15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Sayı 17 [email protected] Spagetti Ağaçları Televizyon tarihinde en büyük yalan şaka olsun diye söylenmişti. BBC'de 1 Nisan 1957'de yayımlanan “Panorama” programında, Richard Dimbleby, İsviçre'nin güneyinde spagetti yetiştirildiğini ileri sürdü. Dallarından spagetti sarkan ağaçlar ve spagetti toplayan köylüler gösterdi. İngilizler bunun 1 Nisan şakası olduğunu anlamadılar. BBC'nin telefonları kilitlendi. Herkes nereden spagetti tohumu bulabileceğini soruyordu. Yanıt aynıydı: “Tohuma gerek yok. Toprağa biraz spagetti gömüp bol bol domates suyu vereceksiniz.” O hafta domates suyu satışları tavana vurdu. BBC Televizyonunun 1957'de “spagetti ağaçları” olayından yirmi yıl sonra yaptığı 1 Nisan şakası da büyük ses getirdi. Rothbury'deki bir kuyudan alınan suyun saç dökülmesine iyi geldiği, “kellik” denen şeyi bütün bütüne ortadan kaldırıp çok kısa sürede saç uzattığı uydurma görüntülerle yayımlandı. O hafta Rothbury'de inanılmaz bir turizm patlaması yaşandı. Yine BBC, 1979'da otomobil kullanan koca bir çoban köpeğinin görüntülerini yayımlayınca İngiltere'de kızılca kıyamet koptu. Esther Rentzen'in That's Life (İşte Hayat) programında direksiyon başında dev bir çoban köpeği görülüyordu. BBC'yi protesto amacıyla gösteriler yapıldı. Çoban köpeğinin, aslında köpek kostümüne bürünmüş bir kadın olduğunun açıklanması bile öfkeyi kolay kolay yatıştıramadı. Avrupa'da bu tür olaylara yılda bir kere rastlanıyor. Bizdeki bazı televizyonlar için ise her gün 1 Nisan. Ağa Düşen Kadın... Canlı Yayın 1950 sonlarında Gaziantep’te Demokrat Ülkü gazetesinde bir köşem vardı. Ayhan Sümer takma adıyla günlük yazılar yazıyordum. Haftada bir de film eleştirileri. Daha önce İstanbul’da gördüğüm filmlerin eleştirilerini önceden hazırlıyordum. Böylece, eleştiri, filmin başladığı gün gazetede yayımlanmış oluyordu. Chaplin’in Sahne Işıkları için yazdığım yazıda düş bölümünün üstünde uzun uzun durmuştum. Filmi bir de Antep’te göreyim dedim. O da nesi? Düş bölümleri olduğu gibi kesilip atılmamış mı! Bir de Ağa Düşen Kadın olayı var. Bir kadınla iki adamın öyküsünü anlatan filmde hiç, ama hiç konuşma yoktu. Ağa Düşen Kadın, bu yanıyla İstanbul’da büyük ilgi uyandırmış, Şan Sineması’nda haftalarca afişte kalmıştı. Demokrat Ülkü’ye yazdığım yazıda, filmin bu özelliği üstünde uzun uzun durdum. Ama yazlık sinemada, ayışığının altında kafamdan aşağı kaynar sular boşaldı. Meğer filmin işletmecileri, Anadolu kopyasını seslendirmişler. Oyuncular dudaklarını oynatmadıkları için onları konuşturamayınca, başka bir çare bulmuşlar. Tanıtma yazılarıyla birlikte bir ses konuşmaya başlıyor, maç anlatır gibi filmi anlatıyordu: “Adam, öteki adama hain hain bakmaya başlamıştı. Kadını iyice kıskanıyordu. Yumruğunu sıkarak deniz kenarına gitti...” Filmin sonuna kadar da susmak bilmiyordu. Özür: Geçen haftaki Ülkü Tamer’in Şarlo pek sıkışmıştı başlıklı yazısının sonu teknik bir hatadan ötürü yayımlanamamıştır. Özür diler bu hafta eksik kalan bölümü yayımlıyoruz: “kim bu adam?” “o mu? bırak allahını seversen, Şarlo işte!” TAR HTE HERHANG B R GÜN... 9 KASIM: First Lady’miz Hayrünisa hanımefendi Londra’da üniversitelerde okuyan Türk gençlerle sohbet ederken İlkokulda başörtüsü takılması konusunda, “Bu konuda yaşanan bir cehalet varsa biz bunu da ortadan kaldıracağız, ilkokul öğrencisinin kendi isteğiyle başörtüsü takması gibi bir şey söz konusu olamaz” demiş… Ne de güzel konuşmuş kendileri. Çok haklı. İlkokulda başörtüsü hiç olur mu, başörtüsü üniversitede olmalı. Şimdi bazı yüzde 42 niyetliler çıkıp şöyle diyecekler: “Gördüğünüz gibi Hayrünisa hanımefendi türban sorununu küçültmeyeceğiz, büyüteceğiz diyor!..” Yalan da değil hani. Bu sorun zaten küçük bir sorun olsa çoktan ilkokullarda da yer alırdı ama sorun daha büyük. O yüzden başörtüsü üniversitede olmalı. (Şimdi bazıları; “Biat henüz Başbakanın uçağına binemeden şimdi de Cumhurbaşkanının uçağına binme peşinde” diyecekler. N’apalım kardeşim ben de ne uçak korkusu var, ne de laiklik korkusu, o yüzden hiç fark etmiyor!!!) 10 KASIM: Ben 10 Kasım’larda herkesten çok üzülürüm, içim sızlar, gözlerimden yaşlar süzülür… Hıçkıra hıçkıra ağlarım… Gün boyunca kendime gelemem… Her 10 Kasım’da perişan olurum… Bakın şu anda da gözlerim dolu, bu satırları zor yazıyorum… Laptopa ilk gözyaşım düştü bile… 10 Kasım… Hüzün dolu bir gün… Benim yandaş bir kazateci olarak medyaya girmemi sağlayan, bana ilk kez köşe veren, büyük kazateci üstad, değerli kalem Zahmet Şalter’e bundan tam 10 yıl önce, 10 Kasım günü bir kamyon çarpmış ve onu aramızdan almıştı. Zahmet Şalter, benim yandaşlıkta örnek aldığım yüce bir değerdir. O ki “Yalakalıkta Sınır Tanımayan KazaTeciler” örgütünün Türkiye ayağını kuran insandı. Türkiye ayağını kuran bu eşsiz insan aslında ayakta duramaz haldeydi. Hayatı boyunca belden aşağısı iktidarlar karşısında eğik olduğu için, onun yüzünü görmeniz yere eğilmeden mümkün değildi. Onu böyle hep İkibüklüm görenler ona sürekli dalkavuk” dediler. Desinler. O hiç doğrulmadı ve bu laflara asla aldırmadı. Ama o gün doğrulabilseydi, üzerine 130 kilometre hızla gelen freni patlamış o kamyonu görebilseydi belki de hayatta kalacak, yalakalıkta sınır tanımayan kazatecilerin beyaz bayrağını daha da yükseklere dikecekti. Dalkavuk denen bu üstad geriye çok önemli bir “dal” ve bir “kavuk” bıraktı. O değerli kavuğa bir “dal” olarak adayım…Yalaka ruhu şad olsun!.. 12 KASIM: TRT’ye olan hayranlığım giderek artıyor. Geçen gün TRT’de program yapan yandaş arkadaşlarımın program başına aldığı paraların listesini görünce bu hayranlık daha da arttı. Hele hele bunun üzerine Abdi İpekçi’nin katili Ağca’yı TRT Haber ekranlarında bir “Düşünce adamı” edasında görünce hayranlığım zirve yaptı. Şimdi benim de bir an önce bu TRT’ye bir şeyler yapmam gerekiyor. Aslında elimde acayip bir proje var. Faili Meçhul gözüken siyasi cinayetlerin katillerini birer birer ekrana çıkarıp onları kahraman yapmak istiyorum. Bu ülkede suçları karambole gitmiş, cinayetleri görmezden gelinmiş, psikopat halleri gölgede kalmış pek çok değerli katil var, sayıları o kadar çok ki bu program yıllarca sürer. Yalakalıkta Sınır Tanımayan bir kazateci olarak en kısa zamanda bu programı yapmak için TRT’ye öneride bulunacağım. MÜMTAZ ARIKAN  Rahmetli çok diyet yapardı, organik kanı yerde kalmayacak!..  Garibanın kırmızı eti içindedir!  Her ne kadar burnum sürttüyse af ola...  Aç metabolizma oynamaz!..  Cambazlara ip ihalesi açılsa, onu da Ali Ağaoğlu alır!  Kurt kocayınca duruma göre komedyen de olabilir!..  Cildinizden önce kişiliğinizi koruyun!  Düşman işgalinden kurtuluruz da, dost işgali ne olacak?..  Kenan Evren kendi robot resmini çizsin!  Ölen kovboy düelloya doymazmış.  Postacı ekmek kapısını 1000 defa çalar!..  İmla hatasız kul olmaz!..  Ya bermuda şeytan üçgeni eş kenar değilse?..  ‘Tek kelimeyle harika’ deyince, üç kelime oluyor! MODELDEN KAR KATÜR Ç Z M Karikatürcüler de ressamlar gibi zaman zaman modelden çizim yaparlar. Ancak, ressamlardan farklı olarak, birkaç tahtaları eksik olduğu için (eksik tahtalar: şövale, palet vs.) modele pek sadık kalmazlar... İşte, bu hafta yoldan geçen bir modeli çevirip karşımıza oturttuk ve değişik açılardan çizdik... Bakalım beğenecek misiniz? C HAN DEM RC C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle