18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 21 TEMMUZ 2009 SALI 16 KÜLTÜR AYNA ADNAN BİNYAZAR Kadını Karanlığa Tutsak Kılanlar... Simone de Beauvoir 1963’te yayımladığı “Ko- şulların Gücü” adlı yapıtında, “Bir yazar kadın, ya- zı yazan bir ev kadını değildir, bütün varoluşu ya- zının buyruğu altında bulunan kadındır. Onun ken- di nedenleri, kendi düzeni, kendi amaçları vardır” diyor. O yılların Türkiyesi’nde çarşaflıya tek tük rast- lanıyor. Türban diye bir sorun yok. Tekkeler ev- lere taşınmamış daha, kadınlı erkekli “mürit” ka- labalıkları, şeyhleri tapınç nesnesi haline getir- memiş... Çağdaşlığın ışığı karartılmış, ama uzaklarda ay- dınlığın ışıltısı köreltilememiş. Kadının kara çarşaflara büründürüldüğü top- lumlarda aydınlığın lambası sönüktür. Ahmed Arif’in deyimiyle, kadın taş duvarlı, demir kapılı, kör pencereli hapishanelerin dar odalarında birer ibadet tutsağıdır. Haberin var mı laik Türkiye? Haberin var mı Türk gençliği, Atatürk’ün ema- netçisi!.. TBMM Başkanlığı yapmış Bülent Arınç’ın ge- lin adayı türbansız diye seviniyoruz... Oysa Türkiye’de en tehlikeli duygu sevinmek- tir; kızımız üç gün sonra türbanıyla ortalarda sa- lınırsa sevinciniz kursağınızda kalmasın! Öyle ya; Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’ın eşi türbanlı mıydı onlarla evlenmeden önce? Kadının karanlığı, toplumun da karanlığıdır; ni- ye örtülür kadının saçı başı, yüzü gözü!.. Kadın eylemsiz bırakıldı mı, insanımızın yarısı ye- teneğini geliştirme olanağından yoksun demek- tir. Özgürlük kadının doğasında var. Hiçbir kadın, kapalılığı kendi gönlüyle istemez. Gelenekler, dinsellik, koca baskısı, dayatmalar onu kapanmak zorunda bırakıyor. Bu, kadının özgür yaşama hakkının zorla elin- den alınmasıdır. İslamda kapanmak yoktur. Kadın kapatılıp çağdaş dünyanın dışına itilerek kayıtsız şartsız ita- at eden bir köleler topluluğu yaratılıyor. Kadın kendi bildiğince yaşasa geleceğin res- samı, yazarı, sanatçısı onların arasından da çı- kacaktır. O zaman ülke yönetiminde yalnızca var- lık sahipleri söz sahibi olmayacak, “cahil” diye kü- çümsenen kesimler de her alanda ağırlığını du- yuracaktır. Ülkede sosyal adalet gerçekleşince kimse en güzel yerlere gökdelenler konduramayacak, de- nizlerde köşk yüzdürenler sularımızı berbat ede- meyecektir. Simone de Beauvoir’ın elli altı yıl önce söyle- dikleri, berrak camlı büyüteçler altında onlarca, yüzlerce kez okunmalıdır. Koyu Katolik annesinin, Hıristiyanlığın katı ku- rallarıyla yetiştirdiği Beauvoir, yolunu özgür olmanın insanı insan kılan anlayışıyla beslemeyip zengin bir burjuva ailesinin din eğitimli kızı olarak kalsaydı, bugün bir yazardan da, düşünürden de, kadın hak- ları savunucusundan da söz edilmeyecekti. Yalnız kadın değil, bütün insanlık uyanmalı ar- tık; özgürlüğe ermiş kadın dün olduğu gibi, ken- di gönlünce ne davulcuya varıyor, ne zurnacıya; varıyorsa da gönül onun gönlü... Kadın, başkalarının güdümünden kurtulup ya- şamının nedenini kavrayamadığı, kendi düzenini kurup, kendi amacı doğrultusunda yaşayamadı- ğı sürece ona özgürlüğe ermiş denemez. Beau- voir’ın bu kavramları öne çıkarmasının nedeni bu- dur. Herkesin kurtuluşu kendi vereceği savaşımın so- nucuna bağlıdır. Kadın ya da erkek; kişi eyleme geçip kimliğinin savaşımına girişmedikçe kimse ona özgürlük bağışlamaz. Başka yolu yok; eylemsizliği yeğleyen, ona da- yatılan hayatın tutsaklığına da katlanacaktır... [email protected] [email protected] S anat Kurumu Tiyatro Ödülleri bu yõl 45. yõlõnõ tamamlõyor. Tiyatro tarihimizin en uzun ömürlü ödü- lünün varlõğõnõ bunca yõl sürdürmüş olmasõ şaşõrtõcõ, çünkü kurumlaşma süreci ne ün- lü bir sanatçõnõn ailesinin ne de bir banka ya da şirket/holdingin koruyucu şemsiye- si altõnda gerçekleşmiş. İlk tohumu 1950’de küçük bir grup başkentli sanat dostu tarafõn- dan ‘Sanat Sevenler Kulübü’ olarak atõldõktan sonra, 1952’de ‘Sanat Sevenler Derneği’ne dönüşen, 1967’de ‘kamu yararına dernek- ler’ statüsüne geçip, 1980’de de ‘Sanat Ku- rumu’ adõnõ almõş bir kuruluşun özverili ça- lõşmalarõnõn ürünü yalnõzca... Kurum, yõllar- dõr ‘mekân’ sorunu ile boğuştuğundan, düzenli olarak çalõşan ve ek gelir getiren bir lokale de sahip değil artõk... Ödül sahiplerine, parõltõlõ giysileri içinde ‘kırmızı halı’ boyunca salõnarak, kapõda ko- nuşlanmõş TV sunucusunun ‘şov’ ortamõna ula- şacaklarõ, görsel-işitsel açõdan çarpõcõ koşul- larõn sunulmuyor olmasõ, Sanat Kurumu ‘ödül törenleri’nin kamuoyunun bilgisine, genellikle yalnõzca TRT televizyon kanallarõndan kõsa spotlarla, gazetelerde de ‘fotoğrafsız’ olarak sunulmasõ sonucunu doğuruyor ne yazõk ki. ‘Medya’nõn ilgisini çekecek düzeyde ‘gös- terişli’ olmayõşõ belki de başka ödüllere oran- la daha az önemsenmesine yol açõyor. İstan- bullu sanatçõlar arasõnda, iki saatlik sade bir tören için Ankara’ya gelip ödüllerini almaya üşenenler az değil... Oysa Sanat Kurumu ödüllerinin pek çok açõ- dan ‘özel’ bir yeri var tiyatro tarihimizde. Ön- celikle, 1950’li yõllarõn başkentli sanat se- venlerinin başlatõp sürdürdüğü ‘ocakbaşı’ söyleşileriyle oluşan ‘oyun tartışma’ gele- neğinin bir uzantõsõ... Bu tür etkinliklerde en büyük patlama 12 Mart - 12 Eylül dönemle- ri arasõnda görülmüştü. Başkentlilerin tiyatroya gittiği, insanlarõn toplumda yaşanan dina- mikler içinde yer almaktan kaçõnmadõğõ bu dö- nemde iki yüze yakõn kişinin ayakta saatler- ce dikilerek oyun tartõşmalarõnõ izlediği unu- tulmamõştõr. 12 Eylül’ü izleyen yõllarda ti- yatroyu da, sanat tartõşmalarõnõ da terk edip iç- lerine kapandõ insanlar. Ama ödül geleneği köklüydü. ‘Tartışma’ ilkesinden ödün veril- meksizin sürdü gitti. Son otuz yõldõr Ankara’da -jüri üyelerince izlenebilecek bir süre boyunca- oyun sergile- yen turne topluluklarõ da ödüllerin kapsamõ içinde yer alõyor. Dostlar Tiyatrosu’nun ‘Brecht Kabare’ yapõmõna jüri özel ödülü (1979) verilmesiyle başlayan bu süreç içinde İstanbul’dan ve öteki kentlerden gelen oyun- larõn sayõsõ arttõkça jürinin görevi ağõrlaş- tõ. Ancak genç yazarlarõ ve sanatçõlarõ değerlendirme yolunda taşõnan öncülük işl- evi, harcanan çabalarõ değerli kõlõyor. İşte örnekler. Vasıf Öngören ‘Asiye’ ile en iyi yazar ödülünü aldõğõnda otuz yaşõ- nõ henüz geçmişti. Oyun yazarlõğõnda ilk adõmlarõnõ atan Murathan Mungan (‘Bir Garip Orhan Veli’ 1981, ‘Taziye’ 1983) ile Memet Baydur da (‘Limon’ 1983) ilk ödülleri arasõna Sanat Kurumu’ndan al- dõklarõnõ katanlardan... 1993 yõlõndan başlayarak başka kentlerdeki Devlet Ti- yatrolarõ’nõn başarõlõ yapõmlarõ da günde- me girdi. Günümüzün ünlü oyuncularõnõn bir bölümü ilk ödüllerini yõllar önce ‘böl- geler’de görev yaparken aldõlar. İşte Bülent Emin Yarar (‘Miletus Güzeli’), Tülay Gü- nal (‘Onikinci Gece’), Tayfun Erarslan ve Devrim Yakut (‘5. Frank’)... Son on altõ yõl içinde ‘bölgeler’de kotarõlan yapõmlara -çe- şitli kategorilerde- on altõ ödül gitmiş. İlk ödül- lerini gençlik yõllarõnda Sanat Kurumu’ndan almõş olan ünlüler ise saymakla bitecek gibi değil. İşte Zeliha Berksoy (1970), Rutkay Aziz (1972), Çetin Tekindor (1978), Ayşe- nil Şamlıoğlu (1988), Zeynep Eronat (1989), Levent Ülgen (1992), Vahide Gördüm (1995)... Öte yandan, Ankara’ya gelen İstan- bullu topluluklarõn da hakkõnõn verildiği gö- rülüyor. Dostlar Tiyatrosu, Tiyatro Stüdyosu, Kent Oyuncularõ, Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu ve İstanbul Devlet Tiyatrosu yapõmlarõ ödüller- den en çok pay alanlar arasõnda... Cüneyt Gökçer’den Macide Tanır’a, Asaf Çiyiltepe’den Ergin Orbey’e, Yıldız Ken- ter’den Beyhan Saran’a, Ayten Gökçer’den Işık Yenersu’ya, M.C. Anday’dan Haldun Taner’e, Sabahattin Kudret Aksal’dan Turgut Özakman’a, Müşfik Kenter’den Genco Erkal’a, Erkan Yücel’e uzanan ‘onur listesi’ de sanat emeğine verilen değerin kõrk beş yõllõk kanõtlarõnõ taşõyor. Sanat emeğine saygõda nice yõllara... Sanat Kurumu Tiyatro Ödülleri’nin 45. yõlõnda Sanat emeğine saygõ ‘Rina’nın çekimleri başladı Kültür Servisi - Yönetmen Şenol Sönmez, Aralõk 2009’da gösterime girmesi beklenen “Rina” adlõ duygusal komedi filminin çekimlerine başladõ. Adõnõ, kõş aylarõnda denizin dibinde yaşayan ve sadece yaz aylarõnda suyun üst kõsmõna çõkan Rina balõğõndan alan film, bir adada yaşayan üç gencin öyküsünü anlatõyor. Senaryosu Şenol Sönmez, Levent Pala ve Erkan Ersezer tarafõndan kaleme alõnan filmin oyuncu kadrosunda Cüneyt Türel, Cezmi Baskõn, Ayten Uncuoğlu, Erdal Tosun gibi Türk tiyatrosunun önemli isimleri yer alõyor. Kültür Servisi - Yazar Frank McCourt önceki gece 78 ya- şõnda yaşama veda etti. McCo- urt’un bir süredir bir tür deri kan- seri olan Melanoma’ya bağlõ olarak menenjite yakalanarak öldüğü açõklandõ. Birçok dile çevrilen romanla- rõyla tüm dünyada çok sayõda okura ulaşan yazar, ‘Angela’nın Külleri’ ile dünyaca ün kazan- mõş, bu yapõtõnõn beyazperde uyarlamasõ da büyük başarõ ka- zanmõştõ. Aynõ yapõtõyla 1997’de ‘Pulitzer Ödülü’ alan McCourt, bu romanõnda İrlanda’nõn kenar mahallelerindeki yoksulluğu an- latõyordu. ABD’de doğan, ‘Büyük Buh- ran’ sõrasõnda ailesiyle birlikte küçük yaştayken anavatanõ İr- landa’ya dönen yazarõn yaşamõ da zorlu geçmiş, bu yõllarda yoksulluk nedeniyle üç kardeşi- ni kaybetmişti. Yazar, daha son- ra ABD’ye döndü ve yaşamõnõ burada sürdürdü. ‘Angela’nın Külleri’yle yazarõn diğer kitap- larõ ‘Umuda Doğru’ ve ‘Öğ- retmen’ ülkemizde Epsilon Ya- yõnlarõ’nca dilimize çevrilerek basõlmõştõ. Kültür Ser- visi - Boğa- ziçi Gösteri S a n a t l a r õ Topluluğu (BGST) bün- yesinde yap- tõklarõ çalõş- malarõ Kalan Müzik tarafõndan ya- yõmlanan Gayda İstanbul, yeni al- bümleriyle dinleyicilerine Balkan- lar’dan İstanbul’a “sıcak” müzik rüzgârlarõ estiriyor. Grup, “Şimdi birlikle yaşanmış ve yaşanacak olan yeni ve güzel şeyleri görme vaktidir” diyor. Çift düdük ve tu- lumdan ibaret nefesli bir enstrüman olan gayda (gaida ya da gajda), Balkan halklarõnõn geleneksel çal- gõlarõndan. Günümüzde ise yaygõn kullanõmõnõ yitirmiş ve göçebe Ro- man müzisyenler tarafõndan, gay- danõn sesi ya da gayda repertuvarõ taklit edilerek yeni bir üslup yara- tõlmõş. Bugün, ortaya çõkan bu ezgi türüne ve ritim kalõbõna “gayda havası” deniyor. Gayda İstanbul’da, Balkanlar’dan İstanbul’a uzanan kültürel iklimin müzikal hikâyesi, İs- tanbul’un kendi gerçeği içinden an- latõlmaya çalõşõlõyor. Balkanlar’dan İstanbul’a ESERLERİ SESLENDİRİLDİ ‘Âşõk Veysel Âşõklar Bayramõ’ sona erdi Kültür Servisi - Ünlü halk ozanõ Âşık Veysel Şatıroğlu’nu anmak ve ya- şatmak amacõyla bu yõl dördüncüsü düzenlenen “Uluslararası Âşık Vey- sel Âşıklar Bayramı” sona erdi. Sõ- vas Valiliği, Şarkõşla Kaymakamlõğõ ve Şarkõşla Belediyesi tarafõndan düzenlenen etkinlikte daha önce açõk- lanan ödüller törenle sahiplerine ve- rildi. “Âşık Veysel Halk Kültürüne Katkı Ödülü”, “şiir” dalõnda Be- dirhan Gökçe’ye, “Türk halk mü- ziği” dalõnda Sabahat Akkiraz’a, “yazar-derleme-araştırma” dalõnda ise Ahmet Özdemir’e sunuldu. Et- kinlikler kapsamõnda ünlü ozan, Şar- kõşla ilçesinin Sivrialan köyünde bu- lunan kabri başõnda anõldõ. Şarkõşla Stadyumu’nda düzenlenen etkinlik- te konuşan Sõvas Valisi Ali Kolat, Âşõk Veysel’in dizelerinde birlik ve beraberlik mesajlarõ verdiğini anõm- sattõ. Kolat, törene katõlan izleyicile- re ilçedeki Âşõk Veysel heykelinin ye- nilenmesi sözünü verdi. Âşõklar Bay- ramõ etkinliği Âşõk Veysel’in eser- lerinin seslendirilmesiyle sona erdi. FrankMcCourtyaşama veda etti Karaburun’da ‘karikatürlü bir ev’ Kültür Servisi - Gazetemiz çizeri Kamil Masaracı’nõn girişimiyle Karaburun ve Konak Belediyeleri’nce yaşama geçirilen Karikatürlü Ev, şimdi de Turgay Karadağ’õn karikatür sergisine ev sahipliği yapõyor. Sergi açõlõşõ sõrasõnda seramik sanatçõsõ Defne Küçük de Karaburunlu çocuklarla seramik atölyesi gerçekleştirdi. Karaburun Belediye Başkanõ Serdar Yasa ise yaptõğõ konuşmada Karikatürlü Ev’in karikatür ve diğer sanat çalõşmalarõna açõk olduğunu ve Karaburun’dan sanatçõlar çõkacağõna inandõğõnõ söyledi. Karikatürlü Ev’de on beş günde bir ücretsiz karikatür kurslarõ düzenleniyor. Sanat Kurumu’nun bu yılki jüri özel ödüllerinden biri yıllardır İstanbul’da bireysel çabalarıyla Uluslararası Kukla Festivali’ni düzenleyen gölge oyunu ve kukla ustası Cengiz Özek’e verildi. Kültür Servisi - Fototrek Fotoğraf Merkezi’nin İstiklal Caddesi Mı- sır Apartmanı’ndaki fotoğraf galerisi ilginç bir sergiye ev sahipliği yapıyor. İki fotoğrafçı, Mehmet Dağ ve Engin Yavaş, “Dalmak Özgürlüktür” başlıklı tasarı kapsamında engelli çocukların suy- la olan terapilerini fotoğraflarına taşıyorlar. USAT (Uludağ Üni- versitesi Sualtı Topluluğu) tarafından 2004’ten beri gerçekleş- tirilen engelli çocuklar için yüzme ve dalış programlarının 2009 çalışmalarında çekilen fotoğraflardan oluşan ve 35 kareden olu- şan bu sergi 31 Temmuz’a dek sürecek. ‘DalmakÖzgürlüktür’ ‘ANGELA’NIN KÜLLERİ’ İLE ÜNLENMİŞTİ OTEL ve APARTSIFIR TURUNÇ - - - Tüm Odalarda Çift Çanak_Dijital Receiver_Uydu TV www.diplomathotel.com.tr 252-476 7145 veya 537-825 7979 -
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle