16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHUR YET 23 EK M 2010 CUMARTES 16 GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Borçlanmanın Sınırları Son üç haftadır bu köşedeki yazılarda (2, 9 ve 16 Ekim) özel işletmelerle devletlerin üst üste borçlanmalarının, firmalar ve devletlerin finansal geleceği açısından sakıncaları ele alınmıştı. Geçen hafta bu konuyla ilgili olarak Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu tarafından açıklanan ve 2010 yılının birinci çeyreği sonundaki durumu tespit eden rakamlar, dünya devletleri arasındaki borçlanma durumunun çok daha yüksek boyutlarda olduğunu göstermiştir. Bu açıklamadan sonra, dünyanın finansal değerlendirme kuruluşlarından biri, “dünyanın en büyük bazı ekonomilerinde kamu borçlarının ‘patlama yolunda’ olduğunu” belirtti ve borçlanma bilgileri ile ilgili haber, basınımıza, “İşte Dünyanın En Borçlu Ülkeleri” biçiminde yansıdı. Listedeki rakamlara göre, dünyanın en borçlu ülkesi olan İrlanda’da, devlet ve özel kesimin dış borçları toplamı, 2009 milli gelirinin (GSYH) 11 katına ulaşmıştır; ülkenin milli geliri 204 milyar dolar, dış borcu 2250 milyar dolar. Ülkenin en büyük iki bankasından sadece birini kurtarmak için gerekli para, ülke milli gelirinin yüzde 17’si düzeyindedir. Dünyanın dış borcu en yüksek tutarda (13.9 trilyon dolar) olan ülkesi ABD’nin dış borcu, 2009 milli gelirinin (14 trilyon dolar) yüzde 95.1’idir. Tutar yüksekliği sıralamasında İngiltere 9, Fransa 5, Almanya 5, Hollanda 2.5, İspanya 2.5, İrlanda, İtalya, Japonya 2’şer trilyon dolar tutarındaki dış borç düzeyleriyle onu izlemektedir. Milli gelirlere oranlarla yapılan büyüklük sıralamasında, yüzde 1103 ile başı çeken İrlanda’yı izleyen 10 ülke şöyle sıralanmaktadır: İngiltere (yüzde 404); Hollanda (yüzde 317); Hong Kong (yüzde 300); Belçika (yüzde 272); Portekiz (yüzde 241); Avusturya (yüzde 221); İsveç (yüzde 201); Fransa (yüzde 201). Yıllık borç ödeme taksitleri yüksek olmakla birlikte ülkemiz, bu sıralamada, yüzde 36.4 oranı ile, 25’inci sıradadır. 2008’de ABD’de borç krizi ile başlayarak dünyaya yayılan ekonomik bunalım, yaklaşık olarak yukarıdaki oran büyüklüğü sıralamasına göre, birbiri arkasından gelen öteki ülkelerdeki borç patlamaları ile yoluna devam etmektedir. İrlanda, Yunanistan, İspanya ve Portekiz’de 2009’da ortaya çıkan borç krizlerinin yarattığı ödeme güçlükleri, borcu en yüksek olan ülkelere ek borçlar verilerek çözümlere (!) bağlanmıştır. Dış borç/milli gelir oranları yüksek ülke sayısı oldukça fazladır ve dünya ülkeleri arasındaki borç yüksekliği sorunu henüz kalıcı çözümlere bağlanamamıştır. Bizdeki göreli dış borç oranı düşüklüğünün nedenlerinden biri, ülkemizde 19982006 dönemi için yapılan milli gelir hesaplama yöntemi değişikliği sonucunda, 2006’dan başlayarak milli gelirimizin daha büyük rakamlarla ifade edilmesidir. 8 Mart 2008’de TÜİK’ten yapılan açıklama şöyleydi: “1998 yılı ile 2007 yılı 3. dönemini kapsayan 1998 bazlı gayrisafi yurtiçi hasıla güncelleme çalışmaları tamamlanmıştır... Yeni GSYH tahminleri, kapsamlı ve bütünleşik hesap setlerinden oluşan Avrupa Hesaplar Sistemine (ESA95) göre derlenmektedir. Üretim yöntemi ile hesaplanan 1998 bazlı GSYH serisi 1987 bazlı GSYH serisine göre 2006 yılı için cari fiyatlarla yüzde 31.6 oranında artış göstermiştir. 2006 yılına ilişkin 1987 bazlı seride cari fiyatlarla GSYH 576 322 milyon YTL iken, 1998 bazlı seride yüzde 31.6’lık artışla 758 391 milyon YTL olmuştur. ABD Doları cinsinden 1987 bazlı seride cari fiyatlarla GSYH 400 046 milyon dolar iken, 1998 bazlı seride GSYH değeri 526 429 milyon dolar olmuştur.” Yukarıdaki listede 25’inci sırada olmak, gelecek dönemlerde bizi, dış borçlarımızın azaltılmasına çalışmaktan ve ek borçlanmalar yaratmayacak bir dış ödemeler dengesine kavuşmak için önlem almaktan alıkoymamalıdır. Dünya ülkelerinin yukarıdaki borç yapısı, gelecek yıllardaki borçlanmaların eskiden olduğu kadar kolay olmayacağını göstermektedir. Ve çünkü tüm dünya ülkelerinin yüksek borç taksitleri ödeyebilmek için ek borçlanmalar yapmaları gerekmektedir. [email protected] Kuşatma CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, büyük umutlarla oturdu koltuğuna. Kişiliği, söyledikleri, çizgisi, tutum ve davranışları; partiyi üyeler ve halkla birlikte yöneteceği, daha solda siyaset üreteceği izlenimi veriyordu. Aradan yaklaşık 4 ay geçti. Söyledikleri, tutum ve davranışları, yürüttüğü çizgisi, giderek o izlenimi silikleştirdi. Parti Meclisi listesinde sağlamaya çalıştığı toplumcularliberaller dengesi, uygulamada liberallere doğru kaydı. Ortak akıl yerine partiye “yenilik, açılım” adı altında kendi görüşlerini şırınga eden kimi elitler egemen olmaya başladı. Türkiye’ye hem ekonomik hem de siyasi anlamda ABD’den “görev”le geldiği, ekonomik operasyonlarıyla emekçileri daha da yoksullaştırdığı, siyasi operasyonlarıyla da DSP’yi bölerek, CHP’yi güçsüzleştirerek AKP’ye iktidar yolu açtığı kanıtlanmış Kemal Derviş ile görüşmeler... Arkası da, içi de boş, CHP’nin üstüne vazife olmaması gereken “türban açılım”ları... İkinci Cumhuriyet tayfasına yakın bir grup arkadaşın kurduğu vakıf ve derneklerle dirsek temasları... “Laiklik tehlikede değil” çıkışları... Sosyal devlete yalnızca “aile sigortası” gibi ne şiş yansın ne kebap türünden yaklaşan ekonomik program taslakları... CHP lideri ve onu bulanık sulara iten çevresi ayrımında mı, bilemiyoruz ama... 4 ay önceki Kemal Kılıçdaroğlu’ndan kişiliğinin güvenilirliği dışında; söyledikleri, çizgisi, tutum ve davranışları konusunda geleneksel CHP seçmeninde derin soru işaretleri oluştu! CHP’yi ve onun halkta umut yaratmış liderini deney laboratuvarına çevirmek isteyenlerin asıl niyetinin önüne hangi sıfatın konulacağı yakında belli olur. Kılıçdaroğlu’nun o laboratuvara girip girmeme isteğindeki içtenlik de... Ortaçağ Güneydoğu’da Kürt çüler çocukları okula göndermiyor. Ilımlı İs lamcı iktidarın İçişleri Bakanı da, bölgedeki sorunlara çözümü imam hatip liseleri ile din eğitiminde bulmuş. Çağdaş uygarlık ül küsünden nerelere gel dik... Ortaçağ siyaseti sa yesinde yörenin ço cukları, karanlıklarda boğulup gidecek. Gençler İçin Mülkiyeliler Birliği Vak fı’nın, desteğe gereksi nimi olan Mülkiye öğ rencileri için 10 ay bo yunca ayda 10 lira kam panyası açtığını duyur muştuk. ODTÜ Mezunları Der neği de, daha önce “yar dımın büyüğü küçüğü olmaz” diyerek yola çık mış, öğrencilere burs için 10 lira kampanyası açmış. Konuya ilişkin ayrıntılı bilgi, ODTÜ Me zunlar Derneği’nin “http://www.odtumd.or g.tr/” adresindeki bilgi sunar sitesinden öğre nilebilir. Çocukları, kendini efendiden sayanların eli ne bırakmamak için; gençlerin efendilere kul, köle edilmemesi için 10 lira, yalnızca 10 lira. Her iki kampanya da sizi bekliyor. CHP, geçen hafta bir İstanbul “ara ma” konferansı düzenledi. CHP’nin neyi aradığını bir yana bı rakıp önce konferansın “moderatö rü”nü öğrenelim. Aslında moderatörün Türkçe karşılığı “yavaşlatıcı” anlamına geliyor, ama biz “düzenleyici, eşgü dümcü” diyelim. Efendim, konferansın düzenleyicisi, eşgüdümcüsü; 12 Mart askeri döne minin Ulaştırma Bakanı Selahattin Babüroğlu’nun oğlu Doç. Dr. Oğuz Babüroğlu. Doç. Dr. Oğuz Babüroğlu, 16 ya şında burs kazanmış, lise eğitimi için İngiltere’ye gitmiş. Üniversite ve yük sek lisansını İngiltere’de tamamlamış. Ardından burslu olarak Amerika’nın Fi ladelfiya kentine gitmiş ve “Wharton School of the University of Pennsyl vania”da doktora yapmış. Doktora sonrası öğretim üyesi ve danışman ola rak Amerika’da çalışmış. Burada “ey lem içerisinde öğrenme ve anlama, ey leme dahil olma, anlamak için değişim yapmaya çabalama” konularında ça lışmalarda bulunmuş. Arama Katılım lı Yönetim Danışmanlığı yapıyor ve Sa bancı Üniversitesi’nde yarı zamanlı öğ retim üyesi aynı zamanda. Oğuz Babüroğlu, yakın geçmişte Vir jinya dağ köylerinin kalkınmasıyla ilgili bir arama konferansı düzenlemiş. Ba büroğlu’na göre, “Bu çalışmalar özen gösterilmesi gereken, kolaylıkla tekrar edilemeyen ve belki de hayatta insa nın başına ancak bir kere gelebilecek çalışmalar”mış... Babüroğlu, bunlara “katılın değişti relim” konferansları adını veriyor. Gelelim CHP için “katılın değiştire lim” konferansında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve birkaç parti yöneticisi dışında kimlerin çağrıldığı na... Dikkatimizi çeken kimi isimleri sı ralayalım: Geçmişte bir ara CHP Genel Baş kanlığı yaptıktan sonra Süleyman Demirel’in danışmanlığını kabul etmiş ardından ABD’nin Afganistan Valiliği sayılan NATO’nun Afganistan’daki Kı demli Sivil Temsilciliği görevini üstle nen Hikmet Çetin. Cumhuriyete, hal ka ve CHP’ye nasıl baktığı sol ka muoyunca çok iyi bilinen Koç Üniver sitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Fuat Key man, Diyanet İşleri Başkanvekili Dr. Fahri Demir, Türkiye Kadın Girişimler Derneği Başkanı Gülseren Onanç, modacı Bahar Korçan. Emek kesiminden kimse var mı di ye baktık. Göremedik. Gazetecilerden Radikal gazetesi Ankara Temsilcisi Murat Yetkin, Ye niçağ gazetesi Ankara Temsilcisi Sa bahattin Önkibar ve Hürriyet’ten Nu ray Mert hazır bulunmuş. Duyduk ki, ikinci cumhuriyetçiliğin isim babala rından sayılan Star yazarı Mehmet Al tan’ı da çağırmışlar, ama kendisi maa lesef CHP’nin “katılın değiştirelim” toplantısına katılamamış. Cumhuriyet’ten çağrılan var mı der seniz, yok, kimse çağrılmadı. Arama Konferansı Sürdürülebilir Ekonomi İçin Değişim!.. SADIK ÇELİK* Uzun zamandır sürdürülebilir ekonomi konusunda tekrar yazmak istiyordum. 21 Ekim 2010’da Hürriyet gazetesinden Yalçın Bayer ‘‘Yenilenebilir’lerde fiyatlar ne olabilir?’’ başlıklı yazısında 17.05.2005’te çıkarılan 5346 sayılı Yenilenebilir Enerji Kanunu hakkında verilen değişiklik tasarısının 2009 yılından beri neden hâlâ görüşülemediğini soruyor ve şöyle bir tespitte bulunuyor: ‘‘Türkiye’de 73 milyon kişi yaşıyor; 20 milyon dolayında turist geliyor. Oluşan çöp günlük 80 bin ton… Yılda 292 milyon ton çöp ‘vahşi depolama’ yöntemiyle depolanıyor. Bunların çıkardığı metan gazı küresel ısınmanın bir nedeni… Bitkisel atık yağların lavabolar yoluyla denizlere ve karasulara karışması bir de bunların bazı eller tarafından arapsabunu ve hatta normal yağlara karıştırılması… Bu yağlar neden enerji üretiminde kullanılmaz?’’ Türkiye’nin kanayan yaralarından birine parmak basan Sayın Bayer’e katılmamak elde değil. Şöyle bir örnek veriyor üstadımız: “Almanya’dan bir dostum gelmişti, ona sorduk. ‘Almanya’da 1000 biyogaz tesisi var ve hepsi atık yağlarını elektrik üreterek bertaraf ediyor’ dedi.” Geçen yüzyıla bakarsak 19002000 yılları arasında dünya ekonomisi üretimi 18 kat büyüyerek, 2006’da 66 trilyon ABD Doları’na ulaştı. Bu zaman dilimi içerisinde zatürre, verem, sıtma, kolera gibi ölümcül hastalık ve salgınların büyük ölçüde kontrol altına alınabilmesi sayesinde ortalama yaşam süresi de uzadı. İşgücünden tasarruf sağlayan pek çok makine ve ekipman zengin ülkelerdeki bedensel güç isteyen işleri ortadan kaldırdı. Teknolojik yenilikler ve buluşlar iş ve özel yaşamdaki seçenekleri arttırdı. Sistemin yarattığı bütün bu mucizeler insanlığın başını döndürmeye fazlasıyla yetti. Son yüzyılda modern ekonomik faaliyetlerin 2006– 2008 yılları arasında manşet olan yan etkilerini araştırmacı Gary Gardner şu şekilde sıralamaktadır: Atmosferdeki karbondioksit 650 bin yılın en yüksek düzeyine ulaştı, yerküredeki ortalama sıcaklık milyonlarca yıldır görülmediği kadar yüksek seviyelere doğru ilerliyor. 2020 yılında Kuzey Buz Denizi’ndeki buzulların tamamı erimiş olabilir. Avrupa’daki her 6 memeli türünden biri tükenme tehlikesiyle karşı karşıya; halen avlanan deniz canlısı türlerinin tamamı 2050’ye kadar tükenebilir. Dünya okyanuslarında oksijenin bittiği ölü bölgelerin sayısı son iki yıl içinde 149’dan 200’e çıktı ve dolayısıyla balık stoklarını tehlikeye soktu. Kentlerdeki hava kirliliği her yıl çoğunluğu gelişmekte olan ülkelerde olmak üzere iki milyon erken doğmuş bebeğin ölümüne yol açıyor. Kuzey Amerika kıtasında arı, yarasa ve diğer önemli polinasyon canlılarının sayısının azalması tarımsal üretimi ve ekosistemleri tehlikeye atıyor. En önemli enerji kaynağı olan petrolün dünya genelindeki üretimde doruk noktaya yaklaşması spekülatif bir uyarı olmanın ötesinde genel kanı haline geldi. Ekonomik büyümeye yönelik yoğun olarak ilerleyen açgözlü çalışmaların ve tüketim çılgınlığının neden olduğu olumsuz çevresel sonuçları küresel ekonominin istikrarını da tehdit ediyor. Bütün bunlara modern ekonomik yaşamın toplumsal ve sosyal etkilerini de (günde 2 ABD Doları’yla hatta daha az bir parayla geçinmek zorunda olan 2.5 milyar insan; varlıklıların arasında obezite ve bununla ilişkili hastalıkların hızla artması) eklersek kapitalist ekonomik sistemin çıkmaza giriş nedenlerini ve işleyişini sorgulama gereği daha çok ortaya çıkıyor. Geleneksel model doğrultusunda oluşturulan ekonomiler giderek kendi kendilerini yok ederken yeni bir tür ekonomi (sürdürülebilir bir ekonomi) doğmaya çalışıyor. Geleneksel ekonomi büyük ölçüde fosil yakıtlara dayanır. ‘Kullanat’ uygulamalarını benimser. Doğayı yok sayar. Müthiş bir zenginliğin içinde aşırı yoksulluğu görmezden gelir. Önce insan ve doğa felsefesini benimseyen sürdürülebilir ekonomik sistem ise çevresel sınırlar çerçevesinde hareket etmenin, hem yoksullara hem de zenginlere aynı şekilde hizmet etmenin yollarını arar. Dünyada yeniden üretime yönelik tasarımlar, ‘sıfır atık’ kentleri, çevre vergileri, emülsiyon üst sınırı ve ticaretine dayalı (Cap and trade) karbon piyasalar, güneş ve rüzgâr enerjisi açısından gelişmekte olan pazarlar, mikro finans sosyal sorumluluk yatırımları, ürünlerin iadesine ilişkin yasalar gibi yeniliklerle insanların gereksinimlerinin doğal çevreye en az zarar verilerek karşılanabilmesini sağlayan bir ekonominin temelleri atılırken, Türkiye bu değişimin gerisinde kalmamalıdır. * Keyveni Catering Yönetim Kurulu Başkanı KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Sarı renkli çiçekler açan bir kır bitkisi. 2/ Küçük tekne kaptanı... İs kambillerle oy nanan bir tür oyun. 3/ Ye min... Uğur ge tirmesi için es kiden mektup zarflarının üze rine yazılan sözcük. 4/ Günlük ya şama ait küçük ve ge çici belgeleri toplama şeklindeki koleksi yonculuk. 5/ Doğu Karadeniz yöresinde bir akarsu. 6/ Okya nusların çok derin ke simlerine verilen ad... Adana’nın bir ilçesi. 7/ Yarık, yırtık... Bir nota... Satrançta bir taş. 8/ Şarkı, türkü... Doğu Ka radeniz’in dağlık kesimlerinde yaşayanların giydi ği, bacağı çorap gibi saran bir tür çizme. 9/ İştah aç mak için yemekten önce alınan içki. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Ege Bölgesi’nde körpe sapları sebze olarak kullanılan otsu bir bitki. 2/ Giysi kolu... Tarlada su yu akıtmak için yapılmış tahta oluk. 3/ Kalite. 4/ Sa hip... Afrika’da bir ülke... Tavlada “üç” sayısı. 5/ Eskiden Viyana’ya ve genellikle de Avusturya’ya verilen ad... Ensiz. 6/ Yalnızlık korkusu. 7/ Bir fe derasyonun üyesi olan... Telli bir çalgı. 8/ Uzak doğu’da bir ırmak... “Trabzonhurması, cennet hurması” gibi adlar da verilen bir meyve. 9/ Sev gide aldatma. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 C A M A D A N M A K A B E A B A M A Ç A A R A K A B A D A N R A D E A L A Z M A A N A B A S N A R Z A M İ R B A R S İ T E M A K A M R E M 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle