24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Recep’in eli niye askerin üstünde? Minareleri süngü sandığı için! YağmurDeniz CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Burhaniye-Ören Aydınlığı 20. Turizm, Kültür ve Sanat Festivali nedeniy- le Burhaniye’deyim. Burhaniyeliler ilçelerini “kül- türlerin aydınlıkla buluştuğu ilkler memleketi” olarak tanımlıyorlar, tanımakla da kalmayıp bu ta- nıma layık olabilmek için büyük çaba gösteriyor- lar. Yoksa bir kıyı beldesi festivali bu denli uzun ömürlü olabilir mi? Bu yılki festivalin beyinleri, yürekleri aydınlık in- sanları duygulandıran bir özelliği var; festival bu yıl bir süre önce birbiri ardınca yitirdiğimiz iki bi- lim insanının, Prof. Dr. Türkel Minibaş ile Prof. Dr. Türkan Saylan’ın anılarına düzenleniyor. Başta Burhaniye Belediye Başkanı Fikret Akova olmak üzere Burhaniye ve Örenliler örnek bir davranış- la Ören’de iki sokağa/yola bu iki büyük kadının ad- larını vermişler. Biz de dört Cumhuriyet yazarı Hik- met Çetinkaya, Turhan Günay, Serdar Kızık ve ben bugün saat 18.30’da Ören’de, Selina Çay Bahçesi’nde düzenlenen “Saylan ve Minibaş’ın Ar- dından” başlıklı söyleşide biri Çağdaş Yaşamı Des- tekleme Derneği Başkanı, diğeri Başkan Yardımcısı olan bu iki saygın, sevgili ve unutulmaz dostumuzu anacağız. Böyle aydınlık yüzlü beldelere gelince insanın ülkesine ilişkin umutları canlanıp güçleniyor. Bur- haniyeliler son zamanlarda ilçelerine gelen tatil- ciler arasında AKP karanlığının egemen olduğu bölgelerden gelenlerin arttığını söylüyorlar. Bu an- laşılır bir durum; çünkü hiçbir insan karanlıkta ya- şamaya layık değildir. Eşiniz dostunuzla bir yere gidip iki kadeh rakı, şarap ya da bir bardak bira eşliğinde yiyip içe- ceksiniz, eğleneceksiniz. Yapamıyorsunuz, AKP karanlığı buna izin vermiyor, bademli şeker şer- betine, ayrana, gazlı içeceklere mahkûm ediyor sizi. Dükkânlar, bayiler, büyük mağazalar diyecek- siniz, oralarda da satılmıyor alkollü içki. İsteniyorsa adlarını da vereyim, örneğin, Real ve Migros gi- bi dev kuruluşlar bile AKP karanlığının çöktüğü kentlerde alkollü içki satmıyorlar, korkularından sa- tamıyorlar. AKP, Türkiye’yi Suudi Arabistanlaştırmak isti- yor, bunun için çalışıyor. Ölçüt “alkol” olunca on- ların demokrasilerinin de, özgürlükçülüklerinin de palavra olduğu ortaya çıkıyor. Sözlerinde “liberal”, düşlerinde “faşist”, soldan çark dönek tayfa da bu konuda susuyor. Çıkar musluklarının kapanma- sından korkuyorlar. AKP’nin yarattığı “korku imparatorluğu”, salt te- le-kulakla, sabaha karşı ev basmalarla, nedeni bi- linmeyen tutuklamalarla sınırlı siyasal/adli bir ol- gu değil. Korku imparatorluğunun sosyal, kültü- rel, ekonomik boyutları var ve yol açtığı baskılar özgür kıyılardan merkeze doğru ilerledikçe yo- ğunlaşıyor. İnsanlar kısa süreliğine de olsa karanlıktan kaçıp özgür kıyı beldelerinde soluklanıyorlar. İn- sana layık renkli hayatlara karışarak, ayrı kaldık- ları, uzak bırakıldıkları mutluluğu yeniden yaşıyorlar. Çoluk çocuk, eş dost, geziyorlar, gülüyorlar, eğ- leniyorlar. Hayatın tadını çıkarıyorlar. Festivaller konserleriyle, söyleşileriyle, sergile- riyle bu özgür hayata başka güzellikler katıyor. Bu güzellikler aynı zamanda karanlığa karşı direnişin de simgeleri. Edirne’den başlayarak tüm Ege ve Akdeniz kıyıları, -Hayat talihsizliği dışında-, ka- ranlığın temsilcilerini yerel yönetimlere getirmiyor. Kısacası güneşin tüm kavuruculuğuna karşın yü- reğim Burhaniye’de, aydınlık yüzlü insanlarının ara- sında serin mi serin. Yazımı noktaladıktan sonra cuma akşamı Ören’de açılışı yapılan, Mustafa Kulkul’un yapı- tı Pegasus Anıtı’nın önünde arkadaşlarla bir fo- toğraf çektireceğim. Bilindiği gibi Kanatlı At Pe- gasus, 3500 yıl önce, 300 yıl kadar o zamanki adı Adramyttion olan Ören’in koruyucu simgesiydi. Bu da Burhaniyelilerin topraklarının geçmişine ilişkin kutlanası bir kadirşinaslık örneği. [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com Malum gelişmelerle birlikte Başbakan artõk her fõrsatta diyor ki; “en sivil biziz...” Nitekim “en sivil iktidar” ol- duklarõnõ kanõtlamak için, “as- kerleri siviller yargılasın” ya- sasõnõ TBMM’den gecenin kör karanlõğõnda geçirdiler. Şafak söktüğünde “anayasa” görülüp de “düzeltilmesi gerektiği” an- laşõlõnca, bu kez de “en sivil Çankaya”nõn “sonra düzeltir- siniz” dediği “sivil onay”õyla muratlarõna erdiler... Oysa dünyada “sivil” dendi- ğinde “asker olmayan”lar değil; asõl, “hükümet dışı”ndakiler anlaşõlõr. Sivil Toplum Kuruluş- larõ’nõn (STK) karşõlõğõ olan NGO da (Non Government Or- ganizations) “Hükümet Dışı Kuruluşlar” de- mektir. Bizde ise sivillik, neredeyse “hükümet yanlısı” anlamõna gelmeye başladõ. Hele “As- ker”ler “Laik Cumhuriyet”e bağlõlõklarõnõ açõkladõkça, “la- iklik karşıtlığından ceza al- mış” siyasete “yandaş”lõk da “sivil demokrat”lõk sayõlõyor... ‘Sivil bakan’ın sözleri Peki, hükümet gerçekten sivil mi; çağõmõzdaki “sivil top- lum”culuğun gereklerini yerine getiriyor mu? Örneğin Boğaza 3. köprüye karşõ çõkmayan STK yok. Sivil hükümetin ise STK’lere destek veren tek bir bakanõ bile yok... “Çevreci” sayõldõğõndan “en sivil” bilinen Çevre ve Orman Bakanõ bile Hasankeyf’in bo- ğulmasõnõ istemeyen tüm “si- vil”ler için “Türkiye’yi sevmi- yorlar” diyerek “vatan haini” ilan etmedi mi? Oysa aralarõnda öyle “bilge yurtsever”ler var ki bin kere özür dilese yine yet- mez... Aynõ Bakan, 90’larda İSKİ Müdürüyken de su havzalarõnõn imara açõlmasõnõ yargõ yoluyla durduran “sivil davacılar”a de- mişti ki; “bu işi bizden iyi mi bi- lecekler?” Derken “DSİ Genel Müdü- rü” olunca yine sayõsõz STK’nin antik Allianoi kentini yutacak ba- raja direnmelerine karşõ şunu söyledi; “memleketin kalkın- masını istemiyorlar...” Oysa hem Erdoğan hem de Bakanõ 96’da, “en sivil dünya forumu” olarak Habitat-II’ye ev sahipliği yaparlarken, BM’nin “NGO’lar sürdürülebilir kal- kınmanın güvenceleridir” sö- zünü de “Mehter Takımı”yla kutlamõşlardõ... Şimdi ise bir yandan “en sivil biziz” derken, bir yandan da çevreye saygõsõz uygulamalarõnõ hukukla durdurmaya çalõşan “si- vil kuruluş”larõmõzõ, “işlerini engellemek”le suçluyorlar... Anılardaki ‘sivil’ler Bizim gençliğimizde ise “si- vil” denince akla ister istemez hep “polis” gelirdi. Üniversite- deyken “ortalık sivil kaynı- yor” dendi mi; eylem yapmak şöyle dursun, üç kişi bile bir ara- ya gelmeye çekinirdik... Resmi araca binenin “kara- kol”a gideceği belliydi de sivil otomobile bindirilenlerin nereye götürüldüğünü ara ki bulasõn... Belki de o nedenle bizim kuşak sivil sözüne hâlâ biraz “ihti- yat”la yaklaşõr. Hele şimdi, kimi “ya- laka” sivil kuruluşlarõn sözde “tarafsız yandaşlık”larõnõ gör- dükçe, o efsanevi “demokratik kitle örgütleri”ni özlemle an- mamak mümkün mü? Onlar ne “AB kredisi” bilir- lerdi, ne “fon”lanmak, ne de “sponsor”luk... İktidarla ilişki- lerini belirleyen de “proje or- taklığı” değil, “ulusal çıkar- lar”õn ve “demokratik hak- lar”õn yaşama geçmesiydi... ‘Pür’ sivil’leşebilmek İlk sivil sözünü ise ne AB’den ne de BM’den, bizim “Topha- neli”lerin “Argo”larõndan, Ka- raköy rõhtõmõndan geceleri denize “sivil” girmenin erdemlerini an- latõrlarken duymuştuk... Bu benzetmeyi ABD’li bir STK üyesine söylediğimde Top- hanelilere “hayran” kalmasõn mõ? “Tüm giysilerinden arın- mış” insanõn, o giysilerdeki “imaj”dan da arõndõğõnõ, yani be- denen ve ruhen “pür sivil”leşti- ğini, bu nedenle argomuzun müt- hiş bir “felsefi derinlik” içerdi- ğini belirtmişti... Şimdi şu yaz sõcağõndaki “si- villik yarışı”nda, işte o “derin- lik” aklõma geldi. Kimler “en si- vil biziz” diyorlarsa, buyursun- lar kanõtlayõversinler... Kõyõda- kiler denizde, karadakiler de gölde ya da derede, sosyetikler ise havuzda “pür sivilleşme”den sivilliği içtenlikle savunduklarõ- na kim inanõr? KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com 12 Temmuz ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ ‘Sivil’name... SAYFA CUMHURİYET 12 TEMMUZ 2009 PAZAR 16 Türbe Engin Balım: “Genç kızlar iş ve evlilik teklifi almak için Çankaya Köşkü’nü ‘Gül Baba Türbesi’ne çevirsin!” Villalar Mustafa Pınar: “Ailenin beş yeni villası için sağa sola bu kadar bağırmaya değer mi? Nasılsa kimsenin ilgilendiği yok!” Zam Mahmut Yeşilgönen: “Recep, gerçekten haklıymış. Verilen zam işçiyi de emekliyi de teğet geçti.” TSK’nin NATO’nun isteklerine uyumu! TESEV diye özel bir örgüt var; Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı olarak özel raporlarıyla tanınıyor. Örneğin, şehitlik ve gazilik unvanlarının toplumda bölücülüğe neden olduğu gerekçesi ile kaldırılmasını istemişlerdi! TESEV’in “Güvenlik Almanağı” adı altındaki son raporu geçen gün açıklandı. Raporun kamuoyuna takdiminden sorumlu Prof. Dr. Ahmet İnsel ile gazeteci Ali Bayramoğlu özetle “Türk Silahlı Kuvvetleri, NATO’nun uluslararası isteklerine uyum içinde olmalıdır” dediler. Raporu ve takdimini Bülent Esinoğlu yorumluyor: “Lafı tercüme edersek; Türk ordusu, Amerikan talimatlarına uymalıdır. Rapor dedikleri budur. Bunu demek için, bilim adamı veya gazeteci olamaya gerek yoktur. Ordu düşmanı olmak yeterlidir. Bu gidişat nereye varır diye düşünenlere söyleyeceğim şudur. Osmanlı da son günlerinde Avrupa’dan hakkaniyetli barış bekliyordu. Tıpkı bugün Avrupa’dan tam üyelik beklendiği gibi. 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Mutabakatı yapılmış ve teslimiyet ordunun terhisine kadar varmıştır. Artık iktidarın savcısı, iki polis gönderip Genelkurmay Başkanını tutuklayabilecektir. Hayrola işgal altında mıyız diye sormayın. Talimatların nereden geldiğine bakarsanız, anlamanız kolaylaşır.” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” DÜNYANIN doğal dengesinin bozulmakta olduğuna ilişkin uyarılar sürerken Türkiye’de neler olduğunu Reşit Çağın şöyle sıralıyor: “2B Yasası’yla, orman talanı paraya dönüştürülmüş ve bir kere daha yasalara uymayan, kamunun hakkını gasp eden, çevreyi mahvedenler yaptıkları yanlarına kar kalmış olarak affa uğramış bulunuyor. Maden Yasası’yla, emperyalist siyanürcülere peşkeş çekilen güzelim Kaz Dağları başta olmak üzere cennet köşelerimizin talanı tüm hızıyla sürüyor. Zeytinliklere fabrika ve santral, ormanlara havuzlu villa yapılmasına olanak sağlayan yasaların yolda olduğunu basından öğreniyoruz. Son felaket de, temcit pilavı gibi sık sık gündeme getirilen ve getirildikçe de İstanbul’u sevenlerinin yüreğini, rant sülüklerinin de göbeğini hoplatan 3. köprünün nihayet yapımına başlanacağı haberi. Uzmanlar, köprü sistemiyle ulaşım sorununun çözülemeyeceğini, Marmaray Projesi’nin bir an önce bitirilmesinin daha gerekli ve yararlı olduğunu söyleseler de, her konuda bilgi ve fikir sahibi(!) herkesten akıllı ve öngörülü siyasetçilerimiz, uzmana filan aldırmaksızın kararlarını vermişler: Bu köprü yapılacak o kadar! Binlerce ağaç kesilecekmiş, İstanbul’un kalmayan yeşili daha da azalacakmış, nüfus yoğunluğu, yapılaşma artacak, İstanbul’a ve Trakya’ya yazık olacakmış kime ne! Tıpkı Turgut Özal’ın Gökova’ya termik santral inadı gibi bu hançer de adım adım Boğaziçi’nin bağrına saplanacak bu gidişle. Peki, yazık değil mi? İstanbul’a Melen’den, Istrancalar’dan su taşınırken en büyük su ve temiz hava kaynağımız olan ormanları, kara taşımacılığını daha da azdırmak uğruna katletmek hangi aklın ve vicdanın mahsulü olabilir ki? Küresel ısınmanın ve getireceği felaketlerin panzehiri olan ormanlarımızı çoğaltacağımıza, yolla, konutla, fabrikayla işgal ederek kele çevirmek, çevirenlere göz yummak için, ya bu yurda karşı büyük bir hınç duymak, ya da bu katliamdan sağlanacak rant ve rüşvetin cazibesine esir olacak kadar insanlıktan ve doğa sevgisinden nasibi olmayan hırs küpü yaratıklar olmak gerekir ancak! İktidar ve muhalefet birbirlerine ‘kurumlardan elini çek’ diye bağırıyor ya biz vatandaşlar da ülkenin kaderine hükmedenlere sesleniyoruz: Size bırakılanlara bir şeyler katmak yerine satmakla vakit geçirdiniz; kurumlar dahil her el attığınızı kendinize benzettiniz; bari doğadan, yeşilden ve geleceğimizden elinizi çekin; yetti artık!” Yetti artık! SESSİZ SEDASIZ (!) [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Bandoda kullanõlan en pes sesli boru. 2/ Buyurucu... İnsan bedeni çevresindeki manyetik alan. 3/ Bir şeyi ka- bul etmeyerek geri çevirme... Kazanma, el- de etme, eriş- me. 4/ Gümüş ele- mentinin simgesi... Bir tür susamsõz ve yağlõ simit. 5/ Bir ilimiz... Bir ay adõ. 6/ Kulak iltihabõ... Eylemleri olumsuz yapmakta kullanõlan ek. 7/ Paltoya ben- zer bir üst giysisi... Kötü, çirkin. 8/ Muğla’nõn Milas ilçesine bağlõ turistik bir belde... Düzyazõda kullanõlan uyak. 9/ “Irızva” da deni- len ve Güney Anadolu’da yaşayan Türkmenler arasõnda yaygõn olan üç telli bir çalgõ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Türk halk müziğinde bir uzunhava türü... Sazõ kurmaya yarayan burgu. 2/ Yunan abecesinde bir harf... Bir etkinliğin geçici olarak durdurulduğu süre. 3/ Tarih öncesine dayanan efsane... Briçte iki manştan oluşan bölüm. 4/ Brezilya’nõn plaka imi... Kazakistan’õn başkenti. 5/ Dolma yapmak için hazõrlanan karõşõm... Küçük mağara. 6/ Tan- rõ’nõn kullarõnõ bağõşlamasõ... Asker. 7/ Hece öl- çüsünde dizelerin bölüm yerlerine verilen ad... Pamuk ya da keten ipliğinden yapõlan dokuma. 8/ “0 yer” anlamõnda kullanõlan sözcük... Köydeki işlerin elbirliğiyle bitirilmesi. 9/ Cilve... Acõlar karşõsõnda dayanma gücünü yitirmeyen. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 M A K U M B A Ç A N O M İ S K İ L İ V A N E O R Ç A R A F A T L E D K E Ş A N A N A T O M İ O M A O P E R E T A Y A K R E V A İ L H A T E M 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik mynet.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle