16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Hep Aynı Şeyleri Yazmak Bir köşe yazarı için hep aynı şeyleri yazmak kadar sıkıcı bir şey yok. Ama ne yapalım ki Türkiye böyle bir ülke; ortaya çıkan herhangi bir sorun giderek büyüyor, büyüdükçe karmaşıklaşıp yumaklaşıyor, sonunda çözülemez bir duruma geliyor. Ermenistan la ilişkiler, Kıbrıs ve Kürt sorunları bunların tipik örnekleri. H kimler Savcılar Yüksek Kurulu HSYK konusu da bu doğrultuda gelişiyor. En çözülebilir sorunları bile çözümsüzleştirmekte doğrusu pek mahir insanlarız. Bu maharette cehaletimizin de hiç kuşkusuz büyük payı var. Örneğin, HSYK nin oluşumu ve başkanlığına ilişkin söylenenler tam anlamıyla birer cehalet ürünü. Biri çıkıyor, tüm gelişmiş ülkelerde benzer kurulların üyelerini parlamento belirliyor diyor. Bir diğeri, Adalet Bakanı nın her yerde bu kurula başkanlık ettiğini söylüyor. Bir başkasına göre, Adalet Bakanı nın kurul başkanlığı hiçbir ülkede söz konusu değil diyor. Hiçbiri konuyu inceleme çabası göstermemiş, tümü de işkembeden atıyor, birbirlerini palavralarla mat etmeye çalışıyorlar. Üstelik bunu televizyon ekranlarında yapıyorlar, halk da işin eğrisi nedir, doğrusu nedir bilmeden bunları izliyor. Bize ise sıkılsak da, bunalsak da yazmak, yanlışları düzeltmek düşüyor. HSYK benzeri kurulların oluşumuyla ilgili olarak Avrupa ülkelerinden birkaç örnek verelim: İspanya da Consejo General adı verilen, Başkanlığını Yargıtay Başkanı nın yaptığı 21 kişilik kurulun tüm üyeleri beş yıllık görev süresi için Senato ve Meclis tarafından belirleniyor. Senatör ve milletvekilleri 4 er avukat ve veya hukukçu ile 6 şar yargıç seçiyorlar. Böylece yargıçlar kurulda mutlak çoğunluğa sahip oluyorlar. Yargıç dernekleri parlamentodaki parti gruplarına önerilerini sunuyorlar. Kurul üyelerinin seçimi için Senato ve Meclis te nitelikli çoğunluk yüzde 60 gerekiyor. Portekiz de Conselho Superior da Magistratura olarak adlandırılan ve Yargıtay Başkanı nın başkanlık ettiği kurul 17 üyeden oluşuyor. Bunlardan 7 sini parlamento partilerin temsil oranına göre kendi içinden, 2 sini cumhurbaşkanı yargıçlardan ve 7 sini de yargıçlar kendi aralarından seçiyor. Kurulun Belçika daki adı Conseil Sup rieur de la Justice Hoge Raad voor de Justitie . 22 Flaman ve 22 Valon kökenli 44 üyeden ve iki daireden oluşuyor. Her iki dairede de üyelerin yarısını yargıç ve savcılar kendi aralarından, diğer yarısını ise Senato hukuk uzmanları arasından seçiyor. Bu ülkelerdeki kurulların temel görevleri terfiler ve atamalar iken aşağıdaki örneklerde gösterilen ülkelerde bu kurullar ağırlıklı olarak bütçe planlamasında ve idari konularda etken rol oynuyorlar. İsveç teki Domstolsverket 2 si 1. derecede Mahkeme Başkanı, 2 si 2. derecede Mahkeme Başkanı olmak üzere 4 yargıçtan, 2 parlamento üyesinden, 1 avukattan ve 2 sendikacıdan oluşuyor. Danimarka daki Domstolsstyrelsen , çeşitli kademelerde görev yapan 5 yargıç, 1 yargıç yardımcısı, 2 yargı memuru, 1 avukat ile 2 idari görev uzmanı üyeden oluşuyor ve bu üyelerin tümü Adalet Bakanı tarafından belirleniyor. Hollanda daki Hukuk Konseyi ilgili yasada yargı görevi olmayan hukuk organı olarak tanımlanıyor ve ağırlıklı olarak bütçe planlaması, adalet yapılarının bakımı, teknolojik donanım vb. konularda danışmanlık görevi yapıyor. 3 ü yargıç, 2 si ilgili mesleklerden olan 5 kişilik kurulun üyelerini altı yıllığına Adalet Bakanı belirliyor. Görüldüğü gibi diğer ülkelerdeki HSYK benzeri kurulların işlevleri de, oluşumları da, seçim yöntemleri de farklı. Örneklerini verdiğimiz ülkelerde de, öbür Avrupa ülkelerinde de Adalet Bakanı na bizdeki ölçüde hak ve yetki tanınmıyor. Örneğin, İtalya da Consiglio Superiore della Magistratura ya cumhurbaşkanı başkanlık ediyor. Adalet Bakanı ise üye değil, ancak açıklama yapmak üzere toplantılara katılabiliyor, fakat görüşmelere katılamıyor. Kısacası, televizyon kanallarında bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olup laf üreten sözde uzmanların sözlerinin hiçbir değeri bulunmuyor. Onlar yalan yanlış konuşuyor, bize de her seferinde düzeltmek düşüyor. [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com Tarihi Kentler Birliği TKB bu yıl 10 yaşında... 13 Ekim de Kayseri Bü yükşehir Belediyesi nin ev sa hipliğinde gerçekleştirilen kut lamalara Avrupa TKB den de uzmanlar katıldı. Her yıl dü zenlenen ProjeUygulama Ödülleri nin 2009 sonuçları ilan edilirken Birlik Mecli si de toplandı. Proje ve uygulamaları ba şarılı bulunan TKB üyesi be lediyelerin çalışmalarını Kül tür sayfamızda daha geniş bir yazıyla tanıtacağım şimdi, Tarihi Kentlerde Bütünle şik Yönetim Planları ve Ye rel Katılım konulu sempoz yumun sonuç bildirgesini pay laşmak istiyorum. Temmuz 2000 tarihinde 52 üye ile yola çıkan TKB 10 uncu yılını 308 üyesiyle kutlarken, kültürel mirası ve tarihi kentsel dokuları ko rumanın yerelden başlayarak ülke bütününe yayılması he define adım adım ulaşmanın onurunu yaşıyor denilen bildirgede; aynı 10 yıl içinde kamuyerelsivilözel bir likteliğinin seçkin örnekle rinin verildiği nin ve yoğun bir bilgi ve deneyim payla şımı, işbirliği, öğrenme ve dayanışma ortamının yara tıldığı nın da altı çiziliyor. Başta sivil kuruluşlar ol mak üzere, üniversiteler, kamu yöneticileri, bürokratlar, uy gulamacılar, bilim, kültür, sa nat insanlarının TKB çevre sinde bir çember oluşturduğu vurgulanarak 10 yılda üye kentlerin yanı sıra tüm ko ruma camiası nı bir araya getiren zeminde, kültür mi rasımızı yaşatma uğraşı ve rilmiştir. Bu nitelikleriyle TKB, Türkiye nin koruma tarihi nde bir dönüm nokta sıdır denilen bildirgede özet le şu değerlendirmeler yapılı yor: Cumhuriyet bilinci yle Doğa, kültür ve insan arasındaki karşılıklı ilişki ile hayat bulan yaşam kaynak ları ndan herkesin eşit pay al masına dayalı bir yönetim an layışı olan Cumhuriyet, zaman zaman yaşam alanlarını bir bütün olarak gör e meyen, ge rekli yasal düzenlemeleri ve kaynakları uygulamaya ge çir e meyen, sahip olduğu muz değerlerin farkında ol a mayan ve yitirmemize yol açan dönemlerle kesintiye uğradı.. Avrupa, II. Dünya Savaşı yı kımını aşmak için ortak mira sını birleştirici bir güç olarak kucaklarken biz, toprakları mızın mirasını kendi elleri mizle yıkıma uğratarak var lıklarımızı hızla kaybettik. Bugün ise fiziki ortamların onarıl masından bilinçlen meye geçiş i yerel politikalarla gerçek leştirme yolunda yız biliyoruz ki doğal kaynaklar olmadan kültürel birikim olmaz; eğitim olmadan kültürel birikim de ğerlendirilemez, ör gütlenme olmadan değerler yaygınlaştırılamaz. TKB bundan böyle, öncü lüğünü yaptığı kültürel uyanışı, kentlerden havzalara, hav zalardan bölgelere ve ülke bütününe yayma çabası içinde olacaktır. Ülkenin tari hi ve kültürel varlıklarını ko rurken ve yaşatırken, çağdaş değerler ve bilimsel verilere dayalı bir gelecek kurgusunun bu engin kaynaktan beslen mesini ilke edinecektir. Kent lerin kültür birikimini, kent kimliğinin harcı ve kentsel kalkınmanın itici gücü ola rak değerlendirmeye yönelik adımlar atacaktır. TKB bildirgenin sonunda diyor ki: Kültür öncelikli ge lişme politikalarını yerelden başlatarak önce ulusal, son ra evrensel düzeyde kimlik li bir ülke olarak var olma yı hedefliyoruz. Ne dersiniz? Başta TKB nin önderi ve baş danışmanı Prof. Dr. Metin Sözen ile kurucu başkanı Erdoğan Bilenser ve çalışkan başkanı Mehmet Öz haseki olmak üzere, TKB nin tüm kurucularına, katılımcı larına ve emektarlarına bu ül kenin tüm fertleri ve ülkesini seven herkes şükran borçlu değil midir? ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Tarihi Kentler Birliği nin 10. Yılı ve Kayseri Bildirgesi HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK K MİL MASARACI [email protected] HARBİ SEMİH POROY SAYFA CUMHUR YET 13 EK M 2010 ÇARŞAMBA 14 HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ Yine O Sivil Diktatörlük Öyküsü... Salih ÖZBARAN Emekli Tarih Profesörü C umhuriyet in 25 Nisan ve 9 Ağustos 2009 tarihli sayıla rında Bir Diktatörlük Öy küsü başlığı altında iki yazım çıkmıştı. Bugünlerde o yazıları da ha çok anımsıyorum ister istemez; ve içeriklerini yeniden ve yeniden düşündükçe güncel olaylarla bağ lantı kuruyorum; 20. yüzyılın ikin ci çeyreğiyle üçüncü çeyreğini kap sayan, 50 yıl süren ve benim sona yaklaşan süreçlerine bizzat tanık ol duğum bir rejimin uygulamalarını böylece bir sivil diktatörlük tari hini yeniden yorumlamaya çalışı yorum. Aslında 20 li ve 30 lu yaşlarım da, yani 1960 lı ve 70 li yıllarda ta nık olduklarımla, çok tedirginlik ya şamamıştım. Kimi önemli tarihçilerin o ülke dı şında, sürgünde olduklarını öğren miştim gerçi; tanıdığım kişilerin kahvehanelerde fısıltı gazetesine yakalanma korkularını izlemiştim; onlarla rahat konuşamamanın zor luğunu duyumsamıştım; benimle tarihçilik üstüne söyleşi yapan bir gazetecinin sorularındaki çekin genlikleri sezmiştim. Aslında parlamenter cumhuriye ti koruyabilme adına yapılmış bir as keri ihtilal sonucu sivil bir baş bakan tarafından yaratılan sivil bir diktatörlük ve korku rejimi nin olasılığını ülkem adına düşün mediğim için rahattım. Tabii ki, ge leceği bilemezdim. O sıralarda 12 Mart 1971 cuntasının serüvenleri ni gözleyebilmeme rağmen 12 Ey lül 1980 askeri darbesinin kırımını hayal edemezdim; kimi Doğu Av rupa devletlerinde yaşanan katı yö netimlere karşın sivil inisiyatifli bir diktatörlüğü demokrat ülkeler için düşünemezdim. Olmayan tehdit kurguları Rejime karşı hiç yaşanmamış tehditler icat ederek sürdürüle gelen ve varsayılan tehlikelerin hakkından gelmek için kurgulanan bir yönetim oluşmuştu bu Batı Av rupa ülkesinde ve müstemlekele rinde. Zenginin daha zengin, yoksulun daha yoksul duruma getirildiği bir yeni devlet pupa yelken yol al maktaydı. Batı dünyası işine öyle geldiği için herhalde adeta or taçağları anımsatan engizisyon tem silcisini ılımlı diktatör olarak al gılıyordu. Katolik kilisesi okul programlarının baştacıydı; yeni engizisyon yöntemi ile kendi ül kesinde sürgün yaşayanların dramı ayrı bir yaraydı. Avukat Salgado Zenha 1969 yı lında basılan Dört Neden Quat ro Causas başlıklı kitabında, suç lu sayılan Humberto Lopes in da vasıyla ilgili olarak avukatının du rumu belgelerle açıkça ortaya koy masına karşın nasıl güvenlik ge rekçesiyle hukukun göz ardı edil diğini sergilemiştir. Lopes in yeni den gösteri yapmayacağını, ailesiyle rahatça yaşamak istediğini, daha ön ceki düşüncelerinden dolayı neda met duyguları içinde bulunduğunu belirtmesi bile yargının yüreğini yumuşatmamıştı. Onun rejim karşısında potansiyel bir suçlu olduğu kabul edilmişti, 6 altı yıl tutuklu olarak alıkonmasına karşın nasıl bir insafsızlıktır ki mahkeme yalnızca son altı ay için de kendisine suç yükleyebilmişti. Ülkenin ünlü romancısı Aldes Re dol hastanede ölümünü bekleyen günlerinde Ben entelektüel ıssız dünyada yaşayanlardan biriyim. Bana yazmak istediklerimi yaz maya hiç fırsat vermediler di yordu. Ülkede öylesine bir denetim vardı ki, görevlerini sansürcü olarak bitirenlerin yerine geçenler eski lerden çok daha fazla gayretkeş davranıyordu. Böylesine sıkı dene timler özellikle genç kuşaklarda hükümetin politik ve ideolojik emel lerinin yayılmasında çok büyük et ken oluşturmuştu. İdeolojik ve di ni konular ve hiç kimsenin duyma dığı meseleler üstüne yapılan ya yınlar ve yorumlar rejime yandaş medyanın marifeti olarak ortaya konuyordu; polemikler onların an laşılmaz dilinde jargonunda do laşıyordu. Başka örnekler vermek mümkün çok şaşırtıcı tutuklamalardan; ama şu anda gereksiz. Kısacası, reji min banisi olan bir Başbakan ın ana yasa maddelerinde yapılan deği şiklerle dahi yetinmeyip güya de mokratik bir yönetim sunma baha nesiyle yasa maddelerinden mülhem keyfi uygulamaların ve insan hak ları ile bağdaşmayan bazı işleyiş yöntemlerinin andığım rejimin çi mentosu yapıldığını özellikle be lirtmeliyim. Gerçeğin gizli tarafı za manla dişlerini gösterecekti. Tu tuklama sürelerinin durmadan uza tılmaları; aile, arkadaş ya da tanık çevrelerinin bilgilendirmelerini en gellemede haince ve kötü niyetli yöntem uygulamaları; ve yoksul olarak devralınan ancak 40 yıllık ardından yeni bir başbakan ile bir süre daha sürdürülen diktatörlüğün sonucunda durumu değişmeyen ve Tanrı ya dua etmekten, futbola sa rılmaktan ve yakaran müzik dinle mekten başka etkinlikleri bulun mayan yoksul bir halk. Korkuyla yaşatmak! Yukarıdaki değinmelerim her halde açıklamıştır sözünü ettiğim ül keyi, Salazar ın Portekiz ini, ye ni devlet ini. Bahsettiğim süreçte dünyada de mokrasi ve insan hakları adına, şüphesiz, çok güzel gelişmeler ya şanmıştı. Ancak ABD nin Irak işgali ile doruk noktasına ulaşan bir kay nama da kendini gösterdi. Türki ye nin içine girdiği politik çekişme ve sosyal patlamalar Batı nın çı kar dünyası için Ortadoğu ka zanını kaynatmasıyla daha bir hız kazandı. Salazar Diktatörlü ğü nün dayanak bulduğu emniyet teşkilatının nice mesnetsiz ve acı masız tutuklamaları, yargının ise yıl larca rehin tuttuğu nice masum in sanları sanki ortaçağlar tarihinin bir parçası oldu. 16. yüzyılda Ka tolik kilisesinin kara listeye aldığı Ant nio Ferreira nın sözcükleri bir kez daha ilişti gözüme: Korkuy la yazıyorum, korkuyla konuşu yorum; korkuyla sesleniyorum kendime; endişe etmekten kor kuyorum; dilimi tutmaktan kor kuyorum. Ülkemi düşündüm; onun üstünde oturan insanları, etnik ve dinsel çatışma kışkırtıcılığıyla ya şanan tehlikeli olayları, yağmalan ma aşamasına getirilmiş doğayı düşündüm. Ve Batı Avrupa nın ba tı ucunda yüzyıllar önce İslami kültürle de tanışmış, kiliseyi ve milliyetçiliği baş tacı yapmış ve bir iktisat profesörünün liderliğinde oluşup, 20. yüzyılda yeşerip ser pilmiş bir sivil diktatörlük coğraf yasını anımsadım; Türkiye de otokrat bir rejim kurulabileceği kuşkusunu taşıyanların varlığını hatırladım. Ancak ben, Atatürk ve ülkü daşlarının temelini attıkları cum huriyet rejimi nin çağdaşlaşma adına getirdiği hukuk devriminin yukarıda andığım süreçte yaşanmış olan ve adeta engizisyon u andı ran örneğiyle hareket eden bir ni teliğe bürüneceğine inanmıyorum. Cumhuriyet vatanına, vatanda şına ve demokrasisine siyasal bas kılara, içten ve dıştan telkin ve et kilere rağmen sahip çıkmak isteyen çok değerli savcı, yargıç ve avu katları yetiştirmiştir, yetiştirmekte dir. Biliyorum ki onların belleklerin de yer etmiş olan hukuk metinleri Cumhuriyetin sağlam temellerini, demokrasinin gerekli açılımlarıyla, süsleme yolundadır. Onlar, Türki ye Cumhuriyeti nin ne tür koşullar içinde kurulduğunu ve çağdaş dün yaya ortak olma ülküsüyle nasıl çır pındığını çok iyi bilirler. Prof. Metin Sözen: TKB nin baş emektarı. BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1 Halk dilinde kayısıya verilen ad. 2 İstenç za yıflığı... Atın ayağında ge nellikle bileğe ya da dize ka dar çıkan be yazlık. 3 Süt çocuklarını oyalamak için ağızlarına veri len kauçuk nes ne... Kaynağı antik dönemlere dayanan kirişli bir çalgı. 4 Bir nota... Bir tür hafif ve kaba ayakkabı. 5 Su kıyılarında yaşayan çok iri bir kuş. 6 Seç kin... Defa, kere. 7 Şekerkamışından elde edilen sert bir içki... Bir balık ağına ekle nen iri gözlü ikinci ağ. 8 İlave... Eski dilde yüz sa yısı... Yemek. 9 Bir salgı bezi dokusunda, o doku yu bozacak biçimde gelişen tehlikesiz epitelyum uru. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1 Halk dilinde anasona verilen ad. 2 Muma batırılmış fitil... Pasaklı, kılıksız. 3 Bir asitle birleşince bir tuz oluşturan madde... Metal saplama. 4 Hasta olmama durumu... Tavlada üç sayısı. 5 Saçı dökülmüş olan kimse... Hava ve gaz akımları oluşturmakta kullanılan aygıt. 6 Duman lekesi... Küçük çubuklarla oynanan bir oyun. 7 Yüksek ve çevresi açık yer. 8 Anayur du Kuzey Amerika olup çay gibi haşlanarak içilen şi falı bir bitki. 9 Cerahat... gelicek cümle eksik ler biter Yunus Emre . 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 M İ H R A C E A A L A L E K E N J O R J E T L İ D R E N F A A G A N İ G İ E N İ N E A L E V E R R A L T E K A R İ K A T Ü R Y A K I A V E 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle