Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
PERİHAN ERGUN
Geçen haftanın her gün ile
saati toplumun yüreğini oy-
natan çeşitli haberlerle doldu
taştı. Önce ‘su’dan başlaya-
rak (ki Enasır-ı Erbaa, yani ya-
şamın dört unsurundan biri-
dir) enerjiyle akaryakıt fiyatları
önce yüksek diye 2.93’e in-
dirilmişti. Hemen yüzde 7
zamla 3.16’ya çıkarıldı.
Hükümet, giderek artan
bütçe açığını, sermayecilerin
dışında halkın zaten kısıtlı ve
hatta boş olan cüzdanına
yükleme kararı aldı. Bu şok
niteliğindeki bindirmeleri iz-
lerken genç kızlığımdan beri
hep aklımda olan basın ödül-
lü Burhan Felek’in DP’liler-
ce Tekel maddelerine, ba-
ğımlıları vazgeçirecek yave-
leriyle zam getirmesini köşe-
sinde -Bu zam ahtapotun
kolları gibi tüm piyasayı, hal-
kı boğarcasına saracaktır.- di-
ye örnekleriyle yazmıştı.
Yerel seçimlerde kazan-
mak için garip-guraba’ya(!)
dağıttığı gıda, eşya vs.’nin be-
delini şimdi onları açlığa ve
bunun getireceği her çeşit
etik dışı davranışlara sürük-
leyeceğini acaba çok bilgili(!)
danışmanları kendilerine ha-
tırlatmış mıdır? Aklımın al-
madığı bir uygulama da..
ÖTV zammı yetmezken, ge-
lişmeye yönelmiş olan tu-
rizmde de KDV’yi artırışı...
Zaten ekonomik krizle iyi-
ce yoksullaşarak kuru ek-
mekle zeytin peyniri zor bu-
lan halkım şimdi ne yapacak?
Emekçisine zar zor yüzde -3-
, emeklisine -1- zam veren bu
devletin insafı nerede? Her-
halde Dışişleri Bakanı A. Da-
vutoğlu’na tahsis için tutulan
aylık kirası 20 bin dolarlık
lüks villasının havuzundaki
serin sularda!..
Önünde milli nitelemesi bu-
lunan iki kurumdan biri eğiti-
mimiz batmış gidiyor. Can
kurtaran arıyor. Devlet okul-
larında eğitim öğretim ba-
takta. Paralı ailelerin çocuk-
ları özel öğretim veya vakıf
okullarında. Dar gelirli ailele-
rin sıkıntılarla kurslara gön-
derdikleri çocukların, altya-
pıları yetersiz. Başarıları rast-
lantıya bağlı. Son ÖSS’ler
bunun en canlı kanıtı. 1 mil-
yon 300 bin öğrencinin 30 bi-
ni sıfır çekmiş.
Fen ve matematik cevapları
en alt düzeyde. İlköğretimle
liseler donanımsız. Zor bela
yükseköğrenimi yakalasalar
bile bitirenlerin dörtte biri iş-
siz. Bulabilirlerse çöpçü ola-
rak bile çalışmaya razılar.
Gençlik psikolojik bunalımlar
içinde ve saldırgan. Bilim-
den sanattan nasip almadan
boş gezenin boş kalfası...
Bu da toplumda büyük kriz
yaratıyor.
Bunlar yetmezmiş gibi YÖK
üniversite harçlarını yüksel-
terek, ödenmesini güçleştir-
di. Bu durumda yoksul genç-
lerimiz yükseköğrenimden
de yoksun kalacak. Rektör
atamalarında alınan puanla-
ra göre gereken sıralama göz
ardı edildi. Cumhurbaşkanı ve
AKP’ye fikri yakınlığı olanlar
yeğlendi. Her ne kadar tüm
meslek liselerinin katsayıları
yükseltilerek, onlara istedik-
leri yüksek eğitim olanağı
sağlanacağı söylense de top-
lum, Başkan Özcan’ın ama-
cının İH Liselilere üniversite-
ye girme yolunu açtığı kanı-
sını taşımaktadır. Bunları ka-
bullenemeyen YÖK üyesi
Prof. Dr. Bülent Serim kap-
samlı istifa dilekçesinde üni-
versitedeki sıkıntılı krizleri
açıklıyor. Böylece bilim ku-
rumları dinselleştirilerek, dog-
matizme yönlendiriliyor.Top-
lum bilim dışı beyinlerle or-
taçağ karanlığına sürükleni-
yor.
Bunlar yetmezcesine den-
gesi bozulan doğa da ölüm-
cül felaketler getiriyor. Artvin
Şavşat’ta sel sularını önlemek
için özensiz setlerin yıkılma-
ları seli ölümcülleştirdi. Evle-
ri yıktı, canları aldı. Karade-
niz’in sel bölgesi olduğu,
“Çarşambayı sel aldı” türkü-
süyle bilinmektedir. Buna
karşın önlem alınmaması yet-
mezmiş gibi Bartın’ın Çat-
maca mevkiindeki yıkıcı sele,
rantçılara gösterilen hoşgö-
rüyle plansız yerleşim ve
imarsız kentleşmenin neden
olduğu saptanınca acılar da-
ha da katlandı.. Kastamo-
nu’da da Hanönü ilçesinden
geçen Kızılırmak’ın en coşkun
kolu Gökırmak’ın taşmasına
yıllardır önlem alınmadığın-
dan, yıkılmalar ve ölümler yi-
ne devam ediyor. Bilim ve
teknikle önlenebilecek fela-
ketler kaza ve kadere terk
edilince sonuç bu oluyor.
Çaresizlik içinde bu üzün-
tüler yaşanırken bir de hafta
sonu İzmir’in Bornova ilçesi-
nin Çiçekliköy’ünde çıkan ve
kısa sürede ilçeyi saran or-
man yangını da ayrı bir kriz ol-
du. Orman yangınının ne den-
li felaket olduğunu biz 6 Ekim
2003’te Burgazada ormanı
yanarken yaşadık. O gün
alevler 45 hektar ormanımızı
şiddetli lodosla kül etti. Der-
neğimizin yoğun çabalarını
destekleyen bölge müdürlü-
ğünü şaşırtacak biçimde or-
manımızı şu anda insan bo-
yu çam fidanlarıyla tekrar ye-
şerttik.
Bayraktepe’deki Meta-
morfizma Kilisesi’nin bahçe-
sinde bulunan kuyularla sar-
nıcı onarttık. Orada yaptırdı-
ğımız barınağa sulama-sön-
dürme motopompu koyduk.
Bunlar iyi de.. ne yazık ki sar-
nıç ve kuyularımız boş.
İSKİ, ancak ormana ölçüm
saati takarsak su verebilece-
ğini söylüyor. Geçen yıl Sayın
K. Topbaş’ın komutuyla bir
kuyuya su verilmişti. Bu da
ayrı bir kriz yaratıyor!..
ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN
(ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com
HARBİ SEMİH POROY
21 Temmuz
Kriz.. Kriz.. Kriz!..
HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com
BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com
21 TEMMUZ 2009 SALI CUMHURİYET SAYFA
15
Rütükçü
Soner Önal: “Şu
Almanlar ne
anlayışsız;
rütükçü Zahid’in
dokunulamazlığını
öğrenemediler ha
bire dava açıyorlar!”
Darbeci
İlker Çamkır:
“Recep’in ‘kriz
bizi teğet
geçecek’ sözünü
yediğini yazan
Economist dergisinin
defteri ‘darbecilikten’
dürülmeli!
Rejim
Ahmet Önen:
“İdil Biret
konserinin
basılması rejim
aleyhtarı bir gösteri
değilse eğer, rejimin
güvencesi polis
neredeydi?
Nabucco’ya Avrupa ordusu!
İKİ ucu açık doğalgaz boru hattı
Nabucco’nun Türkiye sınırları
içindeki güvenliği, AKP medyasının
verdiği müjdeye göre AB’nin
oluşturacağı bir “özel güvenlik
birimi”ne devredilecek. Mustafa
Saraç, Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı’ndan bir yetkiliye
dayandırılan yalaka haberi
yorumluyor:
“Akıl almaz şekilde 2 bin
kilometre uzunluğundaki memleket
toprağının fiili ve hukuki
sorumluluğu, Jandarma Genel
Komutanlığı’ndan alınıp AB’nin
‘özel silahlı kuvvetlerine teslim
edilmektedir. Bakanlık buna hayli
ilginç bir mazeret de uydurmuş:
Bakû Ceyhan Boru Hattı‘na
yönelik her saldırının bir tazminat
yükümlülüğü varken, AB’nin talep
ettiği Nabucco düzenlemesinde
tazminat yükümlülüğü yokmuş!
Türkiye Cumhuriyeti’nin kendi
topraklarıyla ilgili her türlü
sorumluluk ve yükümlülüğünden
vazgeçmesi skandalı bu kadarla
kalmamaktadır. Nabucco Boru
Hattı’na yapılan her türlü saldırı
AB’ye yönelik saldırı olarak
değerlendirilecek ve dolayısıyla
(zaten başkalarının koruduğu)
topraklarımız her türlü uluslararası
kışkırtmaya ve yabancı ülke
müdahalelerine açık hale
gelecektir.
Örneğin bir PKK saldırısı, AB’nin
Türkiye’ye doğrudan askeri
müdahalesi -yani açık işgali- için
hukuki gerekçe oluşturabilecektir.”
Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in
günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar,
sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist
değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi
çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra
Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü
Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler;
benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.”
YURTSEVER aydınlar tutuklanıyor. Terörle
mücadele eden generallere terörist damgası
vuruluyor. Devletin onur madalyası verdiği
subayların onuru ile oynanıyor. Dokuz kez ömür
boyu hapis istemiyle hakkında dava açılan bir
albayın, polisin “gizli tanık” yaptığı iki teröristin
asılsız itiraflarıyla tutuklandığı anlaşılıyor. Bir başka
albayın adı kullanılarak tezgâhlanan “belge” sumen
altı ediliyor. Ve Türkiye’de bunlar olmuyormuş gibi
herkes işi gücü bırakmış faşizan sigara yasağını
alkışlıyor! Yükseköğretim Kurulu’na iki türbancı
profesör daha atanıyor. Radyo ve Televizyon Üst
Kurulu Başkanlığı’na, cumhuriyetin temel
ilkelerinden laiklikle sorunu olan bir adam getiriliyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Kuran kurslarının
cemaatlere devredilmesi isteniyor. Lisede imamlık
eğitimi görenlerin doktor, mühendis, yargıç,
kaymakam, emniyet müdürü olmasının yolu sonuna
kadar açılıyor. Türkiye’de herkes faşizan sigara
yasağını alkışlıyor! Anayasa Mahkemesi ile Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda üye sayısının ve üye
seçiminin değiştirilerek her iki kuruluşun da siyasi
iktidarın mutlak kontrolüne alınmasının hesapları
yapılıyor. Askeri yargı sistemi gece yarısı
operasyonuyla değiştiriliyor; Genelkurmay Başkanı
bile “şüpheli” olabiliyor. Türkiye’de sanki bir
karşıdevrim gerçekleştirilmiyormuş gibi faşizan
sigara yasağını alkışlıyor! Dış borç çatlaması, iç
borç patlaması, dört gençten birinin işsizliği,
ekonominin küçülmesi, yerel seçim rüşveti olarak
dağıtılan paraların zamlarla geri alınması, yoksulluk,
yolsuzluk, gemicikler, pırlantalar, villacıklar, iflaslar,
icralar, intiharlar, tecavüzler ve daha beterleri
Türkiye’de yaşanmıyormuş gibi herkes işi gücü
bırakmış faşizan sigara yasağını alkışlıyor.
Uyanın… AKP-FG koalisyonu ile işbirliği
yapanlara, Sigara ve Sağlık Ulusal Komitesi Başkanı
Elif Dağlı’ya sorun; sigara yasağının kameralar
önündeki denetimlerini niye İstanbul’un sosyetik
semtlerindeki mekânlarda yaptınız, niye Hakkâri’nin
Dağlıca köyündeki kahvehaneyi denetlemediniz!
Faşist sigara yasağının gerçek amacı satışı ile
tüketimi ile ilanları ile kısıtlanan alkollü içkiyi tümden
yasaklamanın provasıdır. Uyanın... Güvencesinin
polis olduğu yarı İslami bir rejimde yaşıyoruz.
Başbakan daha ne desin: “Herkes haddini bilecek”
dedi. Daha ne desin; partisinin “Her şey Türkiye
için” sloganını değiştirdi “Her şey dumansız Türkiye
için” dedi. Uyanın... Sigaranın dumanından değil
faşizmden boğulacaksınız!
Uyanın
SESSİZ SEDASIZ (!)
Öcalan
çözüm planı
hazırlıyormuş...
Gül’ün tarihi fırsat
dediği bu olmasın!
YağmurDeniz
GÖRÜŞ
BEDRİ BAYKAM
Bolu Valisi, Anıtkabir
ve Sıvacı…
Bu yaşananlar her birimizin gözü önünde oluyor.
Olay artık çığırından çıkmış durumda. “Bolu Valisi”,
sözde tarafsızlığını unutup, iktidara yaranmak için ma-
lum gündem hakkında helal süt emmiş bir vekil gi-
bi konuşuyor. Kimbilir, belki yarın bir kaymakam ve
bir sade kent savcısı, Genelkurmay Başkanı’nı so-
ruşturmak üzere nizamiyeden giriş yapacaklar! Olay
“imam-türban demokrasisi” çerçevesinde çöküşe
geçti. Bu Cumhuriyeti askerler kurdular. Demokra-
siyi de onlar getirdiler. Atatürk Cumhuriyeti ilan et-
tikten sonra yaşarken çok partili rejime sıhhatli bir
geçiş denedi, olmadı. 1946’da İnönü döneminde bu
adım da gerçekleştirildi.
Atatürk, halka inandı, egemenliği ona devretti. Re-
jimi ise orduya ve gençliğe emanet etti… Laik de-
mokratik Cumhuriyetin dış ve özellikle iç düşman-
larına karşı o çok iyi bildiğimiz uyarıları yaptı. Ege-
menliği devrettiği halkın içinde, Şeyh Sait ve Me-
nemen isyanlarını örgütleyenlerin tehlikeli uzantıla-
rı olduğunu biliyordu.
Yıllar geçti. Bugün “militarist” olmakla suçlanan
askerler, dört kere rejime ayar yaptılar, rotasını ken-
di doğru bildikleri şekilde düzelttiler. Bu konular hak-
kında onca kitap yazdık, ömür boyu da yazmaya de-
vam edebiliriz. Ama bir gerçek var: Müdahaleler-
de hedef “militarizm” olsaydı, askerler geldikle-
ri gün, nasıl gideceklerinin planını yapmazlardı.
İsteselerdi demir atıp, anayasaları baştan ya-
zarken, kendilerine padişah yetkileri verip, Or-
tadoğu’nun veya Güney Amerika’nın militarist re-
jimleri gibi bir yeni sistem kurarlardı. Dolayısıy-
la onlara her şeyi söyleyebilirsiniz, ama “milita-
rist” diyemezsiniz.. çünkü bunu yaparsanız gü-
lünç duruma düşersiniz! Bu ordunun önünde her
dört müdahalede bir engel var mıydı, iktidarı bırak-
mamak için?
Neyse geçelim. Ne demiştik? Cumhuriyeti askerler
kurdu. Ama artık bu Cumhuriyet hakkında herkes ağ-
zına gelen her şeyi söyleyebilir, kurucusuna en küs-
tah, en saldırgan dille hücum edebilir… Bunlar
arasında, “akademisyenler”, imamlar, yolsuzlukçu-
lar, Batı’dan sipariş alan gazeteciler, cehalet içinde
yüzen bahtsızlar, ne ararsanız olabilir. Bir tek kesimin
ise artık yorum yapma hakkı kalmamıştır: Ordu
mensupları! Onlar artık son otuz yılda, adım adım
geriledikleri noktada, artık medyokrasinin ve “AB”nin
denetimi altındalar. En önemli görevleri, artık “irtica”
dahil, hiçbir “iç” tehlikeye karşı gözlerini açmama-
ları. Yakında, daha da “Radikal” bir vali, “Birgün”, ağ-
zını yine bir “Taraf”larda açıp “artık bu TSK’yi dağı-
tıp, imanlı bir özel güvenlik sistemine geçme ‘Zaman’ı
gelmiştir” derse, inanın hemen bu çok özel medya-
nın “Star”ı oluverir. Espri yaptığımı sanıyorsanız, o
“Vakit”, hangi “Yeni Şafak” söktüğünde bunlar ba-
şınıza gelecek diye, bekleyin görün.
Atatürk bu Cumhuriyeti Ordu ve gençliğe emanet
ederken, ülkeyi yönetecek olan siyasi ve bürokrat-
lara hiç mi hiç güvenmediğini açıkça ifade etmiş…
Herkesin neredeyse ezbere bildiği “Gençliğe Hita-
be” veya “Bursa Nutku”nu, burada bir milyonuncu
kere yazmanın anlamı yok. Ama bir metin daha var:
Anıtkabir merdivenlerini çıktıktan sonra, içeride
sağda yukarıdan aşağıya, duvarda yer alır. 29 Ekim
1938’de Atatürk, ağır hastayken, ölümünden kısa sü-
re önce askere şunları söylüyor:“…Türk vatanının ve
Türk camiasının şan ve şerefini, dahili ve harici her
türlü tehlikelere karşı korumaktan ibaret olan vazifeni
her an ifaya hazır ve amade olduğuna benim ve bü-
yük milletimizin tam bir inan ve itimadımız vardır…”
Son yaşananlardan sonra birkaç saptama kaçı-
nılmaz hale geldi. Birincisi, bu cümlelere baktığımızda,
sık sık ifade edildiği gibi, ele avuca hiçbir şey gel-
meyen “Ergenekon” davasında yaratılan gülünesi
ortamın mantığına göre, şaka değil, Atatürk gerçekten
“1” numaralı sanıktır. Çünkü, mesela Bolu Valisi,
bu duvar yazısından hemen nem kapıp, Ata’yı ihbar
etmeye kalkışabilir!
En iyi çözüm, acil olarak o duvarın bir takibata uğ-
ramadan sağlam bir sıvacıya devredilmesi ve o söz-
lerin hiçbir zaman “söylenmemiş” farz edilmesiyle Va-
li ve benzer hassasiyetleri olan Savcıların sakinleş-
tirilmesidir. Zaten Atatürk devrimlerinin bir Çin iş-
kencesine paralel yöntemlerle yok edildiği şu gün-
lerde, o duvarı Anıtkabir’de sergilemenin günümüzde
herhangi bir gerekçesi kalmamıştır. Demeçlerine ba-
kılırsa, iktidar ve muhalefetin üzerinde anlaştıkları tek
konu da herhalde budur!
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/ Siirt ilinde, “Sağ-
larca” da denilen
bir kaplõca. 2/ Göz-
leri görmeyen... Ta-
hitili kadõnlardan
esinlenilerek oluş-
turulmuş bir plaj
giysisi. 3/ Bir nes-
nenin elektrik akõ-
mõna karşõ durma
özelliği. 4/ Taş ya
da maden çõkarõlan
yer... Üzeri kõrmõzõ
parafinle kaplanan bir pey-
nir cinsi. 5/ “ —— kanat-
larõ boşlukta simsiyah açõ-
lan/Ve arkasõnda güneş
doğmayan büyük kapõ-
dan/Geçince başlayacak
bitmeyen sükunlu gece”
(Y.K.Beyatlõ)... Yunan
abecesinde bir harf. 6/
Akõl... Bir sayõ. 7/ “Hile,
düzen” anlamõnda argo
sözcük... Çemberin çevresinin çapõna oranõnõ gösteren sa-
yõ. 8/ Bir nota... Ray üzerinde işleyen bir taşõma aracõ. 9/
Bahçelerde yazõn oturulmak için yapõlan ve üstü yeşil-
liklerle sarõlan süslü çardak.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Atmosfer basõncõnda oluşan değişimleri kaydeden ay-
gõt. 2/ Köydeki işlerin elbirliğiyle bitirilmesi... Tibet sõ-
ğõrõ. 3/ Kat kat dizilmiş geniş hamur şeritlerinden oluşan
bir İtalyan yemeği. 4/ “Şu dünyanõn —- imiş kapõsõ/Gel-
di geçti ak günümün hepisi” (Karacaoğlan)... Küçük yay-
la evi. 5/ Roma mitolojisinde tarõm tanrõçasõ... Pasta ha-
muru... Bir cetvel türü. 6/ Türlü nedenlerle başarõlõ ola-
mayan kimse... Çiçeksiz bitkilerde üreme organõ. 7/ Bir
şeyi yapõp yapmamaya karar verme gücü... Oylumlu. 8/
Eski Roma’da soylulardan oluşan yöneticiler meclisi... Bir
zaman birimi. 9/ Bir ilimiz.
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
K A R A T E P E
İ K O N P E R A
L İ D A K İ O F
İ F A O D E S A
S E A K E N K
T R A H O M P İ
R M İ R İ C İ
A V İ Z O A T A
E N E Z E İ S
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
bedri.baykam@gmail.comwww.bedribaykam.com