18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SÜRECEK CMYB C M Y B 16 OCAK 2010 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 U daipur Sarayõ’nõn girişinde “Mevar hanedanının simgesi” “Surya Sun/Güneş Amblemi” var. “Fillerle” giriş çõkõş yapõlan resmi geçit kapõsõ, harem gi- riş çõkõşõna mahsus bölmeler, hanedan atlarõ- nõn bağlandõğõ ahõrlar, saray mutfaklarõ, res- mi kabul avlularõ, silahhanelerin bulunduğu gi- riş katlarõndan sonra; ikinci katta sarayõn kal- binin attõğõ “has avlu” Rajya Angan’a giri- yoruz…. Burasõ, yapõmõ 400 yõl süren sarayõn en es- ki bölümü. Başlangõçta Mevar hükümranlarõ burada yatar, burada yiyip içer, burada ibadet eder, soylularõ burada kabul ederlermiş. “Saray memurları” da bu “has avluya” açõlan koğuşlarda çalõşõrlarmõş… Bu sarayda insan “Doğu”nun İstanbul’dan başladõğõnõ bir kez daha anlõyor. “Kale sarayın” konsepti çünkü birebir Topkapõ gibi. Daha çok zevk ve ihtişam anõtlarõ sayõlan Ba- tõ saraylarõndan farklõ olan Topkapõ’da oldu- ğu gibi tõpkõ burasõ aynõ zamanda “devlet yö- netiminin” merkezi olmuş. Her yeni hü- kümdar, Topkapõ gibi, saraya kendi dam- gasõnõ taşõyan bir yeni bölüm ilave etmiş. Ba- tõ’nõn saraylarõndaki “tarz bütünlüğü” bu nedenle yok burada. İlave edilen her yeni bö- lüm; kendi içinde farklõ bir tarihi gerçeklik, farklõ dönemlerin modasõnõ yansõtõyor. Nadide cam işçiliğiyle yapõlmõş tavus kuş- larõyla duvarlarõ donatõlmõş “Mor Chowk” av- lusu örneğin, güzel sanatlara meraklõ “vizyon sahibi” mihrace Bhim Singhji’nin adõyla anõlõyor. “Vizyon sahibi” mihrace, Racast- han’õn “Lawrence of Arabia”sõ James Tod’u saraya ilk sokan, onunla ilk tarihi anlaşmayõ (1818) yapan da hükümdar olmuş. TAVUS KUŞLARININ GÖRKEMİNDE EL SIKIŞILMIŞ Singhji, Tod’u ilk kez burda, bu avluda ka- bul etmiş. Hint kültüründe “soyluluk”, “gös- teriş”, “bereket”, “dostluk”, “himaye” an- lamõna gelen “tavus kuşlarının” göz ka- maştõran õşõğõ altõnda İngilizlerle ilk “dostluk anlaşmasını” –ki “fiilen” bunu “protektora” olarak okuyun!- imzalamõş. Udaipur Sarayõ’nõn inşasõ, Topkapõ’dan çok sonra 1559’da başlõyor, ilave edilen ek bö- lümlerle 20. yüzyõla dek uzanõyor. Bu uzun süreç içindeki tüm kültürel değişim ve başkalaşmalarõn -Topkapõ misali- deko- rasyonda izlerini görebiliyorsunuz. İngilizler ve Hollandalõ- larla temasõn etkileri örneğin; kendisini hemen “sarayın çinilerinde” fark ettiriyor. Çin çi- nilerinin yanõ başõnda, Hollanda ve İngilte- re’den ithal edilen “çiniler” beliriyor. İlk inşa edilen bölümlerde; gene Topkapõ’da olduğu gibi mobilya yok. İskemle, yazõ masasõ, sehpa, komodin gibi öğelerin saraya girmesi ancak Batõlõlarla te- masõn artmasõyla oluyor... Sarayda “kadına” ayrõlan yer de tuhaf bi- çimde benziyor. Mevar’lar… Müslüman değil. Hindu. Güç sembolü güneşe, “uğur, şans” getiren sevimli fil “ganeş”e filan tapõyorlar. Buna karşõn; Müslüman kültürlerde olduğu gibi, gayet gelişmiş bir “harem” kültürleri var. Tüm Racasthan saraylarõnda “zenana” de- nen kadõn bölmeleri ayrõ. Haremde olduğu gibi bu daireler kafesli pen- cereler, kapõlar, bahçe ve avlulara bakan cum- balar, kafes oymalarla hemen kendini belli edi- yor. Saraylarõn “zenana” bölümüne, hadõm ağa- larõyla mihraceler dõşõnda; kimse giremiyor! Daha doğrusu.. vaktiyle bu böyleymiş. Mihracelerin “zenana” anlayõşõ da zamanla de- ğişmiş. Udaipur Sarayõ’nõn düğünler, der- nekler, yõlbaşõ davetleri ve özel kutlamalar için “dışarıya kiralanan” en başlõca bölümü ar- tõk harem, yani “zenana” oluyor! SAVUNMA AMAÇLI SARAY Topkapõ ile mihrace saraylarõnõ ayõran en be- lirleyici fark, Topkapõ’nõn “yatay” bir saray olmasõ. Udaipur oysa, Codhpur’un “Meheran- garh” sarayõ gibi tam tersine “diklemesine” yapõlmõş. Sarayõn bölümleri, bitmek tükenmek bilmeyen labirentler, inişli çõkõşlõ dar merdi- venlerle beş kat üst üste birbirine eklemleni- yor. Bunun mantõğõ savunma amaçlõymõş. Hint mihraceleri sürekli olarak Babür im- paratorlarõnõn dehşeti ve saldõrõlarõ altõnda yaşõyor. Düşmanõn saray içlerine sõzmasõnõ engelle- yebilmek adõna dar labirentler ve merdivenler tasavvur ediyor, böyle bir “muhkem saray” planlõyorlar. Mihraceleri, İngilizlerle “el sıkışmaya” zorlayan neden de gerçekte, bu Babür saldõ- rõlarõ oluyor. Racasthan hükümdarlarõ, Babürlere karşõ “güçlü gördükleri İngilizlerin” korumasõnõ almaya çalõşõyor... İngilizler bu “koruma” karşõlõğõnda, mih- raceleri feodal düzenlerinde ve içişlerinde serbest bõrakõyor. Ancak karşõlõğõnda önceleri “Doğu Hin- distan Kampanyasına”, daha sonralarõ Bü- yük Britanya İmparatorluğu’na.. öz kaynak- larõnõ aktarmalarõnõ istiyorlar! Tam bir yağmurdan kaçarken doluya tutul- ma durumu... Racasthan saraylarõ, İngiliz sömürgeciliği- nin bu el verdiğinde kol kapan, sinsi tedrici mü- tecavizliğini tüm içyüzüyle ortaya koyuyor. Udaipur Sarayõ Topkapõ gibi Devlet yönetiminin merkezi, farklõ tarih dönemlerinin mozaiği ‘kale saray’a her hükümdar yeni bir bölüm eklemiş U daipur yalnõz, bu “efsane” saraydan ibaret değil. Kent şiirsel güzelliğini asõl, “Doğu’nun Venedik”i diye nam salmasõna yol açan yeşil tepelerle çevrilen yap- ma göl “Lake Pichola”ya borçlu. James Tod yıllıklarında, Udaipur’u: “Hint kıtasının en romantik köşesi” diye ta- nõtmõş… Udaipur, gerçekten de yeryüzünde insanõn görüp görebileceği en tõlsõmlõ yerlerden biri. Aravalli tepelerinin arasõnda kalan, Pichola Gölü’yle yüz yüze geldiğiniz anda.. lamõ ci- mi yok, nefesiniz kesiliyor. Gölün ortasõnda masal gibi çünkü iki tane saray var. Bunlardan biri Babür İmparatoru Cihan Şah’õn vaktiyle sõğõndõğõ ve hatta söy- lenceye göre “Tac Mahal”e örnek aldõğõ; pal- miyeler, frangipan ağaçlarõ arasõnda kalan “Jag Mandir Sarayı”… Diğeri, artõk beş yõl- dõzlõ bir otele dönüştürülen “Lake Palace”… James Bond’un “Octopussy” filmiyle ulus- lararasõ üne erişen “Lake Palace”, Venedik saraylarõ gibi… beyaz mermer silüetiyle su- lar üzerinde yükseliyor. Mihracelerin vaktiyle “yazlık sarayı” olan bu otelde kalan talihli müşterileri; bir özel mo- tor, göl ortasõndaki bu rüya mekâna ulaştõrõ- yor. Otuz derece sõcakta, bu serin göl yolcu- luğu bile insanda bir serap içinde olduğu iz- lenimi yaratõyor. Otelin beyaz mermer mer- divenlerini geçip kapõdan girdiğinizde yase- min kokularõyla karşõlaşõyorsunuz... İçinde iri nilüferler yüzen havuzlar, çeş- meler, mango ağaçlarõ, amber çiçekleri, ba- kõmlõ çimler ve mermer sütunlarla çevrili av- lularõyla, meşakkatli bir yolculuktan sonra bu- rada nihayet nirvanaya dokunduğunuzu dü- şünüyorsunuz… HAVAİ FİŞEK GÖSTERİSİ Mehtapta otel çatõsõndaki restorandan; sa- bah ziyaret ettiğimiz ve mihrace Singhji, kõ- zõ Krişna Kumari, İngiliz ajan James Tod’un hayaletleriyle bellediğimiz Udaipur Sara- yõ’nõn, sõcak sarõ bir õşõkla aydõnlatõlmõş ge- ce çehresini izlemek; unutulmaz bir tecrübe oluyor. Romantik takõlmak isteyen müşteri- ler için, ayrõca “sal üzerinde”; otel organi- zasyonuyla özel yemekler de düzenleniyor… Bu Doğu öyküleriyle kuşatõlmõş göl ortasõn- da bir sal düşünün... Baş başa sevgiliniz ya da eşinizle.. sadece sizin için hazõrlanmõş bir masada, yalnõz si- ze mahsus yapõlan bir servisle; mum õşõğõn- da yemek yiyorsunuz… Daha çok balayõ çiftlerini ilgilendiren bu ser- vis, adam başõ 10 bin rupiye (200 dolar) çõ- kõyor… “Romantizm”, doğrusu hiçbir yere Hin- distan’a yakõştõğõ kadar yakõşmõyor… “Romantizm” derken… “Lake Palace”õn terasõndan, gölün diğer sa- rayõ “Jag Mandir”de yapõlan bir düğün iz- ledik. Daha doğrusu “Jag Mandir”deki bir dü- ğünün havai fişeklerini seyrettik… Havai fişek merakõm hiç yoktur. Hele “ha- vai fişek atıyorum! Öyleyse varım!” kõva- mõndaki kutlamalardan özellikle nefret ede- rim. Ama Udaipur’un “Pichola Gölü” üze- rinde atõlan havai fişekleri unutmama imkân yok. Böyle bir güzellik görmedim… On-yirmi-otuz değil… “yüz” havai fi- şek…. Gökkuşağõndaki renklerin tüm tonlarõ ve nü- anslarõ, gökkubede patlõyor ve kâh bir õşõk şe- lalesi, kâh püskürtülmüş yõldõz tozlarõ, kâh iri mücevher taneleri gibi -tüm gölü aydõnlata- rak- yavaş yavaş aşağõ süzülüyor…. Kutlamalarõ bir hafta süren seremoninin, bu artõk son faslõ.... Son gece kutlamalarõ da gerçekte daha gün batarken başlamõştõ. Gölde, akşamüstü güneşin batõşõnõ izlemek için çõktõğõmõz motor gezisinde; kõyõdaki ha- reketliliği fark ettik. Damat tarafõ, müzikler eşliğinde cümbür cemaat tam kadro, Udaipur Sarayõ’nõn yamacõnda toplanmõştõ. Kõz tarafõ ise, son gecenin mekânõ olarak se- çilen –Pichola gölünün Tac Mahal’õ- “Jag Mandir Sarayı’nda” damadõ beklemeye başlamõştõ… Gökyüzünde her biri 15 bin rupiye (325 do- lar) patlatõldõğõ söylenen bu süper havai fi- şeklerin dünyasõndan az ilerde de bir grup Hint-li kadõn göle inen merdivenlerde, yüz- yõllardan beri yapageldikleri gibi çamaşõr yõkõyordu. Yerkürenin başka hiçbir yerinde böylesi- ne büyük uçurumlar içeren dünyalar, böyle- sine iç içe ve birbirine bu denli kayõtsõz ya- şamõyor. HAREMDE HAZIRLANAN ‘ZEHİRLİ İKSİR’ Bu saraylarõn kadõnlarla anõlan ayrõca “hazin”mi “hazin” öyküleri var… Codhpur’un Mehrangarh Sarayõ nasõl ate- şe atlayan dul eş ve cariyelerle hatõrlanõyor- sa, Udaipur Sarayõ’nõn kederli öyküsü de bu duvarlarõn ardõnda yaşayan talihsiz bir pren- sesle anõlõyor. Prensesin babasõ; İngilizlerle fiili “pro- tektorayı” imzalayan, mihrace Bhim Singhji… Güzelliği dillere destan prensese, o dö- nemde Udaipur’un rakipleri olan Codhpur ve Caipur mihraceleri talip oluyor… Prensesi ikisinden birine vermesi duru- munda, diğeriyle savaşa tutuşacak olan “baba” çareyi, kõzõnõ intihara teşvik etmek- te buluyor. Krişna Kumari (Bakire Krişna) lakabõy- la anõlan güzel prenses; “ülkesi ve babasını savaş felaketinden kurtarmak”(!) uğruna, kendisini “feda etmeyi” kabulleniyor. Haremin kadõnlarõ, prensese çok kuvvetli bir zehirli iksir hazõrlõyorlar… Kõz önce “babası için” dua edip iksiri içiyor. Ama ölmüyor. Kadõnlar, kõza birkaç iksir daha hazõrlõ- yor. Gene bir şey olmuyor. Sonunda, nihayet zehire ağõr bir afyon ka- rõştõrõlõyor. Güzel prenses derin bir uykuya dalõyor. Ve o uykudan bir daha uyanmõyor. “Kederli baba”(!) Singhji; bunun üzeri- ne sarayda kõzõnõn anõsõna, “Krişna Ma- hal” adõyla anõlan fresklerle süslü… özel bir bölme yaptõrõyor. Turistler bugün bu bölmeyi gezebiliyor- lar. Ama Krişna’nõn “kutsal hatırası” adõ- na bu bölümde fotoğraf çektirilmiyor. Doğunun Venedik’i Pichola gölü Gücün sembolü güneş. Uğur getiren fil tanrı: Ganeş. James Bond’un “Octopussy” filmiyle ünlenen “Lake Palace”, Venedik sarayları gibi… beyaz mermer silüetiyle sular üzerinde yükseliyor. Karşı kıyıdaki Udaipur Sarayı’na bakıyor. ‘Kalesaray’Topkapı’yıçağrıştırıyor Havai fişeklerin dünyasından az ilerde de bir grup Hint-li kadın gölde çamaşır yıkıyor. Sarayın Tavus kuşları Fotoğraflar: GİAN PAOLO PAPA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle