejimin eksenini kaydıran, keyfi, haksız, kayırmacı, ayırımcı boyutlarda kullanması demokrasimiz için asıl tehdit değilmiş gibi.. kafa karmaşası, sanal, vitrin tartışma ile halkın sürekli aldatılabileceği, uyutulabileceği varsayılıyor... [email protected] Süper lige ismini veren Spot Toto Teşkilatı Başkanlığı, hasılatını geçen yıla göre yüzde 40’ın üzerinde arttırdı. Geçen yıla göre ciddi bir gelir artışı elde eden kurum, beş yıllık sponsorluk bedelini sezonun ilk yarısında amorti edeceğe benziyor. Geçen yılın ilk 10 haftasında yaklaşık 603 milyon 257 bin lira hasılat elde eden kurum, bu yılın ilk 10 haftasında yüzde 40.55’lik artışla 847 milyon 889 bin lira gelir elde etti. Türkiye’nin en değerli markalarından olan süper ligin ismine sponsor olmakla, kurumun hem marka değerini hem de cirolarını arttırdıklarını dile getiren Spor Toto Teşkilatı Başkanı Yunus İllegalle mücadele Yasadışı bahisler aracılığıyla milyarlarca liranın vergisiz, kayıtsız, adeta kara para gibi yurtdışına çıktığına da işaret eden Yunus Uçar, marka bilinirliği arttıkça illegal bahisle mücadelede de o oranda güçlenmiş olacaklarını, iştirakçilerin markanın gücünü gördükçe, yurtdışı bahse olan talebin azalacağını vurguladı. Tüm bu olumlu gelişmelerin devam etmesi halinde, Türk futbolunun daha fazla kaynak elde edeceğini belirten Uçar, teşkilatın kurulduğu 2005 yılından bugüne kadar başta 73 spor salonu, 148 adet futbol sahası ve spor tesisi, 30 adet sporcu kamp eğitim ve gençlik merkezi, 8 kayak eğitim merkezi, 12 yüzme havuzu yapımı, bakım ve onarımı olmak üzere, su sporları, tenis kortları ve benzeri toplam 423 adet tesisin yapımı, bakımı ya da onarımını üstlendikleri bilgisini verdi. Kurumun söz konusu işler için harcadığı toplam miktar 214 milyon 575 bin lira. İddaa satışları özellikle ligin 10. haftası olan ve Galatasaray Fenerbahçe derbisinin oynandığı hafta rekor bir artış gösterdi. Geçen yıl 10. hafta yaklaşık 68 milyon liralık satış yapan İddaa bu yıl aynı haftada 142 milyon liralık hasılat yaptı. Artış yüzde 107’yi aştı. Uçar, ligin ilk haftalarından itibaren en popüler oyunları olan İddaa ile rekor cirolara ulaştıklarını, bunun da kurumun ne kadar isabetli bir sponsorluk tercihi yaptığını ortaya koyduğunu söyledi. Bahis sektöründe kalıcı bir yer edinmek ve sürekli yeni iştirakçiler kazanmak için sponsorluk aracılığıyla gündemde kalmanın şart olduğunun altını çizen Uçar, “Dünyanın en büyük bahis şirketleri isim sponsorluğuna önemli kaynaklar harcıyor. Bugün Avrupa’da bahis şirketleri ünlü lig ve takımlara isim veriyor. Bizim de süper lige isim sponsoru olmamızın temel amaçlarından biri illegal bahisle mücadeleye güç katmaktır” diye konuştu. Giyim, İstanbul’da enflasyonu yükseltti Ekonomi Servisi Hazır giyimde yeni sezonun zamlı başlaması İstanbul’da enflasyonu yükseltti. Yüzde 3’ü aşan ekim ayı enflasyonu yıllık enflasyonu yeniden yüzde 10’un üzerinde çıkardı. Enflasyondaki artışta hazır giyim fiyatlarının yüzde 29’a yakın artması etkili oldu. İstanbul Ticaret Odası’nca İstanbul ili için hazırlanan 1995 bazlı Ücretliler Geçinme İndeksi’ne göre, perakende fiyatlar yüzde 3.09, Toptan Eşya Fiyatları İndeksi’ne göre toptan fiyatlar ise yüzde 1.69 oranında yükseldi. İstanbul Ticaret Odası’nca hazırlanan fiyat indekslerinin 2010 Ekim ayının bir önceki yılın aynı ayı ile mukayesesinde perakende fiyatlar yüzde 10.19, toptan fiyatlar ise yüzde 10.48 oranında artış kaydetti. Söz konusu indekslerde 24 aylık serilerden oluşan yıllık ortalama artış hesabına göre 2010 Ekim ayında 1995 bazlı Ücretliler Geçinme İndeksi yıllık ortalama yüzde 10.25, Toptan Eşya Fiyatları İndeksi ise yıllık ortalama yüzde 8.07 oranında arttı. 1 dolara global banka Ekonomi Servisi Türkiye’de TEB ile birleşme sürecinde olan Fortis’in ABD’deki birimi Çinlilere satıldı. Piyasa değeri açısından dünyanın en büyük bankası Çin Sanayi ve Ticaret Bankası’nın (ICBC), BNP Paribas’ın ABD’de aracı kurum olarak çalışan birimini 1 dolar karşılığında satın aldığı kaydedildi. Wall Street Journal’ın (WSJ) konuya yakın kaynaklara dayandırarak verdiği habere göre, küresel kriz döneminde Fortis ile birleşen Fransa’nın en büyük bankası BNP Paribas, bu satışla birleşme sonrası menkul kıymetler tarafında eline geçen son Fortis birimini de satmış olacak. BNP Paribas, Belçika ve Hollanda sermayeli Fortis’i 2008’de satın aldıktan sonra ismini Ageas olarak değiştirmişti. ICBC’nin satın aldığı yeni biriminin Üst Yöneticisi (CEO) Joseph Spillane, satın almanın bankaya yıllık 15 milyon kâr getirme potansiyeline sahip olduğunu söyledi. pamukm?superonline.com İhracat rakamları (Soldan) İTHİB Başkanı İsmail Gülle, Sivas Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Osman Yıldırım, TİM Başkanı Büyükekşi ve TİM başkanvekilleri Mustafa Çıkrıkçıoğlu ile Ahmet Akbalık’ın katılımıyla Sivas’ta açıklandı. Pozitif ayrımcılık istiyorlar  TİM Başkanı: Döviz kazandırıcı sektörler en büyük zararı gördü. Dolayısıyla ihracatçılara pozitif ayrımcılık gerekiyor.  Bu yılın ekim ayında ihracat, 2009’un aynı ayına göre yüzde 8.84 artışla, 10 milyar 790 milyon dolara yükseldi. Ekonomi Servisi Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi, finansmanın görece rahat olduğu bir ortamda olunduğunu belirterek “İhracatçı için ayrı bir kredi garanti fonu kurulmalı. Finansman kaynağı var, bunu rahat kullanmak için 500 milyon TL sermayeyle bir ihracat kredi garanti fonu kurulmalıdır. Ayrıca, kur istikrar fonu kurulmalıdır. İhracatçının kurdan kaynaklanan riskini hedge edecek bir mekanizmayı mutlaka en kısa zamanda hayata geçirmemiz gerekir” dedi. TİM ekim ayı ihracat rakamlarını Sivas’ta açıkladı. Büyükekşi burada yaptığı konuşmada döviz kurlarının düşmesinin birçok kesime olumlu yansırken döviz kazandırıcı sektörlerin en büyük zararı gördüğünü ifade ederek dolayısıyla ihracatçılara pozitif ayrımcılık uygulanması gerektiğini söyledi. Büyükekşi, büyüyen devlet bütçesinden ihracatçıların uluslararası rekabet gücü kazanması için daha fazla pay ayrılması gerektiğini kaydetti. Bu yıl ekimde ihracat, 2009’un aynı ayına göre yüzde 8.84 artışla 10 milyar 790 milyon dolara yükseldi. Ocakekim dönemindeki ihracat geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 11.41 artışla 92 milyar 675 milyon dolara yükselirken son 1 yıllık ihracat ise yüzde 9.12 artışla 111 milyar 632 milyon dolar seviyesinde gerçekleşti. Ekimde 1 milyar 696 milyon dolar ile en fazla ihracatı gerçekleştiren otomotiv endüstrisi liderliğini sürdürürken bunu 1 milyar 367 milyon dolar ihracatla hazır giyim takip etti. Dört kişilik ailenin açlık sınırı 860 lira Ekonomi Servisi Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türkİş), ekimde dört kişilik bir ailenin açlık sınırını 860 lira, yoksulluk sınırını ise 2 bin 802 lira olarak hesapladı. Türkİş’in yaptığı “Açlık ve Yoksulluk Sınırı” araştırmasına göre, yoksulluk sınırı 2 bin 801 lira 88 kuruş oldu. Geçen yılın aynı ayına göre “mutfak harcaması” yaklaşık 104 lira arttı. Zorunlu ihtiyaçlar için yapılması gereken toplam harcama tutarında son bir yıl itibarıyla meydana gelen artış ise 337 lira olarak hesaplandı. MALİYECİ GÖZÜYLE / MUSTAFA PAMUKOĞLU Modern toplum olma iddiasında bulunan ve on yedinci büyük ekonomi olmasıyla gururlanan ülkemizde tartışılan konu türban ve inançlara saygı gösterilmesi noktasından hareketle demokratikleşme olunca ister istemez sekülerleşme konusunu tartışmakta yarar olacağını düşünüyoruz. Batı’nın iki yüz yıl önce hallettiği laiklik konusunda biz hâlâ tartışmak ve yüzyıllar öncesine dayanan inanç sistemine her alanda öncelik ve saygı gösterilmesi hususunda hak savunuculuğu yapmak zorunda bırakılıyoruz. Geriye gidişe itiraz etmek statükoculuk, kişisel alanda kalması gereken dini inançların kamusal alana taşınması taleplerini desteklemek demokratlık ve ilericilik oluyor. Hele bir de buna laiklikten ziyade sosyal hukuk devletinin daha önemli olduğunu Sayın Kılıçdaroğlu ortaya koyunca küreselleşme noktasından hareket ederek sekülerleşmeyi değerlendirmek kaçınılmaz hale geliyor. Sekülerleşme modernliğin dinsel Dinin Önemi ve Sekülerleşme inançlara geçit vermediği noktasından hareketle tanımlanır. Malcolm Hamilton’a göre “Doğaya bilim ve teknoloji yoluyla rasyonel biçimde egemen olunmasına dayanan toplumlarda, maddesel olmayan ya da doğa üstü varlıklar, güçler ve ruhlara gönderme yapan veya gerçekliğin aşkın boyutunun var olduğunu öne süren görüşleri temel alan fikir ve inanç sistemlerinin yeri yoktur.” Dinin modern toplumlarda gerçekten önemi ve etkisi azalmış mıdır? Hamilton’a göre klasik kiliseye bağlılık anlamında önemi azaldığı hususunda tartışma yoktur. Ama Hamilton, “din, bir kişinin ülkesine ve onun kurumlarına derinden bağlılık ve saygı duyması, kendini bir tür rock müzik ya da belli bir futbol takımına adaması gibi şeyleri içeriyorsa, o zaman, bu biçimiyle, tıpkı geleneksel kilise dininin bir zamanlar olduğu gibi çağdaş yaşamın çok canlı bir parçası olabilir” savını ortaya koymakta, buna karşın sekülerleşme yanlıları böyle geniş tanımlar yapılırsa her taşın altından din çıkar ki bu büyük bir tehlikedir, demektedirler. Sekülerleşme taraftarları sekülerleşmeyi tanımlarken bir anlamda laikliği tarif etmekte ve din etkisinin ve kurumlarının kamu yaşam ve pratiklerinden kaldırılması öngörüsünde bulunmaktadırlar. Bryan Wilson da sekülerleşmeyi “dinsel kurumların, eylemlerin ve bilincin toplumsal önemini kaybetme süreci” biçiminde tanımlamaktadır. Dinin tarihsel önemini sekülerleşme yanlıları yadsımamakta, ama günümüzde artık bu önemin azaldığı belirtilmektedir. Bütün bunlara rağmen sanayileşmiş ve toplumsal gelişimlerini sağlamış Japonya gibi ülkelerde dinin zayıflamadığını görmek mümkün. Bu durumda acaba sekülerleşme modernleşmeden çok Hıristiyanlığı ve özellikle Avrupa’yı ilgilendiren bir sosyolojik durum mudur, sorusunu ortaya çıkarıyor. Osmanlı’nın küllerinden laik bir Cumhuriyet olarak kurulan Türkiye’de dinin kamusal alanı tüm pratikleri ile kapsayacak şekilde genişlemesini, etkisinin artmasını Batı’daki bu sekülerleşme olgusu karşısında nasıl açıklayacağız? Aşağıdaki sorulara nasıl yanıt vereceğiz? Burada sosyologlara ve aydın ilahiyatçılara büyük iş düşüyor. Üretimle, kalkınma ile, toplumun modernleşmesi önündeki tüm engelleri kaldırmakla uğraşacağımıza özel alanda saygı duyacağımız, sorgulayamayacağımız dini inanışların, kurumlarının ve pratiklerinin kamusal alana taşınmasına ilişkin ısrarlı talepleri tartışmak sarmalından nasıl kurtulacağız?Sekülerleşme bizde de gerçekleşebilecek mi? 1. Gelir dağılımındaki eşitsizliği, umutsuzluğa kapılmış yoksul halk için sosyalist, sosyal demokrasi öğretileri bir umut yaratıyordu. Sol düşüncenin çöküşü ile bu umutları ve beklentileri dinle karşılar olduk da, bu noktada dini inançların sömürüsünün kolaylaşması mı dinin etkisinin artmasına sebep oldu? Eşitsizliğe karşı kanaatkâr davranmaya ve tevekkül etmeye inandırmak en iyi ekonomik politika olarak mı bulundu? 2. Sömürülen ülkeler modern yapı içinde olsalar dahi sömürülmeye karşı çıkmamayı sağlamak için dini inançların sömürülmesini ve her alanda canlı tutulmasını mı gerektiriyor? 3. Sekülerleşmenin tartışıldığı ve küreselleşen dünyamızda dinin kamusal alandaki bu denli büyük yaygınlık kazanmasının ve kazanmak istemesinin başka sebepleri ne olabilir? Cumhuriyetimizin 87. yılında bu sorulara cevap bulma zorunluluğumuzun vaktinin geldiğini herhalde hepimiz kabul etmek durumundayız. Doğan küçük davayı kazandı ? Ekonomi Servisi Doğan Yayın Holding’in, 1 Nisan 2002 ve 31 Mart 2003 hesap dönemi vergi/ceza ihbarnamelerinin terkini amacıyla açtığı davalarda 10.7 milyon lira vergi aslı, 10.7 milyon lira vergi cezası olmak üzere 21.3 milyon liralık kısmın şirket lehine sonuçlandığını açıkladı. 503.392 lira vergi aslı, 463.392 lira vergi cezası olmak üzere toplam 966.784 lira tutarındaki davalar da şirket aleyhine sonuçlandı. Ege Palas’ın satışına itiraz ? Ekonomi Servisi Ege Palas Oteli, İzmir 3. İcra Müdürlüğü’nde yapılan ihalede 19 milyon 500 bin liraya Ankara merkezli Açılım İnşaat Ticaret Sanayi Limited Şirketi’nin oldu. Mazhar Zorlu Holding Başkanı Kemal Zorlu, otelin satış işlemiyle ilgili eksiklikler bulunduğunu belirterek “Oysa İş Bankası’na bir ödeme planı sunduk. Satışın düşmesi ile ilgili yasal işlemler tarafımızdan yapılmıştır” dedi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle