25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 12 OCAK 2010 SALI 6 HABERLER BİLİM ve SİYASET ORHAN BURSALI Milliyet, Vatan, Star TV Satılsın mı? Buna karar verecek olan bizler değiliz şüphesiz. Akşam yazarı Oray Eğin, bir yazısına “Gazeteler patrona mı aittir, gazeteciye mi?” başlığını atmıştı. Tartışılacak bir yanı yok. Genel görüş: Gazeteciler patrona aittir! Patron, gazetecileri istediği zaman alır da, atar da, satar da... Gazeteciler ve yorumcular/yazarlar bu anlamda birer ücretli işçi. Tam öyle mi? Gazeteciler, yorumcular, yıllar boyu haber ve değerlendirmeleriyle, gazetenin özel bir kurumsal kimliğini oluşturur. Hürriyet’in, Cumhuriyet’in ve diğer kimlik sahibi gazetelerin vitrinini bir andan değiştirin, gazete ile okur arasında derin bir bunalım doğar! Gazetenin haber niteliğini/biçimini de değiştirseniz, aynı bunalımı yaratırsınız. (Cumhuriyet bunu birkaç kez test etmiştir!) Bu nedenle patron patronluğunu icra ederken, gazete- okur ilişkisi arasında oluşan bu ortak kimliği dikkate alır. Zımnen, bu durum, gazeteye can verenleri de, toplu olarak, gazetenin “ikincil patronu” yapar. Bu patronluğun mülkiyet üzerinde bir değeri yoktur sanki, ama özünde vardır: Örneğin Hürriyet’e her günkü kimliğini kazandıran kadronun büyük çoğunluğu bir protesto istifası yaptığında, patronun mülkiyeti orta vadeli bir süreye bile gerek kalmadan, belki de yarısını kaybeder! Bence gazeteciler, kendilerini biraz “toplu patron” olarak görseler yeridir! Bunun sonsuz yararı var! Peki, Milliyet, Vatan, Star TV satılmalı mı? AKP döneminde medya üzerindeki temel tartışma konusu, medyanın iktidar odaklarınca baskı altına alınması. Bu süreç herkesin gözleri önünde cereyan ediyor. İktidar ortakları, kendi televizyon, internet siteleri ve gazetelerini kuruyor veya yeniden yapılandırıyor. Öte yandan, kamuoyu oluşturmada yetkin bir yeri olduklarına inandıkları merkez medya üzerinde baskı kuruyor, onları tarafsızlaştırıyor veya yandaşlarına satın aldırıyor. Doğan Grubu üzerine salınan vergi bunun açık bir belgesi. Baskılar karşısında, Ertuğrul Özkök kenara çekildi ve yeni bir yönetici yapılanması başlatıldı. Küçülmeye zorlanan grubun, zarar ettikleri ileri sürülen Vatan, Milliyet ve Star TV’yi satmak için, bazı taliplilerle görüştüğü biliniyor. Aydın Doğan, “Kartel Medyası” tanımlamasından kesin kurtulmak niyetinde! “Dünya medya devi” düşleri de terk edildi. Aslında, basında “tekelci yapılanma” görünüşte sanki sona eriyor. Nitekim, iktidar yanlısı bir başyazar, “Medya Tekeli”ne vurulan bu darbeyi alkışlıyor. Bunu demokratik bir gelişme olarak görüyor. Medya tekeli şüphesiz iyi bir şey değil! Medya tekeli aynı zamanda bir siyasi güç inşası ve buna dayanarak ekonomik kaynak büyütme demektir. Ama Doğan Medya örneğinden baktığımızda iki durum var: Birincisi, iktidarın, siyasi/ekonomik darbeyle bir “mülkiyet hırsızlığı/gaspı” yaptığı yolundaki yoğun şüphedir! Bu, davaların sonucunda net olarak anlaşılacak! İkincisi, bir “tekel” yıkılırken, üstelik çok daha tehlikeli başka bir tekel, İktidar Medya Tekeli kuruluyor! Buna, medya devlet tekeli de denebilir! Nuray Mert’i, kendi özgün kişiliği ve görüşleriyle yaşatmama girişimi, medya devlet tekelinin nasıl çalıştığının bir belgesi gibi! Patron kararlı. Milliyet, Star ve Vatan’ın satılması iyi mi kötü mü? Belki de farklı düşünmeliyiz: Evet satmalı! Dahası, bu satışı belki de Gülen/iktidar destekçilerine yapması daha iyidir. Böylece çok yönlü bir deney yaşama ve deneyim elde etme fırsatı doğar: Bu yayınların, iktidar/cemaat amaçları için nasıl kullanılacağını, kullanıp kullanılamayacağını göreceğiz... Okurun tavrını izleyeceğiz ve öğreneceğiz. Bu medyada çalışan gazeteciler/yorumcularla, kurumsal kimlikler arasındaki bağlar üzerindeki varsayımları test edeceğiz! En önemlisi: Ben, “medyayı ele geçiren, iktidarını mutlak kılar” gibi “doğru”lara inanmamaya başladım. Medya ile kamuoyunun kitlesel etkilenmesi/eğilimi arasındaki ilişkiyi doğru dürüst bilmiyoruz. Özellikle medyanın seçim sonuçları üzerindeki etkisi üzerine abartılı bir değer yargımız var. Bu konuda geçmişte, medyanın kamuoyunu yönlendirmede zayıf etkisini biliyoruz! Milliyet, Star ve Vatan’ın iktidara satılmasının, pek çok açıdan, belki de hayırlı sonuçlara yol açacağını düşünüyorum! (Bütün çalışanlarından özür dileyerek, salt bir tartışma açmak amacıyla...) ——————— NOT: Sevgili Güneri Artunkal Ağabey, Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’nun yeni haliyle açılışını izlemiş: “Kadir Topbaş, açılışta tiyatroyu öve öve ne diyeceğini şaşırdı. Sahnenin ne kadar yeni bir teknolojiye sahip olduğunu anlatırken de ‘Bu sahnede sinema bile oynatılabilir’ dedi! Sinemada tiyatro oyununu anlarız da, tiyatroda sinema oynatılabileceğini söylemek, Mimar Doktor Topbaş’a yakıştı mı?” Yakışmadı tabii. Diyelim ki Topbaş’ın dili sürçtü! UĞUR ÇUKURKENT Interpol’den tazminat istiyor YUSUF ÖZKAN İZMİR - 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardõndan yurtdõşõna kaç- mak zorunda kalan Uğur Çukurkent, Lon- dra girişinde gözaltõnda alõndõktan sonra Ulus- lararasõ Polis Örgütü (In- terpol) kayõtlarõna “Er- meni terörist” olarak girdiğini ve o günden bu yana bu sicili temizle- mek için uğraştõ- ğõnõ söylüyor. Çu- kurkent, “Inter- pol bu acıların bedelini tazmi- natla ödemeli” diyor. Çukurkent’in serüveni 12 Eylül darbesiyle bir- likte başlamõş. 1981’de sahte pasaportla Lon- dra’da havaalanõnda ya- kalandõğõnda, Ermeni te- rör örgütü Asala’ya üye olmakla suçlanan Çu- kurkent’in, Interpol’de- ki sicil kaydõna da “te- rörist” notu düşülmüş. Çukurkent bu durumu, 1989 yõlõnda sõğõnmacõ olduğu İsveç’te tesadü- fen öğrendiğini söylü- yor. Aradan geçen dö- nemde farklõ ülkelerde sõğõnmacõ olarak yaşa- mak zorunda kaldõğõnõ ve bu durumu düzelt- meye uğraştõğõnõ belirten Çukurkent, son olarak geçen yõl Antalya Cum- huriyet Savcõlõğõ’na baş- vurduğunu vurguluyor. Çukurkent, sav- cõlõğõn, “Inter- pol’de kendisi hakkında böyle bir belge olma- dığı ve aranma- dığı” gerekçe- siyle takipsizlik kararõ verdiğini söyledi. Gerekirse yeniden Londra Havaalanõ’na sahte pasaportla giderek kendini ihbar edeceğini ve yargõlanmaya çalõ- şacağõnõ bildiren Çu- kurkent, “Taraflardan biri artık mahkûm ol- malı. Bu işin sonunda bir tazmin olmalı. İn- terpol 30 yılın hesabı- nı vermeli” diye ko- nuşuyor. Araştırmada, kendilerine karşı ayrımcılık politikasının AKP döneminde de sürdüğünü düşünüp düşünmedikleri sorusu yöneltilen gayrimüslimlerin yüzde 76.9’u “evet” yanıtını verdi. İstanbul ve İzmir’deki Ortodoks inancõna sahip 820 kişi ile yapõlan görüşmenin sonucu ‘Güvenlik endişesi yaşõyoruz’ ŞULE KÖKTÜRK Türkiye’de yaşayan gayri- müslimlerin yüzde 66.6’sõ ken- dilerine fiili ayrõmcõlõk yapõldõ- ğõnõ ve yüzde 77’si gayrimüslim olduğu için güvenlik endişesi yaşadõğõnõ ifade ediyor. Ayrõm- cõlõğõn AKP döneminde de sür- düğünü belirten gayrimüslimle- rin hükümetten en önemli bek- lentilerinin “Ruhban okulunun açılması” olduğu belirtiliyor. Avrasya Kamuoyu Araştõrma- larõ Merkezi’nin (AKAM) yap- tõğõ araştõrmaya göre gayrimüs- limler “güvenlik endişesi” için- de yaşõyorlar. 7-9 Ocak tarihle- rinde, İstanbul ve İzmir’de ya- şayan Ortodoks inancõna sahip olduğunu ifade eden 820 kişi ile yüz yüze görüşülerek yapõlan “Gayrimüslim Nasıl Yaşıyor Ne İstiyor Araştırması”nõn so- nuçlarõ açõklandõ. Araştõrmaya göre gayrimüs- limlerin yüzde 42.9’u “bazen” kendilerine fiili ayrõmcõlõk ya- põldõğõnõ, yüzde 23.7’si “sürek- li” ayrõmcõlõk yapõldõğõnõ söyle- di. Kendilerine karşõ ayrõmcõlõk politikasõnõn AKP döneminde de sürdüğünü düşünüp düşün- medikleri sorusu yöneltilen gay- rimüslimlerin yüzde 76.9’u “evet” yanõtõnõ verdi. Ayrımcılık sorusu Araştõrmada katõlõmcõlara, “Müslüman komşularınızdan ayrımcılık gördüğünüz oluyor mu” sorusu yöneltildi. Bu soru- ya yüzde 58.2 oranõnda “hayır” yanõtõ verilirken katõlanlarõn yüz- de 38.4’ü “evet bazen”, yüzde 3.4’ü “evet sürekli” dedi. Gay- rimüslim olduğu için güvenlik endişesi yaşayõp yaşamadõğõ da sorulan katõlõmcõlarõn büyük ço- ğunluğu bu endişeyi yaşadõğõnõ ifade etti. Güvenlik endişesini “sürekli” yaşadõğõnõ söyleyen gayrimüslim oranõ yüzde 39.2’yi bulurken, yüzde 37.8’i ise “bazen” yaşa- dõğõnõ, yüzde 23’ü ise yaşama- dõğõnõ söyledi. Katõlõmcõlara Fe- ner Rum Patriği Bartholome- os’un “çarmıha geriliyoruz” sözlerine katõlõp katõlmadõğõ da soruldu. Bu soruya yüzde 66 oranõnda “hayır” yanõtõ verilirken, kendi- lerini hangi siyasi partiye yakõn hissettikleri sorulan gayrimüs- limlerin yüzde 37.8’i AKP yanõ- tõnõ verdi. Gayrimüslimlerin yüz- de 33.6’sõ CHP, yüzde 22.3’ü DP, yüzde 2.3’ü LDP’ye yakõn oldu- ğunu söyledi. Ruhban okulu açılsın Buna karşõn 29 Mart Yerel Se- çimleri’nde hangi partiye oy ver- dikleri sorulan gayrimüslimlerin yüzde 57.8’i CHP, yüzde 31.6’sõ AKP, yüzde 4.3’ü DSP, yüzde 4.2’si DP-ANAVATAN dedi. Araştõrmada gayrimüslimlere “Hükümetten en önemli bek- lentiniz nedir” sorusu da yönel- tildi. Bu soruya verilen yanõtlar ve oranlarõ şöyle: Yüzde 47.8 “Ruh- ban okulunun açılması”, yüzde 44.6, “Ekümenik patrikhanenin tanınması”, yüzde 5.2 “Dini- mizi yayma özgürlüğümüze (misyonerlik faaliyetleri) saygı gösterilmesi...” Araştõrmaya ka- tõlan gayrimüslimlere “Türkiye ile ilgili aşağıdaki ifadelere ka- tılıp katılmadığınızı belirtir mi- siniz” şeklinde bir soru soruldu. Bu soru üzerine katõlõmcõlarõn yüzde 87.1’i “Türkiye savaşa gi- rerse ben de orduya katılırım” ifadesine katõldõğõnõ söylerken, “Devlet gayrimüslimleri sev- mez” ifadesine katõlanlar yüzde 67.8’i, “Devlet gayrimüslimle- rin bitmesini istiyor” ifadesine katõlanlar yüzde 65.5’i, “Devlet inançlar arasında eşit davranı- yor” ifadesine katõlanlar ise yüz- de 33.7’yi oluşturdu. Araştõrmada, yurtdõşõna gitti- ğinde ya da bir yabancõ ile ko- nuşurken kendini nasõl tanõttõğõ so- rulan gayrimüslimlerin yüzde 34.3’ü kendisini Rum asõllõ Türk vatandaşõ olarak tanõttõğõnõ söy- ledi. “Kendimi Türk olarak ta- nıtıyorum” diyenler yüzde 18.2 iken, “Kendimi Rum olarak ta- nıtıyorum” diyenlerin oranõ yüz- de 16.9 olarak belirlendi. Araştõrmada katõlõmcõlara ki- lisenin oy kullanma tercihlerini etkileyip etkilemediği soruldu. Bu soruya yüzde 56.1 oranõnda “Hiç etkilemiyor”, yüzde 35.6 oranõnda “Çok etkiliyor” yanõ- tõ geldi. Linçgirişimineuğrayangençlerİstanbul’adöndü ‘Savcı harekete geçmeli’ Edirne’de imza kampanyası düzenleyen gençler linç girişimine maruz kalmıştı. (AA) Yurt Haberleri Servisi - Edirne’de “Amerika defol, bu memleket bizim” sloganõyla imza kampanyasõ düzen- lerken PKK’li olduklarõ söylentisinin yayõlmasõyla linç girişimine maruz kalan gençler bir haftalõk bekleyişin ar- dõndan İstanbul’a döndü. İdare Hukukçusu Prof. Dr. Ülkü Az- rak, Edirne’deki olaylarla ilgili bir suç duyurusu olmadan da savcõlõğõn res’en harekete geçebileceğini belirterek, “Olay, basına yansımıştır. Savcı, polisin yardımıyla olaylara katı- lanları belirleyebilir ve bu kişiler hakkında işlem yapabilir” dedi. An- cak savcõlõğõn resen harekete geçmek zorunda olmadõğõnõn altõnõ çizen Az- rak, “Olaylarda mağdur olan veya bunları izleyen herhangi biri suç du- yurusunda bulunabilir. O zaman savcılık cezai takibata geçecektir” di- ye konuştu. İstanbul Barosu Başkanõ Muammer Aydın ise, Edirne Cum- huriyet Savcõlõğõ’nõn basõndaki ha- berleri ihbar kabul ederek resen hare- kete geçmesi gerektiğini vurguladõ. Vali Mustafa Büyük ise dün gaze- tecilere yaptõğõ açõklamada olaylarõ ba- zõ kişilerin provoke ettiği iddialarõnõn anõmsatõlmasõ üzerine konuyla ilgili araştõrmalarõn sürdüğünü belirtti. Ba- ro Başkanõ Faruk Sezer de, toplantõ- ya katõldõktan sonra ne yapõlabileceğine karar vereceklerini söyledi. Avrasya Kamuoyu Araştõrmalarõ Merkezi’nin yaptõğõ araştõrmaya göre gayrimüslimlerin yüzde 42.9’u “bazen” kendilerine fiili ayrõmcõlõk yapõldõğõnõ, yüzde 23.7’si “sürekli” ayrõmcõlõk yapõldõğõnõ söyledi. Çukurkent. TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ mfarac@cumhuriyet.com.tr - www.mehmetfarac.com Geçtiğimiz salı günü bu köşede, “PKK’nin kamerası Fethullah’ın peşinde” başlıklı bir yazı vardı. O yazıda örgütle cemaat arasındaki gizli mücadelenin şifreleri verilmişti. Ancak PKK yöneticisi Cemil Bayık’ın son açıklamaları, iki grup arasındaki gerginliğin giderek büyüyeceğini gösteriyor! PKK’nin kurucularından biri olan Elazığlı Cemil Bayık örgüt içinde eli kalem tutan militanlardan biri olarak tanınıyor. Kürtçe yayımlanan gazetelere makaleler yazan Bayık’la yapılan son röportaj 5-6 Ocak tarihlerinde örgütün ajansı tarafından servis edildi. Bayık, eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’la Başbakan Erdoğan arasında Dolmabahçe’de gerçekleşen gizemli görüşmeyle ilgili çok ilginç iddialar sıralamıştı: “Sistem içinde bazı çevreler siyasal İslamın devlet içine alınmasına direniyor. Ergenekon davası bu tür kesimleri devletin yeni yaklaşımına engel olmaktan çıkarmak için gündeme geldi. Dolmabahçe Sarayı’nda, devletin Kürt sorunu konusunda temel tezlerine karşı çıkmaması karşılığında AKP’nin sistem içine girmesine onay verilen bir görüşme yapılmıştır. AKP hükümeti ve siyasal İslamcı kesimler, derin devletin içine yerleşmeden, istihbarat örgütleri kontrol edilmeden etkili olamayacaklarını bilmektedirler.” Peki, Özel Harp Dairesi’nin olası konukları kimler olacakmış?.. Bayık soruya, “Fethullahçılar Özel Harp Dairesi benzeri hareket ediyor” yanıtını vermişti!.. Bayık, Kandil’den aşağı inemediğine göre bu bilgileri nereden almıştır? Daha önemlisi PKK’nin bu önemli ismi uzun röportajın özetinde aslında ne demek istemiştir? Bu sorunun üzerinde düşünülmesi gereken çok önemli iki yanıtı vardır: Bir: Askeri okullar, emniyet, bürokrasi ve siyaset üzerinden devlete sızan cemaat, TSK’nin kozmik yapısını dağıtmadan nihai hedefine ulaşamayacağını anladı. Cemaatin derin kulağı, “Ergenekon, kafes, darbe, suikast” karambolünde, AKP’nin desteğiyle harekete geçti! İki: Devlet ve siyasal iktidarlar PKK’yi bitirmek için önce Hizbullah’ı kullandı ancak başarılı olamadı. Şimdi Kürt hareketine karşı devreye sokulan cemaat ise Kuzey Irak’ta Barzani-Talabani, Güneydoğu’da da valiler aracılığıyla güçlendirilirken aslında devleti kuşatıyor!.. Cemil Bayık Ne Diyor?.. Bayık’ın “Fethullahçılar Özel Harp Dairesi benzeri hareket ediyor” şeklindeki sözleri kafanızda şimşek çaktırmadıysa lütfen okumaya devam ediniz... Bu arada geçtiğimiz aylarda çok sayıda generalin telefon konuşmalarının internetten yayımlandığını da anımsayınız!.. “Ergenekon” iddiaları kapsamında Kemalist ideolojiyi savunan partiler, medya organları, sendikalar ve üniversite yönetimleri hedef alındı. Laik rejimin bekçisi Türk Silahlı Kuvvetleri de bu operasyonda ağır biçimde hırpalandı. Hem görevdeki hem de emekli onlarca subaya “terörist” damgası vuruldu. Karargâha kadar sızılması ise bu operasyonun şimdilik son parçasıdır... Oysa girilemeyen çok ama çok önemli bir kale var... Bu kale, Kemalizmi “terorizm”le ilişkilendiren salyalı sürüngenlerle AKP taşeronlarının son dönemde ısrarla hedef aldığı Atatürk’ün kurduğu CHP’den başkası değil. “Islak imza” borazancılarının tezgâhlarını bir bir deşifre eden, “laiklik karşıtlarının odağı”na okkalı şamarlar savuran Deniz Baykal’ı “Ergenekon’un avukatı” diye hedef tahtasına koyan zavallılar yeni numaralar peşinde... Son tezgâh CHP’nin önemli kalelerinden biri olan ve AKP’nin bir türlü yıkamadığı Edirne’de bozulmuştur... CHP Sözcüsü Mustafa Özyürek, Edirne Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi’nin odasındaki televizyona son teknoloji kamera ve ses cihazı yerleştirenlerin “emniyet içindeki bir grup” olduğunu açıklamıştır! İşte o şimşeğin kafanızda şimdi çakması gerekiyor!.. Sanal kuşatmadaki pervasızlık, medya farelerinin Önder Sav’ı cep telefonu üzerinden dinlemesinden CHP’li başkanları James Bond usulü izleme numaralarına kadar ulaşmıştır... Bellidir ki, AKP tükendikçe tek alternatifinin üzerine kirli planlarla gidilmekte ve ne yazık ki devletin olanakları da faşizan oyunlarda kullanılmaktadır!.. “Açılım” takıyyesiyle yurttaşlar arasında Doğu-Batı kavgası başlatan AKP; “suikast” safsatasıyla rejimin en kritik merkezlerindeki sırların deşifre edilmesine yol açmış, devletin düzenini bozmuştur!.. Son yerel seçimde alınan yenilgi ve oyların hızla düşmesi iktidar partisini bitiş çizgisine getirmiştir. Deniz Baykal dünkü Vatan gazetesinde tabloyu şöyle özetlemiştir: “Şu anda en iyimser araştırmada bile AKP’nin oyu yüzde 32’nin üzerine çıkamıyor. Yüzde 6 ekonomik küçülme, rekor işsizlik, esnafın, çiftçinin, emeklinin artan sıkıntıları, yağmur gibi yağan zamlar, yolsuzluklar, kurumların ve toplumun çatıştırılması, Kürt açılımı... Artık güvenle söyleyebiliriz ki AKP gidicidir.” Evet Edirne’deki rezalet de ortaya koymuştur ki, karanlık merkezlerin tek ve öncelikli hedefi artık CHP’dir... O yüzden Edirne’deki tezgâhın benzerlerinin engellenmesi için CHP örgütleri patlak ampule istihbarat taşıyan ajan farelere karşı teyakkuza geçmelidir! Çünkü birileri salt AKP’nin tükenişini değil, “cemaat devleti” önündeki engeli de CHP’ye çamur sıçratarak aşabileceğini düşünmektedir!.. CHP’yi Kim İzliyor?.. Evet, AKP’nin tek parti faşizmine karşı toplumda büyük bir infial oluşuyor. Bu gerçek erken seçimi de tetikliyor. Ancak yüzde 47’lik seçim sonucunu, “iki kişiden biri bize oy verdi” diye savunan AKP’liler yüzünden kadınların kocalarından, babaların evlatlarından kuşku duyduğu günler unutuluyor!.. Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı Dr. Aytun Çıray bu süreçte çok önemli bir sorunu yeniden gündeme getirdi. Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK), bilgisayar sistemini değiştirmesi gerektiğini belirten Çıray şöyle demişti: “22 Temmuz 2007 seçimlerinden bu yana seçimlerde hile olduğu kuşkusu tartışılmaktadır. Bazı bilgisayar mühendislerinin iddiasına göre, YSK, SEÇSİS adı verilen güvenliği çok tartışmalı olan bilgisayar yazılımı kullanmaktadır. Bu sistemin Avrupa ülkelerindeki devlet kurumlarında yasaklandığını biliyoruz.” CHP’ye bir görev daha düşüyor; YSK’nin bilgisayar yazılımı olası erken seçim öncesi acilen mercek altına alınmalıdır. Yüzde 47 Unutuluyor!.. obursali@cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle