20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU İspanya, Üniter Devlet ve Ulus Üzerine Geçen pazar günkü yazımdaki İspanya’nın “üni- ter bir ulus devlet” olduğu görüşüme ilişkin olarak bir akademisyen okurumdan, Sayın Prof. Dr. O.S.K’den konuya açıklık getirmemi isteyen bir “uyarı” iletisi al- dım. Kendisine teşekkür ediyorum. Gerçekten de bu görüş bir açıklama gerektiriyor. Bu durumda en doğ- ru yöntem İspanya Anayasa’sına başvurmak. 1978 yılında kabul edilen İspanya Anayasası’nın ilk üç maddesi “aynen” şöyle: “Madde 1/1: İspanya demokratik ve sosyal hukuk devleti olarak kurulmuştur ve özgürlük, adalet, eşit- lik ve siyasal çoğulculuğu hukuk düzeninin en yüksek değerleri olarak benimser. Madde 1/2: Tüm devlet erkinin kaynağı olan İs- panyol halkı ulusal egemenliğin taşıyıcısıdır. Madde 1/3: İspanyol devletinin devlet biçimi par- lamenter monarşidir. Madde 2: Anayasa, İspanyol ulusunun çözülmez birliğine, tüm İspanyolların ortak ve bölünmez va- tanına dayanır; ulusun parçaları olan milliyetleri ve bölgelerin özerklik haklarını tanır, bu hakları ve ken- di aralarındaki dayanışmayı sağlar. Madde 3/1: Kastilya dili İspanya’nın resmi dev- let dilidir. Tüm İspanyollar onu öğrenmekle yüküm- lü ve onu kullanma hakkına sahiptirler. Madde 3/2: Özerk topluluklarda ve statülerine gö- re diğer İspanyol dilleri de aynı şekilde resmidir. Madde 3/3: İspanya’nın dil farklılıklarındaki zenginlik, özellikle dikkat edilmesi ve korunması gereken bir kül- tür değeridir.” Görüldüğü gibi İspanya, anayasasına göre resmi dili Kastilya dili (İspanyolca) olan bir ulus-devlettir. Ana- yasa ülkedeki farklı (ulusal aidiyetleri) “milliyetleri” (Basklar ve Katalanlar) tanımakta fakat onları “İspanyol ulusunun parçaları” olarak kabul etmektedir. İspanya’nın 17 özerk bölgeden oluştuğu doğrudur, fakat yalnız üç bölgedeki (Bask Ülkesi, Katalanya ve belli ölçüde Galiçya) nüfusta etnik farklılık mevcut- tur, dolayısıyla etnik temele dayanan özerklik yalnız bu eyaletler için söz konusudur. Ayrıca anayasada “federe devlet” kavramı yer almamakta, özerk böl- geler, “muhtar cemaat, cemiyet, topluluk, toplum” an- lamına gelen “Comunidades Autónomas” sözcük- leriyle anılmaktadır. Fakat esas belirleyici olan ana- yasanın 145. maddesidir. Bu maddeye göre özerk toplulukların bir federasyon oluşturmalarına izin ve- rilmez. Yasaktır. Özgün metin: “En ningún caso se admitirá la federación de Comunidades Autónomas.” Bilindiği gibi federal devletlerin oluşması için “fe- dere devletlerin” varlığı önkoşuldur. Bölgesel-yönetsel özerlik ise mutlaka bir “federe devlet” anlamına gel- memektedir. Dolayısıyla, İspanya yürürlükteki ana- yasal düzenine göre bizim anladığımız anlamda, ör- neğin ABD, Almanya, Avusturya vb. gibi federatif bir devlet değildir. Bu durumda, anayasada belirtilen ulus devlet niteliği de göz önünde bulundurulacak olur- sa federatif birliğe izin verilmeyen bir ülkeye “üniter devlet” demek yanlış olmaz sanırım. Köşe yazarı dostum ise hem yukarıda açıklama- ya çalıştığım konuya hem de yazılarımda sıkça baş- vurduğum “ulus” tanımıma takılmış. Bir halkın ulus olabilmesi için mutlaka bir “bayrağı” ve “devleti” ol- ması gerektiğini söylüyor. İran’daki Azerileri bu ne- denle ulus olarak kabul etmiyor, “onlar halktır” diyor. Pazar günkü yazımın “hata dolu” olduğu kanısında. Biz, ilkokuldan başlayarak yükseköğrenimimizi tamamlayana kadar hep aynı tanımla açıkladık ulus’u. “Ulus ya da millet, aynı topraklar üzerinde ya- şayan, aralarında dil, tarih, ülkü, duygu, gelenek ve görenek birliği olan insanların oluşturduğu topluluk- tur” dedik. İran Azerileri bu tanımın neresine aykırı dü- şüyor? Önce öğretmenlerimiz, sonra hocalarımız bize ulusun oluşum koşulları olarak, “toplulukta ortak bir dilin konuşulması, ortak bir tarihsel geçmişe sahip olunması, bir arada yaşayan topluluğun gelecek için de bir arada yaşama inancında olması, topluluktaki bireylerin ortak gelenekleri ve duyguları paylaşması, aralarında kültürel ortaklığın bulunması” gerektiğini an- lattılar. “Bayrak” ve “devlet” koşulları ne zaman çık- tı, bunu bilemiyorum, atlamış olmalıyım! Silivri-Ortaköy’deki 1830’la- ra ait Aziz Dimitrios Kilise- si’nin cami yapõlmasõ, Milliyet’e manşet olunca telefon yağmuru da başladõ: “Tarihte de böyley- di; neden karşısınız?” Haberi yazan Şenol Demir- ci’ye de söylemiştim: “Koru- mayı gericiliğe alet etmek is- teyenler, geçmişteki örneklere sarılacaklardır...” Aynõ huy yõllardõr Ayasofya için de depreşmez mi? Ata- türk’ün uluslararasõ çağdaş kül- tür sözleşmelerine “öncü” ve “örnek” olmuş müze kararõnõ hâ- lâ hazmedemeyenler var... Nitekim Silivri’de de benzer durum yaşanõyor; kilisenin “ye- ni minare”yle camileşmesine Koruma Kurulu Başkanõ bile di- yor ki: “Diskotek mi olsay- dı?”! (Milliyet-26 Ağustos 2009) Bu mantõğa göre, yarõn birisi çõkõp, Trabzon’daki ya da İz- nik’teki Ayasofya’yõ da diskotek yapmak isterse, Koruma Kurul- larõ “hayır” demekle yetinmeyip, “kurtarmak” için “cami ol- sun” mu diyecekler? Yazõk bu kurullarõn o nice “özverili yıllar”la sağlanan say- gõnlõğõna. ‘Siyaset’in uzmanları! Ne var ki asõl üzüldüğüm, ki- mi uzmanlarõn da “destekler” halleri... Örneğin Prof. Semavi Eyice diyor ki: “Bu tarih boyunca ya- pılmış; bir mahzuru yok... hiç değilse, dini bir bina, yine say- gın bir fonksiyon alıyor.” Özellikle “Bizans” uzmanlõ- ğõyla ün yapan hocamõzõn, kili- se için örneğin kütüphane, kültür merkezi, sanat galerisi gibi iş- levleri de “saygın” bularak öner- mesi gerekmez mi? Son seçimde AKP’nin Kadõ- köy belediye başkan adayõ olan, “en az” oyu alõnca da belli ki “teselli mükafatı” olarak İstan- bul 2010 Kültür Başkenti Da- nõşmanõ yapõlan mimar Sinan Genim de şunlarõ söylemiş: “Ce- maati olmadığı için yeniden kilise yapmanın anlamı yok...” İnsan düşünmeden edemiyor; siyaset bu kadar mõ değiştirir in- sanõ? Oysa Genim de korumada de- neyimli mimarlarõmõzdan... Çağ- daş restorasyon ilkelerine göre, tarihi anõtsal bir yapõya “geç- mişte olmayan minare” ekle- menin “uygunsuz”luğunu çok iyi bilir. Hele kurul kararõndaki “işlevine uygun minare” sözü kadar, başta mimarlarõn sorgu- lamasõ gereken etik ve bilim dõ- şõ bir ifade ne olabilir? ‘Bilim’in uzmanları Böylesi “siyasi” uzmanlarõn yanõnda “bilimin uzmanları” ise bakõn neler söylemişler: Yine korumada ülkemizin yüz akõ hocalarõmõzdan Prof. Dr. Ce- vat Erder diyor ki: “Binaların sadece fiziki yapısı değil, ruhu da vardır...” İstanbul Büyükşehir Beledi- yesi’ni yönetenler ise sözde res- tore ettikleri kilisenin “ruh”una hiç aldõrmõyorlar; belki de kav- rayamõyorlar!.. Ya Prof. Dr. İlber Ortay- lı’nõn haykõrõşõ; “İbret-i âlem” için aktarõyorum: “Kiliseden cami ol- maz. Bunlar 15. ve 17. asırların işi; bu asırda ol- maz; Türkiye’ye yakış- maz... Git kendi camini kendin yap. İhtiyaç da vardır camiye, onu da söyleyeyim. Ama başka yere yaparsın...” Nitekim Kültür ve Turizm Ba- kanõ Ertuğrul Günay da demiş ki: “Başka inançlara ait ibadet yerlerinin camiye dönüştürül- mesine geçmiş yıllarda belki ih- tiyacımız vardı. Şu anda yok...” Siyasi uzmanlara bundan açõk “çağdaşlık dersi” olur mu? Çağdaşlığın ilkeleri Türklerin özellikle “fethet- tikleri” yerlerdeki kiliselere mi- nare ekleyerek cami gereksi- nimlerini karşõlamalarõ; bu ne- denle de çoğuna “fethiye cami- si” denilmesi, akõlcõ ve insancõl bir anlayõşõn ürünüdür. Kiliseye dönüştürülmüş ca- minin çok az sayõda olduğunu düşündüğümüzde, “şovenizme kapılmadan” gurur duyabili- riz. Ancak günümüzün yaklaşõmõ, hiçbir kültürü diğerinden üstün görmeden, tümünü “eş saygın- lık”ta kucaklamak ve inanç ya- põlarõnõ da “siyasal egemenlik gösterisine alet etmeden” ko- rumak değil midir? Hele buna aykõrõ bir “niyet” için tarihte var olmayan “uy- durma” bir minareyi “kültür” adõna onaylamak ise Koruma Kurullarõnõn varlõk nedenine ay- kõrõ, bilimsel kimliklerine umar- sõzlõktõr... Silivri’de yanlõştan dönerek, ulusal onurumuzu kurtaracağõ- mõza inanõyorum... ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Kiliseye ‘Minare’!.. [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN HARBİ SEMİH POROY 2 Eylül 2 EYLÜL 2009 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 15 Simit alın ekonomi canlansın... Yerseniz! Diyanet Diyanet İşleri; zekâtını Mehmetçik Vakfı’na veya Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne vermek isteyen yurttaşlara “O para sadaka olur, caiz değildir” mi diyor? Balon Erol Barutçugil: “Balondan iktidarın sanal olur açılımı!” Samanyolu Engin Balım: “Fetoş’un televizyonu Kürtçe kanal kuracakmış. Kürtçe Olimpiyatları da başlatırlar.” YağmurDeniz Sıvasspor ne yapmak istiyor? SIVASSPOR teknik direktörü Bülent Uygun, antrenmanlarda istediği gibi çalışmayan futbolculara para cezası kesiyor ve toplanan paralar inşaatı sürmekte olan “Sıvasspor Camisi”ne harcanıyormuş. Haberi gazetelerde şaşkınlıkla okuyan Sıtkı Ergüney diyor ki: “Futbolcular, ödedikleri para cezaları ‘kutsal bir amaç’ için harcandığından çok mutlu oluyorlarmış! İşlerini doğru dürüst yapamadıkları için üzülecekleri yerde mutlu olan profesyoneller! Neresinden bakarsanız bakın, anlamak mümkün değil. Cami yapmak spor kulübünün işi mi? Mecnun Odyakmaz Sıvasspor’un başkanı mı yoksa cami yaptırma derneği başkanı mı? Bülent Uygun teknik direktör mü yoksa derneğin tahsildarı mı? Sıvassporlu futbolcular profesyonel emek işçileri mi yoksa cami cemaati mi? Sıvasspor; yönetimi ile teknik direktörü ile futbolcusu ile ve en önemlisi bütün bunlara tepki göstermeyen taraftarı ile kapılmış gidiyor bahtının rüzgârına! Bu kafa ile şampiyon olsalar ne olur, küme düşseler ne fark eder?” Belki de başka bir “misyon” üstlenmişlerdir; Ilımlı İslam Cumhuriyeti’ne geçildiğinde spor kulüplerine örnek olma çabasındadırlar! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” GÖZÜNÜZ aydın, yeni bir açılım sürecimiz daha oldu: Ermenistan’a sınır kapısı açmak üzere protokol imzalamak! Barack Obama ABD Başkanı olup da ayağının tozuyla Türkiye’ye geldiğinde bizimkilere Güneydoğu Anadolu üzerinden Irak sınırını ve Ermenistan sınırını işaret etmiş; “açılım” istemişti. “Kürt açılımı”nın bir Amerikan projesi olduğunu söyleyenleri namussuzlukla suçlayan Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanı ve AKP-FG koalisyonunun başı Recep Beyefendi, bakalım “Ermenistan açılımı”nı eleştirenlere ne diyecek? Laf üretmekte üstlerini yok; İçişleri Bakanı Beşir Atalay, koordinatörü olduğu “Kürt açılımı”nı evirdi çevirdi sonunda “milli birlik projesi” yaptı. Tabii ki bu değişikliği kendi başına yapmadı, konu koordinatörlük yetkisini aştığı için zaten yapamazdı da! “Kürt açılımı”nın fena halde çuvalladığı ve projenin “milli birlik”e dönüştürülerek kurtarılabileceğine ilişkin ilk sinyali televizyondaki “Ulusa Sesleniş” konuşmasında Recep verdi. “Biz, Türkiye’nin tamamı değiliz, gelin ülkenin yararına merhemi hep birlikte bulalım” dediği için Recep’in parti balkonundan yaptığı konuşmadaki gibi herkesi kucaklamayacağını sananlar oldu. Oysa ortada bir kucaklama yoktu; hükümet kurup da iktidar olamama çaresizliğinin itirafı vardı! Recep işine geldiği zaman parti genel başkanı, işine geldiği zaman başbakan şapkasıyla konuşuyor. Fakat ilgili yasa gereği “Ulusa Sesleniş” konuşmasını yapabileceği bir tek şapka var, o da başbakan şapkası. Bir Başbakan düşünün ki “Biz, Türkiye’nin tamamı değiliz” diyor. “Biz” dediği ise kurduğu ve başında bulunduğu hükümetin ta kendisi. Acı ama gerçek: Ülkesinin tamamını temsil etmeyen bir hükümet var başımızda. Peki, şimdi ne olacak? Ne olacağını yine Recep açıkladı: “Şeker Bayramı’nda ABD’ye gidiyorum!” ABD’ye gidip şekerleme yapacak değil. Recep’in huyudur biliyoruz; iç ve dış politikada resmi kayıtlara geçmeyen ikili görüşmeler yapmayı çok sever. Kürt açılımı, Ermenistan açılımı derken ülkesinin tamamını temsil etmeyen hükümetin yeni açmazlarına hazır olalım: Kıbrıs açılımı, Afganistan açılımı. Açmaz SESSİZ SEDASIZ (!) (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Antalya’nõn Alanya ilçesinde, “Dim” de denilen bir mağara. 2/ Eğ- rilmekte olan yün, keten gibi şeylerin tutturulduğu, bir ucu çatal değnek... Üstün bir yetkinin gücünü simgeleyen değnek. 3/ Osman- lõ devletinde haber- cilere verilen ad. 4/ Mahkeme sonucunu gös- teren resmi belge... Bir gösterme sõfatõ. 5/ Bir şe- yin temel öğesi... Başarõ- sõzlõk. 6/ Argoda hiç emek verilmeden ele geçirilen şeye verilen ad... Kimi dillerde erkek cinsten sa- yõlan sözcük. 7/ Düz, en- siz ve yassõ bağ... Karõşõk renkli. 8/ Kõskançlõk, çe- kememezlik... Bayõndõrlõk. 9/ Başka birinin kullandõğõ söz ya da tümceleri anlamsõz olarak yankõ gibi yineleme. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Zonguldak ilinde, sarkõt ve dikitleriyle ünlü bir mağa- ra... Gürcistan’õn plaka imi. 2/ Bir etkinliğin geçici olarak durdurulduğu süre... Aziz Nesin’in, sinemaya da aktarõl- mõş bir romanõ. 3/ Bir araştõrmanõn, bir tartõşmanõn teme- li olan ana öğe... Duyuru tahtasõ. 4/ Bilgiçlik taslayan kim- se... Hiç, sõfõr. 5/ Kekemelik, pepemelik. 6/ Çõkar yol, ça- re... İsrail’in plaka imi. 7/ “ --- sesleri sönüyor perde per- de / Atlõlar kayboluyor güneşin battõğõ yerde” Nâzõm Hik- met)... ABD’de, planlarõyla ünlü bir kent. 8/ Doğu Kara- deniz’de de yetişen ve kaliteli bir şarap veren siyah üzüm cinsi. 9/ Şiddetli belirtilerle başlayõp kõsa sürede ağõrlaşan hastalõklar için kullanõlan sözcük... Küçük su kanalõ. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 S O L D U Ç M E A D A R İ N İ T Ğ K L A R O S D E L İ L O İ S I R A K Z O N A Ç O K A L L A M T A A S A A S İ A Ş İ Y A N U K U B E T T İ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.comTabelada “kilise” bile diyememişler!..
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle