19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B ‘Kürt açılımı’ devlet politikası olacakmış. Devlet ne olacak? YağmurDeniz PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Güle Güle Koca Adanalı “Küp gibi” derler ya, o gün işte öyle içmiştik kadim dostumuz Cornelius Bischof’un Hamburg dışındaki yeşilliklerle sarmalanmış evinde. Yaşar Kemal kitaplarını Türkçeye kazandırmakla ün- lü “son Osmanlı” Cornelius’un evi, özellikle de her zaman hazırdır böyle “özel” günlere. O gün de özel bir gündü, Demirtaş’ı Hamburg Havalima- nı’na götürecek, oradan İstanbul’a uğurlayacaktık. Bunun neresi özel, diye bir soru takılmış olabi- lir aklınıza.. 12 Eylül günleriydi, birçok kişi canı- nı, özgürlüğünü kurtarmak için Türkiye’den yurt- dışına çıkış yolları ararken, o ille de “Türkiye’ye döneceğim” diye tutturmuştu. Tanıyanlar bilirler, “inadım inat” diyen insanlardandı Demirtaş Ceyhun. Cornelius da ben de endişeliydik, İstanbul’a ayak basar basmaz derdest edilebilir, başına ol- madık işler gelebilirdi. Cornelius’un hazırladığı ek- siksiz meyhane masasının çevresinde geçirdi- ğimiz saatler boyunca hep havadan sudan söz ettik, söz bittiğinde de rakıya yüklendik. Haya- tımda ilk ve son kez öylesine “zom” bir durum- da arabamın direksiyonuna geçtim, havalimanına kadar nasıl olup da sağ salim gelebildiğimiz bu- güne kadar bir muamma olarak kaldı. Demirtaş, sevgili eşi Günöz’e, çocuklarına, As- ya’sına, Ozan’ına kavuştu. Korktuğumuz başı- mıza gelmedi. Yürekli bir adamdı Demirtaş; genç yaşlarında yüreğinde filizlenmeye başlayan sosyalist dü- şünceye hep bağlı kaldı, inançlarından hiç ödün vermedi, emekten yana adil bir dünyaya, aydınlık bir Türkiye’ye olan umutlarını koruyarak ara- mızdan ayrıldı. 1934 Adana doğumluydu. İstanbul Güzel Sa- natlar Akademisi’nin mimarlık bölümünü bitirmişti, fakat toplum onu gazeteci ve yazar olarak tanı- dı. Akşam, Politika, Vatan, Milliyet ve Cumhuri- yet gazetelerinde yazdı, edebiyat ve siyasi ya- zıları birçok dergide yayımlandı. Burhan Felek Ba- sın Hizmet Ödülü (2006) sahibiydi. Uzun yıllar Türkiye Yazarlar Sendikası’nın ge- nel sekreterliğini ve ikinci başkanlığını yaptı. Ana uğraş alanı edebiyattı. 41 öykü, roman ve inceleme kitabına imza attı. İlk romanı “Asya” ile 1970 TRT Roman Başarı Ödülü’nü, “Çamasan” adlı öykü kitabıyla 1973 Sait Faik Hikâye Ödü- lü’nü, “Apartman” adlı kitabıyla da 1975 Türk Dil Kurumu Öykü Ödülü’nü kazandı. 1990’larla birlikte yazma uğraşını inceleme ve araştırma kitaplarında yoğunlaştırdı. “Ah Şu Biz Göçebeler”, “Ah Şu Biz Karabıyıklı Türkler”, “Ah Şu Osmanlılar”, “Modernizm, Postmodernizm ve Türban”, “Entelektüel’den Entel’e” gibi yapıtları bu döneme aittir. Bir konuyu tartışırken, konuyu içselleştirmesinin yoğunluğu ölçüsünde hırçınlaşırdı, oysa mizah yönü ağır basan, müthiş güzel fıkra anlatan, do- lu dolu gülmesini bilen, “keyif ehli” bir insandı. Cumhuriyet Meyhanesi’ndeki, Pera Balıkçı- sı’ndaki masaları boş kalacak. Arkadaşlığımızın yanı sıra Demirtaş Ceyhun’la aramızda “halef-selef” ilişkisi vardı. TÜYAP Yö- netim Kurulu Başkanı Bülent Ünal ile birlikte İs- tanbul Kitap Fuarı’nın temellerini atan birkaç ki- şiden biriydi. 1982 yılından başlayarak 10 yıl bo- yunca sürdürdüğü görevini, kendini emekliye ayır- ması üzerine 1992 yılında ben üstlendim. Onun döşediği taşlar üzerinde yükselen fuar bu yıl 28. yaşını kutlayacak; Demirtaş Ceyhun’un salt edebiyatçılığını değil, ülkemiz yayıncılığına olan hizmetlerini de özel etkinliklerle anacağız. Son yıllarda en büyük mutluluk kaynağı de- deliğiydi; “Torun, insanın hayatını zenginleştiri- yor” diyordu. Sevgili Günöz’e, Ozan’a, Asya’ya, tüm yakın- larına, sevenlerine baş sağlığı diliyorum. Güle güle koca Adanalı. Demirtaş Ceyhun’u 1960’la- rõn sonlarõnda Akademi’deki mimarlõk eğitimime başlarken ta- nõmõştõm; “Bağımsız Türkiye” isteyen 68 kuşağõnõn ünlü “Mi- marlar Odası Sekreteri”ydi... Meslek odamõzla öğrenciy- ken tanõşmõş, mezun olunca da “coşku”yla üye olmuştuk; çün- kü yine odamõzõn savunduğu “toplum hizmetinde mimarlık” yaşamõna artõk kavuşuyorduk. Demirtaş Ceyhun, işte bu özle- mimizle bütünleşen ve 59 me- zunu bir “Akademili” olduğu için de “okuldaş”lõk bağõmõzla “devrimci ağabey”imizdi... Yayõn sorumlusu olduğu Mi- marlõk Dergisi’nde öğrencile- rin görüşlerine de sayfa ayõrõrdõ. Mimarlar Odasõ’nõn başka han- gi yöneticisine böylesi hayranlõk duyulmuştur bilemem ama Cey- hun’da simgeleşen “mücade- lenin sekreteri” geleneği bu- günlere dek süregelmiştir. Aynõ gelene- ğin destanlaşan direnişlerinden, ünlü “(1.)Boğaz Köprüsü’ne ha- yır” kampanya- sõnõn “ders veri- ci bilge”liği de bugünlere õşõk tu- tuyor. Dönemin “köprüler tuza- ğı” uyarõsõ, şim- di de 3. köprünün sorgulanma- sõna “tarihsel kaynak”lõk ya- põyor... Metronun ertelenerek, sürek- li karayoluna öncelik vermenin ulaşõmda “dışa bağımlı çö- zümsüzlük” yarattõğõnõ; imarda ise “sömürgecilik ve talan” anlamõna geldiğini 40 yõl önce genç bir mimar olarak haykõran Demirtaş Ceyhun, sonsuzluğa göçtüğü 26 Temmuz 2009’a ka- dar da aynõ genç düşüncenin “cumhuriyet aydını” olarak yaşadõ... ‘Politika’ gazetesinde... Ceyhun’un 1970’te TRT Ödülü’nü alan “Asya” romanõ ile 1973’te Sait Faik Ödülü’nü alan “Çamasan” öyküsü, çağdaş edebiyatõmõzdaki “yurtsever gerçekçi”liğin anõtsal eserleri arasõndadõr... Aynõ dönemde mimar Vedat Dalokay’õn sahibi olduğu “Po- litika” gazetesinde ilk “kent muhabirliği”ne başladõğõmda, Ceyhun da yazõişleri müdürü- müzdü... Gazeteyi DİSK aldõk- tan sonra görevini İsmail Cem’e devrederek yönetmeye başladõ- ğõ “Edebiyat Cephesi” dergi- sinde ilk yazõlarõma olanak sağ- lamõştõ. Humeyni’yi destekleyen İranlõ komünistlerin ne denli ta- rihsel yanõlgõ içinde olduklarõnõ “İran gözlemlerim”le yazdõ- ğõmda, “çok iyi olmuş, kulla- nıyoruz...” demesi, unutulmaz- larõmõn en değerlileri arasõnda- dõr... İlerleyen yõllarda, özellikle şu “laik cumhuriyeti yıpratmayı demokratlık sayanlar”õn ço- ğalmasõna karşõ, her yönüyle görmüş geçirmiş bir “Anadolu aydını” kimliğiyle en yürekli çõ- kõşlarõ yapan Ceyhun’un, ede- biyat tarihine geçecek son uya- rõsõ da Orhan Pamuk’a verilen Nobel Ödülü’yle ilgiliydi... Adeta bir “vatan borcu” he- yecanõyla kaleme aldõğõ imza metninde; “Emperyalizmin gü- dümüne giren ve edebiyatla ilişkisi olmayan Churchill’e bi- le verilen bu ödülün şimdi de Orhan Pamuk’a verilmesi, mo- dern edebiyata karşı postmo- dern edebiyatın saldırısına des- tektir...” diyor ve şunlarõ söylüyor- du: “Büyük ustala- rımız Nâzõm’ın, Sabahattin Ali’nin, Orhan Veli’nin, Orhan Kemal’in, Aziz Nesin’in, Ya- şar Kemal’in, Ke- mal Tahir’in, Sait Faik’in ve da- ha nicelerinin yanında Orhan Pamuk’un modern Türk ede- biyatını temsil edebilmesi ola- naksızdır. Çünkü postmodern edebiyat emeğe, özgürlüğe, bağımsızlığa, çağdaşlığa kar- şıdır. Bu ödül kesinlikle Türk edebiyatına değil, Orhan Pa- muk’a verilmiş bir ücrettir...” Peki, onu böylesine tepkili kõlan “gözlem”leri nelerdi? Aynõ konudaki bir konuşma- sõnda, ülkesi için duyduğu “de- rin tasaların sorumluluğu” içinde söylediklerini şöyle not al- mõştõm: “Haçlı Seferleri’nden bu ya- na Batı’nın niyeti hiç değiş- medi. Bağımsız Cumhuriyet bu niyete karşı tarihsel gü- vencemiz olduğu için sözde ve sahte demokrasi söylemleriy- le yıpratılmak isteniyor. Ana- dolu insanı da aynı amaca karşı çağlar boyu tarihsel di- renişin kahramanı olduğu için Batı öykünmeciliğiyle sarma- lanmış bir dincilikle yozlaştı- rılmak isteniyor...” Ne dersiniz; Demirtaş Ceyhun ölebilir mi? KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 2 Ağustos ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Mimarlar Odasõ’nõn ‘Efsanevi Sekreteri’ydi... 2 AĞUSTOS 2009 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 15 Doğru Soner Önal: “Binlerce sayfa tutan Ergenekon iddianamelerinde doğru olan tek şey, sayfa numaralarıdır!” Rab Avni Kurtuldu: “Üsküdar’da beş villa al, Antalya’da yedi yıldızlı otelde tatil yap. Rabbim, şu kriz bize de teğet geçsin artık!” Müşteri Zekai Buluç: “Öğrenci harçlarına fahiş zam yapan YÖK, üniversitelerin kapısına ‘müşteri velinimetimizdir’ yazmalı!” Amerikan piçine kucak aranıyor! ÜLKELERİN yalan üzerinden işgal edilip devletlerin yalan üzerinden yıkıldığını anlatıyor Hilmi Kayıhan ve Irak ile Türkiye’yi karşılaştırıyor: “Amerika, Irak’ı ‘Özgürleştirme Operasyonu’ yalanıyla işgale, Türkiye’yi ‘Ergenekon Terör Örgütü’ yalanıyla yıkmaya başladı. Irak’taki bahane, dünyayı havaya uçuracak kitle imha silahlarıydı Türkiye’deki bahane ülkede kaos yaratacak Ümraniye bombaları oldu. Irak’ın gizli tanığı Amerikan işbirlikçisi Kürtlerdi, Ergenekon’un gizli tanığı PKK’li teröristler. Bağdat’ın batısında Ebu Garip hapishanesi vardı, İstanbul’un batısındaki Silivri’de büyük bir toplama kampı kuruldu. Irak’ta savaş silahla oluyor, Türkiye’de hukukun çiğnenmesiyle. Iraklıları havadan atılan bombalar vuruyor, bizi işbirlikçi medyanın manşetleri. Şu sıralar savaşın bittiğine inanıyor olmalılar ki; bir ‘açılım’ sözüdür gidiyor. Kucak açma gibi, kucaklama gibi. Unutmayın ki düşman işgal ettiği ülkelerde yalnızca kadınların ırzına geçmez, devletin de ırzına geçer. İşgalci alçağın piçini yalnızca kadınlar doğurmaz, devletler de doğurur. ‘Açılım’ kucak açma şeklinde olacaksa ki öyle, dikkatli olun; işgalci, piçini bırakacak bir kapı, bir kucak arıyor. Uyarıyoruz: Amerikan piçini kucağına alan Sevr’i imzalamış demektir. Kucağınızı değil, gözünüzü açın!” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” ÖYLE bir ülkede yaşıyoruz ki daha doğrusu ülkeyi öyle bir hale getirdiler ki her sabah yeni bir rezaletle uyandığımız için bazılarının peşine düşmekte gecikiyoruz. Örneğin, AKP-FG koalisyon hükümetinin Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan geçenlerde Brezilya ve Şili’ye gitmiş, mal satmak için yabancı işadamlarıyla pazarlık masasına oturmuş ve “İşte size kartım, bu şirkete kefilim” demiş. Siz, ister kelin perçeminden tutun ister bakanın kartvizitinden, Mustafa Saraç bakanın kartvizitinden tutuyor: “Bir bakanın, Türkiye Cumhuriyeti armalı resmi kartvizitiyle desteklenmiş kefalet sözü, son derece talihsiz, gereksiz ve anlamsız bir ticari kahramanlık gösterisidir. Zafer Çağlayan, herhalde, kendisini hâlâ Ankara Sanayi Odası Başkanı sanıyor olmalı ki artık sadece işadamlarını değil, bir bütün olarak Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil etmesi gerektiğini unutmuş. Bir bakanın herhangi bir özel şirkete kefil olması veya herhangi bir tüccar yurttaş için bakanlık kartvizitini ortaya koyarak garantörlük yapması düşünülemez. Kefalet, ‘borç ödenmezse, ben öderim’ taahhüdüdür ve hiçbir özel şirketin maddi yükümlülüklerini Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi’nin üstlenmesi beklenemez. Zafer Çağlayan’ın yakından tanıdığı birkaç özel şirketin ve tüccarın borçlarına şahsen kefil olması mümkün görünebilir; ancak bu şahsi kefaletin de etik açıdan hayli sakıncalı olacağı açıktır. Bir bakan bazı şirketlere garantörlük yaparken kefil olmadığı kamu şirketleri ve de on binlerce özel şirket aleyhine haksız rekabet yaratacağı açıktır. Üstelik ‘şu’ veya ‘bu’ şirkete kefil olmak, devlet adamlığının tüm yurttaşlara eşit yaklaşma ilkesine de terstir. Örnek olsun, dolandırıcılık amacıyla kurulmuş bir ‘tabela şirket’ de kendisinden garantörlük ricasında bulunduğu takdirde ortaya çıkabilecek nahoş riskleri, Zafer Çağlayan’ın iyi düşünmesinde yarar vardır. Zafer Çağlayan isminin başına ‘sanayici’ ibaresi eklenmiş kişisel ‘işadamı’ kartvizitini istediği biçimde hatta ‘hamili kart yakınımdır’ tarzında kullanabilir. Lakin üzerinde bakan yazan devlet armalı kartvizitin, ticari pazarlık masalarında kefalet senedi gibi işlev görecek ve her önüne gelene dağıtılacak kartlardan olmadığını öğrenmelidir!” Kartvizit SESSİZ SEDASIZ (!) [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Çarlõk Rus- yasõ’nda top- rak sahibi zen- gin çiftçilere verilen ad... Osmanlõlarda gümrük vergi- si. 2/ Ürenin kanda birik- mesi sonucu ortaya çõkan hastalõk... İs- yankâr. 3/ Suudi Arabistan’õn para bi- rimi... Hayvanlarda semizlik. 4/ Öğle vakti 12.00’yi baş- langõç olarak alan saat. 5/ Tabanõ tah- tadan yapõlan bir tür sandalet... Gelir. 6/ Siyah, sert ve ağõr bir tahta. 7/ Yurdu- muzun en büyük gölü... Bir müzik parçasõnõn son bölümü. 8/ Bir etkinliğin geçici olarak durdu- rulduğu süre... Özen. 9/ Bir kümes hayvanõ... “Biz dünyadan gider olduk / Kalanlara --- olsun” (Yu- nus Emre). YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İyi bakõm ve ilaç tedavisi... Bir barajõn fazla suyunu akõtmak için yapõlan düzen. 2/ İsviçre’de bir kanton... Tarlalarda açõlan su yolu. 3/ Ro- manya’nõn para birimi... Uşak’õn bir ilçesi. 4/ İri- yarõ, güçlü kuvvetli ve erkeksi kadõn. 5/ Tahõl ölç- mede kullanõlan bir ölçek... İşyeri. 6/ Hekimin has- tanedeki hastalarõ dolaşõp yoklamasõ. 7/ Zatürree... Afrika’da bir õrmak. 8/ Ermeni terör ve cinayet örgütü... Temel, esas. 9/ Sarõlõğõnõ gidermek için çamaşõrõn son suyuna karõştõrõlan toz boya... Mikroskop camõ. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 H A Z A N B E L A Y A K U L A Ş M I H L A M A A B T A Z E A K E Ş E N R U B U L İ R S A L A H E L K A N A D A S E R E G A Ç P A K O İ N İ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle