19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 11 TEMMUZ 2009 CUMARTESİ 16 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 11 Temmuz GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Şimdi Ne Yapmalı? Ekonomimiz, 2008’in son çeyreğinde, yüzde 6.2, 2009’un birinci çeyreğinde de yüzde 13.8 olmak üze- re, adeta büzülmüştür. Bu yılın ocak ayında hükü- met, ekonomimizin 2009’da yüzde 4 büyüyeceğini (!) söylerken bana göre, bu yıl yüzde 7 oranında kü- çülmenin kaçınılmaz olduğu belli olmuştu. Yalnız ilk çeyrekteki küçülmenin yüzde 10’un altında kalaca- ğını beklerken bu çok yüksek oranın gerçekleşmiş olması, küresel bunalımın ekonomimiz üzerindeki olumsuz etkisinin tahminlerimizi aşacağını göster- mektedir. Bu durumda, aşağıdaki önlemlerin altı bir kez da- ha çizilmelidir: Bize göre, Uluslararası Para Fonu (IMF) ile destek anlaşması yapılmasından kaçınılamaz. IMF ile an- laşma yapmadan ekonomi yönetmek mümkün, fa- kat bizim için yüksek maliyetlidir. Dünya ülkelerinin hemen hepsi de ekonomisini IMF ile destek anlaş- ması yapmadan yönetmekte ve iyi sonuçlar almak- tadır. 1970’lerde yaratılan büyük kargaşa döne- minden önce biz de öyleydik. Ama böyle ekonomi yönetmenin iki önemli koşulu vardır. 1. Ekonominin döviz gereklerini dış borçlanmayı artırmadan karşılayabilmek; 2. Ekonominin yüksek bulunan yatırım gereğine kaynak sağlayabilecek yüksek bir iç tasarruf düze- yini koruyabilmek. Ekonomimiz, 1950’den sonra uygulanan ekono- mi politikaları nedeniyle, döviz ve iç tasarruf gerek- lerini karşılayamamakta ve yurtdışından döviz ve ya- tırım kaynağı sağlamak zorunda bulunmaktadır. Bu politikalar, yüksek dış borçlanma ve dış kaynak arama zorunluluğu yaratmıştır; bu kaynaklar yeteri kadar karşılanamadığı zamanlarda ekonomimiz bu- nalımlar yaşamıştır. Şimdi de, yeniden ortaya çıkmış sıkıntılar ve daralmalar içindedir. Bu döviz ve TL yatırım kaynağı sıkıntılarını IMF des- tek anlaşmasıyla aşmanın maliyeti, IMF desteksiz aş- maktan çok daha düşüktür. Hükümetin bu konudaki anlaşma yapmama inadı sürecekse, ekonomi için kö- tü olan bu karar açıklanmalı, 1,5 yıldır sürdürülen ka- rarsızlığa son verilmelidir. İkincisi, devlet işletmelerinin (KİT’lerin) özelleşti- rilmesi işlerine son verilmeli, Özelleştirme İdaresi Baş- kanlığı’nın (ÖİB) kapatılması olanakları araştırılma- lıdır. ÖİB kapatıldıktan sonraki işlemler, 233 Sayılı Ka- nun Hükmünde Kararname’ye göre yürütülmeli, çalışan KİT’lerin yatırım kaynakları artırılmalı ve ye- ni işyerleri açmaları sağlanmalıdır. Buna ek olarak, ekonomik bunalım ortamında ödeme güçlüğü için- deki özel şirketlere yapılacak devlet yardımlarının yö- netimi ve kurulacak yeni devlet işletmelerini tespit etmek amacıyla bir çalışma başlatılmalıdır. Üçüncü olarak, devletin elinde kalan devlet işlet- melerinin tamamı bunalım ortamında büyük zarar- lara boğulmuşlardır. Kuruluşlarda ortaya çıkan bü- yük zararların giderilmesi zorunlu görünmektedir. Ekonomik bunalım içinde bile işleri kötüye giden iş- letmeyi düzeltmenin ve kâra geçirmenin teknik yol- ları vardır. Bu yollar sonuna kadar kullanılarak bu dev- let işletmelerinin yeni yatırımlar için kaynak yaratmaları sağlanabilmelidir. Devlet işletmelerinin de “Kurum- sal Yönetim İlkeleri”ne göre yönetilmeleri ve sağlık kazanmaları olanağı vardır. Devlet işletmelerimizle ilgili olarak geçmişte bu üç kez yapılmıştır. 2009 yılının ilk makro ekonomik rakamları, buna- lımın şiddetlenmekte olduğunu göstermiştir. Bu koşullar altında, gelecek dönemde çok sayıda özel işletmenin ödeme güçlüğüne düşmeleri önleneme- yebilir. Devlet, bir zamanlar, ödeme güçlüğüne dü- şen 300 işçi şirketi konusunda Devlet Sanayi ve İş- çi Yatırım Bankası (DESİYAB) aracılığı ile etkili ön- lemler almıştı. Şimdi de ödeme güçlüğüne düşen özel işletmeler için böyle önlemler alınabilir. Düşünülebilen önlemler çok, ama arkalarında siyasal irade olma- dığı için alınan sonuçlar yoktur. Yukarıdaki önlemler alınmazsa, bunalımdan çık- mamız zorlaşacak ve daha uzun zaman alacaktır. [email protected] Sendika Oyunu İşçi konfederasyonları bir saat eylem yapmışlar, karşılığında da hükümetten bir puan fazla zam kapmışlar... Bilen bilir. Oynanan oyun, danışıklı uzlaşmadır. Biri eylem yaptı göründü, diğeri de daha fazla zam verirmiş gibi yaptı. Böylece sendikacılar ile iktidar yetkilileri, dostlar alışverişte görsün hamamının göbektaşında aynı tasla sular dökünüp bir kez daha birbirlerini keselemiş oldular. İşletmecilik fazlası garlar “Kent ve Demiryolu” bilgisunar sitesi, demiryolu tutkunları ve kamu yararını koruyanları uyarıyor: TCDD, “işletmecilik fazlası” oldukları gerekçesiyle 25 adet gar ile toplam alanı 100 bin 994 metrekare tutan 9 adet taşınmazını satışa çıkarmış. Hem de satış ile ilgili yasa hükmünün “anayasaya aykırılık” gerekçesiyle iptali için açılan dava Anayasa Mahkemesi’nde sürerken... “İşletmecilik fazlası” diye satılacak olan garlara bir göz atalım: “Eskişehir, Kırklareli, K.Ereğli, Kayseri, Karabük, Bor, Niğde, Balıkesir, Selçuk (Çamlık), Denizli, Uşak, Erzurum, Erzincan, Sıvas, Muş, Kurtalan, Diyarbakır, Kahramanmaraş, Gaziantep, Konya, Adana, İskenderun, Isparta, Eğridir, Kütahya.” Kent ve Demiryolu sitesi, TCDD Genel Müdürlüğü’nün Şubat 2005’te açıkladığı “reform projesi” gereği “atıl duran 57 ildeki toplam 500 adet gar ve istasyonun ekonomiye kazandırılacağı”na ilişkin açıklamalara gönderme yapmayı da görev saymış: “TCDD 500 garı ekonomiye kazandıracak haberi garların satışının 25 sayısı ile kısıtlı kalmayacağını göstermektedir. Bu kadar gar satılınca TCDD’nin faaliyetini sürdüreceği alan ortada kalır mı? Kalmaz. Kalmasını da şu an iktidarda olan iktidara aday olan hâkim düşünce istemez. Booz Allen Hamilton ve Canac raporları da TCDD’nin tasfiyesini öneriyor dediğimizde ‘yok onlar yeniden yapılandırma öneriyor’ deniliyordu. Ortada yapı kalmıyor ki yeniden yapılandırma olsun.” 10. Yıl Marşı’nın “Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan” dizelerini her fırsatta söyleyerek zaman geçiren Atatürkçülerimize duyururuz! Gençlik Parkı ölürken Ekümeniklik ve Ruhban Okulu Yine Dayatılıyor İ. GÜRŞEN KAFKAS Kökeni 11. yy’a dayanan, Heybeliada (Yunanca Halki) Aya Trioda Manastırı ibadet ve dinlenme yeriydi. Burası Bi- zans döneminde sürgün yeri olarak da kullanıldı. 1844’te teoloji eğitimi veren bir okul ol- du. Teorik ve uygulamalı eği- timin verildiği bu okul zengin kaynaklı kütüphanesi ve ya- bancı dil öğrenimi laboratu- varlarıyla bilinmekteydi. Heybeliada Manastırı’nda yedi yıllık ortaöğretim ve dört yıllık teoloji eğitimi veren yük- sek okul vardı. Heybeliada’nın çamlarla kaplı Ümit Tepesi’nde eşsiz manzaralı bu manastır- daki okulun yatılı bölümüne Suriye, İngiltere, Amerika, Rus- ya, Mısır ve Afrika ülkelerinden öğrenciler geliyor ve burada teoloji (din) eğitimi alıyorlardı. 1971’de ülkemizdeki özel yüksekokullar devletleştirilince ruhban okulu da kapatıldı. Lo- zan Antlaşması’nda azınlıkla- ra okul açma hakkı verilmişti. Bu durum ülkemizin iç huku- ku ile uluslararası hukukun çelişmesi anlamını taşıyordu. Bugün yeniden azınlıklara bu hakkın tanınıyor olması, ülke- mizde giderek güçlenen tarikat ve cemaatlere de özel okul için yol açacaktır. Ruhban okulu- nun açılması girişimleri, ülke- mize gelen birçok liderin ön- celikli isteği olmuştur. Yani ül- keler arası, baskıya dayalı, si- yasi bir konu olmuştur. AB ve ABD liderlerini bu konuda yön- lendiren patrikhanenin amacı, eğitim ve din eğitimi hizme- tinden çok, siyasi çıkardır. Patrikhane, bu okulun kendi- lerine bağlanması programını, öğrenci ve öğretmenini seç- meyi kendince yapmaya ısrarlı ve kararlı gözüküyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin ya- saları, siyasi durumu, uluslar- arası itibarı, patrik hazretlerini hiç ilgilendirmiyor gibi davra- nılıyor. Aslında bu istek; Lozan Barış Antlaşması’na, Türk ulu- sunun egemenliğine ve ba- ğımsızlığına aykırıdır. Patrik Bartholomeos’un ıs- rarlı isteği, evrensel otorite olan “ekümenik” sayılmaktadır. O, devlet içinde devlet olma anlayışında, ruhban okulunu koz ve basamak olarak kulla- nıyor. Ülkemizin içinde bulun- duğu siyasi karmaşa, yıllardır süren terör, ekonomik kriz, AB’ye katılım sürecinde Tür- kiye’den istenen değişkenlik- ler, Kıbrıs çıkmazı, Ege sa- hanlığı ve Ermenilerle olan ilin- tileri fırsat bilerek, “ben de ne koparabilirim” düşüncesinde- dir. Patrik ülkemizde eşitler ara- sında kaçıncı olduğunu dü- şünmelidir. Çünkü ülkemizde farklı çokça azınlıklar vardır. Saygın bir yeri ve konumu varken, ülke çıkarlarını kaşı- ması anlaşılamamaktadır. Ya- şadığı bu toprakta ve ülkede birlik içinde, ülkenin insanı- na, tarihi geçmişine, değerle- rine saygılı olmak öncelikli ol- malıdır. Ruhban okulunun açılması, özel imam hatip okullarının da önünü açacaktır: Ülkemiz- deki diğer din ve mezheplerin de bu tür haklı isteklerde bu- lunabilecekleri düşünülmeli- dir. O zamanki karmaşayı dü- şünmek istemiyorum. “Ekümen” sözcüğü Hıristi- yan din ve uygarlığının egemen olduğu, coğrafi alanın anlatı- mıdır. Patrik “Ekümeniklik ta- rihten gelen bir söylemdir” di- yorsa da Mevlana’nın “Dün ne söylendiyse dünlerde kaldı. Bugün yeni bir şeyler söylemek lazım, cancağzım” özdeyişi- ne bakılmalıdır. Ülkemin ge- lişmesi için ben ne yapmalıyım, diye düşünülmelidir. Türkiye bugün bütün bu si- yasi karmaşa içinde de etnik ayrılıkçılığa karşı olmayı ilke edinmiştir. Ülkemiz, insanları- nın anlayış ve hoşgörü içinde olmasına özen gösterme uğ- raşında olan bir uygarlıklar ül- kesidir. Yani kısacası “Türkiye bir dinler bahçesidir”. Patriğin bu isteği ekümenikliğin (evrensel Ortodoks) tanınması anlamını taşıyor. Bu kavram ulusumu- zun bağımsızlığına yönelik bir tehdittir. Patrik, ruhban oku- lunu “Türkiye Cumhuriyeti kontrolünün dışında kalan özel bir bölge” olarak görüyor. Onun bu isteği,Türkiye Cum- huriyeti Anayasası’na ve Lozan Antlaşması’na aykırıdır. Ayrıca Cumhuriyetin, laik demokratik yapısıyla da çelişmektedir. Bugün ülkemizde, birçok ül- kenin “özel okulları” yıllardır iş- levlerini sürdürmektedirler. Ör- nek; İtalyan, Avusturya, Fran- sız Saint Joseph, Saint Beno- it liseleri gibi, ruhban okulu da “Özel Rum Lisesi” olarak açıl- malıdır. Patrikhanenin eğer gizli-saklı amaçları yoksa bu örnek azınlıklar arası eşitlik nedeniyle benimsenmelidir. Türkiye’nin iç sorunu olmakla birlikte birçok ülkenin bu so- runa karışıyor olması da anla- şılmaz ve istenmez bir baskı- dır. Sonuç: Ülkemiz, yasalarına bağlı ve denetimi altında azın- lık haklarına saygılıdır. Ruhban okulu eğitim düzeyi gereği Milli Eğitim Bakanlığı’na veya YÖK’e bağlı olmalıdır. Azınlığın, çoğunluğun haklarına egemen olma isteği kabul edilemez. Bu haksız isteği uluslararası dü- zeye taşımak, dış ülkeleri tah- rik etmek ve yönlendirmek, karmaşa yaratacak ve iç hu- zuru bozacaktır. UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik mynet.com AKP iktidarı, Çin’deki Uygur Türklerine yönelik saldırılara sessiz kalıyormuş. Niye ses çıkarsın ki? Alt tarafı onlar Türk. Ses BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Brezilya’da yaygõn olan ve Vudu dini- ne benzeyen bir inanç ve b ü y ü c ü l ü k anlayõşõ. 2/ Toplumda ya da bireyde, ölçü ve değer- lerin çökmesi s o n u c u n d a oluşan dengesizlik durumu... Kayak. 3/ Artvin’in eski adõ... Siper, hendek. 4/ Mekke’nin doğu- sunda, hacõlarõn ari- fe günü toplandõk- larõ dağ. 5/ Diyotlu aydõnlatma yönte- minin kõsa yazõlõşõ... Trabzon yöresinde dokunan ve daha çok peştamal olarak kullanõ- lan bir tür dokuma. 6/ Gövde yapõsõ. 7/ Fas’õn plaka imi... Eğlenceli, hafif konulu, içinde bes- tesiz konuşmalar da bulunan müzikli sahne ya- põtõ. 8/ “Dümen, numara” anlamõnda argo söz- cük... Yakõşõr, yerinde, uygun. 9/ İsrail’in plaka imi... Mühür. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Toprağõ ve bitkileri korumak için toprağõn üzerini samanla örtme işlemi. 2/ Kars’õn doğu- sundaki ünlü eskiçağ kenti... Nâzım Hikmet’in bir oyunu. 3/ Isparta ilinde, “ulusal park” kap- samõna alõnmõş bir göl... Aldatma işi, hile. 4/ Çõ- kar yol, çare... Jokeylerin giydiği kenarsõz baş- lõk. 5/ “Taş levreği” de denilen bir balõk. 6/ Günlük yaşama ait küçük ve geçici belgeleri toplama şeklindeki koleksiyonculuk. 7/ İskam- bilde bir kâğõt... “Cihangirâne bir devlet çõkardõk bir ---’ten” (Namõk Kemal). 8/ Manda yavrusu... Havva’nõn Batõ dillerindeki adõ. 9/ Kayõsõ, erik, zerdali gibi meyvelerin kurusu... Pilotlar ve ha- vacõlar için yayõmlanan bülten. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 S İ L İ S T R E A L İ Z E A R İ B O L R E M İ L İ A R İ F İ Y E İ N E K E İ T L A M A S E K İ İ Z A L E Ş Ş K I N F E E R İ M İ L E N Y U M 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Gençlik Parkı’nda, havuz kenarındaki iki yontunun yerlerinden kaldırılarak ortadan kaybolması yazılarımızı okuyan onulmaz Ankaracı Ümit Sarıaslan, içine girilmesi yasak olan parkın çevresini bir kez daha dolaşmış. Gençlik Parkı’nda yürütülen kazıma işleminin, yalnızca ortadan kaybolan yontular ile simgeleştirilemeyecek denli yoğun ve derin olduğunu görmüş. İşte izlenimleri: “Parktaki küçük tren yıllar önce kazaya uğratılmış ve yerinden sökülmüştü. Havuz kenarındaki iki yontu, yerlerinden bir çorağa sürgün edilmezden önce, su kesildi biliyorsunuz. Sonra bir günde, evet tam bir günde çocukluğumuzun o ışıklı büyük köprüsü yıkıldı ve yıkıntısı derhal temizlendi. Eskişehir Cer Atölyesi’nde yapılan ve parkın CSO yanından girişinde yer alan tarihsel çelik demiryolu köprüsü yıkıldı. Ardı sıra bozkırın ortasında vapur imgesini belleğe taşıyan çay bahçesi... İtfaiye Meydanı’na açılan ana giriş kapısı altındaki başkentin ilk metro işletmesi tünel yıkıldı sonra. Küçük trenin yine Devlet Demiryolları yetkisinde bulunan park içindeki ve opera yapısına yakın yerde bulunan deposu da. Depo bahçesinde çürümeye bırakılmış küçük tren işletmesine ait üç lokomotiften biri ve Mehmetçik adını taşıyanı ise, daha önce sırra kadem basmış idi. Park içindeki adada yer alan ve son on küsur yıldır Sanat Kurumu’nun işletiminde bulunan yapı da (eski Ada Gazinosu) önce suyu kesilerek, sonra işletmecisi ustaca dövülerek (kimliği meçhul kişilerce kolu kırılarak) boşaltılmasına giden yol asfaltlandı. Yine yıllardır park anagirişinde yer alan ışıklı büyük Atatürk panosu da bu süreçte yerinden kalktı. Kalan tüm demiryolu geçitleri, istasyon ve altyapı kalıntıları iyice kazındı. Sonra, işin başında, mevcut ağaçlar korunacak ve yeni ağaçlar dikilecek denilmişken uygulamada özellikle Opera binası arkası başta olmak üzere zaten daracık olan park alanı içine koca koca yapılar yapıldı. Dahası, istasyon önüne yapılan altgeçidin sağladığı (!) olanak ve kolaylıkla parkın altına otopark yapıldı. Sonra, bir gün park anagiriş yanından büyük havuza uzanan ‘çağlayan’ın önündeki alanın genişletilmesine başlandı. Bu arada, havuz kenarındaki iki yontuya torba giydirildi. Bir süre öyle durdular. Sonra Gençlik Parkı’nın ‘gençleştirilmesi’ operasyonuyla parktan ve parka sinik tarihten silinen kentsel- kültürel öteki fotoğraflarla birlikte ortadan kalktılar. Çıplaklıklarını bırakarak bize; alın sizin olsun parkınız da parkçılığınız da diyerek! Bir kentsel-kültürel alan çürümeye terk edilerek de, restore edilerek de anlamı ve işlevi ancak tarihsel bilince sahip kentlilerin çözüp çözümleyeceği bir ‘geçmiş’e gömülebilir! Bizde yapılan ikisi bir aradadır. Kaybolan yontular, böyle bir arkaalanın anasimgeleri olarak sürgüne yollanmış olmalıdır! Çünkü yeni parkta pek çok şey ‘memnu’ olacaktır. Bu sürgün onun habercisidir.” Gençlik Parkı, göz göre göre öldürülüyor. Hep birlikte izliyoruz. Yalnızca izliyoruz!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle