17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHUR YET 11 EK M 2010 PAZARTES 14 ÇALIŞANLARIN SORULARI SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL Toplumdaki Çocuk Gelinler ... Türkiye de kurban kesme geleneğinin bir uzantısı olarak, otobüs, kamyon, minibüs, taksi ve binek otosu sahibi olanla rın büyük çoğunluğu, araçlarını ilk önce kurban kesip , ka nını araçlarına sürdükten sonra trafiğe çıkarlar. Bu geleneğin bir yarar sağlayıp, sağlamadığını da, uzman görüşleri açıkla maktadır. Ülkemizde yıldan yıla artan nüfus ve araç sayısına paralel olarak, trafik kazaları sayısı ve bu kazalarda ölen ve yaralananların sayısı da artmaktadır. Araç sayısı biz den yaklaşık altı kat fazla olan Çin de daha az sayıda tra fik kazası meydana gelmektedir. Yine Fransa da bizden dört kat fazla araç sayısı varken kaza sayısı bizden üç kat az dır. Türkiye de karayollarındaki korkunç kaza rakamlarına mukabil, demiryolları ve havayollarında oldukça az sayı da kaza olduğu gözlenmektedir. Kendi öz kaynaklarımızla yolcu ve yük taşımacılığında faydalanabileceğimiz demiryolu ulaşımı yeterince destek lenmediği için petrole dayalı karayolu taşımacılığı Batı ül keleri tarafından özendirilip yönlendirilmiştir. Gerçekten de dış ülkeler 1950 den beri kendi araçlarını satabilmek için tüm gelişmekte olan ülkelerde aynı siyaseti gütmektedir. Kaynak: Prof. Dr. Şahin AkkayaArş. Gör. Dr. Halil Altıntaş Karayollarındaki trafik kazaları, günlük yaşamın alışılmış bir parçası olmuştur. Bir süredir, trafik kazalarının yerini, tacizler, tecavüzler ve cinayetler almış ve taciz, tecavüz ve cinayet olayları da tek kişilik olmaktan çıkarak çoklu bir yapıya dönüşmüştür. Prof. Dr. Ayşe Akın ın Çocuk gelinler ve kadınların kü çük yaşta karşılaştığı sorunlara ilişkin TBMM ye ilettiği raporu üzerine Sevil Arınan ın hazırladığı haber ilgi çekicidir: Başkent Üniversitesi KadınÇocuk Sağlığı ve Aile Planla ması Araştırma ve Uygulama Merkezi Başkanı Prof. Dr. Ay şe Akın ın TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu na sunduğu rapor, Türkiye de erken yaşta evliliğin boyutlarını göz ler önüne serdi. Rapora göre, 18 yaş altındaki çocukların yüz de 3035 i evleniyor, evlenme yaşı 12 ye kadar düşüyor. Ra porda, yasalarda evlenme yaşıyla ilgili uyumsuzluklar olduğuna dikkat çekilirken 18 yaşın altında evlenmenin kesinlikle ya saklanması, şeyhlik ve ağalık düzeninin tasfiye edilmesi, siyasi aktörlerin dinsel ve geleneksel cemaatler yerine bireylerle ile tişim üzerinden siyaset yapma alışkanlığını kazanması gerek tiği belirtildi. Dinsel ve gelenek kodlarıyla meşrulaştırılan ve şeyhlik ve ağa lık düzeni ile beslenen olumsuz kültürel değerler tasfiye edil melidir. Olumsuz kültürel değerlerin tasfiyesi, toplumda, din sel ve geleneksel ahlakın yerine, yasaları, uygar sosyal düze ni temel alan değerlerin yerleştirilmesi ile mümkündür. İki haber de bir başka dünyadan Avrupa dan: 1 İzlanda Meclisi 12 Haziran 2010 da ülkede yaşayan eşcinsellerin evlenmesine onay verdi. İzlanda nın Başbakanı Johanna Sigurdardottir kadın , bir süreden beri birlikte ya şadığı arkadaşı Jonina Leosdottir kadın ile dün nik h ma sasına oturdu. 2 Almanya da, yeni Merkel hükümetinde dışişleri ba kanı olan Hür Demokratlar ın lideri Guido Westerwelle er kek Alman tarihinde bir ilki de gerçekleştirmiş olacak. Se çim zaferini yeni partneriyle erkek birlikte kutlayan Wes terwelle, Almanya nın ilk eşcinsel dışişleri bakanı olacak. Zeki Öğretmen Yaşayıp gördüklerimiz, duyup algıladıklarımız; Maarif Vek leti nin Milli Mücadele Anıları dizisi içinde 1934 te yayımladığı Enver Behnan Şapolyo nun İnkılap Ötkünçleri Devrim Öyküleri adlı kitabındaki bir öyküyü anımsatıyor. Yaşanmış öykünün adı Zeki Dündar . Zeki Dündar, genç Cumhuriyetin Doğu da göreve atadığı ateşli öğretmenlerdendir. Yurt bilgisi dersi veren Zeki Dündar, öğrencilerine Cumhuriyetin kazanımlarını, ilkelerini aşılamayı büyük bir tutkuyla, aşkla yapar. Okulun içi, hemen her gün öğrencilerin Yaşasın Cumhuriyet sesleriyle inler. Okuldaki yerli öğretmenler ve müdür, Zeki öğretmene bu yüzden kızar, kendisine Bu genç, bir lokma çocukları çılgın yapacak diye laf atarlar. Hatta dördüncü sınıf hocası Abdurrezzak Efendi, Taşkınlık yapıyorsun, sonra başını vurdurursun diye uyarır. Zeki öğretmen de, sözünü sakınmaz: Hudut boylarında pusu kuran Fransız, İngiliz gibi düşmanların sarı altınlarına kanarak memlekette Cumhuriyeti yıkmak isteyenlere şaşarım. Memleket yalnız Çapakçur değil, bütün Türkiye dir. Sözle de yetinmez Zeki öğretmen, Doğu da bir isyan çıkacağını, insanların Cumhuriyet devrimine düşman edildiğini bir mektupla Kaymakam a bildirir. Sonrasını Enver Behnan Şapolyo gerçek yaşamdan aldığı öyküsünde şöyle anlatır: Bir gün sonra jandarmalar Zeki Dündar ı dershanesinden alarak, süngüler altında fesatçı, asayiş bozan bir adam diye hapishaneye attılar. Bu muallimin zindana atılması, kalbinde vatan sevgisi yaşatanları çok müteessir etti. Günün birinde çıbanın başı koptu. Şark isyanı başladı. Şeyh Sait isminde cahil bir sofu, başına birçok köylüleri topladı. Bunları ayaklandırarak, şehirleri basıp halkı soymaya başladı. Köylüler Müslümanlık elden gidiyor diye, bu cahil şeyhin peşine takıldılar; Müslümanlığı kurtarmak davası ile yola çıktılar: Çapulculuğa başladılar. Çapakçur hapishanesine hücum ederek hapisleri çıkardılar. Zavallı genç vatanperver muallim Zeki Dündar da Şeyh Sait in eline düştü. İsyancılar memleketin bu okumuş gencine sopalarla, silah dipçikleri ile hücum ettiler. Zeki Dündar bağırıyordu: Cahiller! Vatan hainleri! Niçin Cumhuriyeti sevmiyorsunuz? Onun kanunlarını niçin dinlemiyorsunuz? Düşmanların sözleri ile ayaklanıyorsunuz... Asiler: Vurun, bıyığı kesik k fire. Söyletmeyin! Sopalarla, dipçiklerle zavallı genç muallimin üzerine hücum ettiler. Zeki Dündar Yaşasın Cumhuriyet dedikten sonra asiler tarafından parça parça edildi. Sonra da zavallının cesedi at kuyruğuna bağlanarak sokak sokak dolaştırıldı. Ölüsü sokakta günlerce kaldı. Ordu, Diyarbekir e girdi, Şark isyanı bastırıldı. Cahil asiler yakalanarak İstiklal Mahkemesi nin adaletine verildi. Zeki Dündar ın sokaktaki cesedi büyük merasimle kaldırılıp gömüldü. Zeki öğretmen, o gün gömülmüştü. Bugün gidin bakın, yine paramparça yatıyor, orada... Özel ilgi için TİHAK Başkanı Muzaffer İlhan Erdost, özel ilgisi için Çankaya Belediye Başkanı na bir mektup yazdı: Murtaza Vural soğuk demir ustası. 1970 öncesi ya da sonrası Hollanda günlerini, Türkiye ye bir şiir kitabıyla taşıdı: Terimle Suladım Hollanda Lalelerini . Bir zamanlar Rüzg rlı Sokak ta soğuk demir atölyesi vardı. Balkon demiri filan yapardı. Giderek her şeyini kaybetti. Bir gömlekle geldi İlhanilhan Kitapevi ne. İtfaiye Meydanı nda kaldığı otelin parasını veremediği için geceleri orda burda dolaşıyormuş. Otel parası 7 lira. Üç yıl önce de gelmiş, Çankaya Belediyesi nden bir köşede çakmaklara gaz doldurmak için küçük bir tezg h istemişti. Günde 20 25 lira yeter bana diyordu. O zaman verdiğim sözü yerine getiremedim. Şimdi boynumun borcu oldu. İsteği karşılanabilir mi? Daha sağlıklı bir çözüm bulunabilir mi? İlginizi diler, saygılar sunarım. CHP PM üyesi Enver Aysever öneriyor: YÖK ortadan kalkacak, üniversiteler, öğretim üyeleri ve öğrencilerin önüne sandık koyacak, kendi rektörlerini kendileri seçecekler. Mütevelli heyetler kurulacak. Eğer o okulda ibadethaneye ihtiyaç varsa, mütevelli heyet bunu çözer. Eğer cemevi, kilise ihtiyacı varsa onu da tespit ederler. Enver Aysever, bilimin üretildiği ve öğretildiği üniversiteye neden üniversite dendiğini ya bilmiyor ya da unutmuş görünüyor. Gazeteciliğe başladığımızda meslek ustalarımızın öğüt vermek için söyledikleri o sözler kulaklarımızda hep çınlar: Gazetecinin yerli yersiz, bilir bilmez çok konuşanından, hele de siyasette pişmeyip siyaset üzerinden herkeslere akıl vereninden mutlaka uzak duracaksın! Üniversite ne yapacakmış? Mahmut Tali Öngören hocamızı, 1999 sonbaharında yitirmiştik. Bu hafta içinde anacağız. Mahmut hocam, siz bu diyardan gittiniz gideli... Yasaklar insan hakkı oldu; insan kuraklığı bereket. Bilim inanç ilmi oldu, en büyük yol gösterici de hoca efendi. Ayrışım varsıllık oldu, varsıllık da oğula, kıza, eşe dosta farz. İncelik ve estetik kabadayının yeleğine asıldı; sanat darağacına... Babanızın, amcanızın da içinde bulunduğu kadronun kurduğu, sizin uygarca omuzladığınız Cumhuriyet mi? İşte ona çok yazık oldu. Öngören e... PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU İnsanlar 2 Atatürk Havalimanı uluslararası hava ulaşımında önemli aktarma merkezlerinden biri; aktarma yapacak kimi yolcuların Türkiye vizesi bulunmadığından terminalin dışına çıkamıyorlar, uçaklarının kalkış saatine kadar gümrüksüz satış mağazalarında, kafeteryalarda oyalanıyorlar. Oldukça rağbet gören yerlerden biri de merkez yapısının ikinci katında bulunan üç yanı camlı, üzeri telle örtülmüş, bir kümesi andıran dumancılar bölümü . Buraya bir kafeteryadan geçilerek giriliyor. İçerisi günün her saati tıklım tıkış sigara, puro, pipo içenlerle dolu. Bazılarının ellerinde kafeteryadan geçerken aldıkları çay, kahve fincanları, içki bardakları var. Dünyanın dört bir yanından gelmiş, dilleri, dinleri, soyları, uyrukları, gelenekleri, görenekleri farklı bu insanları bir içimlik süre için nikotin bir araya getiriyor. Uçak yolculuğu yapmış olanlar bilirler, yolculuk öncesi insanın içini korku demeyeyim de belli bir tedirginlik kaplar. Doğruluk payı nedir, bilemem, ama nikotinin bu tedirginliğin bastırılmasında bir araç olduğu söylenir. Dumancılar bölümü nde sigara içenleri izliyorum. Dirseklerimi dayadığım yüksek sehpanın çevresinde beş erkek, bir kadın altı kişiyiz. Orta yaşta iki kişi bir Slav dili olduğu kesin fakat Rusça mı, Çekçe mi, Ukraynaca mı, hangisi olduğunu çıkartamadığım bir dilde oldukça yüksek sesle konuşuyorlar. Ellerinde sigaralar var, ağızlarına götürüp derin mi derin çekiyorlar dumanı içlerine; sigarayı içmiyorlar da sömürüyorlar sanki. Sigarayı hep böyle içiyor olsalar, oldukları yaşa gelemezlerdi, diye düşünüyorum. Uçak tedirginliğini bastırma çabası mı? Olabilir. O daracık yerde o kadar yüksek sesle konuşmaları da aynı çabanın bir parçası olmalı. Giyimlerinden, davranışlarından bağımsız olarak insanlara dumancılar bölümü sefil bir görünüm veriyor. İnsanlar birbirlerini her köşeden, her noktadan yükselen dumanlar arasından görüyorlar. Uzun süre dayanılacak bir durum değil, kendimi dışarıya, kafeteryaya atıyorum. Bir kahve alıp biraz önce çıktığım bölüme gidip gelenleri izliyorum. İnsanların yüzleri duygularının aynası; bu aynalara sevinç, hüzün, keder, acı, mutluluk, rahatlık, endişe, kısacası duygunun her türü yansıyor. Bu insanların arasında yeni yerler görecek olmanın heyecanı gibi ayrılık acısı taşıyanlar da var. Kimi özlediği bir yakınının yanına, kimi bir hasta ziyaretine, kimi bir cenazeye, kimi de bir düğün şölenine gidiyor. Buket Uzuner in bu havalimanında geçen İstanbullular adlı romanının kahramanlarını anımsıyorum insanları gözlemlerken. Dünkü ve bugünkü yazımı Kitap Fuarı için Frankfurt a giderken aldığım bellek notlarımdan derledim. Biraz da hepimizi bunaltan, sonu gelmez siyasal karmaşalardan, yalanlardan, dolanlardan, lastik gibi uzayan ve bir türlü bitmek bilmeyen sonuçsuz, çözümsüz tartışmalardan birkaç gün uzak durmak istedim. Ne var ki siz istediğiniz kadar kaçmak isteyin, olaylar peşinizi bırakmıyor. Fuara gidiyorsunuz, ana giriş kapısının önünde sergilenen günlük Alman gazetelerinde bir Türkiye fotoğrafı karşılıyor sizi. Saçlarından sürüklenen bir genç kız, çevresinde üniformalı, üniformasız, yüzleri öfke dolu birtakım adamlar... Ne o, öğrenciler İstanbul Üniversitesi nin bahçesinde Cumhurbaşkanı nı protesto etmişler, parasız eğitim ve yedi aydır tutuklu iki arkadaşlarının serbest bırakılmasını istemişler! Karşılığı tekme, tokat, dayak, gözaltı Hani demokrasi vardı? Hani demokratikleşiyorduk? Hani özgürlükler genişliyordu? Her ulustan insanlar başlarını iki yana sallayarak bakıyorlar bu yüz kızartıcı Türkiye fotoğrafına. Size de utanmak düşüyor. Sevgili arkadaşım Mine Kırıkkanat ın aramıza katılması, yuvasına dönmesi beni mutlu etti. Ona başarılar diliyor, kalemine kuvvet diyorum. [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] HARBİ SEMİH POROY OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1 Amerika nın sıcak bölgele rinde yetişen ve mandalinaya benzer meyve leri olan bir ağaç. 2 Yap rakları yürek bi çiminde bir ra vent türü... Te meli taklide da yanan sözsüz oyun. 3 Bar yum elementinin sim gesi... Bir düşünce ya zısı türü. 4 Vurgun yiyen bir dalgıcın iyi leşebilmesi için, tekrar indirilmesi gereken ay nı su derinliği... Dolma yapmak için hazırla nan karışım. 5 Elma, armut, ayva gibi mey velerin yenmeyen iç bölümü. 6 Başlangıç ta yer alan... İnce ve uzun metal şerit. 7 Üstü kapalı olarak anlatma... Akaju da denilen bir ağaç. 8 Ar pa, buğday ve benzerlerinin kalburdan geçirilmiş bölümü... Bakır elementinin simgesi. 9 Yaşamsal sı vı... Uyuşturucu bir madde. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1 Arap abecesiyle yazılan ve ancak büyüteçle oku nabilen çok küçük yazı çeşidi... İlave. 2 Erkek hiz metçi... Leylak rengi, açık mor. 3 Bir renk... Arkalıksız iskemle. 4 İş, hizmet buyruğu... İki tarla arasındaki sınır. 5 Cinsel güçsüzlük... Bir cetvel türü. 6 Bir cins misk faresi. 7 Gözleri görmeyen... Bir göz rengi. 8 Kemiklerin içindeki yağlı madde... Kuyruksokumu ke miği. 9 Yosunların kökü andıran tutunma organı... İn sanın kendine karşı duyduğu saygı. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 L O S A L A M O S A S E S N O T A B E K F A G O T A L K A L A O K A R İ N A A R A Z L A T A R A Ş R A Y O T A Ğ M A D A S A R I S A B I R 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 CMYB C M Y B SAYFA CUMHUR YET 11 EK M 2010 PAZARTES 14 ÇALIŞANLARIN SORULARI SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL Toplumdaki Çocuk Gelinler ... Türkiye de kurban kesme geleneğinin bir uzantısı olarak, otobüs, kamyon, minibüs, taksi ve binek otosu sahibi olanla rın büyük çoğunluğu, araçlarını ilk önce kurban kesip , ka nını araçlarına sürdükten sonra trafiğe çıkarlar. Bu geleneğin bir yarar sağlayıp, sağlamadığını da, uzman görüşleri açıkla maktadır. Ülkemizde yıldan yıla artan nüfus ve araç sayısına paralel olarak, trafik kazaları sayısı ve bu kazalarda ölen ve yaralananların sayısı da artmaktadır. Araç sayısı biz den yaklaşık altı kat fazla olan Çin de daha az sayıda tra fik kazası meydana gelmektedir. Yine Fransa da bizden dört kat fazla araç sayısı varken kaza sayısı bizden üç kat az dır. Türkiye de karayollarındaki korkunç kaza rakamlarına mukabil, demiryolları ve havayollarında oldukça az sayı da kaza olduğu gözlenmektedir. Kendi öz kaynaklarımızla yolcu ve yük taşımacılığında faydalanabileceğimiz demiryolu ulaşımı yeterince destek lenmediği için petrole dayalı karayolu taşımacılığı Batı ül keleri tarafından özendirilip yönlendirilmiştir. Gerçekten de dış ülkeler 1950 den beri kendi araçlarını satabilmek için tüm gelişmekte olan ülkelerde aynı siyaseti gütmektedir. Kaynak: Prof. Dr. Şahin AkkayaArş. Gör. Dr. Halil Altıntaş Karayollarındaki trafik kazaları, günlük yaşamın alışılmış bir parçası olmuştur. Bir süredir, trafik kazalarının yerini, tacizler, tecavüzler ve cinayet
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle