26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 2 AĞUSTOS 2009 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Demirtaş Ceyhun’u Tanıtmak mı?.. PENCERE Takke Devrimi... Âşık Veysel, Atatürk Türkiyesi’nde halkçılığın simgesi gibiydi... Aydınların baş tacı olmuştu... Köy Enstitülerinde sazın, sözün, halk türküle- rinin hocasıydı Âşık Veysel... Şiirlerinde, türkülerinde Yunus Emre, Pir Sul- tan Abdal, Karacaoğlan göreneğini sürdürü- yordu; 10’uncu yılda söylediği “Cumhuriyet Des- tanı’yla ünlenmişti... Veysel; doğa, toplum, dincilik ve siyasete ki- mi zaman ince bir alayla yaklaştı; tutuculuğu, ırk- çılığı, din ve mezhep ayrımcılığını şiirleriyle yar- gıladı... Yedi yaşında bir çiçek salgınında gözleri kör olan Âşık Veysel, pos bıyıkları, sazı, fötr şapka- sıyla daha yaşarken efsane gibiydi. Anadolu’nun bilinciydi... Tasavvuf diyalektiğinin mantığıyla âşık göre- neğinin şiirini benliğinde özdeşleştirmiş Veysel, Cumhuriyet Aydınlanması’nın halk katlarındaki temsilcisiydi... Veysel’in, memleketi Şarkışla’ya yeni bir hey- keli dikilmiş... Nasıl?.. Heykelinde Veysel’e takke giydirmişler... Oysa köylü filozofun taştan yontma izlenimi ve- ren çehresiyle bağdaşan fötr şapkası Veysel’in ki- şiliğiyle yaşamında bütünleşmişti... Ölümünden sonra Şarkışla’da Âşık Veysel’e tak- ke giydirecek kadar bu toplumun kültürüne say- gısızlık edebilecek siyasetin Müslümanlık nu-ma- rasına Müslümanlığa saygı adına ‘dur’ diyebile- cek halimiz kalmadı mı?.. * Ne var ki takke yalnız Veysel’e giydirilmiyor... Ilımlı İslam Devleti modelinde şapka devrimi ne yazar?.. Takke devrimi yaşıyoruz... Toplumun iktidarlaşan bir bölümü ortalıkta görünür ve görünmez takkelerle salınmayı Müs- lümanlık sanıyor... Oysa Veysel tüm yaşamında bu tür yobazlığa karşı savaşım vermiştir... Ilımlı İslam Devleti modeline kaykılan Türkiye’de iki eğilim ortalığı sardı... Türban.. Ve takke... Haydi ikisine de eyvallah diyelim, ama, bu yol- daki tercihi yaşayanlara bırakalım... Hayatında şapka giyen bir yüce âşıka ölü- münden sonra takke taktırmak yaşadığımız dev- rin gradosunu sergileyen olağanüstü bir geri ze- kâlılıktır... Y itirdiğimiz Demirtaş Ceyhun, Atatürk’ün Aydõnlanma dev- rimlerine inanmõş solcu bir ay- dõndõr. Düşüncelerini açõkça söyleyen ve yazan bir düşünürdü... Türkiye Yazarlar Sendikasõ’nda Oktay Akbal ve Aziz Nesin’in başkanlõğõnda, Genel Sekreter olarak hiç yõlmadan, bükülmeden düşünce özgürlüğü sa- vaşõmõ verdi. Çağdaş, aydõn, çok yönlü, de- mokrat, uygar, ilkeli, ödün vermeyen onur- lu bir yazardõ. Sadece romancõ, öykücü özetle edebiyat- çõ değil toplumsal ve siyasal alanda da, etkin olarak yazõlar yazõyor, söyleşilere katõlõyor- du. Demirtaş Ceyhun Cumhuriyet gazetesinin ikinci sayfasõnda “Olaylar ve Görüşler” sü- tununda ve Aydõnlõk dergisinde siyasal ve top- lumsal konularda güncel yazõlar yazõyordu. Ceyhun aynõ zamanda Cumhuriyet Kitap’õn da bir yazarõydõ. Cumhuriyet kitaplarõnda yayõmlanmõş “Çünkü Ben Edebiyatçıyım” adlõ kitabõ var- dõ, geçen ay da “Anayasa Yasa mıdır” ad- lõ kitabõ yayõmlanmõştõ. İşin ilginç yanõ, yine Cumhuriyet Kitapla- rõ’ndan “Cadı Fırtınası” adlõ romanõ dizgi- den çõkõp basõlmak üzere matbaaya verilmişti. Bu ayõn ortasõnda okuyucu ile buluşacak bu kitabõn kitapçõ raflarõnda yer alõşõnõ ne yazõk ki Demirtaş yoldaş göremeyecek. Demirtaş Ceyhun’la en son uzun görüş- memiz Nisan 2009’da İzmir Kitap Fua- rõ’nda oldu... İki gün Cumhuriyet standõnda yan yana kitaplarõmõzõ imzaladõk... Doğal ola- rak edebiyattan, şiirden ve kuşkusuz ülke- mizin içinde bulunduğu bugünkü zor du- rumdan uzun uzun konuştuk. Söz dönüp dolaşõp kiliseye başkaldõran ve Hõristiyanlõğõn özeleştirisini yapmasõnõ sağ- layan Martin Luther’e geldi. Ceyhun, her söyleşisinde olduğu gibi etkin bir biçimde konuşuyor, Martin Luther’in yü- rekli davranõşõyla Batõ düşüncesine büyük so- luk aldõrõp, çağ atlattõğõnõ heyecanla anlatõ- yordu... Sis Çanõ Yayõnlarõ’ndan çõkan “Aydınla- rımız ve Laisizm” adlõ kitabõnõ anõmsattõm ve bu kitapta kendisinin bu konuyu nasõl ele alõp okuyucuya aktardõğõndan söz ettim. Evet evet diyerek yanõtladõ ve söyleşimizi sür- dürdü. Aynõ kitapta Martin Luther’in Yunus Em- re için söylediklerinden söz etti. Erdoğan Al- kan’õn Varlõk dergisinin 1997 tarihli sayõsõnda çõkan “Elsa’nın Mecnunu Aragon ve İslam Kültürü” adlõ denemesinde verdiği bilgile- ri yansõttõ. Buna göre, Hõristiyanlõkta refor- mist Martin Luther kendisinden 300 yõl ön- ce yaşamõş Yunus Emre’nin şiirlerini Eras- mus’a göndererek, “Bunları çoğaltıp yayın. Bu Türkmen dervişi dinde reformu bizden çok daha önce gerçekleştirmiş...” diye yazmõş, ta 16. yüzyõlda (Aydınlarımız ve Laisizm, Sis Çanõ Yayõnevi, 2000, s. 129). Böylece, İslamiyet tarihinde ilk kez öze- leştiri yapma olanağõ Anadolu’da söz konu- su dönemde doğmuştu. Pierre Seghers, “L’Amour Sublime” adlõ kitabõnda Yunus Emre’den çevirdiği şi- irlere yer vermiş ve şöyle yazmõştõ: “Yunus’un şiirleriyle Batõ dünyasõ ilk kez, 1438 ve 1458 yõllarõ arasõnda Osmanlõ Ce- zaevi’nde yatan bir İtalyan sayesinde karşõ- laştõ. Bu İtalyanõn çevirilerini 16. yüzyõlõn baş- larõnda Martin Luther, Erasmus ve Sebas- tian Frank kendi dillerine aktararak Avru- pa’ya tanõttõlar. Demirtaş Ceyhun’la Söyleşi... Alev COŞKUN Sol düşünceyi özümsemiş Ceyhun, özellikle son yõllarda Atatürkçü düşüncenin ve Aydõnlanma felsefesinin yõlmaz savunucularõndan birisi olmuştu... Ancak Demirtaş Ceyhun, karşõ devrimcilere inat Atatürkçülük yerine “Kemalizm” sözünü yeğ tutuyordu...Sordular, bir şey diyemedim! Demirtaş Ceyhun için bir şeyler söylememi istediler. Hemen yanıt vermek! Hemen konuşmak! Hemen bir yargı, bir bildiri, bir kesinlik!.. Sevilen bir arkadaş durup dururken has- talanmış, günlerce yoğun bakımda yatmış, sonra bir sıcak temmuz öğlesinde çekip git- miş... Senden kısaca bilgi istiyorlar. Bir tek an içinde!.. Demirtaş Ceyhun benden bir parçaydı. Bir yaşam boyu kardeş gibi sevdiğin bir insan bir- kaç sözcükle tanıtılabilir mi, birkaç sözcükle değerlendirilebilir mi? Hem de telefon başın- da ille de senden bir şeyler bekleyen olursa!.. Hep sordum aradım, ev telefonunu çal- dırdım, kalkıp giderdim Alman Hastanesi’ne, İstanbul’da olsaydım... Daha doğrusu bu yaşta gücüm olsaydı! Yıllardır uzaklardayım. Dostlardan, sanat edebiyat çevrelerinden kopmuş... Yalnızca loş bir odada bin yıllık daktilolarla uğraşarak yazmak yazmak yaz- mak çabasında bir adam... “Bir görevdir bu yazılar. Uçup gider” diye yazmıştım daha geçende. Ama yazarlık ki- mi zaman büyük bir görevdir. Güzel yazmak, güzel duyarlıklar yaratmak, geleceğe bir şey- ler kalmasını istemek yetmez; günün içinde, yaşamın ortasında olduğunu bilirsen, tek bir doğru, tek bir amaç vardır senin için.. o da, değer bildiğin ne varsa onu savunmaktır. Sevgili Demirtaş Ceyhun çok usta bir öy- kü yazarıydı. Bir romancıydı, bir deneme- ciydi, bir araştırmacıydı. Ama her şeyden ön- ce gerçek bir halkçıydı, devrimciydi, Ata- türkçüydü, toplayıcıydı, birleştiriciydi, ör- gütçüydü. Tek başına gösterilen çabalar yet- mezdi; aynı çizgideki, aynı amaçtaki, aynı du- yarlıktaki insanlarla bir arada olmak, bir ara- da savaşım vermek... Son günlerine dek bunu yaptı. Başardı da... Yazarları, şairleri, sanatçıları, devrimle- re, halka, çağdaşlığa, uygarlığa inananları, TV’lerde, toplantılarda, alanlarda buluşturdu; kamuya, bir türlü uyandırılmayan, aksine uyuşturulmak için her şeyin yapıldığı bir dö- nemde, bu dönemde, büyük görev yaptı. Beş yıl birlikte çalıştık. Türkiye Yazarlar Sendikası’nın kurucularındandı. Yıllarca ya- zarların bir araya gelmelerini istedi. Bunu sağladı da!.. Yapıcıydı, yaratıcıydı, kay- naştırıcıydı. Bu beş yıllık birlikte çalışmala- rımızda güzel bir şeyler yapmışsak, yapmaya çalışmışsak, bunda en büyük pay Demir- taş’ındır. Yetmiş beş yaş bir olgunluk çağıdır. En bü- yük yaratılar, yapıtlar, başarılar o yaşlarda- dır. Genç bir yaştır. Hele tüm yaşantısını ya- zar, mimar, aydın, devrim adamı olarak ya- şamışsa... Demirtaş’ın böyle birdenbire hastalanıp çekip gideceğini düşünemezdim. Hiç ölmeyecek kişiler vardır, onlardan biriydi. Şairler ölür, öykücüler, sanatçılar belli bir an- da yaşamı bırakırlar, ama Demirtaş yalnız şa- ir, öykücü, edebiyatçı değildi.. bir devrim- ciydi. Yapılamayan, uygulanamayan yeni devrimlerin, yeni atılımların öncüsüydü. Çok güzel yapıtlar bıraktı: Sansaryan Ha- nı, Babam ve Oğlum, Cadı Fırtınası, Tanrı- gillerden Biri, Asya, Yağmur Sıcağı, Haçlı Emperyalizmi, Yağma Edilen Türkiye ve daha nice öyküler, romanlar, denemeler ve ödüller; Sait Faik, Türk Dil Kurumu, Orhan Kemal vb... Yalnızlık böyle başlar! Yaşlanmış bir ya- zar için en büyük yalnızlık sevdiği yazar, şa- ir arkadaşlarını bir bir yitirmesidir. ‘Yalnızlık Bana Yasak’ demiş bir yazar olarak, pek çok insanın duymadığı bir yalnızlığı, şimdi çok daha içten yaşamaktayım. Behçet Necatigil, Demirtaş Ceyhun’un sanattaki özelliğini şu anlamlı sözlerle be- lirtmişti. “Cinsel sorunlar, küçük memur psikolojisi ya- nı sıra toplumdan kaçış, bunalış ve sıkıntının belirlenmesi, bir çözüme bağlanmasının is- tenmesi, hikâyelerinin özelliğidir.” Güzel demiş Sevgili Behçet Necatigil. Az yazmış! Gelecekte, Demirtaş’ın yazarlığı da, toplum öncülüğü, savaşçılığı da çok da- ha derinden araştırılacak, yarınki kuşakla- ra benimsetilecektir. Şöyle bir soru akla ge- liyor: Rönesansõn bu üç hümanistinin zihinlerine, onlarõ zincirlerinden kur- taran düşüncenin ilk to- humlarõnõ, onlardan üç yüz yõl önce yaşayan bu genç Türk şairi, bu genç Türk dervişi mi attõ acaba? (Erdoğan Alkan, Yunus Emre, E. Yayõnlarõ, 1995, s. 44) İşte, Demirtaş Cey- hun’la konuşmalar önce edebiyatla, şiirle başlar, sonra hümanist felsefeye dalardõ... Sol düşünceyi özümse- miş Ceyhun, özellikle son yõllarda Atatürkçü düşün- cenin ve Aydõnlanma fel- sefesinin yõlmaz savunu- cularõndan birisi olmuştu... Demirtaş, bir Türkmen yörüktü. Türkmenlerden, yörüklerden söz eder, ba- basõnõn Atatürk devrimle- rine yürekten bağlõlõğõnõ yazõlarõnda anlatõrdõ. Ancak Demirtaş Cey- hun, Atatürkçülük yerine karşõ devrimcilere inat “Kemalizm” sözünü yeğ tutuyordu. İşte Demirtaş’tan an- lamlõ bir alõntõ: “Küreselleşme yaftasõ altõnda ABD emperyaliz- mi adõna “ulus devlet bit- miştir” yaygaralarõyla Türk ordusuna ve Kema- lizme saldõrõlarõn iyice yo- ğunlaştõğõ şu günlerde, bir eski Yargõtay başkanõnõn da Kemalizm’e saldõrõr- ken, “Mustafa Kemal’in kurduğu laisizm değil, laikçiliktir” demesi gibi, devrim ve reformlarõ hal- lihamur ediveren bu çev- relerin Atatürk adõna bir “izm” eklemek yerine “Atatürkçülük” diye ye- ni bir deyim uydurmasõ da, “Kemalizm” sözcüğünün içindeki devrimci anlamõ gözlerden kaçõrmak için midir acaba, kimbilir? Bu nedenle ben de bir Türk solcusu olduğum için Atatürkçü değil Kemalis- tim işte!..” (Anayasa Yasa mıdır, Cumhuriyet Kitaplarõ, s. 69-70). Bu yazõmla Demirtaş Ceyhun’u bir kez daha sevgi ve saygõ ile anõyo- rum. Son yazdõğõ “Ana- yasa Yasa mıdır” kitabõ- nõ da beni son derece onur- landõrarak şöyle imzala- mõş: “Eski dost Alev Coş- kun’a sevgi ve son yılla- rın Alev Coşkun’una saygı ile..” Işõk içinde kal sevgili Demirtaş...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle