25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24 MAYIS 2009/ SAYI 1209 ATINA ZURIH Cumhuriyet" farkı... MURAT ILEM Aslında yazıyı yazarken görev yaptığım Yunanistaıı'da bu kadar ses getireceğini beklemiyordum. Cumlıuriyet'in hafta içi politikadan bunalan okurlarmı güııdemden uzaklaştırmak ve onlann hoşça vakit geçirmelerini sağlamak amacıyla önceki pazar "light" bir yazı kaleme almıştım. Bilgisayann tuşlanna vaırurken komşıuııın stresli, sinirli, her şeyden nem kapan kalemlerini unutmuş gitmişim. Yazı yayımlandı ve ardından kıyamet koptu. Cunılıuriyet dergideki yazının Yunanistan'ın Ankara Büyükelçiliği basın yetkilileri tarafından çevrilip Yunan basınına servis edilmesi ile ortalık bir anda kanştı. Gazetem Cumhuı-iyet'in, Yunanistan'a adını attığı yirmi beş yıldan bu yana ilk defa bu kadar geniş şekilde gündeme otunnası inanın beni şaşırttı. Geçtiğimiz günlerde Türkiye'de yapılan bir araştırmada son dönemde en çok konuşulaıı gazetenin "Cumhuriyet" olduğu ortaya çıkmıştı. Şimdi Türkiye'den sonra komşu Yunanistan'ın gündeminde de "Cumhuriyet" var. Son hafta Yunanistan'ın en çok satan tüm gazetelerinin sayfalanm Cumhuriyet gazetesi süsledi. Dışişleri bakanlığı sözcüsü bile "yabancı basında çıkan makalelere yorum yapmanı" demesine rağmen zorla gaza getirilip ağzından iki kelime de olsa alındı. Bana kalırsa Dışişleri sözcüsü Yorgos Kumuçakos da biliyordu ki Cumhuriyet'teki yazı sadece bir hafta sonu yazısıydı. Ama karşısmdaki meslekten canavarlar, tuttuklan ipi bırakmaya niyetli değillerdi. Sonunda dediklerini yaptüar ve sözcüden tek bir cümle almayı başarı saydılar. 6 Mayıs günü Yunan . yazıh ve görsel basın organlanna yansıyan haberlerin yorumları yaklaşık bir hafta sürdü. Kalemi kapan yoruma sarıldı. Mikrofonu kapan döktürdü de döktürdü. Tabii hedeflerinde ben ve gazetem Cumhuriyet vardı. Amaçlan zaten belli(!) önce benimle röportajlar yapıp ardından bütün yazdıklanmı çarpıtarak sayfalanna döktürınek. Gazetecilik(l) dürtüleri ile akılları sıra beni kündeye getirecekler. Olmadı tabii. Bir hafta boyunca dördü büyük, biri orta tirajda olmak üzere beş gazete, üç televizyon kanalı ile iki radyo röportaj için çırpındı dıırdu. Hepsini reddettim. Bu ülkcde yirmi bir yıldır görev yapıyorum. Meslektaşlanmı çok iyi tanırım. Sizin anlayacağınız kurt kapanına düşmedim. Ama aldığım duyumlara göre yazılarımı artık çok daha sıkı kollayıp takip altında tutuyorlamuş. Tutsunlar beni ilgilendirmez, bu onlann problemi. Ancak şu noktaların altını önemle çiziyorum. 1) Ben o yazıyı hafta sonu hoşluğu içinde kaleme aldım. 2) Yazı içindc geçcn ve "onlann çok tahrik olduk" dedikleri noktalar özellikle seçilmiş değildir. 3)Yunan adasımn BM statüsüne geçeceği görüşüm adanın aynlması yönünde değil, içindeki mültecilerin yoğunluğuna dikkat çekmek amacıyla konu edilmiştir. 4) Yine bu yazıda her yıl binlerce kaçak mültecinin komşu ülkeye gelişine bir türlü engel olamayan Türk makamlannın yetersizliği anlatılmak istenmiştir. 5) Kimse "eşek SELANIK Selanik'te ilkyaz... EROL OZKAN Ilkyazın keyfıni yaşamak için değişik ülkeleri ve kentleri gezmek en doğru seçimdi'r bildim bileli... Gezginci ruhların kıpırdadığı şu sıkıntılı ve gerilimli günlerde, sırt çantamla Selanik'in o eski istasyonunda trenden indiğinıde yağmur çiseliyordu... Yunanistan'ın en tipik şehri olması bir yana, Atatürkümüzün doğduğu bu gizemli yerleşme îzmir'i anımsatan caddeleriyle, sokak kesitleri ve mimari dokusuyla yaşanmışlık dolu oluşunu insana her adımda hissettiriverdi. Tren istasyonundan çıkınca ünlü "Via Egnetia" caddesinde yürürken bile Izmir'in Fevzipaşa Bulvan'nda yürüyor sanırsmız kendinizi... önünüze çıkıveren ve onarımı yıllardır sözüm ona bir türlü bitmeyen Hamza Bey Camisi'ni göz ucu ile görür ve ondan iki adını ötedeki Bey Hamamr nı hüzünle selamlarsınız!.. Bu son gidişimde Venizelos Meydam'na kadar bütün yollann hızlı tren ve metro inşaatı için barikatlarla kapatılmış olduğunu gördüm. AB'den alınan müthiş paralarla hızh ulaşım ağlannı ve yollannı yenileyen komşunun uyanıklığı(!) bununla kalsa iyi, bitmek bilmeyen Türk dönemi anıtlannın restorasyonlarıyla işler tıpkı bizdeki gibi yürüyor. Yağmurun ince çiselediği bir ilkyaz sabahının dinginliğinde, eski Türk mahallesindeki antika otelim "Orestias Kastorias"tan aynlıp, hemen bir üst caddedeki Türk Konsolosluğu'nun bahçesindeki ulu önderimiz Atatürk'ün evini tekrar görüp, ondan sonra bir çırpıda kentin en güzel köşesi Kamara Meydam'na süzülmek uzun sürmez... Sırada ise o ünlü anıtsal yapı "Rotunda" vardır. Zaten önünüze çıkıveren ve kentin baş köşesine, bağdaş kurmuş gibi duran ve de devasa bir silindiri anımsatan bu merkezi planlı kliseyi fotoğraflamak iki dakikalık bir iş... Ardından adını meydana vermiş ve kabartmalan aşınmış ünlü kemer arkasma saklanmış, Selaniğin en eski pastanesi "Chatzis"de bir kahvaltı yapmak ise keyiftir.. Öyle ya da böyle, Selanik'teki üniversite gençliğinin takıldığı mekânlar burada hep... "Frape"lerini yudumlayarak tavla oynayan kızlann arkasındaki bir masaya ilişip ve de kendime de bir frape ısmarlayıp bakışlanm duvarda gezinirken köşedeki bir afişe takıldım. "Selanik Çağdaş Sanatlar Müzesi'ndeki Intersections" adlı bir sergiye bizden katılan lrfan Önürmen ile Yunan sanatçı Dimitris Meranatzas'ın birlikte açtıkları serginin afişi idi bu... Mayıs sonuna kadar yığınla etkinliğin yanı sıra Tomris Giritlioğlu'nun Güz Sancısı fılmi de şu sırada Selanik'te sinemalarda vizyonda... Evet bir (adasımn) altında buzağı aramasın". 6) Tüm metni dikkatle değerlendiren Yunan Dışişleri yetkililerinin basın mensuplanna verdikleri cevap için teşekkür etmem gerekir. Yazdıklarımı bir tek onlann anlaması beni şaşırtmadı. Bizler ne diplomat ne de politikacıyız. Sadece gazeteciyiz. Haberlerimizi ve yorumlarımızı meslek etiği çerçevesinde satırlara dökeriz. Bu satırlan herkes istediği gibi okur ve yorumlar. Ancak okuduklannı çarpıttıklan gün, gerekli cevabı alırlar. • murilem@otenet.gr Krizden kareler Filipinler'de Başkent Manila'nın gecekondu mahallelerinden birinde, evinin önündeki kurumaya bırakılmış balıklan seyre dalan çocuk ülkedeki ekonomik zorluklar hakkında iyi bir özet sunuyor. Tanesi 15 kuruştan satılan balıklardan almaya ailesinin kazancı yetmeyecek. Ekonomik krizle birlikte Filipinlerdeki fakirlerin sayısının önümüzdeki aylarda daha da artacağı tahmin ediliyor... Saat gibi işleyen kent REMZİ GÖKDAĞ T çağımız Zürih'e yaklaşırken yanımdaki v J koltukta oturan ttalyan yolculuk boyunca sayfalannı hızla çevirdiği kitabı kapadı. Sağ elini sol avucunun içine alıp sıkı sıkı kavradı ve bir şeyler mmldanmaya başladı. İnişe hazırlanan uçağın gürültüsü artmıştı, ne dediğini duyamadım. Muhtcmelen dua ediyordu. Onu bu halde görünce "Korkacak bir şey yok, dünyanın en güvenli kentine iniyoruz" demek istedim. Bu durumda birine espiri yapmanm anlamsız olduğuna karar verip uçağın penceresinden Zürih'i izlemeye devam ettim. Havalimanından çıktığımızda dünyanın en yüksek yaşam kalitcsine sahip kentine ayak bastığımı sanıyordum. Yanılmışım. Yönetim danışmanlığı alanmda faaliyet gösteren ve merkezi Londra'da bulunan Mercer adlı bir şirket, her yıl dünyanın 215 kentinde gerçekleştirdiği Yaşam Kalitesi Araştırması'nın bu yılki sonuçlannı 28 Nisan 2009'da açıkladı. Buna göre Zürih yaşanabilir kentler sıralamasında birinciliği Viyana'ya kaptınp ikinci sıraya düştü. Yıllardır "en yaşanılır kent" unvanını taşıyan Zürih bu yıl kafede insan neleri çok düşünür.. Ve ilkyaz yağmurunun düşundurttüğü çok şeyi nasıl anlafmah. Ve ardından yağmur altında dolaşırken yalnızlığınız gelir aklınıza... O, camlardan süzülen yağmur damlacıklannı izlerken bir başka kafede soğuk bir biraya da hayır diyemez insan... Nedense bu Selanik hep tek başıma dolaştığım bir kent olup çıkmıştır!.. Şans eseri üç sene önceki gelişimde Erfiı Meydanı'ndaki ünlü Selanik Ayasofyası'mn karşısındaki utanç anıtını da görüp ilk fotoğraflannı biz yayımlamıştık gazetemizde... Işte yine bir mayıs sabahında civardaki sokaklan ve özellikle Aristotoles Meydanı'nı yağmur altında, limon ağaçlannın kokusunu içime çekerek dolaşmanın sevincini de yaşamadım değil. Aslında ilkyaz gülümsüyordu her köşede... Can sıkıntılanna karşın, balık pazanna bir göz atıp Bedesten'e kadar eski Selanik'in havasına karşın, balık pazanna bir göz atıp Bedesten'e kadar eski Selanik'in havasını soludum tekrar... Aslında acılann ve anıların şehridir demek lazım Selanik için. Şimdi haydi gelin de bir Yahudi yazann Leon Scaky'nin -Varlık Yaymlan'nda çıkan- "Elveda Selanik" kitabmda anlatılanları anımsamaym hiç imkânı var mı? Günümüzde eski hantal mavi halk otobüslerinin gidip geldiği, bozuk telefon kulübeleriyle dolu ve her köşesinde bir börekçi dükkânıyla bellcklere yerleşen ve ikincilıkle idare edecek. Kariyerindeki bu leke nasıl temizlenir bilmiyorum ama kent yöneticilerinin hemen bir formül bulup yaşam kalitesini eski düzeye yükseltmesi gerekiyor. Zürih sahip olduğu sıfatlardan birini yitirse de diğerlerini gururla taşımaya devam ediyor. Kentin toplu taşımacıhk sistemi bunlardan biri. İsviçre, asla şaşmayan düzeniyle Avrupa'nın en düzenli işleyen ulaşım sistemine sahip. Toplu taşımacılık ağı tıpkı bir İsviçre saati gibi işliyor. En küçük bir gecikmeye tahammülü yok bu sistemin. Beklediğiniz otobüs, tren, tramvay, tam zamanında durakta. Zürihliler bir yere yetişememe gibi bir duyguyu henüz yaşayamamış. tnsanın aklına ister istemez "Bu kadar kusursuz bir kent olabilir mi?" sorusu geliyor. Zürih hakkında yazılıp çizilenleri daha iyi anlayabilmek için bu kenti keşfetmek gerekiyor. Bunun için ilk adım kent içi toplu taşım sistemini denemek. Havaalanından kent merkezine ulaşabilmek için iki seçeneğiniz var. Taksi ya da tramvay... Tıkır tıkır işleyen raylı sistemini bırakıp taksiyi tercih etmek hem pahalı hem de zaman kaybı. Havaalanının hemen önündeki tramvay durağına yönelirken benimle birlikte kalabalık bir grubun da aynı yöntemi tercih ettiğini görüyorum. Durağın dijital tabelasına göre bir sonraki tramvayın üç dakika sonra gelmesi gerekiyor. Saatime bakıyorum. İsviçre hakkında okuduklarımın beni yanıltmasını, tramvayın biraz rötarlı gelmesini de istemiyor değilim. En azından hiçbir şeyin söylendiği kadar kusursuz olmadığının bir kanıtı olacak bu gecikme. Geç gelen tramvayı zamanlamalarıyla övünen Isviçreli arkadaşlanma kanıt olarak gösterip "Sizin de tramvaylanmz gecikiyor, bizzat şahit oldum..." diyebileceğim. Bütün bunlan düşünürken tramvay geliyor. Hem de tam vaktinde. Tramvayın içinde bulunan elektronik ekranda sonraki duraklara ne zaman uğrayacağımız yazıh. Her durağa tam zamanında ulaşıp yine zamanında aynhyoruz. Bu durum kent merkezine kadar yol boyunca devam ediyor. Her gün bu kentte yaşayan ve hareket halinde olan yaklaşık bir milyon kişi tam zamanında istedikleri yerde olabiliyor. Trafık sıkıştı, yol kapalıydı, köprüde kaza vardı bahaneleri yok. Zaten bu nedenle nüfüsun yüzde 65'i, toplu taşıma araçlarını tercih ediyor. Arabasını kullananların sayısı ise yüzde 17. Geç kalma korkusu olmayınca istasyonlarda yaşanan panik ve telaş durumları da olmuyor. Herkes ve her şey saat gibi işliyor bu kentte. • remzi@hotmail.com bize çok benzeyen Selanik'in doğal dokusu çok ilginç. Pek çok Türk turistin gelmeden yapamadığı bu şehri çok seven ve sevdiren turist rehberlerinin hocası, Doç. Ihsan Tunay'ın da kulağını çınlatmak lazım. llkyazlarda her meydanında ve her sokağında bir tılsım var bu şehrin... Hele hele akşam alacalannda meyhaneler sokağı Ladadiki'nin hasır sandalyeli masalanndan birine oturup da buzuki tıngırtılan eşliğinde "Uzo-meze" muhabbeti yapmanız biraz tuzluya patlarsa da, aklınıza mutlaka lstanbul'daki Nevizade Sokağı'nın düşleri gelecektir... Ve düşler peşpeşe eklenir gider ilkyazlarda... Selanik'te ise sarhoşluklar anlatılmaz, sadece yaşanır... iyi pazarlar... • BRUKSEL Kültürel farklılık Hoca'yı da etkiledi ERDİNÇ UTKU Kültürel farklılıklann bir zcnginlik olduğunu düşünenlerdenim. Yabancı kökenli yurttaşlann yaşadıklan yere uyıun sağlamalarında temel alınacak değcrlerden bir tanesi de kendi öz kültürünü tanımaya ek olarak yaşadığı yerin kültürünü de tanımak, kendi özündcn bir şeyler katarak bu kültürü sahiplenmektir. Çeşitlilik bu nedenle önemli bir kavram olarak ortaya çıkmaktadır. Kendi öz kültürünü tanımayan gençlerin Belçika kültürüne açıhmlan kolay olmuyor. Işte bu nedenle geçen yaz tatilinde oturup 7 yaşmdaki kızım Sinem'in de katkılarıyla Belçika'daki Türk çocuklannın ve Belçikah çocuklann sevimli kalıramanı Saint Nicolas ile Belçika'daki Türk çocuklannın kısmen tanıdığı Nasrettin Hoca'yı sahnede buluşturan bir çocuk oyunu yazdım. Kültürel çeşitlilik anlayışım ve Şahika Tekand ustanm cesarctlendirmesi dışında oyunu yazmamı körükleyen diğer bir neden ise Belçika'da düzenlenen bir şenlikte Nasrettin Hoca'ya öngörülen role kültür sanat dünyasından bir Belçikah tanıdığımın "Nasrettin hoca palyaço değil, o büyük bir filozof' diyerek tepki göstermesiydi. Hoca kıyafeti ile çocuklara şeker dağıtmak ve komiklikler yapmak zaten yeterince tanınmayan Nasrettin Hoca'nın daha da yanlış algılanmasına yol açıyordu. Dil bazmda 3 toplum ve coğrafi temelde 3 bölgeden oluşan 3 resmi dilli bir federal devlet olan Belçika'da oyun yazmak da zor. Flaman kültüründe Saint Nicolas ata binerken Frankofon kültürde eşeğe biniyor. Oyun metni de oyunun sahneleneceği yere bağlı olarak değişiyor. Oyunun öyküsü 2009 Brüksel Çizgi Roman yılı çerçevesinde Belçika'da yaşayan ünlü Türk çizgi romancı Gürcan Gürsel tarafından çizgi roman haline getiriliyor. Bu çalışmanın 5 Haziran'da tamamlanması ve "Türkiye'de Çizgi Roman" konulu panelde sunulması bekleniyor. Önce 3 dilli tek baskı düşündüğümüz çizgi romanda 3 dili nereye sığdıracağız diye kara kara düşünürken çözümü Türkçe-Flamanca ve Türkçe-Fransızca olarak iki ayn baskı yapmakta bulduk. Tam dil sorununu çözdük derken karşımıza at-eşek sorunu bir daha çıktı çizgi romanda. Efsanevi Gırgır'ın önemli isimlerinden Gürcan Gürsel ile çizgi romanın Flamancasında Saint Nicolas'nm ata, Fransızcasında ise eşeğe binerken çizilmesine karar verdik. Oyun metnindeki çözümü çizgi romanda da uyguladık yani. Metin çevirisi dışında bazı sayfalar iki ayn şekilde çizildi. Gürcan "Halimize bak, biz dil sorununu halletmeye çalışırken at-eşekle uğraşmaya başladık" deyince mizah yapmaya çalışırken düştüğümüz mizahi durumu özetlemiş oldu. lsterseniz Flaman Kültür Bakanlığrnın desteği ile sahnelenen oyununun tanıtım metninden bir alıntı yapalım; Müzikli danslı çocuk oyunu "Saint Nicolas, Nasrettin Hoca ve Gülmeyen Kız" 24 Mayıs'ta Brüksel'de izleyici ile buluşacak. Konusu, yazan, bestecisi, yönetmen ve oyunculan ile "% 100 made in Belgium" olan oyun 2009 yılı boyunca Türklerin yoğun olarak yaşadığı 7 kentte 9 kez sahnelenecek. Anadolu'nun çıkardığı ve çocuklann kahramanı olan iki ayn kişiliğin diyaloglan sayesinde çocuklara eğlendirici ve güldürücü bir şekilde iki ayn düı ve kültürden insanın hoşgörü felsefesi anlatılacak. Oyunda bir taraftan hümanizm ve insan sevgisinin önemi vurgulanırken diğer taraftan günlük yaşam kaygısı ve yaşam mücadelesi içinde sevgimizin de boyut değiştirerek o çarkın içindeki yöntemlerle ifade edildiği maddiyatçı yaşam biçimi ince bir dille eleştiriliyor. •
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle