19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 22 EYLÜL 2009 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Hristofyas’tan Gül ve Erdoğan’a Bayram Şekeri Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanı Dimit- ris Hristofyas, aralık ayında gerçekleşecek AB do- ruk toplantısına, silahlı kuvvetlerinin ve adadaki tüm Rum siyasi partilerin oluşturduğu bir güç birli- ğinden sağladığı destekle katılmaya hazırlanıyor. Kıbrıs Rum kesiminin bu hazırlığından, Anka- ra’daki Türk büyüklerinin bayram keyiflerini ka- çırmak için olmalı, AB’nin yıl sonundaki toplan- tısından üç ay öncesinden oluşturarak inisiyatifi elinde tutmak istediği anlaşılıyor . Aynı zaman dilimi içerisinde, güneye her koşulda dostluk selamları göndermek amacıyla KKTC Cumhurbaşkanı Talat’ın, iki taraf arasında oluş- turulacak yeni devletin cumhurbaşkanı ile başkan yardımcısı için yaptığı önerinin de Hristofyas’a güç verdiğini söylemek mümkün. Zira Talat’ın, iki top- lumlu, iki bölgeli bu yeni devletin başkanı ile yar- dımcısının yani kuzeydeki devletin başkanının seçimi için geçen hafta açıkladığı öneri Anka- ra’dan tepki değil sessiz onay almıştı. Ne diyordu o önerisinde Mehmet Ali Talat? “Rum ve Türk seçmenler, devlet başkanı ile yar- dımcısını belirlemek için birlikte oy kullansınlar.” Öylelikle Rumların vize vermeyeceği Kıbrıslı bir Türk’ün başkan yardımcılığına seçilme şansı baştan yok edilmiş olsun. Bir başka deyişle, Kıb- rıs Türk’ünün haklarını Lefkoşa’daki ortak yöne- timde savunacak bir şahin yerine, başkan yar- dımcısı da, o tarafın isteklerine karşı çıkmayacak ılımlı bir güvercinden olsun. Türk Askerleri Adadan Ayrılsınmış Güney Kıbrıs Rum kesimine verilen bu peşin baş eğmeye razı ödünü, Hristofyas’ın elini güçlendirdi. Lefkoşa’da dört gün aralıksız toplanan Kıbrıs Rum Ulusal Konseyi’nden, Ankara’ya en üst per- deden bir barikat tehdidinin çıkmasının önünü de açtı. Türkiye’nin havaalanlarını ve limanlarını aç- mamakta ısrarını sürdürmesi halinde, AB üyeliği için veto kullanacağını daha önce açıklamış olan Rum tarafı, bu kadarla da yetinmeyeceğini bildi- ren bir yeni karar alarak, çözümün adadaki Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tamamen çekilmesinin yanı sıra Türkiye’den giden KKTC vatandaşlarının da adayı terk etmesine bağlı olduğunu açıklıyor. Diyelim ki, gözü pek ikilimiz, yani Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan, üçüncü ev ödevleri olan Kıb- rıs sorununu da çözmek amacı ile bu zehirli bay- ram şekerlerini yemeye rıza gösterdiler ve 20 Tem- muz 1974’te gerçekleştirilen Barış Harekâtı ile Kıb- rıs Türk’ünün yardımına koşan askerlerimiz son bireyine kadar Türkiye’ye döndü. Yine aynı şekilde adada yerleşen, çeşitli mesleklere mensup Türk vatandaşı KKTC’liler de pılılarını pırtılarını topla- yarak Kıbrısı terk ettiler. Kontrollü Nüfus Sayımı Hristofyas ve ekibinin bu ricatın gerçekleşmiş oluşundan emin olmaları için bir önerilerinin da- ha kabulü gerekiyor. Birleşmiş Milletler’in oluşturduğu uluslarara- sı bir örgüt adada nüfus sayımı yaparak tek Türk’ün kalmadığını saptayıp ve olur verdikten son- ra, Ankara; yani Gül ve Erdoğan alayıvala ile Brük- sel’deki doruk toplantısından yeşil ışığın yanma- sını bekleyecekler. Aksi halde Kıbrıs Rumları, adaylığımız için ve- to kullanarak AB kapısının kapanmasını sağla- yacak! Ülke içinde en ufak bir taş kıpırdaması olsa se- sini çıkartarak görüş açıklamaktan kaçınmayan, o arada kendisi gibi düşünmeyenlerin hadlerini bil- diren Başbakan’ın da, Cumhurbaşkanı’nın da, Kıb- rıs Rum Ulusal Güvenlik Kurulu’nun aldığı bu ka- rar karşısındaki sessiz tavırları bir olup bittiyi ka- bul anlamına gelmemelidir. Zira Hristofyas’ın, Ankara’ya yönelik bu son teh- didi AKP iktidarının adada Talat ve işbirlikçileriy- le birlikte desteklemiş olduğu 24 Nisan 2004’te re- feranduma sunulan Annan Planı’nın içeriği ile ör- tüşüyor. KKTC seçmeni o referandumda, Gül- Erdoğan- Talat üçlüsünün kefil olmalarına da güvenerek, pla- na “evet” demişti. Rumlar da aynı yönde oy kullanmış olsalardı, adada geçerli olacak o plan gereği Mehmetçik de, anavatan uyruklu KKTC’lilere de Kıbrıs’ı terk etmek gibi bir yaptırımla karşı karşıya kalacak- lardı. Rumlar, şimdi hem o gün kendileri için yanlış olan o görüşe sahip çıkıyorlar hem de Türkiye’deki yöneticilere sizin 2004 Nisanı’nda sahiplenmiş ol- duğunuz planı kabulleniyoruz derken bize de mey- dan okumaktan geri kalmıyorlar. Bizim muhalefet partilerimiz CHP, MHP ve DSP’nin direnmesi olmasaydı Ermenistan ile sı- nırı Karabağ sorununu çözmeden açmayı peşin kabul ettiği anlaşılan AKP iktidarı bu meydan oku- ma restine hak ettiği karşılığı verebilecek mi? Yoksa zehirli paketi bayram şekeri niyetine ye- meye kalkışacak mı? Yoksa, Avrupa ülkelerine, Kıbrıs sorunu ile AB üyeliği koşullarını ayırın restini çekebilecek mi? [email protected];Faks: 0 216 302 82 08 ENTERNET / MEHMET SUCU İzlendiğinizi, dinlendiğinizi teorik olarak biliyorsunuz. Attığınız her adım- dan haberleri olduğunu, kredi kartınızla nerelerde ne gibi harcamalar yaptığı- nızı izliyorlar. Sokağa adım attığınızda adına mobese denilen sistemler peşi- nize düşüyor anbean sizi görüntülüyor. Her türlü elektronik görüşmeleriniz Echelon (Büyük Birader) denetiminden geçiyor. İşe gittiğinizde 4 gün süren te- lefon şarjınız aynı gün bitiyor. Evinizde otururken de gözlerin üze- rinizde olup olmadığını bilemiyorsunuz. Tıpkı George Orwell’ın “Bin Dokuz Yüz Seksen Dört” adlı kitabında olduğu gi- bi, her şey sizi kuşkuya sevk ediyor. Gazetenin karşısında biri sağda biri sol- da iki tane mobese var. Ancak bugü- ne kadar gazeteye yapılan saldırılarla ilgili ne zaman görüntü talep etsek ay- nı yanıtı aldık. Görüntü yok. Bu da en- teresan bir durum. Tüm bunlar izlendiğinizi kanıtlayan basit göstergeler. Ancak bir mahkeme belgesinde gazetenizin santralının ya- ni tüm telefon görüşmelerinin dinlen- diği açıklanınca bilmenize karşın ken- dinizi nasıl hissedersiniz? Ben söyleyeyim; saydam duvarları olan bir binada çırılçıplak kalmış gibi hissediyorsunuz. Çünkü koruması, kollaması kişisel haklarınızı garanti al- tına alması gereken devlet, sizi izliyor. Niye izliyor? Çünkü siz potansiyel suçlusunuz onların gözünde. Onlara karşı olmak yeterince büyük suç. On- lar mı kim. İktidar ve onun temsil etti- ği egemenler. Bir süre önceki Enter- net’te yakın zamanda Türkiye’nin ya- rısı diğer yarısını dinliyor izliyor olacak demiştik. Galiba bu süreç başladı başlıyor. Artık hiç yalnız kalamayacağız. Artık hiç özel alanımız olmayacak. Artık hiç özel sohbetlerimiz olma- yacak. Artık hiçbirimiz kendimizi güvence- de hissedemeyeceğiz. Peki neden egemenler ve onların hiz- metçileri bizi izliyor. Vahşi kapitalizm ile emperyalizmin yeni adı küreselleşme, değerlerimizi hızla aşındırıyor. İzlemeler ve halkına karşı güvensizliğin en büyük nedeni bu. İzlemenin dışında belleklerimiz hız- la aşındırılıyor ‘Demokrasi bir tram- vaydır, gideceğim yere kadar gider son- ra inerim’, ‘Camiler kışlamız, minareler süngümüz, kubbeler miğferimiz’, ‘El- hamdülillah şeriatçıyız’, ‘Yılbaşına kar- şıyım’, ‘Ben tekkeye değil dergâha gittim’, ‘Ata’ya saygı duruşunda sap gi- bi ayakta durmaya gerek yok’, ‘Sade- ce imamlar resmi nikâh kıysın’, ‘Ben Millet Meclisi’nin de dua ile açılma- sından yanayım’, ‘Ben İstanbul’un imamıyım’, ‘Mayo reklamı şehvet sö- mürüsüdür’, ‘Cumhurbaşkanının imam hatipli olacağı günler yakındır’... diyen siyasetçiler, üç beş sene sonra karşı- mıza geçip oy istiyorlar ve iktidar ola- biliyorlar. Küreselleşmenin bize biçti- ği rol, adım adım belleğimize böyle ka- zınıyor. Çünkü bir yandan acayip büyük bir iletişim bombardımanı altında yaşıyo- ruz. Zaten zayıf olan insan beyni hemen unutuyor. (Hafızayı beşer nisyan ile ma- luldür.) Hatta çeşitli iletişim uygula- malarıyla unutması sağlanıyor. Küreselleşme ve Büyük Birader biz- den uslu çocuklar olmamızı istiyor. Di- yorlar ki gözümüz üzerinizde, ne ye- diğinizden, ne giydiğinizden, ne ko- nuştuğunuzdan haberim var. Kredi kartınızdan telefonlarınıza kadar her şe- yi izliyor ve görüyorum. Bu yüzyılın tan- rısı benim. Sizler de benim sadık kul- larımsınız. Ben ne dersem o olur. Kısaca bize tüm emekçilere verilen mesaj budur. [email protected] Bu Yüzyılın Tanrısı Kadõn bakõş açõsõ sürece dahil edilmeliMELTEM YILMAZ T ürkiye’nin gündemini uzun süredir meşgul eden ve içeriği halen netleşme- yen Kürt açõlõmõ süreci, kadõn ör- gütlerinin “sürecin erkek ege- men şiddet diliyle yürütülme- si ve kadın bakış açısı içerme- mesi” nedeniyle tepkisine neden oldu. KAGİDER Başkanõ Gül- seren Onanç, basõn özgürlüğü- nün bu denli üzerine giden AKP hükümetinin demokrat bilinci iç- selleştirmesinin şüpheli olduğu- nu ifade etti. Kadõn bakõş açõsõ- nõn sürece dahil edilmediği tak- dirde çözümün tõkanarak im- kânsõz hale geleceğini söyleyen Onanç, “Hükümet, Kürt açılı- mını yurttaşlarını eşit kabul eden bir açılım olarak görü- yorsa, kadının da eşitliğini sağ- layacak mekanizmalar oluş- turmak zorunda” dedi. Onanç, Türkiye’yi yedi yõldõr yöneten AKP hükümetinin, Kürt sorununu çözmek zorunda ol- duğunu ifade ederek “Ancak benim gördüğüm en büyük çelişki, AKP’nin demokrat ol- ma, her yurttaşa eşit davran- ma söylemini içselleştireme- mesidir. Bir yandan açılımın- dan bahseden Başbakan Er- doğan, diğer yandan basını cezalandırma gibi bir yönteme başvurabiliyor. Bu, bir çelişki olsa da bizler artık AKP’nin samimiyetini sorgulamıyoruz. Bizim için önemli olan Kürt açılımının gerçekleştirilmesi- dir” diye konuştu. Kadının eşitliği sağlanmalı Türkiye’de barõş ve güven or- tamõnõn bir an önce oluşturul- masõnõn gerekliliğine dikkat çe- ken Onanç, şunlarõ söyledi: “Gü- ven ortamı yalnızca barışı oluş- turan bir alt faktör değil, ge- lişmişliğin de en temel anah- tarıdır. Bölgedeki kadınların yüzde 80’i okuma yazma bil- miyor, eğitime ulaşım mümkün olmuyor, namus cinayetleri çözülemiyor, şiddet kültürü sürekli olarak besleniyor. Do- ğum oranları, aile içi evlilikler ise Türkiye’nin en yüksek oranları seviyesinde. Buradan yola çıkarsak, Türkiye’de böl- geler arasında ekonomik, top- lumsal ve sosyal gelişmişlik farkı varken güven sorunun- dan bahsetmemek imkânsız.” Kürt açõlõmõ sürecinde iktidar ile ana muhalefet partileri ara- sõnda kullanõlan dilin gün geç- tikçe şiddete meylettiğine işaret eden Onanç, “Dil, bu süreçte en fazla dikkat edilmesi gereken unsur. Siyasetçilerin kullan- dığı dil büyük bir şiddet içeri- yor. Hâkim güç olan devletin gücü, daha çok üstten bakma- cı ve oradaki bireyin taleplerini göz ardı eden bir dil olarak karşımıza çıkıyor. Oysa eşit- likçi bir dilin mutlaka sahip- lenilmesi gerektiğine inanıyo- ruz” dedi. Onanç, KAGİDER olarak Kürt açõlõmõ sürecine katkõ sağlamak istediklerini ifade etti. İstenilen türde bir demokratik açõlõmõn altyapõsõnõn oluşturulabilmesi için öncelikle mevcut anlayõşõn tümden değişmesi gerektiğini, vurgulayan Onanç, kadõn bakõş açõsõnõn sürece dahil edilmeden çözümün tõkanarak imkânsõz ha- le geleceğini söyledi. Onanç, şöyle devam etti: “Hükümet, Kürt açılımını yurttaşlarını eşit kabul eden bir açılım olarak görüyorsa, kadının da eşitliğini sağlaya- cak mekanizmalar oluştur- mak zorunda. Okuma yazma oranları, iş yaşamına katılım, toplum içindeki eşit varsa- yım, siyasete katılım, kamusal sorumluluk ile buna ilişkin rol modellerinin oluşturul- ması şeklinde bir eylem pla- nına ihtiyaç var. Spesifik ola- rak bir kadın perspektifine olan ihtiyaç göz ardı edili- yor.” KAGİDER Başkanõ Onanç, çözümün tõkanarak imkânsõz hale gelmemesi için öneride bulundu DTP ÇÖZÜMÜ TEK BİR KİŞİYE İNDİRGİYOR A na muhalefet partilerinin sorumluluk taşõyarak sürece katkõ sağlamasõnõn doğru bir yaklaşõm olacağõnõ belirten Onanç, “Ortada bir Kürt sorunu varsa bunun tek muhatabı AKP ile DTP değildir. Muhalefet de en az onlar kadar sorumludur” dedi. DTP’nin PKK lideri Abdullah Öcalan’õ adres göstererek yanlõş bir strateji izlediğini, tabanõnõn taleplerini göz ardõ ettiğini ifade eden Onanç, özetle şunlarõ söyledi: “DTP, bizi sürekli hayal kırıklığına uğratan bir parti haline geldi. Demokratik örgütler ve siyasi partiler çözümü, temsil ettikleri tabanın taleplerini dinleyerek üretirler. Kendi seçmeninin talebidir aslolan. DTP’nin çözümü tek bir kişiye indirgemesi, onu muhatap olarak işaret etmesi, benim demokratik siyasi bir partiden beklemediğim bir tavır. Oysa yerel halkın çok temel beklentileri var, DTP bu beklentileri yansıtmak için, bu beklentiler çerçevesinde bir politika üretmek için uğraşmalı. Diğer yandan bölgedeki kadınlar da çözümün nereden gelmesi gerektiği konusunda düşünme aşamasında değiller, yalnızca çözüme odaklanmış durumdalar.” 1 Ekim’de perde diyecek oyunun provaları aralıksız devam ediyor.(AA) Devlet Tiyatrolarõ’nda ilk kez Kürtçe bir anlatõm yer alacak ‘ÖlümüYaşamak’1Ekim’de DİYARBAKIR (AA) - Di- yarbakõr Devlet Tiyatrosu (DDT), 1 Ekim’de, perdelerini, Orhan Asena’nõn yazdõğõ Tamer Le- vent’in yönettiği ve kan davasõ- nõn anlatõldõğõ “Ölümü Yaşa- mak” oyunuyla açacak. Yönetmen Levent, Asena’nõn oyununu, Devlet Tiyatrolarõ’nõn 60. yõldönümünde ilk kez oyna- nan 60 oyun projesi kapsamõnda sahneleyeceklerini anõmsattõ. Levent, Türkiye’nin en iyi ti- yatro yazarlarõndan Diyarbakõrlõ ve Kürt kökenli olan yazarõn, trajedi üslubunun içine son dere- ce güzel bir şekilde yöresel ko- nuşma aksanõ yerleştirdiğini be- lirterek şunlarõ söyledi: “Biz diğer başka oyunlarda da olduğu gibi oyunun orijinal yapısına uyduğu için bu yörede bulunan dengbej kültüründen yararlanmak istedik. Dengbej kültüründe öyküyü enstrü- mansız olarak anlatmak ve bu- raya özgü bir gırtlağın kulla- nılmasının sağlanması bizi çok etkiledi. Ayrıca Orhan Bey ka- rakterlerin isimlerinin seçi- minde de son derece dikkatli davranmış.” Kan davası ve töreye eleştiri Levent, temel hedefin, hukukun üstünlüğüne karşõ ‘töre’ diyerek kan davasõ cinayetini sanki olabi- lirmiş gibi gösteren anlayõşõn artõk 21. yüzyõlda ortadan kalkmasõnõ sağlamak olduğunu ifade etti. ‘Töre cinayeti diye birşey yoktur’ Oyunculardan Şivan Binici, oyunda kan davasõnõn gereksizliği ve saçmalõğõnõn anlatõldõğõnõ, hâ- lâ kan davalarõnõn konuşuluyor ol- masõnõ onaylamadõğõnõ belirte- rek “Töre cinayeti diye bir şey yoktur. Cinayet cinayettir. Biz bunu anlatmaya çalışıyoruz. Biz siyaset yapmıyoruz, sadece insanları insanlara anlatıyo- ruz” diye konuştu. Düzeltme Gazetemizin 20 Eylül 2009 tarihli sayõsõnõn 7. sayfasõnda Aydõn Menderes Üniversitesi Beden Eğitim ve Yüksekokulu (BESYO) ile ilgili yayõmlanan “Ünivesitede sõnav skandalõ” başlõklõ haberinde görüşleri yer alan BESYO Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenliği Bölüm Başkanõ Yrd. Doç. Dr. T. Hakan Yenal bu görüşlerin kesinlikle kendisine ait olmadõğõnõ, sõnavla ilgili mahkeme sürecinin devam ettiğini ve böyle bir açõklama yapmasõnõn söz konusu olmadõğõnõ belirtti. Aynı aileden 6 yaralı KAYSERİ (AA) - Kayseri-Malatya karayolunun 22. kilometresi Kamber köyü yakõnlarõnda, Kadir Çoruh (38) yönetimindeki otomobil devrildi. Kazada Kadir Çoruh ile birlikte aynõ aileden Fatma (35), Resul (22), Hasan (17), Bekir (14) ve Dursun Çoruh (12) da yaralandõ,
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle