22 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 23 MAYIS 2009 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Vizyonun Miyopluğu PENCERE Türban ile Şüpheli... Başörtüsü Anadolu’da doğal yaşamın bir par- çasıdır, tarihsel göreneğin dışavurumudur, tarlada yaşamın gereğidir, şiirlere bile geçmiştir, saygınlığı hak etmiştir... Ya türban?.. Türban başörtüsünün siyasallaşmış ikizidir. Tesettür Müslümanlığın olmazsa olmaz gere- ği değildir... Erkek egemenliğinin, kadına dönük üstünlüğünü simgeler... Peki, Çankaya’da türban ne anlam taşıyor?.. Çankaya’ya başörtüsü tırmansaydı hiç kuşku- suz anlamı başka olurdu... Çankaya’da başörtüsü yok... Türban var... Başka deyişle tesettürün siyasallaşmış biçimi Cumhurbaşkanlığı’na tırmandı... Peki, Çankaya’ya başka kim tırmandı?.. Bir şüpheli... Evrakta sahtecilikten şüpheli, türbanı da kolu- na takarak Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturdu... Anayasasında “laik hukuk devleti” yazan bir ül- kenin düştüğü hâli pür melâle bakın siz... Hem hukuka saygısızlık... Hem laikliğe... Hem de kadın-erkek eşitliğine darbe... Hiç kimse Cumhurbaşkanı Gül’ü savunmak için “Sahtecilikten yargılandığı zaman beraat edecektir” demesin... ‘Cek’ ile ‘cak’ ile bir şey değişmez... Neden?.. Abdullah Gül devlete zamanın para ölçütüyle 1 trilyon lira kazık atmış partinin başkan yar- dımcısıydı... Partide mali sorumluluğu olmayabilir... Mali sorumluluğu olmadığı için de bu konum- daki çalışma arkadaşları gibi beraat edebilir... Ama genel başkan yardımcısının partide tez- gâhlanan 1 trilyon liralık fatura sahteciliğinden ha- beri olmaz olur mu?.. Sorumu olmaz olur mu?.. Beraat ederse bu defter kapanır mı?.. 1 trilyonluk sahte evrak tanzimiyle devleti ka- zıklayan partinin genel başkan yardımcısı o dev- lete cumhurbaşkanı olabilir mi?.. Abdullah Gül nasıl cumhurbaşkanı oldu?.. Yalnız AKP’nin oylarıyla... AKP, muhalefete sırtını dönerek, bir şüpheliyi cumhurbaşkanı sıfatıyla Çankaya’ya çıkardı... Hem de türbanla birlikte... Çankaya’da türban ile şüpheli kol kola girdik- leri zaman ne oluyor?.. Türkiye’nin ne hale düştüğünün şipşak fotoğ- rafı oluşuyor... T ürkiye-Suriye sõnõrõn- daki mayõnlõ alanlar önce temizlettirilecek ve aynõ şirket veya gruba 49 yõllõğõna or- ganik tarõm yapmak üzere bõrakõ- lacakmõş. Birazcõk tarih bilen herkes bu kadar uzun süreli bir top- rağõn verilmesinin ne kadar ağõr so- nuçlar oluşturduğunu bilir. Bil- meyenler Osmanlõ tarihini okusun. Ben olayõn tarõmla ilgili yönlerini ele alacağõm. İsterseniz önce bu ihaleyi yapacak olan Maliye Ba- kanõ Mehmet Şimşek neler söy- lemiş, gazeteden okuyalõm: “Şimşek, söz konusu arazilerin mayından temizlendikten sonra neden yöre halkına tarım amaç- lı dağıtılmadığı yönündeki eleş- tirilere de ‘Bundan önce toprak re- formu çerçevesinde, bu türden da- ğõtõmlar yapõldõ. Ama tarõm alan- larõnõn verimli kullanõlmasõ anla- mõnda optimal bir ölçeğe hiçbir dö- nemde ulaşõlamadõ. Tarõmõn da en büyük sorunlarõndan biri ölçe- ğin küçük olmasõ’ karşılığını ver- di.” Bir kere Türkiye’de hiçbir za- man köklü bir toprak reformu ya- põlmamõştõr. 1945 Toprak Refor- mu Kanunu toprak ağalarõnõn mu- halefeti ile karşõlaşmõştõr. 1950’de işbaşõna gelen Demokrat Parti as- lõnda reforma muhalefet eden top- rak ağalarõnõn girişimi ile kurul- muştu. Toprak Reformu Kanu- nu’na bağlõ olarak dağõtõlan arazi- nin yüzde 96.6’sõ Hazine arazisi, sadece yüzde 0.5’i şahõslardan ka- mulaştõrõlan araziydi. Yasanõn ön- gördüğü kuruluş ve işletme ser- mayesi sağlama, canlõ ve cansõz de- mirbaş verme hükümleri göz ardõ edildi. Bu yüzden kendilerine top- rak verilenlerin büyük çoğunluğu verimli aile işletmeleri kuramadõ- lar. (Saim Kendir, Toprak Re- formu Kongresi, 2005, TMMOB) Sonraki çabayõ 1973’te görü- yoruz. 19 Temmuz 1973’te “Top- rak ve Tarım Reformu Kanunu” yürürlüğe konuldu. Sadece bir il, Şanlõurfa ilk uygulama bölgesi olarak ilan edildi. 75 bin aile top- rak edinmek için başvurmuştu. Toprak dağõtõmõ ve topraklandõrõ- lanlarõn örgütlenmesi ve destek- lenmesi için tüm hazõrlõklar yapõ- lõyordu. CHP-MSP koalisyonu, Kõbrõs harekâtõndan sonra iktida- rõ terk etti. Nisan 1975’te Adalet Partisi-Milli Selamet Partisi- Mil- liyetçi Hareket Partisi (1. MC) koalisyonu iktidarõ devraldõ. Yasayõ amaçlarõ doğrultusunda etkin bir biçimde uygulayan teknisyenler saf dõşõ edildi. Yasa yürürlükte idi, ka- mulaştõrmayõ durdurmak olmazdõ; ancak yavaşlatõlabilirdi. Yavaşla- tõldõ. Göstermelik ufak dağõtõmlarla sadece 1218 aileye toprak verildi. DSİ’nin açtõğõ kuyular için satõn alõnan pompalar bağlanmadõ, su- lama yapõlmadõ, traktörler ve tarõm makineleri çürümeye terk edildi, kooperatifleri desteklemek için oluşturulan fonlar siyasi amaçlar- la kullanõlmaya başladõ. (Saim Kendir, aynõ yayõn) Görülüyor ki Maliye Bakanõ- mõzõn sözünü ettiği reformlar sü- rekli torpillenmiştir. Çok az sayõ- da çiftçiye toprak dağõtõlmõş ve bunlar da hiçbir şekilde destek- lenmemiştir. 1973’lerde Şanlõur- fa’da bir araştõrma için bulunu- yorduk. Köyleri ikiye ayõrõyorlar- dõ. Ağa köyleri ve köylü köyleri. Köylü köylerinde daha önceki re- formda yetersiz de olsa toprak alan köylüler yaşõyordu. Ağalarõn boğucu baskõsõna rağmen arazile- rini koruyabilmişlerdi. Optimum iş- letme genişliği denilen ise neoli- beral saplantõlarla kötüye kullanõ- lan bir kavrama dönüşmüştür. Eğer bu mayõnlõ arazi tek bir firmaya ve- rilecekse 306 bin dekarlõk bu ara- zide Güneydoğu Anadolu’nun en büyük ağasõ yaratõlacaktõr. Bu mu- dur optimum işletme? Türkiye’de ve dünyada köylü iş- Sõnõrõma Dokunma... Prof. Dr. Tayfun ÖZKAYA Ege Üniversitesi Ziraat Fak. GELECEĞE, hem de uzak bir geleceğe bakabilmektir vizyon. Eğitimde yeni vizyon belirlemek için bir araya gelmiş değerli bilim adamlarının ortaya koydukları raporda galiba bir eksiklik var. Ya da önemle ele alınmazsa kritik bir vizyon ara- yışının başarısını azaltabilecek bir ihmal. Aslına bakarsanız, hepsi üniversite rek- törlerinden ya da üniversiteler içindeki önemli işlevleri olanlardan oluşan bir grubun bu noktayı görmemiş olması düşünüle- mez. Hepsi günlük çalışmalarında onu fark etmiş olmalıdırlar: Akademisyen yetiştirme, yani üniversitelerde sürekli görev alıp hem araştırma yapacak, hem de öğretecek ele- manların yetiştirilmesi. Bu sorunun göz ardı edilişi daha uzun sü- rerse, bütün vizyon çökebilir. Geçen gün, İstanbul Üniversitesi’nin gör- kemli giriş holünde toplanmış genç “doktor”lar, yani lisans-üstü aşamayı geçip doktoralarını da vermiş ya da vermek üze- re olan kız-erkek yetişkin öğrenciler, kendileri için son derece önemli saydıkları bir uygu- lamayı protesto etmekteydiler: Çeşitli bilim dallarında doktora derecesini kazananlar, o aşamaya kadar araştırma ya da öğretim gö- revlisi olarak bir ücret almakta idiyseler, dok- tor unvanını alır almaz ücretleri kesiliyor ve kapı önüne konuyorlarmış. “Bundan sonra geçim derdine kendin ça- re bul; ne yaparsan yap bir yerlere başını sok; ya da aylak aylak dolaş!” dercesine. Başka bir deyişle, ödüllendirilip daha iyi yaşam düzeyine kavuşturulması gereken- ler, tam tersine birdenbire işsiz kalıp soka- ğa bırakılmakta. Başka türlü çözümler bulunamaz mıydı? Doktorayı aldıkları yerde akademik kari- yerin ilk basamaklarına adım atmalarını hemen sağlamak gibi; ülkenin bütün üni- versitelerinde doldurulması gereken öğre- tim görevliliği ve yardımcı doçentlik kadro- larını önceden hazırlayıp önlerine koymak ve akademik iş bulmakta onlara yol göstermek gibi. Ö yle anlaşılıyor ki, 12 Eylül rejiminin aka- demik meslekte asistanlık kavramına kar- şı oluşturduğu önyargı henüz tam anlamıyla aşılmış değildir. Nedir o önyargı? “Üniversite bitirmiş gençleri hemen asistanlık kadrosuna alırsanız ‘memurlaşıp’ bulundukları yere çöreklenip kalabilirler” korkusu. Sanki mesleğin sonraki aşamalarında yetersiz ve başarısız görü- lenleri ayıklama olanağı sağlayacak hakça yöntemler ve kurallar bulunamazmış gibi. Sonuç, akademik kariyer heveslilerinin da- ha başlangıç aşamasında geçim sıkıntısına, ana-baba bağlılığına ve uzun süreli bir be- lirsizliğe itilmesidir. Oysa, akademik kariyer, gençlerde bir he- ves yaratma ve onları onurlu bir “çırak-kal- fa-usta” ilişkisinin yetiştiriciliğine olabildiğince erken aşamada alabilme sorunudur. Aka- demik mesleğin “usta”larınca yazılmış bir ra- por bu gereksinime de dokunmuş olmalıdır herhalde. [email protected] letmelerin ortadan kaldõ- rõlmalarõ için gerekçe öl- çek ekonomilerine da- yandõrõlmaktadõr. Bu ölçek fetişizminin gerçeklerle ilişkisi çok zayõftõr. Köy- lü işletmeleri hem daha yoğun emek kullanõrlar hem de yoğun emek ge- rektiren sebze, meyve gi- bi ürünleri ve hayvancõlõ- ğõ seçerler. Bu nedenle köylü işletmelerinde alan verimliliği daha yüksektir. Ancak emek verimliliği böyle olmayabilir. Küçük işletmelerin öl- çek sorunu, daha üst aşa- malarda girişimlerin, ka- mu yatõrõm ve hizmetleri- nin ve kooperatiflerin yar- dõmõyla aşõlabilmektedir. Örneğin eğer makineler kiralanarak kullanõlabilir- se veya makine parklarõ geliştirilebilirse, devlet su- lama kanallarõ ve diğer tarõm hizmetlerini iyi gö- türebilirse ve kooperatif- ler iyi örgütlenebilirse köylü işletmelerinin pe- kâlâ verimli çalõşmasõ mümkündür. İsrail’de gör- düğüm bir ‘moşav’ koo- peratifinin bulunduğu köy- de, öğretmene ait küçük bir kümeste kooperatifin desteği ile aynõ kaliteli yemler kooperatif tarafõn- dan kümese getiriliyor ve yemliklere dolduruluyor, yumurtalar kooperatif ta- rafõndan alõnõp ihraç edi- liyordu. Bu küçük kü- meste teknoloji ve verim- lilik diğer büyük kümes- lerle aynõ idi. Öğretmen kooperatifin girdi, pazar- lama ve teknolojik geliş- mede sağladõğõ destek ile kümesin işlerini kolaylõk- la ve yüksek verimlilikle yapabilmekte idi. Kapi- talist işletmecilere göre köylülerin bir avantajõ da yaşadõklarõ yere sadece maksimum kâr sağlanacak yerler olarak bakmamala- rõdõr. Köylüler çevrenin koruyucusu olmaya daha çok eğilimlidirler. Bu arazilerin tümünde organik tarõm yapõlama- yacaktõr. Hem güneyden Suriye sõnõrõnda hem de mayõnlõ alanõn hemen ku- zeyinde, ilaç ve gübreye dayalõ endüstriyel tarõm yapõlmaktadõr ve mayõnlõ alan bazõ yerlerde çok da- ralmaktadõr. Gerekli tampon bölge birçok noktada buluna- mayacaktõr. Bu arazileri işletmek üzere alacak şir- ketin büyük bir işletme kuracağõnõ da zannetmi- yoruz. Modern maraba- lar edinmek isteyecektir. Halbuki bu topraklarda en az 35-40 bin yoksul köylü geçinebilir. Topraksõz veya az top- raklõ Türkler, Kürtler, Araplar, Süryaniler; hadi bu defa birleşin ve toprak edinme hakkõnõzõ savu- nun, yabancõ şirketlere bu topraklarõ kaptõrmayõn. Yoksa yeni bir ağanõz ola- cak. Sõnõrõma dokunma!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle