17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Kanlı Topraklar Olayı yinelemeye gerek yok, ayrıntılarıyla biliyoruz. Yer, Mardin’in Mazıdağı ilçesinin Bilge köyü. 36 ha- neli köyün eski muhtarının kızı nişanlanıyor, evde tö- ren var. Saat 20.30. Hava kötü, başlayan kum fırtı- nası giderek şiddetleniyor; dışarıda toz dumandan göz gözü görmüyor. Nişan konukları eve kapanıp fırtınanın geçmesini bekliyorlar. Saat 20.53. Namaz vakti. Erkekler yatsı namazı- na duruyorlar. Dışarıda fırtına sürüyor, görüş uzaklığı on metre- nin altında. Bir grup yüzleri maskeli silahlı adam du- rumdan yararlanarak köye sızıyor. Eve yaklaşıp ka- pı ve pencerelerden içeridekileri uzun namlulu oto- matik tüfekleriyle çapraz ateşe tutuyorlar. Sonuç: 6’sı çocuk, 16’sı kadın, toplam 44 kişi ölüyor ve birçok yaralı. Gelin, damat, yakınları niçin öldürüldüklerini bilmeden yaşamlarını yitiriyorlar. Olayın nedeni bu yazının yazıldığı ana kadar ay- dınlanmış değil, fakat bir terör olayı olmadığı nere- deyse kesin. Geriye “töre”, “kan davası”, “toprak an- laşmazlığı”, “aileler arası anlaşmazlık”, “aile içi hu- sumet” gibi olasılıklar kalıyor. Fakat nedenin hiç öne- mi yok; gerçek olan birtakım insanların çoluk çocuk, kadın erkek, genç yaşlı demeden onca insanı göz- lerini kırpmadan öldürmeleri, öldürebilmeleri. Güneydoğu yüzyıllardır kanıyor. Yöre insanları birbirlerinin hayatını zehir etmek, yok etmek için bin bir neden buluyorlar. Kulağım televizyonda, yazı iler- ledikçe olayın üzerindeki sis perdesi de aralanıyor, “aile içi husumet” olasılığı öne çıkmaya başlıyor. Hu- sumetin nedeninin kızın ailesinin bir bölümünün, “Er- kek tarafı bizim eskiden kan davalımızdı, nasıl olur da bunlara kız verirsiniz?” gerekçesiyle nişana karşı çık- masından kaynaklandığı söyleniyor. Eğer doğruysa, 44 cana mal olan gerekçe bu! Çağdaş bir insanın, ay- dınlanmış bir kafanın, normal insan mantığının an- layabileceği bir durum değil. Eğer böyle bir gerekçeyle insanlar kendi akra- balarından, yakınlarından 44 kişinin canına kıya- biliyorlarsa Güneydoğu’da yıllardır süren, 44 bin canın yitmesine neden olan terördeki insan zafi- yeti daha iyi anlaşılıyor. Yaşamın “en yüce değer” olarak görülmediği, öğrenilmediği, öğretilmediği sosyal-kültürel ko- şullarda barışçıl bir düzen kurmaya giden yolu in- sanları eğiterek, aydınlatarak, çağdaşlaştırarak dö- şemek gerekiyor. Olayın geçtiği Bilge köyünün tüm erkekleri korucu; ellerinde uzun namlulu otomatik tüfekle- ri ve cephaneleri var. Yıllardır bir ölüm-kalım sa- vaşının içindeler, sonu belli olmayan bir çatışmaya girecekleri anı bekliyorlar, elleri hep tetikte, uya- nık ve gergin. Eğitim durumlarını aşağı yukarı bi- liyoruz. Beş yıllık ilkokulu bitirip bitirmedikleri bi- le kuşkulu, eğitimsiz, derebeylik/feodal düzenin kapalı koşullarına tutsak erkekler. Kendilerinden günlük hayatlarında “normal” davranmaları, silahlarını ancak “yerinde” kul- lanmaları bekleniyor. Fakat bu nasıl olacak? Tö- relere, kan davalarına, husumetlere tutsak olmuş, hayatı bu tutsaklıklar içinde tanımış, yanlışı doğru bellemiş bu insanlar neyin “normal”, ne- yin “yerinde” olduğuna nasıl karar verecekler? Ve- rebilirler mi? Terörle savaşım adına köylüleri silahlandırmak, mi- lisleştirmek iyi de bunun bir de psikolojik destek ya- nı yok mu? Adam yıllarca koruculuk yapıyor, görevi sona erdikten sonra hiçbir şey olmamış gibi hayatın içine salıveriliyor, artık ondan yaşamını öbür köylü- ler gibi sürdürmesi isteniyor. Psikolojik yardım al- madan bir korucunun “ölüm sendromundan” tek ba- şına kurtulması olası mı? Mardin bir örnek, 6’sı çocuk, 16’sı kadın 44 kişi dev- letin verdiği silahlarla öldürülüyor. Televizyona bakıyorum, ekrana yöre siyasetçileri çıkıp “kan davasının da bir ahlakı olduğundan” dem vuruyorlar, “kadınların öldürülemeyeceğini” anlatı- yorlar. Kimse, “Bu kanlı topraklarda insanı tutsak eden bu köhne düzen temelinden değişmelidir” demiyor. Onları dinlerken tüylerim ürperiyor. [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com Geçenlerde Ege’nin “kahra- man tekstilcileri”yle beraber- dik... Anlattõklarõna bakõlõrsa, şu “kriz”e rağmen “varlık”la- rõnõ ve “ulusal ekonomiye kat- kı”larõnõ, ancak içten bir “va- tansever”likle sürdürebilirler... “Küresel mali kriz” için söy- lenmeyen kalmadõ. Ne var ki ay- nõ süreçle bütünleşen “üretim” alanõndaki “ulusal mali kriz” ise kimsenin pek umurunda değil... Oysa İzmirli tekstilciler di- yorlar ki: “Dünyayla yarışan bir üretim gücüne ve kaliteye sahibiz; asıl sorunumuz, ulusal ekonominin üretim dışı alan- lara itilerek, tüketim sektö- rüne, emlak ticaretine ve para piyasasına önem verilmesi...” Yaşamõn gerçekleriyle yapõlan bu saptama, üreticilerimize “üvey evlat” muamelesi uygu- lanarak, sanayicimizin ve çift- çimizin “küre- sel kriz olma- sa bile” eko- nomik hedef- lerde “dışlan- dıkları” anla- mõna geliyor... Yani ülke- miz, dõştan ön- ce “iç”ten kay- naklanan “rant ekonomisi açmazı”nõn sorun- larõnõ yaşõyor... MTK’nin ‘örnek’ sitesi İzmirli tekstilcilerin örgütlen- diği Manifatura Tuhafiye ve Konfeksiyon Toptancıları Top- lu İşyeri Yapı Kooperatifi’nin (MTK) Çamdibi semtindeki “Tekstilciler Sitesi”, 823 dö- nümde 755 işyerinin 400 bin m2’lik kapalõ alanõyla ülkemizin en büyük sektörel çarşõsõ. Kredi kullanõlmadan, sadece aidatlar- la 500 milyon dolara mal ol- muş... Mimar Ertem Ertunga’nõn tasarõmõyla gerçekleşen sitenin müdürü Sabahattin Özusta diyor ki: “Geniş yeşil alanla- rı, sosyal donanımları, ye- terli otoparkları ve toplu ula- şım ilişkileriyle İzmir’e yük olmadan tüm ülkeye hizmet veriyoruz...” Sitenin inşaat mühendisi Ad- nan Öner de şunlarõ ekliyor: “Eğimli araziye uyularak ve yoğunluktan kaçınılarak kent siluetini bozmayan ya- pılaşma sağlandı...” Üretici ‘korumasız...’ İzmirli tekstilciler için böyle- sine “övünç kaynağı” olan MTK’de, Cumhuriyet okuru Be- kir Kayabaşı’yla, tekstilcilerin nasõl ayakta durabildiklerini, üretimi dõşlayan ekonomik po- litikalara karşõ neler yapõlabile- ceğini konuştuk... Anlattõklarõn- dan çõkarttõğõm sonuç özetle şu: Fabrika yerine alõşveriş mer- kezi açmakla övünen; üreticiyi değil spekülatörü mutlu eden bir ekonomi anlayõşõnõ benim- seyen; imar ve emlak rantõna da- yalõ yatõrõmlarõ tüm gücüyle des- teklerken sanayi ve tarõm ala- nõndaki çabalara arkasõnõ dönen egemen siyaset, ülke ekonomi- sine küresel krizden daha fazla zarar veriyor; dünya ekonomi- siyle yarõşta ulusal güçleri, yal- nõz ve “korumasız” bõrakõyor... Nitekim yine küresel krize “önlem” için öncelikle uluslar- arasõ sermayenin yatõrõmlarõ olan “otomotiv, elektronik eşya” vb. sektörleri gözeten vergi in- dirimi kararlarõ alõnõrken, do- kumacõlõktan mobilyaya yerli üreticilerimiz, esnafõmõz ve KO- Bİ kesimimiz adeta “unu- tulmuş” du- rumdalar... Örneğin kri- zin tüm boyut- larõyla açõkça yaşandõğõ ge- leneksel çarşõ ve pazarlarõ- mõzõn, “kökü dışarıda” AVM’lerin acõmasõz rekabetine karşõ ayakta kala- bilmelerini sağlayacak “sü- permarketler yasası” tam 6 yõldõr Başbakanlõk’ta “sıra”sõnõ bekliyor! Bu nedenle belediyeler -is- teseler bile- AVM’leri kent dõ- şõna çõkartmak ve tarihsel alõş- veriş semtlerinin hiç değilse pazar günleri de açõk kalma- larõnõ sağlayacak “yasal des- tek”ten yoksunlar. Böylece hafta sonlarõ, küre- sel sermayenin tüketim han- garlarõna tõkõlan bir toplum yaratõlmasõna karşõ, “kent kül- türü ve geleneksel yaşam zenginliği”yle önlem alabil- mek de mümkün olamõyor... ‘Kutsal emanet...’ Egeli tekstilcilerle konuşur- ken, İzmirlilerin yerel seçim- lerde rekor oy oranõyla neden “Aziz Kocaoğlu” dediklerini de bir kez daha görmüş oldum. “Biz üreticiler, ulusal çı- karlarımızdan asla ödün ve- remeyiz” diyor ve ekliyorlar: “Kuvayı Milliye’nin emane- tini, ekonomisiyle de kuşak- tan kuşağa taşımakla yü- kümlüyüz...” İzmir’e gittiğinizde MTK Tekstilciler Çarşõsõ’nõ da zi- yaret eder misiniz? ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ İzmirli Tekstilcilerle HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com HARBİ SEMİH POROY 6 Mayıs 6 MAYIS 2009 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 Yeni Maliye Bakanı İngiliz yurttaşı... Darısı öteki bakanların başına! Kayıp Macide Tanır: “Kayıp ilanı: Hukuka olan güvenimi kaybettim. Eski güvenimin hükmü yoktur!” Nitelik Necati Cebe: “Deniz Feneri bağlantılı şirketlerin yerinde yeller esiyormuş. Nitelikli soyguna üstün nitelikli karartma!” Polis Hamza Saykan: “Türkiye’de polisin üç hali vardır: Biber gazıyla gaz hali. Basınçlı su ile sıvı hali. Cop ile katı hali!” YağmurDeniz Yaman Tarcan’ın ölümündeki dram İSLAM âleminin son halife adayı Fatih Sultan Recep’in “teğet”i bu kez bir sanatçıyı vurdu. 11 aylık işsizliğe ve bankalara olan 20 bin liralık kredi borcuna dayanamayan tiyatro ve sinema oyuncusu Yaman Tarcan, babasından miras kalan tabanca ile yaşamına son verdi. Sultan hazretlerine göre ekonomik kriz teğet geçiyor ama işadamından sokaktaki adama kadar birçok onurlu insan intihar etti. Başbakanlık önünde şakağına silah dayayanlar, üstüne benzin dökenler oldu. Yılların tiyatro sanatçısı Gazanfer Özcan ödedikçe katlanan vergi borcunun kahrından öldü. Şimdi de yönetmenine Oscar kazandıran filmde rol almış başarılı bir oyuncu Yaman Tarcan çaresizlikten tetiği çekti ve yaşamını sonlandırdı. Ve o sırada çocukları mücevher sektörüne giren sultan hazretleri, dünya mücevhercilerine daha çok para kazanmaları için memleketin kapılarının sonuna kadar açık olduğunu söylüyordu! Bundan daha büyük bir dram olur mu? Olur! En büyük dram; sultan hazretlerinin medyadaki en büyük destekçilerinden Radikal gazetesi yazarı Cengiz Çandar’ın, cenaze evine gittiğinde “Yaman benim kayınbiraderimdi” diyememesiydi! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” İSTANBUL Barosu Yönetim Kurulu üyesi avukat Hüseyin Özbek, mütekait yani emekli üzerinden muvazzafı yani görevdekini dövmenin dayanılmaz hırsını ve sinsi hesabını anlatıyor: “Türkiye’nin ulusal ekonomiye dayalı ulusal devlet özelliğinin ciddi biçimde aşındırılmasıyla oluşan yeni siyasal ve ekonomik iktidar kompozisyonu ordunun toplumsal yaşamda dikkate alınması gereken bir güç odağı olarak kalmasını istememektedir! Ulusallıktan çıkan sermaye, ulusal olan her şeyle kavgalı batı kurgulu siyasal İslam, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni reddi mirasta bulunmaya zorlamaktadır. ABD ve AB gibi dış dinamikler de ordunun Atatürk ve ulus devlet eksenli duruşundan hoşnut değillerdir. Kısacası Türk ordusu, Atatürk’ün mirasına sahip çıkmasından rahatsız olan iç ve dış güçler koalisyonu tarafından oyun dışı bırakılıp tribüne çıkarılmak istenmektedir! Türkiye’nin siyasi haritasının değişmesinin önündeki bu en güçlü engelin tasfiyesinin ilk şartı ise saygınlığının zedelenmesi, halk nazarında küçük düşürülmesidir. Türk ordusunu savaşmadan yenmek isteyen iç ve dış dinamikler koalisyonu, ikide bir demokrasiyi kesintiye uğratan, ekonomik gelişmenin ve reformların önündeki en büyük engel, darbeden başka bir şey düşünmeyen, her türlü olumsuzluğun simgesi asker imajının belleklere yerleşmesi için yoğun mesai harcamaktadırlar! Büyük sermaye ayağını tamamen, bürokrasi ayağını büyük ölçüde kaybetmiş rejimin yargısı şimdilik direnmektedir. Cephede zafer kazanan ordu, önceden kurgulanmış masa başı savaş oyunuyla yenilgiye uğratılmak istenmektedir! Muharebe meydanının galibine, sinsice kuşatıldığı karargâhta beyaz bayrak çekerek teslim şartnamesi imzalatılmaya çalışılmaktadır! Halkın bilinçaltındaki kahraman Türk ordusu algısı, darbeci-komplocu suçlamalarıyla Ergenekon karikatürüne dönüştürülmek istenmektedir! Yargılamaları süren ve henüz başlamamış davanın sanıkları durumunda bulunan emekli subaylar üzerinden aslında görevdekilerin, yani muvazzafların dövülmek istendiğini görmemek için çok saf olmak gerekir! Mütekaitler üzerinden muvazzafları dövme senaryosu, işi tezgâhlayan güç merkezinin istediği şekilde sonuçlanırsa, oyunun sonunda perdenin Türkiye Cumhuriyeti üzerine ineceği bilinmelidir!” Sinsi hesap SESSİZ SEDASIZ (!) BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Korku verici du- rum. 2/ Eski Türk- lerde toplumsal bö- lüşümü düzenleyen sistem ya da hu- kuk... İki koldan oluşan “T” biçi- minde menteşe. 3/ Tabut... Su birik- miş çukur ya da hendek. 4/ Mikros- kop camõ... Kalõn bükülmüş sicim. 5/ El- ma, armut, ayva gibi meyvelerin yenmeyen iç bölümü... Bir nota. 6/ Kalsiyum elementinin simgesi... Iğdõr’õn bir il- çesi. 7/ Horoz ve hindinin tepesinde bulunan kõrmõ- zõ deri uzantõsõ... “Ne za- man seni düşünsem/Bir ceylan --- içmeye iner” (İlhan Berk). 8/ Bir noktanõn deniz yüzeyinden olan yük- sekliği... Püskürtü. 9/ Çanakkale yöresine özgü, çeşitli sebzelerle hazõrlanan türlü yemeği. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ “İzmir tavlasõ” da denilen ve daha çok Ege Bölgesi’nde oynanan bir tavla oyunu. 2/ Muğla’nõn bir ilçesi... Dü- ğünde, oyundan sonra davulcunun topladõğõ parsa. 3/ İs- lam hukukunda, kocasõ tarafõndan kesin biçimde boşa- nan kadõnõn, eski kocasõyla yeniden evlenmesini olanaklõ kõlmak için başka bir erkekle evlenip boşanmasõ... Yap- ma, etme. 4/ Yemek... Antalya ilinde bir baraj. 5/ Türlü bitkilerin yaprak ve kabuklarõyla kokulandõrõlmõş acõm- tõrak bir içki... Fas’õn plaka imi. 6/ Bir mal ya da hizmetin piyasaya sürülmesi... Adale. 7/ İskambillerle oynanan bir tür oyun... Uzun tüylü bir süs köpeği. 8/ Adõyaman’õn Gölbaşõ ilçesinde bir göl... Utanç duyma. 9/ İlave... Ada- pazarõ Ovasõ’na verilen bir başka ad. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 G E V A R U K S A L A R A E F E Z A R M O D E L L D A İ R E E I R A K F R E R G A M P O S İ Ö T A N A Z İ F L A N E T M K E N A M A Z A R 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Aziz Kocaoğlu MTK sitesinde...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle