18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 2 OCAK 2010 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Sonrası BÖYLE manzara ancak büyük doğal afetlerden sonra görülür. Örneğin bir kasırga sonrasında; çatıları uçmuş evler, kökünden sökülüp devrilmiş ağaçlar, şuraya buraya savrulmuş arabalar falan. Ya da bir büyük su baskını; yıkılmış setler, çökmüş köprüler, ev içlerinden sürüklenmiş eşya, şu bu. Son ayların saçmalayışlarından sonraki Türkiye’nin manzarası bundan farklı değil: Bilmem kaç büyüklükte bir depremle birbirine giren kurumlar, bazısı kısmen yıkık, bazısında ciddi duvar çatlamaları, neyin ne olduğu anlaşılmaz duruma gelmiş. Ayrıca her afetin ardından görüldüğü gibi, şok geçiren, rasgele koşan ya da olduğu yerde kalakalmış, ne yapacağını bilmez insanlar. Bu toplum manzarasına tüy diken son sarsıntının binlerce kilometre uzaktan, ta Amerika’dan, iki araba plakasının numaralarını bildiren bir telefonla başladığına inanmak için insanın aklını kaçırmış olması gerekiyor. Öyle bir olaylar zinciri ki, toplumun bütün zayıflıklarını ortaya dökmekle kalmamış, insanların kendilerine, ülkenin adamlarına ve devletlerine olan güvenini de dibinden sarsmış. Üstüne üstlük, böyle bir manzarayı iftiharla seyredip “Arı kovanına çomak soktuk” diye övünen, ne kadar saygın olursa olsun hiçbir zanlıyı cezasız bırakmamaya azmeden, televizyonlara çıkıp kendi siyasal dehalarını dile getiren sözde devlet adamları. Daha kötüsü, ne ile ve niçin suçlandıklarını bir türlü kestiremeyen askerlerin, asıl görevlerini üzülerek bir yana bırakmak pahasına, bütün bu saçmalıklara yanıt yetiştirmek için çırpınışları, pek becerikli olmadıkları bir karşı-propaganda alanında ister istemez birtakım basit hatalar yapmaları. Ü zücü olan şudur: Anlamsız biçimde başlatılıp sürdürülen ve belki de çok sinsi bir yıpratma, bölme, birbirine düşürme, görevlilerdeki özgüveni yıkma planının bir parçası olan bütün bu olaylar silsilesi sonrasında, sıradan insanların “Geleceği böylesine kararmış bir ülkede yaşanmaz” diyerek çekip gitmeye kalkması ve gidemeyenlerin de çaresizlikten kahrolmaya başlamasıdır. En iyisi, yaşananı bir uyku karabasanı sayıp uyanmak ve hiç değilse bundan sonrası için akıllanmış olmak galiba... [email protected] PENCERE Hamamböceği!.. H âkimler ve Savcõlar Yüksek Kurulu’nun 21 Ekim 2009 tarihli kararõyla oluşturu- lan ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250. madde- sinde sayõlõ suçlara bakmakla görevlen- dirilen Ankara 12. Ağõr Ceza Mahkemesi, “yayın yasağı” konusunda, uygulamada süregiden bir yanlõşa nihayet son verdi. Ne zaman adli soruşturmaya konu edi- len çok önemli bir toplumsal olay söz ko- nusu olsa, yetkililerin ilk yaptõğõ iş mah- kemelerden “yayın yasağı” şeklinde bir talepte bulunmak olmuştur. Mahkeme- lerimiz de, anayasa ve yasalarda yer al- mamasõna karşõn, ilgisiz kanun madde- lerini birbiri ardõna sõralayarak, soyut ifa- delerle soruşturma konusu olay ve kişi- ler hakkõnda genel bir “yayın yasağı” ka- rarõ verirler. Herhangi bir yasal dayanağõ olmayan bu kararlar, esasen özel bir yaptõrõmõ da olmadõğõndan, konuyu bilen medya or- ganlarõ tarafõndan uygulanmamõştõr da. Böylelikle, bu türden “yayın yasağı” ka- rarlarõ, zaten uygulanabilir nitelikte ol- madõğõndan, uyulmamasõ nedeniyle, mah- keme kararlarõna karşõ toplumda yerleş- mesi gereken “karara uygun davran- ma” kültürüne de olumsuz etkide bu- lunmuştur. Bu sonucun birinci derecede sorumlusu, sõrf savcõlõk taleplerini karşõ- lamak ve o anki toplumsal duyarlõlõğõ ken- dinden menkul bir şekilde yorumlayõp, ka- nun yaratma gayretkeşliğindeki bazõ hâ- kimlerdir. Ceza Muhakemesi Kanunu’muzda “so- ruşturmanın gizliliği” ilkesi düzenlen- miş ve buna aykõrõ davranõşõn suç oluş- turduğu belirtilerek, yaptõrõmõ da gerek Basõn Kanunu’nda (Bas. K, md. 19), ge- rekse Türk Ceza Kanunu’nda (TCK, md. 285) ayrõ ayrõ belirlenmiştir. Bu durum- da, “yayın yasağı” adõyla verilen karar- larõn; zaten “suç” olarak belirlenmiş bir davranõşõn önlenmesine dair bir karar ni- teliğinde olduğu görülmektedir. Bu ise, örneğin “hırsızlık” kanunumuzda suç ola- rak belirlenmiş iken, savcõlarõmõzõn ön- ceden belli kişi ya da gruplar için “hır- sızlığın önlenmesi” şeklinde bir talepte bulunmasõna ve mahkemenin de “hır- sızlığın önlenmesine” karar vermesine benzemektedir. Kanun bir hususu “suç” olarak dü- zenlemiş ve suçun işlenmesi halinde uy- gulanacak yaptõrõmõ da belirlemiş ise, ar- tõk kanun ile düzenlenmemiş bir önlemi icat ederek, “bu suçun önlenmesine” ka- rar verilemez. Böyle bir mahkeme kara- rõ olamaz. Olursa da, hem hukuken yok hükmündedir, hem de zaten uygulanabi- lir bir hüküm değildir. Velev ki, böyle bir kararõ geçerli ve kanuna uygun saysak bi- le, ihlali halinde ne yapacağõz? TCK md. 285’in dõşõnda bir uygulama müm- kün müdür? Gazeteler, bugüne kadar bu anlamsõz “yayın yasağı” kararlarõna karşõ, böyle bir karar verilemeyeceği yönünde yüz- lerce kez itiraz ettiler. Ama, ne yazõk ki bir sonuç alamadõlar. Kamuoyunda “Kozmik Arama” adõy- la bilinen ve Seferberlik Tetkik Dairesi Ankara Bölge Başkanlõğõ’nda yapõlan arama nedeniyle, “yayın yasağı” konu- su bir kez daha gündeme geldi. Soruş- turmayõ yürüten Ankara Özel Yetkili Cumhuriyet Savcõsõ, alõşõlageldiği şekil- de yine “yayın yasağı” kararõ verilmesini istedi. Nasõl olduysa oldu, bu defa talep kabul edilmedi. Üstelik, tam da “hu- kuksuzluk mahkeme kapısından dö- ner” dedirtecek nitelikte bir gerekçeyle. Vurgulamakta yarar var: Eğer hukukta “yayın yasağı” şeklinde bir kurum veya tedbir söz konusu olsaydõ, herhalde “dev- letin güvenliği açısından gizli kalması gereken bilgi ve belgelerin pek muh- temel olduğu” bu somut vaka açõsõndan gündeme gelmesi beklenirdi. İşte yeni faaliyete başlayan Ankara 12. Ağõr Ceza Mahkemesi, yeni yõla gi- rerken medya ve halkõn bilgilenme hak- kõ açõsõndan son derece yanlõş ve hatalõ bir uygulamanõn artõk biteceği anlamõna ge- len önemli bir karara imza atmõş oldu. Ka- rara imza atanlarõ, hukuk devleti ve hu- kukun üstünlüğü ilkesi bağlamõnda kut- luyoruz. 31 Aralõk 2009 tarihli bu karar- da, medya için önemli bir hatõrlatmaya da yer verildiğini, mahkemenin bu anlamlõ kararõnõn gazetecilerin yasal ve etik so- rumluluklarõna uygun habercilik anlayõ- şõyla taçlanacağõnõ da belirtmek gereki- yor. Mahkemenin kararõndaki şu saptama herkes için uyulmasõ gereken rehber ni- teliğindedir: “Yasal düzenlemeler ile dü- şünceyi açõklama ve basõn hürriyetine iliş- kin sõnõrlamalar getirilmiştir. Ancak, bu sõnõrlamalar içerisinde yayõnõn önceden durdurulmasõ şeklindeki bir tedbire yer verilmemiştir. Esas itibarõyla burada görev kamusal bir alanõ kullanan medya yöneticilerine ve mensuplarõna düşmek- tedir. Zira düşünceyi ifade özgürlüğü ve basõn özgürlüğü; beraberinde sorumlu- luk boyutunu da getirir. Bunu belli çer- çeveler dahilinde medyanõn kendi kendini kontrol etme mekanizmalarõyla sağlamasõ basõn ilke ve ahlakõ gereğidir. Ancak, bu- radan medyanõn zorunlu birtakõm yasal uygulamalardan muaf tutulmasõ anlamõ da çõkarõlmamalõdõr. Medya ‘dördüncü güç’ olarak ‘denetleme’ yetkisini üzerinde toplarken kamusal bir görevi yerine ge- tirdiği gerçeğini de gözden kaçõrmama- lõ ve sorumluluk bilinciyle hareket etme- lidir.” Medya organlarõ, olaylarla ilgili halkõ bilgilendirme görevini yerine getirirken, temel kurallara uygun davranmalõdõr. Özellikle de adil yargõlama ilkesini ve bu ilkenin ayrõlmaz özü olan masumiyet karinesini göz ardõ etmemeli, olaylarõ nes- nel ve yansõz olarak kamuoyuna aktarma özeni içinde davranmalõdõr. Nihayet Bir Yargõ Kararõ… Akın ATALAY Avukat Kanun bir hususu “suç” olarak düzenlemiş ve suçun işlenmesi halinde uygulanacak yaptõrõmõ da belirlemiş ise, artõk kanun ile düzenlenmemiş bir önlemi icat ederek, “bu suçun önlenmesine” karar verilemez. Emily Dickinson büyük bir şair, Amerika’nın 19’uncu yüzyılda yetiştirdiği büyük ozanlardan... Ama, yaşamında şiirlerini yayımlamaya pek heves etmemiş ya da aradığı ilgiyi bulamamış... Dostlarının bütün çabalarına karşın şiirlerini yayımlamamakta direnmiş... 1886’da gözlerini yaşama kapayan şairin kız kardeşi Lavinia, 1890’dan sonra Dickinson’ın şiirlerini yayımlayınca Emily dünya çapında ün kazanmış... Geçmişte edebiyat dünyasının girdisi çıktısı bugünkünden çok değişik.. Franz Kafka 20’nci yüzyılda çarpıcı bir örnek... Ölümünden sonra yakması için yazar, bütün yapıtlarını dostu Max Brod’a bırakmıştı... Ama Brod kendisine emanet edilen yapıtları yakmadı; yayımladı.. Kafka gözlerini yaşama kapadıktan çok sonra Fransa, İngiltere ve Amerika’da ün kazandı; Almanya’da 1950’den sonra tanınabildi... ‘Değişim’ adlı romanı pek ünlüdür... Gregor Samsa bir sabah yatağında uyandığında kendisini hamamböceği olarak bulur; sırtüstü yatmaktadır... Yüzükoyun dönmek ister, ama nafile... Dickinson veya Kafka uç örneklerdir; kitabını yayımlatmak için çırpınan çoğu yazarın öyküleri de elbette var... Ama geçmiş dönemde edebiyat piyasasının koşulları bugünkünden çok farklıydı... Bugünkü durum ne?.. Piyasa.. Pazarlama.. Sermaye.. Tezgâh.. Reklam.. Günümüzde “Neocon” dünyasının “Küreselleşme” sürecinde edebiyatı da kafakola aldığı, istediğince kullandığı görülüyor... Reklam ve pazarlama araçları öylesine gelişti ki bir kitabı piyasada satmak marifeti uzmanlığa dönüştü... Cinfikir edebiyatçı türü de bu piyasada ortaya çıktı... Türkiye, Batı karşısında kişiliksiz bir ülke olmak yolunda adım adım ilerleyerek bugünlere ulaştı... Şu dönemde Batı’ya açılmak için en kolay ve etkili yöntem ne?.. Batı’nın ilgisini ne çeker?.. Hangi kitabın pazarlaması Batı’da geçerli olabilir?.. Küreselleşen dünyada bugün Avrupa ve Amerika’da Ermeni soykırımı savından daha çok pazarlaması yapılabilecek hangi konu var?.. Günümüzün yazarı da doğal olarak bu yöne yatırım yapmayı öngörecektir... Ancak bu tutumun edebiyat sanatı açısından değeri nedir?.. Sermaye medyası çoktan beri edebiyat sanatına yüz vermiyor; edebiyatın pazarlamasını yeğliyor... Toplumda yaşanan bu değişme, siyasal ve ekonomik hayatımızda Batı tarafından ‘hacir’ altına alınmamızın bir sonucudur... Yazarlarımızdan kimilerinin Batı’da geçerli soykırım savlarına sarılmalarında garipsenecek bir yan yok... Bu tutum piyasa ve pazarlama stratejisinin gereğidir... Emperyalizm egemenleştiği ülkede ekonomiyi eline geçirmekle kalmaz, sanat ve edebiyat kesimini de etkileyip biçimlendirir... Ve o ülkede kimileri bir sabah hamamböceği gibi uyanırlar... Kafka’nın romanı güzeldir... En ilginç yanı nedir?.. Gregor Samsa’nın hamamböceği olması mı?.. Hayır!.. Gregor Samsa’nın ailesi, çevresi, patronu, arkadaşları kısa bir şaşkınlıktan sonra onu bu yeni kimliğinin konuşlanmasıyla benimser... Farkında mısınız? Takıyye iktidarından sonra Türkiye’de ne de çok kişi hamamböceğine dönüştü!.. (29 Eylül 2006 tarihli gazete) İTÜ Denizcilik Fakültesi’nde Söyleşi ... Hoca (Prof. Mümtaz Soy- sal) özellikle deniz ticaretimi- zin sorunlarõ konusundaki o duru Türkçesi ve yer yer tatlõ es- prileri ile konuşmasõnõ sürdü- rüyor. Denizci aileden. Doğma büyüme Beşiktaşlõ. Babasõ Kur- tuluş Savaşõ’nõn gariban ve de kahraman gemilerinden “Alem- dar”õn bir dönem başmühen- disi. Bu Kurtuluş Savaşõ gazi- si geminin şimdi Ereğli lima- nõnda karada halka açõk bir müze olarak yepyeni bir repli- kasõ var. Kendilerini saklaya- madõğõmõz gemilerin artõk bu tür anõt benzeri kopyalarõnõ yapõ- yoruz. Olsun diyorum, hiç yoktan iyidir. Hiç değilse yakõn tari- himizdeki ölüm kalõm savaşõ- mõzõn anõlarõ onlar. Elimle bor- dalarõna dokunuyorum. Par- maklarõmõn ucunda canlõ bir dev’in sõcaklõğõ var. Gemi bu. Yaşayan bir şey. Köprü üstün- den denize bakõyorum. Tarihi- mizdeki ufuk çizgileri art arda zihnimde sõralanõp gidiyor. Ufuk çizgisi çok şeydir. Bir in- san, hele de gençlik yõllarõnda “ufuk çizgisinin ötesinde ne var” hastalõğõna yakalandõ mõ çare yok, çoğu kez iflah olmaz, denizci olacaktõr. Çok büyük bir engel çõkmaz ise bu istek ufkun öteleri, ufkun ötelerindeki ül- keler, oralarõn insanlarõ, rüz- gârlarõ, denizlerine kavuşur so- nunda. Belki ben fazlaca duygusal konuşuyor, yazõyorum ama bu “ufukların ötesi” hastalõğõ, bu merak giderek bir tutku olur ve sonunda insan kendini bir ge- minin köprü üstünde bulur. Ho- canõn da bu tür tutkular zen- ginliği içinde olduğu Denizci- lik Fakültesi’nin okul gemisi olan “m.s. AKDENİZ”in 1. mevki yolcu salonunda organi- ze edilmiş söyleşide konuşurken apaçõk belli oluyordu. Hocam sanki bir Denizcilik Bakanlõğõ varmõş da, oranõn konular hakkõnda tam dona- nõmlõ bir yetkilisi gibi konuşu- yor, bu seminerde yaşadõğõmõz günler dahil Cumhuriyet döne- mindeki deniz ticaret filomuz ve sorunlarõ konusunda bitmesini istemediğimiz açõklamalarõnõ, görüşlerini sürdürüyordu. Denizcilik eğitimi, okullarõ- mõz, uluslararasõ deniz ticareti forumlarõnda görüşülen ve özel- likle ülkemizi ilgilendiren, ge- milerde yabancõ bayrak, ikinci sicil konularõndan, artõk Bosp- horus ve Dardanel yerine “Türk Boğazları” deyimini kullandõğõmõz iki kõyõsõnda kõrk milyon insanõn yaşadõğõ dün- yanõn çok önemli deniz geçit- lerindeki, Boğazlarõmõzdaki uy- gulamalar, kullanõlan teknolo- jik sistemler açõsõndan getirilen yeni düzenlemeleri, bu geçit- lerde fiilen görev yapan uz- man denizcilerimizin de katõl- dõğõ açõklamalara ve yeri gel- dikçe pek fazla kurcalanma- sõnda şahsen bir fayda görme- diğimiz malum Montreux An- tlaşmasõ’na kadar çeşitli konu- larda meslektaşlar arasõ ve çok faydalõ bir söyleşide bulunduk. Söyleşinin üzerinde en çok durulan bölümü uluslararasõ deniz trafiğine, serbest geçişle- re açõk Boğazlar’daki güvenlik unsurunun nasõl mümkün olan en üst düzeye çõkarõlmasõ idi. Bu nazik olduğu kadar teknik ve aynõ zamanda da diplomatik olan konu Mümtaz Hoca’da en iyi sahiplerinden birini bul- muştu. Zaten günlük konuş- malarõnda da en kompleks ko- nularõ sadeleştirerek ortaya ko- yabilen bir Türkçesi ve üslubu vardõ. “m.s. AKDENİZ”in borda iskelesinden tekrar mendireğe inerken yõl sonu akşamlarõnõn karanlõğõ iyicene bastõrmõştõ. Üniformalarõ içinde hepsi de ça- kõ gibi öğrenciler arasõnda ay- nõ üniforma ile dikkat çekecek sayõda fidan gibi kõz öğrencile- ri de görmek ister istemez Cumhuriyet ve Atatürk çağ- rõşõmlarõna yol açõyordu. Bu bir romantizmden çok, yaşadõ- ğõmõz günlerde hem hüzün hem gurur veren bir gerçekti... Oktay SÖNMEZ Denizci Yazar
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle