Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 6 TEMMUZ 2009 PAZARTESİ
6 HABERLER
BİLİM ve SİYASET
ORHAN BURSALI
Demokrasi İçin,
Sorun Asker mi?
Ülkemiz demokrasisinde eksikler diz boyu!
Fetocu ve AKP çevresine giren aydınların bir kıs-
mının gerekçesini biliyorsunuz: Askeri vesayet var,
askerler demokrasiye geçilmesini engelliyor. As-
kerler demokrasinin baş düşmanıdır. Vesayet
kalkmalı, asker siyasete hiç bulaşmamalı, sivil ha-
yata hiçbir müdahalede bulunmamalı...
Türkiye neden demokratik bir ülke olamadı? Ne-
den asker vesayeti oldu? Neden asker müdaha-
le etti? Bütün bunlar ayrı ayrı yanıtları olan soru-
lar...
Ama bunların ötesinde, “Türkiye neden demok-
ratik olamadı?” sorusu için, ülkenin sosyal-eko-
nomik bileşenleri bize temel bir fikir verir:
Nüfusun yüzde 30’u köylerde yaşıyor ve bun-
lar toplam üretimin sadece yüzde 5’i kadar tarımsal
üretimle milli gelire katkıda bulunuyor! Nüfusun
önemli bir kısmı feodal ilişkiler içinde yaşıyor: Yüz-
de 30 köylü+ yüzde 20 kentlere göç eden köylüler
yani kentli köylüler... Batı’nın 1930’larına denk dü-
şen bir sanayi üretimi ilişkilerine sahip bir ülke ko-
numundayız. Üretimin çok azı bilgi ekonomisi te-
melli (yüzde 5?).. Bilgi toplumu insanı, çalışan
ve üreten nüfusun içinde çok düşük paya sahip!
Dahası: Kadınların üretimdeki payı bütün Av-
rupa ülkelerinden daha az. AKP döneminde ça-
lışan kadın sayısı geriledi ve okula gtimeyen kız
sayısı azaldı!
Şunu demek istiyorum: Demokrasi, öncelikle,
burjuva demokratik devriminin, sanayi devriminin
bir ürünüdür, ekonomik ilişkiler ve bunun üzerin-
de gelişen sosyal ilişkilere dayanır!
Bu “demokrasi gelişimi”nin abc’si!
Bunu aydınlarımız bilmez mi!? Bilseler bile, de-
mek ki kitabi biliyorlar!
Biraz daha sürdürürsek: Toplam üretimin yüz-
de 60’a yakını, kayıt dışı! Vergisiz, sigortasız! Bu
kesim genellikle asgari ücret kadar kazanıyor.
Zaten “köylü” ve “kayıt dışı çalıştırılan” insan sa-
yısını toplarsanız, üzerinde seçim sandığı siyaseti
yapılan bu kitlenin temsil etttiği oy oranı ve “de-
mokratik” niteliği hakkında bir fikriniz olur!
“Altta” demokrasinin temellerini yaratamamış-
sanız, “üstte” ne kadar çabalarsanız çabalayın
“Batı tipi” bir demokratik toplum, demokratik iş-
leyiş kuramazsınız! Çünkü politikacı seçim siste-
minde “alttan” çalışır! “Alt”ın yani tabanın de-
mokratik, ekonomik, sosyal niteliğine dayanan bir
oy avcılığı yapar!
Bir de, politikacının bu kitle üzerinde “din”i alet
olarak kullandığını düşünün?!
Şimdi soralım: Türkiye’nin bu “demokrasi bile-
şenleri” manzarasından, asker mi sorumlu yok-
sa siyasetçiler mi? “Asker müdahaleleri” ve “as-
ker vesayeti” nedeniyle, sanayi toplumu ve ön-
cesine ait bu toplumsal ve geri ekonomik yapı iliş-
kilerinin varlıklarını sürdürdüğünü, demokratik
bir toplumun altyapısının gerçekleşemediğini
söyleyebilir miyiz!
Bu geri toplumsal ve ekonomik ilişkilerin varlı-
ğından birinci derecede sorumlu siyasetçiler’dir!
Öncelikle, 60 yıldır bu ülkeyi yöneten muhafaza-
kâr liberal ve din ağırlıklı muhafazakâr siyasetçi-
ler! Demokrasinin üst yapısal kurum olarak ge-
lişmemesinde, bilgi toplumu ve bilgi ekonomisi-
ne geçememekte, şüphesiz askerin de, ama
ikinci-üçüncü derecede sorumluluğundan bah-
sedebiliriz!
O halde, demokrasi için öncelikle, sorumlu, ge-
leceği kuracak, ülkemizdeki arkaik toplumsal
yapıya seslenerek ve bu yapıyı koruyarak politi-
ka yapmayacak bir politikacı dünyasına ihtiyaç var!
Yani öncelikle “siyasetin demokratikleştiril-
mesi”, demokrasinin önündeki bir numaralı so-
run mu, değil mi!
27 Mayıs oldu, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980’i,
28 Şubat sürecini yaşadık!
Bütün bu askeri müdahaleler şüphesiz, az ve-
ya çok, bir askeri vesayet oluşturdu. Türkiye “as-
kerin müdahalesine açık” bir “demokrasi” ülkesi
oldu.
Ama bunlar sonuçlardır!
Bizler buzdağının su üstündeki kısmını, dokuzda
birini görürüz! 8/9’u ise okyanusun altında!
Bu dokuzda sekizi yukarıda anlatmaya çalıştım:
Türkiye’nin ekonomik, toplumsal, kültürel ve bi-
lim kültürel yapısı...
...ve politika dünyasındaki, politik parti işleyi-
şindeki, antidemokratik yapıda, anlayışta, geri kül-
türel ilişkilerdedir...
Şimdi soruyorum: Askerin müdahale olasılıklarını
en aza indirelim, indirdik diyelim...
Peki, siyaset dünyasındaki ve altyapıdaki an-
tidemokratikliği ne yapacağız?
[email protected]
‘Korkutarak yön veriyorlar’
TÜREY KÖSE
ANKARA - CHP İzmir Milletvekili Gül-
dal Mumcu, kadõnlarõn ancak 50 parlamen-
terle (yüzde 9.1) temsil edildiği erkekler
meclisini 2 yõldõr yöneten iki kadõn TBMM
başkanvekilinden biri. Toplumun “öfke kont-
rolünün düşük olması” nedeniyle TBMM’yi
bir kadõnõn yönetmesinin çok fazla bir deği-
şiklik yaratmadõğõ kanõsõnda. Mumcu,
AKP’nin TBMM’deki son gece yarõsõ ope-
rasyonuyla ilgili olarak “Sabahlara kadar ça-
lışılmasını insan haklarına, müzakare ge-
leneğine uygun bulmuyorum. Ayrıca ana-
yasaya aykırı hiçbir önergenin kabul edil-
memesi lazım aslında” diyor. Mumcu, Er-
genekon davasõnõn amacõnõn “insanların
pusulasını şaşırtmak” olduğunu vurgularken
“Baskı kurmak, ülke çıkarlarını, laik, de-
mokratik değerleri savunanların üzerine
korku salmak ve korkuttukları insanları is-
tedikleri yöne kanalize etmeye çalışmak...
Amaçları bu...” görüşünü dile getiriyor. Ve
ekliyor: “Güç odaklarına, yolsuzluklara, uy-
gulamadaki usulsüzlüklere gazetecilik ya-
şamı boyunca belgeleyerek karşı duran bir
gazetecilik anlayışı sergilemiş olan Uğur ya-
şasaydı, sıranın ona da gelebileceğini dü-
şünmemek elde değil...”
Güldal Mumcu’nun sorularõmõza verdiği ya-
nõtlar şöyle:
- TBMM’yi bir kadının yönetmesinin
milletvekillerinin üslubuna bir etkisi oldu
mu?
- Hem Meral Akşener, hem de benim yö-
nettiğim oturumlarda -eğer üslup farkõndan
kastõnõz daha düzgün bir ifade, daha az kav-
ga ise- önemli bir farklõlõk olmadõ. Belki bir-
çoğunu engelliyor ama “Erkeklerin yönet-
tiği oturumlarla kadınların yönettiği otu-
rumlar kıyaslanırsa, kavga oranları düştü
mü?” derseniz, sanmõyorum... Gerginlik or-
tamõ olunca, yöneten kadõnmõş erkekmiş
kimsenin umurunda olmuyor. Öfkenin kont-
rolü düşük bizim toplumumuzda. Öfke yük-
selince yönetenin kim olduğu akla bile gel-
miyor. Öfke yükselince mantõk devreden çõ-
kõyor, yerini kabalõk alõyor.
‘Vekilin sözü kesilmemeli’
- En çok Kamer Genç mi zorluyor baş-
kanvekillerini? Gerçi o size daha nazik dav-
ranıyor...
- Aslõnda ben de bütün milletvekillerine na-
zik davranõyorum. Aksi zaten düşünülemez.
Benim Meclis’i yönetirken prensibim şu:Mil-
letvekilinin söz söyleme hakkõ sõnõrlanma-
malõdõr, sözü kesilmemelidir. O da hakaret et-
meden söz söyleyecektir. Eleştiri sõnõrlarõ için-
de konuştuğu halde milletvekilinin sözünün
kesilmesi uygun değil.
- TBMM’de 2 yıllık deneyiminiz sonun-
da içtüzükte ne tür değişiklikler yapılma-
sı gerektiğini düşünüyorsunuz?
- Öncelikle milletvekillerinin söz hakkõ ko-
nusunda değişiklikler yapõlmalõ. 5 dakikalõk
gündem dõşõ konuşmaya, hükümet 20 dakika
cevap veriyor. Yani 4 misli süre kullanmõş olu-
yor. Milletvekilinin söz hakkõnõn arttõrõlma-
sõndan yanayõm. Ayrõca bir yasa tasarõsõ ko-
misyonlarda görüşülürken milletvekilleri gö-
rüş bildiriyor, gerekiyorsa uzmanlarõn bilgi ve
görüşüne başvuruluyor. Buna çağdaş bir top-
lumun gerektirdiği örgütlü kuruluşlarõn, ku-
rumlarõn temsilcilerinin görüşlerinin de ek-
lenmesi gerekir. Bu, uygulamada bir ölçüde
var. Ama fiilen içtüzük hükmü haline de gel-
meli. Bütün oylamalarõn elektronik cihazla ya-
põlmasõyla da birçok tartõşmanõn önüne geçi-
lecektir diye düşünüyorum.
- TBMM Başkanı Köksal Toptan yurt-
dışındayken gelen TCK’nin 301. madde-
siyle ilgili yasa değişikliği önerisini hemen
komisyona sevk etmemeniz tartışma ko-
nusu olmuştu...
- Anõmsarsõnõz, Avrupa Komisyonu Başkanõ
Barroso gelecekti. Öyle bir anda ve hiç de
gündemde değilken, o gelmeden bir gün ön-
ce komisyondan, genel kuruldan hemen ge-
çirilmek istendi. 301. maddede doğrusu esas-
lõ bir değişiklik de yoktu. Sadece şekli yön-
den bir değişiklikti. Bir de onay merciini Cum-
hurbaşkanõ olarak düzenliyordu. Bunlarõn
tartõşõlmasõ gerekliydi. Başkan’õn dönüşü-
nün beklendiği sürede işte bu tartõşmalar ya-
põldõ. Ve birçok şey biraz daha yerli yerine
oturdu.
- Bir başkanvekili olarak, TBMM’nin son
günü yaşananları nasıl değerlendiriyorsu-
nuz?
- Bir yasanõn bitimine kadar, sabah 04.00’e,
07.00’ye kadar çalõşmak emek haklarõna,
çalõşma standartlarõna uygun değil. İnsan
haklarõna, müzakere geleneğine uygun bul-
muyorum. Bir de; yasalar Meclis’e ham ola-
rak geliyor, komisyonlarda yeterince pişmi-
yor, görüşler dikkate alõnmõyor, hükümet
komisyonda halletmesi gereken unsurlarõ ge-
nel kurula getirip değişiklik önergeleriyle ya-
sayõ pişirmeye çalõşõyor. Ayrõca anayasaya ay-
kõrõ hiçbir önergenin kabul edilmemesi lazõm
aslõnda.
- Muhalefete “gol” atıldığı yorumlarına
ne diyorsunuz?
- Anayasaya uygun davranacağõ varsayõlan
bir iktidarõn, anayasaya aykõrõ bir önergeyi ge-
çirmeyi “gol” olarak nitelemesi siyaseten uy-
gun görülemez.
- Kadın temsili göreceli olarak arttı.
TBMM’de kadının sesi, sözü yeterince du-
yurulabiliyor mu?
- Yukardan say, aşağõdan say yüzde 10. Kadõ-
nõn sesinin Meclis’e yansõmasõ sadece kadõn
parlamenterlere bõrakõlamaz. Kadõn hakla-
rõna sahip çõkmak, sadece kadõnõn sorunu
değildir. Erkekler de buna sahip çõkmalõ.
Kadõn ve erkek dünyada eşit temsil ediliyor-
ken, bir ülkeyi yönetecek olan parlamento
içinde de kadõn ve erkek yüzde 50 yüzde 50
temsil edilmeli. Bir de elbette, kadõn parla-
menterlerin bulunduğu siyasi parti önemli.
Kadõnõn parlamentoda bulunmasõ kadõnõn
haklarõnõ savunacağõ anlamõna gelmiyor,
bulunduğu siyasi partinin kadõna bakõş açõ-
sõnõn ne olduğu daha da önemli. Kotaya
karşõyõm. Esas amacõmõz hayatõn her yerin-
de kadõn ve erkeği yan yana ve oransal ola-
rak eşit görebilmek...
Oranlar eşit olmalı
- Ergenekon davasına nasıl
bakıyorsunuz?
- Hukukun temel kurallarõ iş-
letilmiyor. Hukukun temel kuralõ,
gözaltõna alõnan her kişinin suç-
luluğu kanõtlanana kadar ma-
sum olduğudur. Ama Ergenekon
olayõnda gözaltõna alõnan herke-
se, ilk başta “suçludur” yaftasõ
yapõştõrõlmak isteniyor. Bu, hu-
kuken kabul edilebilecek bir şey
değil. Bu süreçte hukuk herkese
eşit uzaklõkta olmak; yargõ yö-
netene de, yönetilene de eşit
uzaklõkta durmak zorundadõr.
Ama son olarak davadan çekilen
hâkimin söylediğinden hareket
edersek; bir hâkim “Benim üze-
rimde kurumsal baskılar var”
dediği andan itibaren hukuk dev-
reden çõkmõş, yönetimin hizme-
tine girmiş demektir. Bu da fa-
şizan bir anlayõşõn başladõğõnõ
gösterir.
- Ülkede tam bir kutuplaşma
yaşanıyor. “Rejimin güvence-
si asker değil, emniyet” benzeri
mesajlar veriliyor. Bu kutup-
laşma, bu gerginlik nasıl aşı-
lacak?
- Anõmsayõn, bir dönem em-
niyet teşkilatõna ağõr silahlar
alõndõ. Bir ülkenin savunmasõ
için askerinde olmasõ gereken,
polisin asayişi temin etmek için
ihtiyaç duymayacağõ silahlar...
Bir MGK toplantõsõnda poliste-
ki bu ağõr silahlarõn geri alõn-
masõna karar verildi. Gerçekten
uygar ülkelerdeki gibi, polisin iç
güvenliği sağlamak için ne kadar,
hangi ölçüde silaha ihtiyacõ var-
sa o silahlarla donanõmlõ kõlõndõ.
O yõldan bu güne kaç yõl geçti bu
ülkede... Yeniden o karşõtlõğõ
yaşatmak isteyenler olduğunu
görüyoruz. Polis ve askeri karşõ
karşõya getirmek kimin veya
kimlerin işine yarar? Bir ülkeyi
yöneten bir başbakan polis ve as-
keri karşõ karşõya getiremez, ge-
tirmemelidir. O zaman başba-
kanlõk misyonundan ayrõlmasõ la-
zõm. Çünkü bir ülkeyi yönetmek,
demokratik kurumlarõnõ uyumlu
ve ülkenin çõkarõ doğrultusunda
çalõştõrabilmeyi, hukukun üs-
tünlüğünü rejimin tek “temina-
tı” olarak görmeyi gerektirir.
- Bir cemaatin emniyette gi-
derek daha etkili olduğu de-
ğerlendirmeleri de yaygınlaşı-
yor...
- Sadece emniyette değil!..
Cemaatler, Türkiye Cumhuri-
yeti’ne kendi ülkesi değil de fet-
hedilmesi gereken bir ülke gibi
bakõyorlar. Onun için her kurum,
her kuruluş ele geçirilmesi ge-
reken bir kale muamelesi görü-
yor. Cemaat bilinci buna yol
açõyor. Vatandaşlõk bilincini tek-
rar yükseltmemiz gerekir. Hepi-
miz bu ülkenin vatandaşõyõz. Ne
kurumlar bizim düşmanõmõz, ne
de biz kurumlarõn... Türkiye
Cumhuriyeti’nin kuruluş temel-
leri laik, demokratik vatandaşlõk
bilinciyle atõlmõştõr. Bunun ter-
sine davranõş ve uygulamalar, bu
bilincin inkârõdõr.
‘Hukukun temel kurallarõ işletilmiyor’
- Partinize gelirsek;
“çarşaf” açılımına karşı
rahatsızlığınızı dile
getirdiniz...
- İnsanõn inancõnõ şekil
şartõna bağlayan anlayõşa
karşõyõm. Başõnõ örtünce
inançlõ oldu, açõksa inançlõ
değil! İnancõ sadece başörtüsü
ve örtünmeye, yani şekle
bağlamak, inanca ve dine
saygõsõzlõktõr. İnanç öyle bir
şeydir ki, insanõn içinden bir
su gibi akar; temizler geçer.
- CHP Doğu ve
Güneydoğu’da yok. Neden o
bölge seçmenine ulaşamıyor?
- Bu sadece CHP’nin sorunu
değil. Son seçimlere
bakarsanõz Doğu ve
Güneydoğu’da sadece AKP ve
DTP var. Hatta AKP’nin oy
kaybettiğini görüyoruz. Bu
tablo, din, etnik kimlik ve
toprak ağalõğõ üçlemesinin çok
uzun yõllardõr sürmesinin,
istismar edilmesinin
sonucudur. Sorun, toprak
reformunun orada hayata
geçirilememiş olmasõdõr.
Toprak reformunu hayata
geçirmediğiniz sürece
sosyalist, sol, sosyal demokrat
bir partinin gerçekten
dayandõğõ ilkeleri
yerleştirmeniz zorluklarla
karşõlaşõr. Kaldõ ki toprak
reformu sadece solun değil,
günümüzde çağdaş insan,
çağdaş yurttaş olmanõn da bir
gereğidir. Bunun için her şeyin
yeniden ele alõnmasõ, kartlarõn
yeniden karõlõp öyle bakõlmasõ
lazõmdõr.
‘İnancõ
şekle
bağlamak
dine
saygõsõzlõktõr’
ÇARŞAF AÇILIMI
‘Yaşasaydõ Uğur’u da alõrlardõ’
- Bir TV programında “Eğer yaşasaydı,
Uğur’u da alırlardı” dediniz...
- Öyle bir tablo sergileniyor ki, bu dava-
da kimin, ne için alõndõğõnõ bilemiyoruz.
Afaki olaylar... İktidara eleştirel gözle ba-
kan, eleştiren yazõlar yazan, sözler söyleyen
aydõnlarõn da gözaltõna alõndõğõnõ görüyo-
ruz. Yönetimlerin eleştirilecek yanlarõ da
vardõr, olumlanacak yanlarõ da. Bir gazeteci
her daim bir yönetimi olumlayamaz ki, ya-
põlan yanlõşlarõ da tabii ki eleştirecek. Yö-
netimler eleştirilere tahammül edemiyorsa
orada demokrasiden söz edemeyiz. Bu
çerçevede baktõğõmõz zaman; güç odakla-
rõna, yolsuzluklara, uygulamadaki usul-
süzlüklere gazetecilik yaşamõ boyunca bel-
geleyerek karşõ duran bir gazetecilik anla-
yõşõ sergilemiş olan Uğur yaşasaydõ başka
türlü davranmasõ mümkün olmadõğõ için, sõ-
ranõn ona da gelebileceğini düşünmemek el-
de değil...
- Uğur Mumcu’yu da Ergenekon ör-
gütünün öldürdüğü savı ortaya atıldı...
- Eğer Ergenekon diye tarif edilen yapõ-
lanma -her ne ise- onlar Uğur’a yönelik sui-
kastõ da gerçekleştirmişse, delillerini, bil-
gileri, zamanõnõ, bağlantõlarõnõ çõkarõr ortaya
koyarsõnõz. Uğur Mumcu ve diğer öldürü-
lenler için görülmüş olan Umut davasõnõ,
oradaki sanõklarõ, o yargõlamayõ unutun; işin
gerçeği Umut davasõnda söylenip karara
bağlananlar değil, şimdi size sunduğumuz,
ortaya çõkardõğõmõz delillerdir, sanõklardõr
deyin o zaman. Hukuk fakültelerinde bir id-
dianame “nasıl hazırlanmaz” diye öğ-
rencilere negatif örnek göstermek isterler-
se hocalarõmõz bundan sonra hiç sõkõntõ çek-
meyecekler. Ergenekon davasõ iddiana-
mesini rahatça örnek gösterebilirler. “Aman
haaa... Siz sakın böyle bir uygulamanın
içinde olmayın” diye... Bu dava ile kavram
karmaşasõ yaratarak herkesin kafasõnõ ka-
rõştõrmak istiyorlar. Bunun maksadõ insan-
larõn pusulasõnõ şaşõrtmaktõr; bunu yaptõğõ-
nõz anda, onlarõ istediğiniz yöne yönlendi-
rebilirsiniz. Ergenekon davasõnda da in-
sanlarõn pusulalarõnõ şaşõrtmak için elle-
rinden gelen gayreti gösteriyorlar. Baskõ kur-
mak, ülke çõkarlarõnõ, laik, demokratik de-
ğerleri savunanlarõn üzerine korku salmak
ve korkuttuklarõ insanlarõ istedikleri yöne ka-
nalize etmeye çalõşmak... Amaçlarõ bu...
- Bir gün Uğur Mumcu suikastının ger-
çekten aydınlatılabileceğine inanıyor
musunuz?
- Aslõnda Umut davasõ sonuçlandõ. Ama
bizim davamõzõn ucu açõk. Bize fail oldu-
ğu söylenen 3 kişiden biri ortada yok.
Hiçbir zaman bulunmadõ. Bir gün “Cihan”
kod adlõ Oğuz Demir’i bulurlarsa, o zaman
dava yeni baştan görülür. Umut davasõnda
Uğur Mumcu cinayetinden mahkûm olan-
lar oldu. Bu davanõn bir kõsõm sanõklarõ da
aflar sonucunda çõktõ. Çõkanlardan Mu-
zaffer Dağdeviren, Vatan Caddesi’nde
kafasõna kurşun sõkõlarak öldürüldü. Kim,
niye öldürdü, bulunamadõ...Yine de bir
gün Uğur Mumcu suikastõnõn tüm bağlan-
tõlarõyla gerçekten aydõnlatõlabileceğine
inanõyorum. Aksi Türkiye Cumhuriyeti
Devleti’nin varlõğõnõ yadsõmak olur. Bir de,
ben zaten iflah olmaz bir iyimserim.
‘Emin Değer şahit’
- Mehmet Ağar, “Duvardan tuğla çe-
kemem, yıkılır” sözlerini 11 yıl sonra ya-
lanladı. Bunca yıldır size olan “saygı-
sından” yalanlamadığını söyledi... Neden
bu kadar bekledi, neden yalanladı?
- Bilemem. O görüşmenin şahitleri var.
Emin Değer şahit. Yalanlamak gerçeği de-
ğiştirmez.
- Genelkurmay Başkanı Başbuğ, son
basın toplantısında Uğur Mumcu’nun
“bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olan-
lar” sözlerini andı...
- Uğur’un bu sözünün benimsenmiş ol-
masõ, söz söyleyenlerin sözlerinin altõnõ dol-
durma zorunluluğunu beraberinde getirdi-
ğinden, olumlu bir gelişme.
- Kendisinin Genelkurmay arşivinde
çalıştığı da ifade edildi...
- Uğur, Abdullah Öcalan’la ilgili araş-
tõrma yaparken hem valiliğin hem de Ge-
nelkurmay’õn arşivine bakmak istedi, on-
lardan izin aldõ. Ama oralarda düzenli kon-
feranslar vermiş değildi. Uğur, sadece 13
Ocak 1993’te Harp Akademileri’nde bir
konferansa davet edildi, basõn ve basõnõn so-
runlarõ konusunda. Bu, askeriyede ilk ve ha-
yattaki son konferansõydõ.
- Uğur Mumcu’nun yokluğu basında çok his-
sediliyor. Siz de sektöre, yaşananlara baktı-
ğınızda ne düşünüyorsunuz?
- Uğur, kendilerini gazeteci olarak lanse eden
bazõlarõnõn halini gördüğü zaman, gazeteci kim-
liği adõna üzüntü duyardõ herhalde. Nadir Na-
di’nin “Ben Atatürkçü değilim” dediği gibi,
“Bunlar gazeteciyse, ben gazeteci değilim” di-
yebilirdi...
‘Uğur gazeteci kimliği
adõna üzüntü duyardõ’
TBMM Başkanvekili Güldal Mumcu Ergenekon’un amacõnõ ‘insanlarõn pusulasõnõ şaşõrtmak’ diye niteledi
Batman’da kafatası ve kemik
DİYARBAKIR (Cumhuriyet) - Diyarba-
kõr Cumhuriyet Başsavcõlõğõ bir ihbar üzerine
Batman’õn Hasankeyf ilçesi Yolüstü köyünde
kazõ yapõlmasõ talimatõ verdi. Talimat üzerine
jandarma denetiminde yapõlan kazõda 3 kafatasõ
ve kemik parçalarõ bulundu. Kafatasõ ve kemik
parçalarõ kimlik tespiti için İstanbul Adli Tõp
Kurumu’na gönderildi. Batman Cumhuriyet
Başsavcõsõ Mustafa Peker, “Adli Tõp Kuru-
mu’ndan gelecek sonucu bekliyoruz” dedi.
Kaçak silah imalathanesi
SAMSUN (AA) - Samsun’un Bafra ilçesin-
de, İl Jandarma Komutanlõğõ Kaçakçõlõk ve Or-
ganize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekip-
leri, ilçede kaçak silah ve mermi satõldõğõ yolun-
da bilgi edinmeleri üzerine bir kişiyi takibe aldõ.
Bir aylõk çalõşma sonucunda, Asmaağaç köyünde
İsmail E’ye ait imalathaneye operasyon düzenle-
di. Atölyede, 5 ruhsatsõz tabanca, 2 ruhsatsõz av
tüfeği, 60 av tüfeği fişeği, 50 adet mermi kapsü-
lü, 90 adet tabanca mermisi çekirdeği, silah ile
mermi imalatõnda kullanõlan çok sayõda alet ve
malzeme ele geçirildi. İsmail E, gözaltõna alõndõ.
(Fotoğraf:NECATİSAVAŞ)