22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
ekonomi@cumhuriyet.com.tr 6 TEMMUZ 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ 13 CMYB C M Y B ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Temmuz Soğuğu! yakupkepenek06@hotmail.com Piyasalarda esmekte olan iyimser rüzgârlar geçen hafta zayıflamaya baş- ladı. Borsalar da bu değişikliği yansı- tıyor. Dow Jones indeksi 12 Hazi- ran’dan bu yana düşme eğilimindeydi. Hafta sonunda toplam gerileme yüzde 5.7’ye ulaşırken bunun yarısının son iki günde gerçekleştiği görülüyordu. Fi- nancial Times indeksi haftanın son iki günü toplam yüzde 2.4 gerileyince aylık düşüş yüzde 6’ya ulaştı. Nikkei in- deksi de benzer bir eğilim sergiliyor. Av- rupa borsaları, Bloomberg’in işaret et- tiği gibi üç haftadır gerilemeye devam ediyor. Bu ortamda, tartışmalar, yorumlar da ister istemez iki dipli, “W” biçimi re- sesyon olasılığına, yine depresyon ko- nusuna doğru dönmeye başlıyor. Ama ilginç bir gelişme daha var. Krizin top- lumsal etkileri derinleştikçe, “özgür- lükçü”, “güler yüzlü” kapitalizm ara- yışlarına ilişkin tartışmalar da, üstelik en umulmadık çevrelerden gelen katılım- larla giderek yoğunlaşıyor. Hayırlara ve- sile olur inşallah. Ekonomik haberler iyi değil... OECD ve Dünya Bankası’nın geliş- mekte olan ülkelere ilişkin “olumlu” bek- lentilerine değinmiş ama bu ekonomi- lerin, dünya ekonomisinin, bırakın kriz- den, bu resesyondan çıkmasına olanak verecek güce ve derinliğe sahip ol- madıklarına işaret etmiştim. Her şey bir yana, merkezden çevre ülkelere yönelik sermaye hareketlerinin 2007 yılında 1.2 trilyon dolardan bu yıl yalnızca 363 mil- yar dolara gerilemiş olması, olağanüs- tü bir kaynak sıkıntısına işaret ediyor. Bu da, kredi köpüğünün üzerinde ya- şanan büyüme ve orta sınıflarda yo- ğunlaşan tüketim patlamasının şimdi hızla bir çöküşe, yoksullaşmaya dö- nüşmeye başladığını gösteriyor. Bu çöküşün sonuçlarının bir aşamada si- yasete yansıması kaçınılmaz. Daha “güler yüzlü” kapitalizm arayışlarının hız- lanmasının nedeni de bu korku. Kısacası, krizden olmasa bile, bu resesyondan çıkmanın yolu hâlâ dünya ekonomisinin yaklaşık yüzde 60’ını oluşturan ABD (yüzde 25-28) ve AB (yüzde 30) ekonomilerindeki bir toparlanmadan geçiyor. Ne ki geçen hafta açıklanan veriler işsizliğin ABD’de 16 ayda ikiye katlanarak yüzde 9.5’le 25 yılın, Avro bölgesin- de yüzde 9.5’le son on yılın en yük- sek düzeyine ulaştığını gösteriyordu. Dahası, PIMCO’nun başyatırım uz- manı ve CEO’su Mohammed El Erian’ın Financial Times’taki yoru- munda dikkat çektiği gibi; bu oran- lar, gittikçe artan zorunlu ücretsiz izin- leri, ekonomik koşullardan dolayı emekliliğinde çalışan sayısını arttır- dığını göz önüne alınca aslında gö- ründüğünden daha kötüydü. İkinci- si, genelde arkadan gelen bir gös- terge olan işsizlik artışı, bu kez, tale- bin, kapasite kullanımının ve yatı- rımların üzerindeki etkilerinden dolayı bir öncü gösterge gibi işliyordu. El Erian’ın yanı sıra, ABD Ticaret Odası başekonomisti Marty Regalia da bu kez sürecin olağan bir resesyon- toparlanma dinamiğini izlemediğine işaret ediyor; “bu yüzden” diyor, “to- parlanmanın nasıl olacağını da önceden görmek olanaksızlaşıyor” (McClatchy Newspapers, 02/07/09). Daha önce de vurguladığımız gibi, bu kez, 1970’ler- den bu yana uygulanan kriz erteleme modellerinin hemen hepsinin tüken- mesiyle ortaya çıkan bir kredi krizi ve resesyon yaşıyoruz. Bu yüzden “hiçbir şey” bayağı/piyasa iktisadının öngö- rülerine uymuyor. Çünkü o da iflas eden son modelin bir parçası. ‘Kapitalizmin küçük kirli sırrı’ Regalia’nın işaret ettiği gibi “krizden çıkmaya başlamak için, tüketici satın al- maya başlamalı, sanayi, böylece tüke- nen stokları yenilemek için üretime başlamalı ve bu süreç kendi kendini besleyen bir biçimde işlemeli”. Ne ya- zık ki geçmiş 20-25 yılda bu süreç, ulus- lararası yatırım bankası GLG Part- ners’in, varlık yönetim müdürü Ben Funnell’in, “Borç kapitalizmin küçük kirli sırrıdır” başlıklı yorumunda işaret ettiği gibi, kredi genişlemesi sayesin- de sürdürülebildi. Peki neden bu bir “kirli sır”? Yine Funnel’in işaret ettiği gibi, ABD’de 1970’lerden bu yana en üst beşte birlik gelir diliminin serveti yüz- de 60 artarken, geri kalanın serveti yüz- de 10’dan fazla gerilemiş, “ekonomik büyümenin yararları, toplumun ço- ğunluğunun yerine plütokratların cebi- ne girmiş”. “Peki öyleyse niye bir dev- rim olmadı?” diye soruyor Funnel ve cevap veriyor: “Çünkü, bu duruma bir çözüm bulunmuştu: Borçlandırma”. Ucuz borçlandırma insanların refah düzeylerinin gerilemesini engelledi... Bunlar aslında bildiğimiz, yıllardır söylediğimiz şeyler. Ama, artık yatırım bankacılarının ağzından, hem de Fi- nancial Times gibi yayınlarda dile ge- tirilmeleri ilginç. Funnel, “hem borç yü- künü hem de eşitsizliği azaltacak (Po- pülizme bakar mısınız?- Bizdeki piya- sa ayetullahlarının kulakları çınlasın- E.Y) bir siyasi mutabakata gereksinim var” diyor (FT, 30/06). Çünkü, kredi köpüğü patladı, halkın gözünü ucuz krediyle, tüketim toplumu fantezileriyle boyamak, hızla olanaksız hale geliyor. “Zaman değişiyor”... Şim- di ne olacak? Bir özgürlük savaşçısı olarak Lord Saatchi Bakın, bu konularda Lord Maurice Saatchi ne diyor. Lord Saatchi, Mar- garet Thatcher’ı iktidara getiren seçim kampanyasını düzenleyen Saatçi & Sa- atçi adlı reklam şirketinin sahibidir; şim- dilerde de, Margaret Thatcher’ın mu- halefetteyken, neoliberalizmin kalesi olarak kurduğu düşünce kuruluşu Cen- tre For Policy Studies’in yönetim ku- rulu başkanlığını yapıyor. Lord Saatchi, The Daily Teleg- raph’daki “Kapitalizmin rüyası, para değil özgürlüktür” (02/07/09) başlıklı ya- zısında önce, “Piyasa ve demokrasi mantığının, devletin halkı için zengin- lik yaratamayacağına olan inancın as- la sorgulanmadığı dönem geride kaldı” diyor. Lord Saatchi’ye göre bir kişiye bir oy, tüketici demokrasisi, piyasada re- kabet ne yazık ki beklenen sonuçları üretmemiş. “Serbest piyasanın ve de- mokrasinin, piyasanın bulaştırdığı aç- gözlülükten (bankacılar) ve pervasızlık- tan (milletvekilleri) muaf olmadıkları an- laşıldı... Birileri kapitalizmin yasaları yerçekimi gibidir, hoşunuza gitmeye- bilirler ama uymak zorundasınız diyor- du”, diyor Lord Saatchi ve ekliyor: “Ama devletle piyasa karşılaştılar, dev- let kazandı”... “İnsanlık tarihinin bu en büyük mali krizi belki de biraz fazla la- issez faire olduğu için patlak verdi. Bel- ki şimdi bize biraz daha fazla dirigisme (güdümlü ekonomi E.Y) gerekiyor...” Lord Saatchi’ye göre kapitalizm ve özgürlükler de geçen dönemde yanlış anlaşılmıştır. “Amaç” diyor, “para de- ğil özgürlüktür”. Ve inanılır gibi değil ama J.K. Galbreight’ten aktarıyor: “Öz- gürlüğün önünde en büyük engel pa- rasızlıktır” (Siz laikliktir sanıyordunuz değil mi?). İlginç zamanlarda yaşıyoruz, Gre- anspan, “sistem çapında bir çöküş ris- ki, piyasa ekonomilerinin kaçınılmaz bir özelliğidir” diyor. Banka CEO’ları eşitsizlikten, gelir dağılımının bozuklu- ğundan yakınıyorlar. Thatcher’ın “Ge- obbels’i”, Lord Saatchi, neoliberaliz- me, para kazanma hırsına köklü eko- nomik, ahlaki eleştirileri yöneltip, daha çok devlet müdahalesi, özgürlük ve si- yaset istiyor, “yarın başka bir gün olmak zorundadır diyor”... Serbest piyasa ayetullahlarını bıraktım, sözüm, libe- ralleşmeden, yandaşlardan medet uman solculara... Kapitalizmi Sorgulayanlar Artıyor... TOKİ: Kendimizi açgözlülüğe karşı koruduk Ekonomi Servisi - Toplu Konut İdaresi Baş- kanlõğõ (TOKİ) Başkanõ Erdoğan Bayraktar, Seyrantepe’deki spor kompleksi için açõlacak iha- leye ilişkin, “İlk ihalede verilen teklifleri baz al- mayacağız, mevcut şartlarda en uygun teklifi ve- rene ihale yapacağız” dedi. Avrupa Konutlarõ TEM’in spor kompleksinin açõ- lõşõnõn yapõldõğõ ve konut sahiplerini bir araya ge- tirmek için düzenlenen kokteylde konu- şan Bayraktar, İstanbul Seyrante- pe’de yüklenici firma Eren Talu- Alke İnşaat’õn sözleşmesini fes- hetmeleriyle ilgili şunlarõ kaydet- ti: “Biz işi en uygun teklife ver- dik. Yüklenici şartlarını yerine getirdi, inşaata başladı. Sonradan yüklenici sıkışınca yeni ortağa da müsaade ettik... Yurtdışından yurtiçinden kredi bul diye kendisine bunu verdik. Fakat buna rağmen inşaatta bir yü- rüme olmayınca bu sözleşmeyi feshetmek zo- runda kaldık. Eğer, sözleşmesini feshettiğimiz yüklenici TOKİ’yle beraber gerekli çalışmala- rı yapar da kendi haklarını koruyacak şekilde bizimle beraber karşılıklı diyalog içinde olursa biz onun haklarını koruruz. Biz devletiz. Hiç kim- senin mağdur olmasını istemeyiz. Ama açgöz- lülükler yapılırsa, o zaman devlet de kendini en katı bir biçimde korumak zorundadır.” erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com SERTAÇ EŞ ANKARA - Türk Silahlõ Kuvvetleri’nin (TSK) genel maksat helikopteri ihtiyacõ için karar aşamasõna gelen iha- lede büyük bir rekabet yaşanõ- yor. Türkiye önümüzdeki 30 yõllõk dönemde gereksinimini karşõlamak amacõyla şu anda toplam 115 helikopter almayõ planlõyor. Savunma Sanayii Müste- şarlõğõ’nõn (SSM) yürüttüğü ihalede ABD’den Sikorsky firmasõ ile İtal- ya’dan Agusta Westland firmalarõ yarõşõyor. Gelecek 30 yõl içinde dünyadaki ge- nel maksat helikopteri pazarõnõn 30 milyar dolar olduğu değerlendiriliyor. Yine bu dönemde helikopter ihtiya- cõnõn 4 bin civarõnda olacağõ düşünü- lüyor. Türkiye’nin alacağõ helikop- terler miktar açõsõndan çok büyük ol- masa da farklõ amaçlarla kullanõlaca- ğõ için şirketlere referans olacak. Helikopterlerin 20’si Emniyet Ge- nel Müdürlüğü’ne, 20’si yangõn sön- dürmede kullanõlmak amacõyla Or- man Genel Müdürlüğü’ne verile- cek. Diğer 75 helikopter de farklõ ku- rumlar arasõnda paylaştõrõlacak. 8 milyar dolar taahhüdü İhaleye katõlan iki firmanõn farklõ önerileri bulunuyor. ABD’li Sikorsky firmasõ T-70 ve S-70i modellerinden Türkiye’nin istediği helikopteri kar- şõlayabileceğini dile getiriyor. Fir- ma, ihaleyi kazanmasõ durumunda Türk savunma sanayisine 8 milyar do- larlõk bir iş payõ vermeyi taahhüt edi- yor. Sikorsky’nin halen TSK envan- terinde 100’ün üzerinde helikopteri fa- al halde çalõşõyor. Sikorsky’nin Tür- kiye’de TAI ve Alp Havacõlõk’la or- tak projeleri bulunuyor. Ortak üretim sözü İtalyan Agusta Westland ise Tür- kiye’ye, “Türkiye’nin ihtiyaçlarını karşılaması için sıfırdan bir heli- kopter ortak tasarlayıp ortak üret- meyi” öneriyor. Benzer yöntemle ATAK Projesi’ni üstlenen konsorsi- yumda da yer alan firma, “üretilecek helikopterin tüm ihracat haklarını Türkiye’ye vermeyi küresel pazara birlikte çıkma” önerisini getiriyor. Agusta Westland, ATAK Projesi’nde TAI, Aselsan gibi Türk firmalarla ortak çalõşõyor. İki şirket arasõndaki seçim kararõnõ, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’õn başkanlõğõnda Genelkurmay Başkanõ Orgeneral İlker Başbuğ, Milli Sa- vunma Bakanõ Vecdi Gönül, Savun- ma Sanayii Müsteşarõ Murad Ba- yar’õn da yer aldõğõ Savunma Sanayii İcra Komitesi (SSİK) verecek. PAPA’DAN ZENGİNLERE: Küreselfinans kurallarını yeniden yazın DiaSA, güçlüortasõnõfvezenginintasarrufayönelmesiyleTürkiye’deenbüyükyatõrõmõnõyapõyor Kriz indirime yöneltti DiaSA Genel Müdürü Somoza’ya göre kriz sadece yoksulun tasarruf ettiği anlayõşõnõ yõktõ. Türkiye’de tüketici, İspanya ve Fransa’daki gibi gelir düzeyi ne olursa olsun tasarruf etmeye yöneldi. ‘Sepet başõna harcama değişmedi’ DiaSa’da sepet başõna harcama- nõn 8-10 TL olduğunu söyleyen Somoza, bu rakamõn geçen sene de böyle olduğunu, krizle birlikte de- ğişmediğini kaydetti. 1500-1800 arasõndaki ürün çeşidinde çok büyük artõş olmadõğõna dikkat çeken çeken Somoza şunlarõ söyledi: “Ürün çe- şitliliğimiz çok büyük miktarda artmamasına rağmen iki haneli büyümüşsek kriz yılında müşteri sayımız artmış demektir. Bu yıl da müşteri sayısında artış bekliyoruz. Daha önce hipermarkete gidip çok alışveriş yapanların bir kısmı bize gelmiş, daha sık alışveriş ya- par olmuşlar.” Fernando Gonzalez Somoza, Türkiye’deki perakende pazarõnõ diğer gelişmekte olan ülke pazar- larõyla şöyle karşõlaştõrdõ: “Herkes Çin’den, Brezilya’dan bahsedi- yor, fakat Türkiye’nin ‘orta sõnõ- fõ’ bu ülkelere göre çok daha güçlü, dolayısıyla pazar olarak çok daha tatminkâr. Mesela Çin’de çok zengin vardır, ama ka- lan kesim çok fakirdir, peraken- de açısından alışveriş yapacak potansiyeli yoktur. Türkiye ile kı- yas kabul etmez. Ayrıca Türki- ye’nin yasal altyapısı da pera- kende açısından daha tahmin edilebilir ve istikrarlı.” Hedeflerinin BİM’i geçip lider- liğe oturmak olduğunu söyleyen So- moza “İndirim marketleri ara- sında en ucuz kim?” sorusunu ise iddialõ yanõtladõ: Tabii ki biz. Ekonomi Servisi - Türkiye’de 200’ü bayi mağazasõ olmak üzere toplam 630 mağazaya ulaşan DiaSA İndirim Mar- ketleri, pazara girdiği yõldan bu yana en büyük yatõrõmõnõ kriz döneminde ya- pacak. 2009 yõlõnda 100’ü bayilik yön- temiyle olmak üzere, toplam 150 ma- ğaza açacaklarõnõ, verimsiz 50 mağazayõ ise kapatacaklarõnõ söyleyen DiaSA Genel Müdürü Fernando Gonzales So- moza, “Yıl sonunda mağaza sayımız 700’ün üzerine çıkacak. Mevcut ma- ğazalarımızda yapacağımız düzenle- melerle birlikte toplam 20 milyon TL’lik yatırımı hayata geçireceğiz. Bu DiaSA’nın şimdiye kadar Türki- ye’de yaptığı en büyük yatırım” de- di. Somoza’ya göre Türkiye’de pera- kende sektörü krizin etkilerini bir Fran- sa, bir İspanya’daki gibi yaşõyor. Yani tüketiciler gelir düzeyleri ne olursa ol- sun tasarruf etmek istiyor. Somoza bu nedenle kriz dönemlerinde indirim mar- ketlerinin hõzlõ büyüme içine girdikle- rini belirterek şunlarõ söylüyor: “2008’de ciromuz yüzde 14 ora- nında büyümüştü. Bu yılki hedefimiz de yine yüzde 14 civarında büyüme. Hem ulusal markaları hem de tüke- tici için iyi bir alternatif olan priva- te label’ları (market markaları) uy- gun fiyatlarla sattığımız için müşte- ri sayımız arttı. Toplam ciromuz içinde private label’ların ağırlığı bu- gün yüzde 42-44 arasında değişi- yor. Kriz nedeniyle son bir yılda 6- 6.5 puanlık bir artış var.” VATİKAN (AA) - Papa 16. Be- nediktus, gelecek hafta İtalya’da toplanacak G-8 liderlerine, küresel finans kurallarõnõ yeniden yazmasõ ve yoksullarõ ekonomik krizin etki- lerinden korumasõ çağrõsõnõ yaptõ. Papa, İtalya Başbakanõ Silvio Berlusconi’ye yazdõğõ mektupta, liderlerden, “Afrika’nın ve azge- lişmiş ülkelerin sesini dinlemesi- ni” istedi. Papa, ekonomik krizin, sa- dece aşõrõ yoksulluktan çõkmayõ umanlar için değil, aynõ zamanda di- ğerlerinin de yoksullaşmasõ konu- sunda gerçek bir risk olduğunu ifa- de etti. G-8 liderlerine, krize sebep ol- makla suçlanan spekülatif operas- yonlardan kaçõnmak için “uluslar- arası finans yapısında reform” yapmasõ çağrõsõnda bulunan Papa, özellikle yoksul bölgelerde olmak üzere, ekonomik gelişme ve istih- dam yaratma için kamu ve özel kredilerin garanti edilmesini talep et- ti. Papa, liderlerden Doha müzake- relerini tamamlayarak, “adil ulus- lararası ticaret sistemi” oluşturmak için çalõşmalarõnõ istedi. G-8 liderleri, İtalya’nõn L’Aqui- la kentinde 8-10 Temmuz’da yapõ- lacak zirvede bir araya gelecekler. Kriz Vatikan’ı da etkiledi Bu arada Vatikan, küresel eko- nomik krizin finans kaynaklarõnõ ve bağõşlarõ olumsuz etkilemesi yü- zünden bütçesinde açõk verdi. Va- tikan basõn bürosunun açõkladõğõ mali rapora göre, Vatikan geçen yõl 900 bin Avro bütçe açõğõ verdi. Önceki yõl ise 9.06 milyon Avro büt- çe açõğõ veren Vatikan’õn, böylece geçen yõl bu açõğõ epeyce düşürdü- ğü görüldü. Sikorsky, ihaleyi kazanmasõ durumunda Türk savunma sanayisine 8 milyar dolarlõk bir iş payõ vermeyi taahhüt ediyor. İtalyan Agusta Westland ise “ihtiyaçlara uygun, sõfõrdan bir helikopter tasarlayõp ortak üretmeyi” öneriyor. Son haftaların siyasal ve ekonomik gelişmele- ri, bu toplumu çıldırtmanın tohumlarını taşıyor. Yılın ilk üç ayının ekonomik büyüme verileri, eko- nominin geçen yıla göre yüzde 13.8 oranında kü- çüldüğünü gösteriyor. Ekonominin küçülme oranı, iki küçük Baltık ül- kesi bir tarafa bırakılırsa, OECD ülkeleri arasında rekor kırıyor. Gerçekte bu küçülme oranı, ülke eko- nomisinin, İkinci Dünya Savaşı yıllarında bile ya- şamadığı bir düşük düzeydir; yani yalnızca ulus- lararası değil, ulusal rekor da kırılmaktadır. Ekonominin bu ölçüde küçülmesinin temel ne- deni, hükümetin bunalımı önemsememesidir. Üstelik bu küçülme oranı ülke ekonomisinin or- talamasıdır. Kimi sektörlerin küçülme oranı, bunun çok üzerindedir. Örneğin, küçülme oranları, ticaret sek- töründe yüzde 25.4; inşaatta yüzde 18.9 ve ima- lat sanayisinde yüzde 18.5 düzeyindedir. Bu üç sektörün ortak özelliği işgücü yoğun olmalarıdır. Tarım dışı çalışanların yaklaşık yüzde 70’i bu üç sektörde bulunuyor. Üretim düşüşlerinin ilk etkisi, bu sektörlerde iş- sizliğin, diğer sektörlere göre daha fazla artma- sıdır. Yılın ilk çeyreği için açıklanan işgücü veri- leri, ülke ortalaması olarak işsizliğin yüzde 16’ya; yaşları 15-24 olan gençler arasındaysa da yüzde 30’a ulaştığını kanıtlıyor. Eğer işbaşı yapmaya ha- zır olanlar da hesaba katılırsa, bu oranlar en az on puan artıyor: Ülke ortalaması olarak işsizlik yüz- de 26’lara, gençler arasında da yüzde 40’lara tır- manıyor. İşçiler sendikalaşamıyor. Memur sendikaları iş- levsiz kılınıyor. Çalışanların örgütsüzlüğü, ekonomik bunalım ortamında, sömürüyü daha da arttırıyor. Örneğin, kamu kurumlarında “şirketler” eliyle ça- lışan işçiler, bağlı oldukları şirket el değiştirdiğinde yeni sözleşme yapmak zorunda bırakılıyor. Böy- lelikle işçilerin yıllık izin hakları ortadan kalkıyor; kazanılmış haklar bile kayboluyor; uçuyor. Ta- banda, hak, hukuk ve adalet tepeleniyor. Devle- tin tepesi ise yargıyı tartışıyor! Bir tarafta, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuru- lu’nun yapılanmasından başlayarak çok büyük öl- çüde siyasallaşmış olan bir sivil yargı var. Bu du- rumda yargı bağımsızlığından söz edilemezken as- keri yargının sivilleşmesi için sözüm ona demok- ratikleşme çabası gibi bir yutturmaca sergileniyor. Hükümet, ekonomideki çöküşe duyarsız kalıyor. Bununla da kalınmıyor; ülke gündemini, cinsiye- ti belli olmayan bir belge dolduruyor. Toplumla res- men alay ediliyor! Ekonomide yaşanan bir büyük yıkımdır. Top- lumsal birlik ve dayanışma böyle günlerde ge- reklidir. Ancak, günümüzde, toplumsal sıkıntıla- rın paylaşıldığından ya da sıkıntıda ortaklık gibi bir kavramdan söz etmek, yazık ki olanaklı değildir. Temmuz soğuğu bu noktada başlıyor. Ekono- mi ile siyasetin bu ölçüde kopuk olduğu; siyase- tin duyarsızlığının hiçbir demokratik anlayışla bağdaşamayacağı böyle bir ortam, yalnızca buz keser. Hava sıcaklığının mevsim normalleri- nin üzerinde olmasına bakmayın, toplum üşüyor! Toplumun yaşadığı çıldırtıcı süreç hükümetten kaynaklanıyor. Hükümet, Cumhuriyetin çağdaşlaşma, kadın - erkek eşitliği, yargının bağımsızlığı, bireyin öz- gürleşmesi, laiklik, merkezi ve yerel yönetimler- de yolsuzlukların önlenmesi ve buralarda bilimin, aklın ve kalitenin öncelikli tutulması gibi temel de- ğerlerini bir türlü benimseyemiyor; tersine Cum- huriyetin değerleriyle sürekli çatışıyor. Bu değer- lerin doğrudan sonucu olan demokratikleşme ve sosyal devlet unutturuluyor. Cumhuriyetin değerlerini niteliği gereği özüm- semiş bulunan eğitim, yargı ve ordu gibi kurum- sal yapıları aşındırmayı, hükümet, asıl işi olarak alı- yor. Gerçekte, eğitim büyük ölçüde “halledilmiş” olmalı ki Başbakan, bir günde iki doktora birden alıyor! Aslında hükümet, ana sorunları bir yana bıra- karak toplumun sinir uçlarını acıtıyor; sanki ölçü- süz tepkiler verilmesi için kışkırtıyor. Bu çok du- yarlı ortamda, verilecek tepkilerin, Cumhuriyetin değerlerinin akılcılığına uygun olması ve yaşanan karabasanın yerini çağdaşlaşmanın ve demok- ratikleşmenin aydınlığına bırakmasının sağlanması gerekiyor. DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA Türkiye, İtalyan Agusta Westland ile ABD’li Sikorsky arasõnda seçim yaparak görüşmelere başlayacak Helikopterde büyük rekabet Krizin ‘yalnızca yoksullar tasarruf yapar’ anlayışını yıktığını belirten DiaSA Genel Müdürü Fernando Gonzales Somoza (üstte) “Etiler mağazamız en az Gültepe’deki mağazamız kadar iyi satış yapıyor” diyor. Türkiye’de indririm marketler zinciri arasından BİM’in ardından ikinci sırada yer alan DiaSa 2008 yılını 683 milyon TL ciroyla kapatmış. Halen Türkiye’de Marmara ve Ege bölgelerinde 200’ü franchise (bayi) olmak üzere toplam 630 mağazası var. Ortalama büyüklükleri 250 metrekare olan bu mağazaların 400 kadarı Marmara, 200’ü ise Ege bölgesinde. Artıkzengindetasarrufediyor
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle