23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 4 MAYIS 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL Franz Kafka ve ‘Dava’sõ (2) Kafka, “Dava” romanõnõn kahramanõna, “Joseph K.” adõnõ ver- miştir. “Dava”, “Biri iftira atmış olmalı ki, Joseph K.. bir sabah an- sızın tutuklanır” tümcesiyle başlar. * Bu alõşõlmõş olmayan, oldukça tuhaf bir tutuklanmadõr. Joseph K’nõn suçunun ne olduğunu kendisini tutuklamaya gelenler de bilmez. * Joseph K. bankada çalõşan sõradan bir kimse olarak yaşamak- tadõr. Onu tutuklayanlar, yaşantõsõnõn yine eskisi gibi olacağõna söy- lerler. Joseph K. suçlayanõn kim ve suçun ne olduğu bilinmeyen bir da- va ile karşõ karşõya kaldõğõnõ anlar. Neden tutuklandõğõnõ, ne yaptõysa öğrenemediği bu davaya, bir türlü anlam veremez. Bu tutuklamanõn bir tuhaf yanõ da, tutuklu olduğu halde günlük yaşamõnõ sürdürmesine izin vermeleridir. Bu da alõşõlmõş bir iş de- ğildir. Üstelik çalõştõğõ bankadaki iş arkadaşlarõ ve çevresindeki tanõdõklarõ tutuklandõğõnõ bilmektedir. Nasõl öğrendiklerini de bir türlü öğre- nemez. Artõk yapacağõ ilk iş, günlük yaşamõnõn yolunu yeniden çizmek- tir. Suçunun ne olduğunu bilmesi onun için kaçõnõlmaz olmuştur. Suçunun nedenini bulmak için her yere başvurur. Bütün uğraşõlarõ boşa çõkar ve kendisine söylenmeyen suçu, bir sõr olarak beynini kemirmeye başlar ve yaşamõ birden “karabasa- na” dönüşür.(…) Franz Kafka’nõn, “Dava”sõnõ okurken bir yandan da “Dreyfus Da- vası” ile arasõnda bir benzerlik olabilir mi diye düşündüğüm olmuştur. 1894 yõlõnda Fransõz ordusunun bir bürosundaki çöp sepetinde el yazmasõ, yõrtõlmõş bir belge bulunur. Bu orduya ait gizli bir belge- dir. Belgedeki el yazõsõ incelenmeden, Fransõz ordusunda yüzbaşõ olan Yahudi asõllõ Alfred Dreyfus’e ait olduğu, Yahudi karşõtõ bir subay tarafõndan üst makamlara ihbar edilir. Bu “iftira ve ihbar” üzerine Almanya hesabõna casusluk yaptõ- ğõ suçlamasõyla açõlan davada Dreyfus tutuklanõr. O yõllarda Fransa’da Yahudi karşõtlõğõ iyice yaygõndõr ve Dreyfus de artõk Fran- sa’nõn “günah keçisi” olmuştur. Dreyfus yargõlanõr, hüküm giyer ve cezasõnõ çekmek üzere Şey- tan Adasõ’na gönderilir. Dreyfüs Davasõ’nõn hemen hemen tek savunucusu, ünlü roman- cõ Emile Zola olmuştur. Bu yüzden büyük tepki almõş, oluşan tepkiden dolayõ bir süre Fran- sa’yõ terk etmek zorunda kalmõştõr. Fransõz romancõsõ Emile Zola, “L’Aurore” gazetesinde Fransa Cumhurbaşkanõ’na yazdõğõ, “İtham Ediyorum” başlõğõ ile ya- yõmlanan Dreyfus’ü savunan yazõsõ üzerine, Fransa kamuoyu Drey- fus Davasõ’nõn düzmece bir dava olduğunu öğrenip, sokağa dökü- lür. * Böylece, Aurore gazetesi, Emil Zola ve Fransõz kamuoyu el ele vererek, Dreyfus Davasõ’nõ “geri tepen bir silaha” dönüştürür. Emile Zola ile L’aurore gazetesinin bu yürekli tutumu karşõsõn- da“sessizliğin sesi” olan Fransõz basõnõ da başõnõ öne eğmek zo- runda bõrakõr. Emil Zola da Fransõz Cumhurbaşkanõ’na yazdõğõ bu yazõ ile dünya edebiyat ve basõn tarihinde hak ettiği yeri alõr. Kafka’nõn yaşadõğõ 20. yüzyõlõn başlarõnda Avrupa’da 1. Dünya Savaşõ’nõn “ayak sesleri” duyulmaya başlamõştõr. 1914 yõlõnda baş- layan savaş, 1918’de son bulur. Savaşõn geride bõraktõğõ yõkõm ise dünyayõ 1930 ekonomik krizine hazõrlamaktadõr. 1. Dünya Savaşõ’ndan Almanya’nõn yenik çõkmasõnõn ve “kapı- da bekleyen ekonomik krizin suçlusu” olarak görülen Yahudile- re olan düşmanlõk giderek artar. Almanya’nõn kendine bir “Führer (önder)” aramaya başlama- sõnõn zamanõ gelmiştir. Kafka’nõn yaşadõğõ Prag kenti de Alman azõnlõğõn egemenliğin- dedir. Yahudi düşmanlõğõ “bir salgın hastalık” gibi Prag’a da bu- laşmõştõr. Kafka eserlerini bu ortamda yazmõştõr. Dreyfus Davasõ, Kafka’nõn “Dava”sõna esin kaynağõ olabilir mi? “Dava”nõn kim ya da kimler için yazõldõğõnõ kim bilebilir ki! Kafka eserlerindeki “zamanın ve mekânın” boyutu ile “ki- şilerinin kimliğini” okurun düşünce ve hayal gücünün boyu- tuna bõrakmõştõr. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 4 Mayıs PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Ergenekon, ‘Gatakulli’ ve Ahlaksızlık Üzerine Biliyorsunuz yargı bir süre önce, Türkiye’de “yüz- yılın davası” olarak değerlendirilen “Ergenekon Da- vası”na bundan böyle Ergenekon Davası denileme- yeceği yolunda bir karar aldı. Boynumuzun hukuk kar- şısındaki inceliğinden, “olduğu gibi kullanıldığında” za- ten anlamsız olan bu sözcüğü bir daha kullanmaya- cağım. Fakat ille de kullanmam gerekirse sözcüğü ken- disine bir anlam katacak biçimde telaffuz ederek di- le getireceğim: “Er, gene kon!” Böyle emir kipi biçiminde vurgulanarak seslendi- rildiğinde sözcük sizce de “davanın ruhuna daha uy- gun” bir anlam kazanmıyor mu? “Asker, gene tepe- mize bin!” anlamına gelen bu söylem yürüyen dava- ya zemin olan savlar yığınının içeriğini herhalde çok daha somut yansıtıyor. Sanırım, sayın savcılar da söz- cüğün bu anlamından yola çıkarak savlarını geliştiri- yorlar. Bir de sözcük dağarcığımıza yeni katılan bir sözcük var: Gatakulli. Bugün gazetesi yazarlarından Nuh Gö- nültaş, bu yeni sözcüğe ilişkin olarak,“Türkçemizde kullandığımız oldubittiye getirme, dalavere çevirme, ali- cengiz oyunu oynama anlamına gelen “katakulli” sözcüğünden tornistan etmişler” diye bir açıklama ge- tirdikten sonra, “Çok da güzel olmuş, olaya cuk otur- muş!” diyor. Yine yazara göre, “Katakulli çevrilen yer GATA... Gatakulli buradan geliyor.” (Nuh Gönültaş, Bu- gün, 12.02.2009) Bu çerçevede Zaman yazarı Bülent Korucu’nun da söyleyecekleri var. Kulak verelim: “Hayati tehlikesi ol- duğu ileri sürülen Hurşit Tolon’un saatlerce yürüdü- ğü, 100 mekik-şınav çektiği gerçeğine ne diyecekler? Levent Ersöz’le ilgili 5 ay önce verilmiş ‘sapasağlam’ raporlarını nasıl izah edecekler? Düşük rütbeli tabip su- bayların, ‘Komutanım, hastanede yatmanıza gerek yok. Sizi hapishaneye geri gönderiyorum’ diyebilecekleri- ne ihtimal veriyorlar mı? Ama bizim kalemşorlar da hak- lı, ben de onların yerinde olsam işin kolayına kaçar, göl- ge boksu yapardım.” (Gölge Boksuna GATAkulli, Bü- lent Korucu, Zaman, 10.03.2009) Bu sözcüğün ilk sahibinin Amerika Birleşik Dev- letleri’nde mukim Hocaefendi olduğuna ilişkin söy- lentiler var, ama nedense “cemaat” bu söylentilerden pek hoşnut değil; Samanyolu’ndan Nadir Kılıç bir açık- lama yapma gereği duymuş: “En başta ‘GATAKUL- Lİ’ yakıştırması Türkiye’de en az 15-20 gündür yazı- lıp çiziliyor. Fethullah Gülen Hocaefendi de, onların yazdığı gibi GATAKULLİ var demiyor, Cengiz Çan- dar’dan yaptığı bir alıntının ardından, bazı gazeteci ve Erzurumluların ‘Bu işin içinde bir ‘GATA’kulli var’ şek- linde yorumlar yaptığını aktarıyor.” (Nadir Kılıç, 11.03.2009, www.samanyoluhaber.com) Bu türden yazıları okuyunca insanda ister istemez bir merak uyanıyor. Sahi, “GATAKULLİ’yi İlk Kim Bul- du? Ergenekon Paşalarını, Silivri’den, GATA’nın lüks Paşa Katına transfer yöntemine ‘GATAKULLİ’ diyen ilk kimdi?” Yanıtı, yine bu soruları yönelten Aktifha- ber’den, okuyalım: “Bugün gazetesi Yazarı Ali Atıf Bir, artık yaygın biçimde kullanılan ‘GATAKULLİ’ tabirini ilk kullananın Aktifhaber olduğunu bugün köşesine ta- şıdı. Üzerinde çok spekülasyon yapılan ve ilk kimin kul- landığı tartışılan GATAKULLİ tabiriyle ilgili ‘Benim bil- diğim bu başlığı 11 Şubat 2009’da aktifhaber.com at- tı, ertesi gün Yeni Şafak gazetesi ifadeyi manşetine taşıdı...’ bilgisini veren Ali Atıf Bir, sıkı medya takibi- ne bile gerek olmadan konunun basit bir Google araş- tırmasıyla bile bulunabileceğini belirtti.” (“http://www.aktifhaber.com/”11.03.2009) Ne var ki Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Baş- buğ geçen çarşamba günkü basın toplantısında “Er, gene kon!” davasından tutuklu bulunan bazı su- bayların hastalıkları nedeniyle GATA’ya sevk edil- melerinin “gatakulli” olarak tanımlanmasını tek söz- cükle “ahlaksızlık” olarak nitelendirdi. Bakalım bu söz- cüğü kullanarak okurlarını eğlendirdiklerini sananlar ne yapacaklar? Bu suçlamayı sineye çekip susarak ahlaksızlıklarını kabul mü edecekler; yoksa Genel- kurmay Başkanı hakkında savcılığa suç duyurusun- da bulunarak savunma haklarını mı kullanacaklar? Me- rak ediyorum, konu en az “gatakulli”yi ilk bulanın kim olduğu kadar ilginç; aynı zamanda da bir haysiyet me- selesi çünkü... Yasaklı Konferans Müdafaa-i Hukuk dergisinden öğrendik eğitimci-yazar Ali Dündar’ın Akdeniz Üniversitesi’nde vereceği konferansın, yeni rektör İsrafil Kurtcephe tarafından “emir” ile yasaklandığını... Ali Dündar, dergiye “Onlara Diyecektim ki!” başlığını taşıyan bir yazı göndermiş: “Köy Enstitüleri’nin gökten inmediğini, herhangi bir vahi ürünü olmadığını söyleyecektim, beni dinleyen gençlere. Son Osmanlı aydınlarından, örneğin Saffet Paşa, Emrullah Efendi, A. Mithat Efendi, İ. Mahir Efendi, Ethem Nejat vb. gibi dünyaya az çok us penceresinden bakanlardan örnekler verip, bağımsızlık savaşımının en kritik günlerinde bir ayağı cephelerde, öteki ayağı Meclis’te ve Ankara’da toplanan öğretmenler kurultayında geleceğin okullaşma/eğitimleşme sürecini başlatan Mustafa Kemal Paşa’yı anlatacaktım onlara. ... Meslek ahlakı kurucularının, ahlak kavramlarıyla iş/üretim- tüketim kavramları arasındaki bireysel/toplumsal bağıntının yaşamsal önemini ve laik ahlakın oluşumunu gündeme getirecektim.” Baksanıza, Ali Dündar; Atatürk diyecekmiş, bağımsızlık diyecekmiş, ahlak diyecekmiş, laiklik diyecekmiş, akıl diyecekmiş! Konuşsaymış, üniversitelerde yasaklanması gereken her türlü şeyi söyleyecekmiş... Akademik Sivil anayasacı Prof. Dr. Zühtü Arslan Polis Akademisi Başkanlığı’na atandı. Zühtü Arslan’ın özgeçmişinde, üstlendiği iki görev dikkatimizi çekti: İngiliz Büyükelçiliği ile İçişleri Bakanlığı’nın ortaklaşa yürüttüğü “Mülki Amirlerin Kolluk Denetim Kapasitesinin Arttırılması” projesinde uzmanlık. Soros destekli TESEV tarafından yürütülen “Türkiye’de Güvenlik Sektörü” projesinde sorumlu yazarlık. Kadrolaşma Yokmuş! Geçen hafta kadrolaşmaya örnek vermiştik. “KPSS sınavında ise 84.774 puanla ikinci sıradaydım. 28 Ocak’ta yapılan sözlü sınavda sorulan mesleki ve genel kültür sorularının tamamına doğru cevap verdim. Sonuçta elen- dim” diyen bir memur adayı, kendisine haksızlık yapıldığı gerekçesiyle Sınav Kurulu Baş- kanı, Kültür Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Özgür Özaslan ile görüşmek istemiş, ancak bu is- teği kabul edilmemişti. Özgür Özaslan, yazımız üze- rine bir açıklama yaptı. Diyor ki: “27 yıl bakanlığın çeşitli ka- demelerinde görev yaptım ve bugüne kadar onlarca sınav kurulunda üye olarak bulun- dum ve hiçbir şikâyet konusu olmadan bu görevleri tamam- ladım. Hal böyle iken sınavda başarısız olmuş bir adayın sınav kurulu üyelerini ve hatta sınavı kazanan adayları itham etme- sine dayanak oluşturacak hiç- bir hukuki ve geçerli neden bulunmamaktadır. Sınavın yapılması konusunda hukuken haksızlık yapıldığı ka- naatını ve şüphesini taşıyan her adayın hangi mercilere ve ne şekilde itiraz edebileceği yasalarımızla belirlenmiştir. Bu- nun dışında başarısızlığa kılıf uy- durmak amacıyla sınavı kazanan adayların başarılarına gölge dü- şürmeye çalışmak en başta alın terine saygısızlıktır.” Yani, Kültür Bakanlığı’nda kadrolaşma yokmuş! Açıklamasından anlıyoruz ki, Özgür Özaslan, buna inanma- mızı istiyor. Türkiye’nin tek bir davaya odaklanması istenirken, ne davalar gözden kaçıyor, bir bilseniz. Tek bir örnek verelim: İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İGDAŞ‘ın yaptığı doğalgaz borularının döşenmesi ile gaz kesme cihazlarının alımındaki yolsuzluklarla ilgili olarak Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi, “cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak, sahte özel belge düzenlemek, hizmet sebebiyle emniyeti suiistimal” suçlamalarıyla açılan davaların “zamanaşımı” nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar verdi. Oysa; cumhuriyet savcısı esas hakkındaki mütalaasında; sanıkların bir bölümü için cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak, teşekküle yardım, nitelikli zimmet ve ihaleye fesat karıştırmaktan 35 yıla kadar ağır hapis ve kurum zararı olan 170 milyon YTL’nin 3 katı para cezasına çarptırılmalarını istemişti. CHP milletveli Atilla Kart, o davada yargılanan kimi isimlerin dökümünü yapmış: Necmi Kadıoğlu (2004-2009 AKP Esenyurt Belediye Başkanı), Ümit Doğay Arınç (Bülent Arınç‘ın ağabeyi, Celal Bayar Üniversitesi Kurucu Rektörü), Hüseyin Besli (22 ve 23. Dönem AKP İstanbul Milletvekili), Veysel Eroğlu (Çevre ve Orman Bakanı), Mehmet Mustafa Açıkalın (22 ve 23. Dönem AKP milletvekili), Ömer Dinçer (Yaptığı bir konuşmada Cumhuriyetin kendisi için bir mana ifade etmediğini söyleyen eski Başbakanlık Müsteşarı, 23. Dönem AKP İstanbul Milletvekili, Çalışma Bakanı.) Atilla Kart’ın, yanıtını aradığı sorular da var: “Günümüz rakamlarıyla 350-400 milyon dolar seviyesinde olan bir yolsuzluk ve kamu zararı, mevcut ceza dosyası ve usuli sebeplerle ortadan kalkmış olabilir… Ancak, varlığı tartışmasız olan bu kamu zararının tazmini ve tahsili için, büyükşehir belediyesi 5-6 yıldan bu yana ısrarla konuyu dile getirmemize rağmen hukuk davalarını neden açmıyor? Belediye ceza davasına neden müdahil olmuyor.” Bu dava niye yazılmaz, tartışılmaz? Deniz Feneri davası gibi yasaklı mı? Değil. Öyleyse; niye, niye, niye? Zamanaşımı HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Geminin kapla- ma tahtalarõ arasõ- nõ üstüpü ile dol- durup ziftleyerek su geçirmez duru- ma getirme işi. 2/ Amerika’da yaşa- yan bir cins papa- ğan... Bir nota. 3/ Sözsüz oynanan köy seyirlik oyun- larõna verilen genel ad... Çingene. 4/ Azer- baycan’õn plaka imi... Bir tür yumuşak hasõr şapka. 5/ Gemide yel- kenlerin açõlmasõ için ve- rilen komut... Meslek. 6/ En az beş kişinin oluş- turduğu sermaye ortaklõ- ğõna verilen ad... Kenar süsü. 7/ Tahõl, kepek ve keten tohumu karõşõmõn- dan oluşan at yemi... Bir tarikat ya da sanatõn kurucu- su. 8/ Mikroskop camõ... Bir Hõristiyan tarikatõ. 9/ Bit- kilerin kökünü keserek zarar veren bir böcek. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Yeniçerilerin giydikleri, keçeden yapõlan bir tür baş- lõk. 2/ Marmaris ilçesinde, doğal güzelliğiyle tanõnmõş bir koy... Lantan elementinin simgesi. 3/ Parlak kõrmõzõ renkte bir süs taşõ... “akşamlar bir --- gibi biterdi” (At- tilâ İlhan). 4/ Ender, seyrek... Orta Amerika’da bir ül- ke. 5/ Ayakkabõ üstüyle pençesi arasõna konulan par- ça... Uğraş. 6/ Yaratõcõsõnõn adõ bilinmeyen yapõt... Baş- lõca içeceğimiz. 7/ Bir tür börülce... Yaşlõ, koca, ihti- yar. 8/ Arap abecesinde bir harf... İsviçre’de bir kent. 9/ Oktay Rifat’õn bir romanõ. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 B A R R A K U D A O B U A A M A N Z E M A B A R A U S B R A M A K S E L İ K P E R M A T A M İ R Z A P U S A P İ A M A N İ H A R H A R Y A S 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Bayram yeri Prof. Dr. Bilsay Kuruç ile işçi haklarının yerlerde süründüğü bir dönemde 1 Mayıs’ın nerede kutlanması gerektiği tartışmasının anlamsızlığı üzerine söyleşiyorduk. Bilsay Hoca’nın bir önerisi oldu: “Böyle giderse, 1 Mayıs’ı Edirnekapı Şehitliği’nde kutlasınlar, daha iyi.” dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle