13 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 19 HAZİRAN 2009 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER PENCERE Belgecilik Oyunu... Gazeteleri, TV’leri, radyoları açıyorsun karşına tek bir sözcük çıkıyor... - Belge... Ne belgesi?.. Belge doğru mu yanlış mı?.. Sahte mi gerçek mi?.. Türkiye ‘belge’den başka bir şeyi konuşmuyor... Bir dostum dedi ki: - Senin dünkü yazında (18 Haziran) ülkenin ve AKP iktidarının halini sergileyen karakalemle taslak gibi bir bölüm vardı... - Evet... - Sen onun bir kez daha altını çiz... - Çizeyim... Önce karakalemle bu köşede çiziktirilen taslağı bir kez daha anımsayalım: ? Ermenistan macerası ne oldu?.. ? AB ile ilişkiler berbat değil mi?.. ? PKK ve DTP cephesinde çıkmaz sokak si- yaseti egemen... ? En başta Deniz Feneri olmak üzere yolsuz- luklar AKP’yi boğdu, boğacak... ? Ergenekon çuvalladı, çuvallayacak... ? Ya ekonomik kriz?.. ? Felaket.. Ekleyelim mi: ? Mayınlı arazi işi ne oldu?.. Başbakan RTE ne yapıyor?.. Sözüm ona öfkesi burnunda TV’lerde nutuk atı- yor: “- Belgenin üstüne gideceğiz...” Başbakan dokunulmazlığa bağlanmış, RTE markalı yolsuzluk dosyalarının üstüne gidecek değil ya... Üstelik Deniz Feneri davasını ne kadar uyu- tursan, AKP’nin paçasını o oranda kurtarırsın... Bizim demokrasimiz görülmemiş oranda hoş- görülüdür... Terör örgütünün sesi Meclis’tedir... Bir yandan Güneydoğu’da şehitler veririz, öte yandan Mec- lis’te nutuk atarız... İnsan hayatı ve nutuk... İnsan hayatının bu kadar ucuza harcandığı bir başka demokrasi var mı?.. Meclis’te bu kadar sorumsuz bir iktidar ço- ğunluğuna dünyanın neresinde rastlanabilir?.. İktidar partisi AKP sanki iktidar partisi değil... Vatandaşın canına okunuyor... AKP’nin umurunda değil... Ülke soyuluyor, sömürülüyor... Kim bunun sorumlusu?.. AKP sanki sorumlu değil... İllede belge de belge... O biçim medya da belgeyle kalkıp belgeyle ya- tıyor... Peki, belge fos çıkarsa ne olacak?.. Halkı ülkenin gerçek sorunlarından soyutlamak için bir başka numara bulurlar... Ancak AKP’nin işi zor... Daha da zorlaşacak... Ülkede Hükümetin düzeltmesi şart olan bütün sorunlar tepetaklak... RTE’nin AKP’si Amerika’ya da yeterince hizmet veremiyor... Ve RTE ne yapacağını bilemediğinden öfkesiyle burnundan soluyor... RTE’nin yerini, ağırlığını, işlevini, aynaya bakıp saptaması olanaksız... Bizimki Ortadoğu’da, İslam dünyasında, rol oy- namak hevesine kapılmıştı, Hamas mamas, Hiz- bullah mizbullah, Filistin milistin... Obama kalkıp Türkiye’ye geldi, AKP ve RTE’ye dersini ve görevlerini verdi... Sonra ne yaptı?.. Mısır’a gidip İslam coğrafyasına yöneldi... Ne demek bu?.. RTE’ye ‘Otur oturduğun yerde’ demek... Gazetelere bakılırsa Obama Amerikası için Türkiye’nin işlevi üç coğrafyada gerekliymiş... Irak. Afganistan.. Pakistan.. Peki, bu işlevin görevlisi kim?.. Türk askeri... Sen bu hesaplara gireceğine otur belgecilik oyna... Mazhar Osman, geçen yüzyõ- lõn yarõsõna damgasõnõ vuran övün- cümüz. Birgün arkadaşõ, konuşma sõrasõnda şaka yollu ona, “Deli- sin!” der. O gülümser ve şöyle karşõlõk verir: “Senin bana deli deyişinin hiçbir değeri yok. Ama ben sana deli dersem?..” Anadolu özdeyişi ile: Söz, aynõ söz de, ağõz o ağõz değil. Bu yõl, “sözün ağza yakıştığı” dik duruşlarõn, 90. yõlõ. Batõlõ söylemle “takdir edilecek ve şaşılacak şeylerin…” Bu konu- da Amasya Genelgesi, sayõsal olarak “bir” ise, sonrakiler, ona değer katan, “sağdaki sıfır.” Çünkü o, Türk ata yurdunun, ev- rensel bildirgesi. Coğrafyasõ küçük, kültür düzeyi büyük bu güzel sancak, birçok ko- nuda özel. Bağlõ olduğu Sõvas ile çok kez “at başı” gider, bazen de geçer. Bu nedenle, Mustafa Ke- mal Paşa’yõ bağrõna basarken müftü Hacı Tevfik Efendi, “Pa- şam, bütün Amasya emriniz- dedir” diyecektir. O da kararõnõ açõklar: “Aziz Amasyalılar, ülke elden gitmek üzeredir, sizinle çalışmaya geldim.” Dahasõnõ cu- ma namazõnda, Abdurrahman Kamil Efendi söyler: “Türk egemenliğinin varlığı, artık or- tadan kalkmıştır.” Bu süreç, Batõ uygarlõğõ için yüz karasõdõr. İstanbul’un ikinci işga- linde, günlük vukuat sayõsõ 70’le- ri aşar. Tavşana kaç, tazõya tut. Bu yüzdendir, 2 Ekim 1923 tarihli ‘Tilki’ Prof. Dr. Mahir AYDIN İstanbul Üniversitesi ASKERLİKTE belki daha doğru ve teknik bir başka terim vardır, ama “yumuşatma atışı” denen şey aşağı yukarı şudur: Bir kara taarruzunun ya da denizden çıkarma ve havadan in- dirmenin hemen öncesinde ağır top- çu ateşiyle ya da büyük savaş ge- milerinin toplarıyla ve hava bom- bardımanıyla karşı hatları dağıtmak ya da tahkimli mevzileri yıkmak amaç- lanır ki, sonraki aşamada az kayıp ve- rilerek asıl hedef daha kolay ele geçi- rilsin. Yaz sonlarında Batı dünyasınca giri- şilecek Kıbrıs saldırısının yumuşatma atışları başlamıştır bile. Obama iktida- rının Avrupa ve Avrasya’dan sorumlu gö- revli Dışişleri Sekreteri Phil Gordon, “Kıbrıs’taki bütün taraflar gibi, Türkiye de ödün vererek anlaşmaya yanaşmalıdır” demiş. Yakında İngiltere’den ve Avrupa Bir- liği canibinden de gelecek yumuşatma salvolarına hazır olmak gerekir. Amaç, bu atışlarla Kıbrıs sorununa ilişkin olarak Tür- kiye’deki asker ve kamuoyu direnişini yu- muşatıp yaklaşan diplomatik saldırının başarılmasını kolaylaştırmaktır. Hıristofias-Talat görüşmelerinden bir şey çıkmayacağı artık belli oldu. Rum lider, Annan Planı’nın Türk tarafınca kabul edilmesiyle elde edilenleri cebin- de tutup daha fazlasını almak peşinde. Kurulacak ortak devleti federasyon il- kelerinden uzaklaştırıp bütüncül yapıya kavuşturma ve biraz daha toprak ko- parma çabasını sürdürüyor. KKTC’nin başındaki kişi ise, son seçimlerin kendi hükümet desteğini sona erdirdiğine al- dırış etmeksizin, “tek egemenlik ve tek vatandaşlık” kabulünde ısrar etmekle kal- mamakta, hiç gereği yokken “toprak ödünü vermeliyiz” diyerek halkı ikna et- meye çalışmakta. “Böyle bir devlet başkanı da olabilir- miş demek ki” diyenlerin hayret bakış- ları önünde. Bu tür yaklaşımlarla varılabilecek bir uzlaşmanın Ankara’daki iktidar kabul etse de, Kıbrıs Türklerince benim- senmeyeceği ve Anadolu halkıyla Türk Silahlı Kuvvetleri’nin de sakat bir uzlaşmaya sıcak bakmayacağı aşi- kârdır. O zaman, çözüm, tıpkı Annan Planı döneminde olduğu gibi, dıştan oluşturulacak bir metnin yine dış çullanışlarla Ankara’yla Atina’ya ve Lef- koşa’nın kuzeyiyle güneyine kabul etti- rilmesine kalıyor demektir. Şimdiden Washington’da ve Londra’da bu yeni planın dıştan hazırlanması için kolların sı- vandığını, birtakım yeni Lord Han- ney’lerin çeşitli başkentlerle AB çevre- leri arasında gidip gelmeye başlamış ol- duğunu tahmin etmek zor değildir. Yumuşatma atışları, o sinsi taarruz ha- zırlığının habercisi sayılır. Adanın iki ayrı devletini barış içinde yan yana yaşatmak varken, Kıbrıs davası gibi haklı ve güçlü olduğu bir davayı kay- betmek, koca Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası saygınlığını ve halkının öz- güvenini sıfıra indirir. Bu yıl, yumuşama değil, dik durma za- manıdır. AÇI MÜMTAZ SOYSAL Yumuşatma Atışları Arkası 8. Sayfada
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle